28 Ağustos 2017 Pazartesi

"1071 YALANI VE TÜRK’LERE 1071 TUZAĞI" Prof. Dr. Ekrem MEMİŞ

1071 YALANI VE TÜRK’LERE 1071 TUZAĞI
Prof. Dr. Ekrem MEMİŞ
Devlet Bahçeli (ve dönme-devşirme, kripto kökenli bazı ajan provokatörler) de sık sık 1071 Malazgirt Savaşı’nı yâd ederek o tarihten bu yana Türklerin Anadolu’da olduklarını belirtir. İşte, Tarihi ve ilmi hata (veya kasıtlı algı operasyonu) burada başladığı gibi birleştirmek isterken ayrıştırma faaliyetleri de bu noktada odaklaşıyor.
Evvelinde, Malazgirt özellikle bazı odaklar tarafından Türk çocuklarını yanlış bilgilendirmek için hazırlanmış bir tuzaktır. Malazgirt’ten daha önce 1041 Dandanakan Savaşı vardır. Eğer Anadolu’nun kapısı açılmışsa -ki ben bu mantığa karşıyım- Dandanakan Savaşı ile açılmıştır. 
Ahirinde, Anadolu’nun 1071’den sonra Türklerin vatanı olduğunu söylemek tamamıyla ve özellikle Amerikan toplum mühendislerinin 1945’den sonrasında yazılan tarih kitaplarındaki dayatmasından ibarettir. Türk çocuklarını tarih bilincinden yoksun kılmanın ilk aşamasıdır. Malazgirt’i temel almak, Aka’ların, Sümerlerin ve Eti’lerin Türk olduklarını inkâr etme yoluyla Türklerin göçebe kavim olduklarını, dolayısıyla barbar olduklarını ve medeniyet kurmaktan uzak olduklarını zihinlere kazıyarak bir tür ‘mankurtlaştırma’ taktiklerinden biridir.
Gazi Paşa bu tarihsel hatayı ortadan kaldırıp atmak için yerin altını işlemekle mükellef kuruluşun adını Etibank, oradan gelecek ürünü işleyebilmek için gerekli maddiyeti temin ve teşvik için de Sümerbank adını kullanarak tarihsel bütünlüğü Türk insanına yeniden hatırlatmak istemiştir.
‘1071’ BİR TUZAKTIR.
1071 meselesinin zahirindeki husus ise bu tarihin tamamıyla tuzak olmasıdır.
Bu konuda biri çok ilmi ve tarihi kaynak mevcuttur.
Afyon Kocatepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ekrem Memiş Hoca’nın çok önemli çalışmaları bu tarihi saptırmayı ve yalanı ortaya çıkartan ilmi çalışmalardan sadece biri, ama en önemlilerinden biridir.
Ekrem Memiş hoca konuyla ilgili açıklamalarını birlikte okuyalım: “Anadolu Türklerin ikinci yurdu değildir. Anadolu Türklerin anayurdudur. Anadolu’da bundan 8 bin yıl önce de Türk devletinin var olduğu belgelerle kendini göstermektedir” demiştir.
Memiş Hoca MÖ. 2 bin 200’lere ait bir olayı anlatarak Akat Kralı Mezopotamya’dan gelmiş Fırat Nehri’ni geçerek Anadolu’ya gelmiş. Anadolu’da o zaman küçük küçük şehri devletleri var. Bu küçük şehir devletlerinden 17’si Hatti Kralı Pampa’nın önderliğinde bir araya gelmişler ve Akat Kralına karşı vatanlarını korumak için mücadele etmişler. Bu 17 kraldan biri de çivi yazılı metnin 15. Satırında geçen Türkî Kralı İlşu-Nail’di. (Anadolu’da bu gün dahi rastladığımız ‘Pampa’ veya ‘Pampal’ soyadlarının olması sizce bir tesadüf müdür?)
Burada geçen ‘Türkî’ kelimesinin Türk olduğuna şüphe yok. 2 bin yıl da buradan koyduğumuz zaman 4 bin 250 yıl önce Anadolu’da Türk kavmi olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor.
TÜRK KRALLIĞI VE HURRİ İSİMLİ BİR KAVİM
Memiş Hoca açıklamalarını şöyle sürdürüyor: “ Bu Türk Krallığının da Hurri isimli bir kavimden gelmektedir. Bu kavim MÖ 3 binli yıllarda Anadolu’da yaşamıştır. İlmi verilerin ışığında çok daha gerilere gidildiğinde kavmin soyunun 6 binlere dayanmaktadır.2 bin de Milattan sonraki dönem eklendiği zaman karşımıza 8 bin yıllık dev bir tarih çıkmaktadır.”
Memiş Hoca açıklamalarında işin arkeolojik boyutlarına da değinerek,” o günlerden bu güne gelen 3 kültür var. İlki; neolitik köy kültürü. Onu takip eden 5 binlerde kalkolitik kültür var. Köylerin yerini şehirlere terk ettiği dönem 3. dönem. Bu dönem ise eski Tunç Çağı. Bu üç kültür arasında hiçbir kopukluk yok. Bu kopukluğun oluşmaması ise kavmin değişmediğine işaret etmektedir” diyor.
TÜRK ADINI İLK TAŞIYANLAR HUNLAR MI, TÜRKÎLER Mİ?
Bildiğimiz ya da bilmemizi istenilen tarihteki bilgilerimizin yanlışlığının da altını çizen Prof. Dr Ekrem Memiş. Hurilerin Anadolu’nun Doğu bölgelerinde yaşayan en eski sahiplerinden biri olduğunu ve Anadolu’nun Türk’ün ikinci vatanı olmadığı, hatta anavatanı olduğunu belirterek Göktürk Devleti’nin de ilk Türk adını taşıyan devlet olduğu tezine de karşı çıkmakta. 
Memiş Hoca Hurrilerin devamı olan ve MÖ binlerde yaşayan Türkî Krallığının Türk adını taşıyan ilk devlet olduğunun da altını önemle çiziyor.
Memiş Hoca bununla da yetinmeyerek Evet hunlar Orta Asya’da bir Türk devleti kurmuşlardır ama bu devlet ilk Türk devleti değildir. Biz buralara sonradan gelmedik. Hep vardık. Ders müfredatında bunlar mutlaka işlenilmelidir.” Diye feryat ediyor.
Hadi son fasılda birkaç örnek daha vereyim.
Tanrı ömrünü uzun eylesin de Türk’e hizmetinden eksik eylemesin.
Muazzez İlmiye Çığ hanımefendinin bir sözünü aktarmak istiyorum.  “Yahu biz Türkler Anadolu’nun bizim olduğunu anlatabilmek için daha kaç sefer fethetmek zorunda kalacağız “
Dahası….. Amerika’da yapılan Sümer araştırmalarında Sümerlerin müzik aletinin bilgi ve bulguları tespit edilmiştir. Sümer kayıtları bu tınıları elde edebilmek için bir çalgının olduğunu belirterek çalgının tarifini de yapmışlardır.
Ayrıntıları bir kalem geçelim. Kısacası bu çalgının adı nedir, biliyor musunuz?
“Bağ”, Yani; şu bizim bildiğimiz, meftunu olduğumuz Milli Sazımız “ Bağlama’nın atasıdır yahu.., Ne dersiniz, bağlamaya da 1071’den sonra mı kavuştuk?
… VE SÖZÜN SONU
Özellikle adında ‘Milliyetçi’ ibaresi olan bir siyasi partinin başta genel başkanı olmak üzere bütün mensupları şu 1071 meselesini bir kez gözden geçirmek zorundadırlar. 
Tarihi ve ilmi gerçekler Türk ve Kürt meselesinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Ayrıca çok önemli bir husus daha vardır ki ‘ayrışma’nın asıl  kodları  bu nokta kilitlenmiştir. 
“Biz sizinle 1071’den beri kardeşiz” demek, aslında ‘siz ayrı bir milletsiniz ama biz sonradan, 1071’den beri  kardeş olduk” demektir. Birleştirelim derken ayrışmaya hizmet etmek  tam olarak bu cümlede şifrelenerek yönlendirme demektir.
Ezcümle bütün ‘Milliyetçiler’ Amerikan dayatmasında basılan 1945 sonrası ders kitaplarına ve   zihniyetli sözde ilim adamlarının kaleme aldığı safsatalara kapılarak değil. Tarafsız, yansız sadece ilmi  ve bilgisi olan ilim adamlarından faydalanabilirler.
İsimlerini bilmiyorlarsa listesini verebilirim.
Prof. Dr. Ekrem Memiş Hoca’nın adını zaten verdim.
Memiş Hoca’nın feryadına kulak tıkamasınlar yeter!

25 Ağustos 2017 Cuma

RESMİ GAZETE, KHK/693 "OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI TEDBİRLER ALINMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME" TARİH: 25 AĞUSTOS 2017 - CUMA

25 Ağustos 2017 CUMA
Resmî Gazete
Sayı : 30165
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME
OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI TEDBİRLER ALINMASI
HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME
Karar Sayısı: KHK/693
Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirler alınması; Anayasanın 121 inci maddesi ile 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 15/8/2017 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Kamu personeline ilişkin tedbirler
MADDE 1 – (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.
(2) Birinci fıkra gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.
(3) Birinci fıkra kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar, varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar.
İade hükümleri
MADDE 2 – (1) Ekli (2) sayılı listede yer alan kamu görevlileri, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır.
(2) İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, birinci fıkrada belirtilen kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Söz konusu personelden bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren on gün içerisinde göreve başlamayanlar çekilmiş sayılır. Bu kapsamda göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir. Bu maddeye ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yürütülür.
(3) Ekli (3) sayılı listede yer alan kişiler, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listenin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, bu kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır.
(4) 5/6/2017 tarihli ve 692 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (2) sayılı listenin Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. başlıklı bölümünde yer alan “ÖZMEN” ibaresi “ÖZENCİ” şeklinde düzeltilmiştir.
Rütbesi alınan emekli Türk Silahlı Kuvvetleri personeli
MADDE 3 – (1) Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekliye sevk edilen, kendi isteğiyle emekli olan veya istifa eden subaylardan, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen ve ekli (4) sayılı listede yer alanların rütbeleri alınır ve emekli kimlikleri iptal edilir. Bu kişiler kamu görevine yeniden kabul edilmezler, doğrudan veya dolaylı görevlendirilemezler. Ayrıca bunlar uhdelerinde taşımış oldukları mesleki unvanları ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan ve sıfatlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar. Bu kişilerin uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, pilot lisansları ve ilgili pasaport birimlerince pasaportları iptal edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar.
Kurum ve kuruluşlara ilişkin tedbirler
MADDE 4 – (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ve ekli (5) sayılı listede yer alan kurum ve kuruluşlar kapatılmıştır.
(2) Birinci fıkra kapsamında kapatılan kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü malvarlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir. Bunların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hazineden bir hak ve talepte bulunulamaz. Devre ilişkin işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirilir.
(3) Ekli (6) sayılı listede yer alan kurum ve kuruluşlar, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listenin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, söz konusu kurum ve kuruluşlar bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yürürlük tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Buna ilişkin işlemler ilgisine göre İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve ilgili diğer kurumlar tarafından yerine getirilir.
Yürürlük
MADDE 5 – (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 6 – (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.


                                                                                                                            Recep Tayyip ERDOĞAN
                                                                                                                                CUMHURBAŞKANI

            Binali YILDIRIM
                    Başbakan 

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Kâinatın Mevzuatı: Kulluğun Manası (Kul olmanın amacı, kapsamı ve anlamı)

KUL'luğun (Sadece Allah'a Kul Olmanın) Manâsı
İnanmak (iman) bir insanın mazhar olabileceği en büyük nimettir. Ancak bir Müslüman için Allah’ın varlığına inanmak tek başına bir şey ifade etmez. Salt iman bizi ne ahlaki davranışa icbar eder ne de zihnimizi yüksek idrake taşır.
Allah’ın varlığını kabul etmemek (ateizm) ise bir mümin için anlaşılmaz ve hayret verici bir durumdur. İnsan bu fena ve zeval yurdunda ömrünün kayıp gitmesine şahit olurken bir yaratıcının varlığını neden düşünmez?
Bir de Allah’ın varlığına inanıp insanın ve âlemin O’nunla irtibatı olmadığını iddia edenler vardır. Çağımızda kendini fazlaca hissettiren ideolojilerin başında gelen deist telakki karşısında kalb-i selim, akl-ı selim sahibi Müslüman ‘böyle bir şey nasıl olabilir?’ der: Allah koskoca âlemi ve âlemin çekirdeği ve meyvesi olan insanı yaratıp başıboş bırakır mı? Allah ile aramızda bir irtibat olmayacaksa âlemin yaratılışından nasıl söz edelim ki? Öyleyse yaratmaktan bahis açmak hal-i hazırda süregelen bir irtibattan söz etmektir. Yaratmak, olmuş, bitmiş bir iş değildir; sürekliliği olan ve bitevî devam eden bir tecellidir.
“Allah beni yarattı” diyen insan, geçmişte kalmış bir hadiseden söz etmez; henüz olan ve tekrarlanan sürekli varoluşu kast eder. İslam düşünce ve itikadında “yaratmak” budur: Her şeyi her anda ve sürekli yaratmak. Duyduğumuz sesi Allah o esnada yarattı; bizde ise duyma gücünü yaratarak sesi karşılamamızı sağladı. Gördüğümüz çiçeği, aldığımız kokuyu, dokunduğumuz herhangi bir nesneyi, geçmişte değil Allah şimdi yarattı. Böyle bir iman sayesinde insan, miadı dolmuş bayat ve köhne bir evrende değil, taze ve hareketli bir âlemde yaşadığının farkına varır.
YARATMANIN KOKUSUNU ALMAK
Âlemde her şey yeniden var olur ve her şey bir hareket ve dinçlik içinde seyreder. “O (c.c.) her gün bir şe’ndedir.” (Rahman-29) Şe’n (mümkünün hakikati) ise hep yenilenme halindedir. Bu nedenle aklın görevi, her an bir yenilik ve güzellik görecek olmanın hayret ve heyecanını muhafaza etmektir. Allah dostları bu hali “yaratmanın kokusunu almak” diye tabir ederler! Evliyâullah arasında “koku adamları” denilen veli guruplarından söz edilir. Sulardan, gıdalardan vs. yaratılış bilgisini istinbat eden veliler vardır. Kâinat kitabını okumak ya da eşya ve hadiselerin perde arkasına muttali olmak böyle bir şey olsa gerektir. Şu halde, kokusunu duymadığımız bir şeyin yaratılışından söz etmemiz kuru bir iddiadan veya teorik bir söylemden ibarettir. “Yaratılışın kokusunu duymak” aynı zamanda her şeyin nefes-i Rahman’dan (nefha-i ilâhiye) var olduğunu kabul etmek demektir.
Mü’minin böyle bir yaratmanın idrakinde olması Allah hakkında bir bilgiye ulaşması demektir (marifet). Mâide Suresi 83. Ayette “Rabbimiz, bizler iman ettik, o halde bizi şahitlerle beraber yaz” duasının talim edilmesi bundandır. İmandan sonra gelen bu bilgi (marifet) aynı zamanda şahitliktir. Sürekli yenilenen ve hiç durmayan yaratmanın şahidi olarak mü’min buna bir karşılık vermelidir: İşte ibadet sürekli olan yaratılışı idrak ve onu karşılamaktır. Bütün kâinat bizim için her gün yeniden ve süreklilik içinde yaratılınca, şahitlik de süreklidir. Binaenaleyh ibadet yaratmanın sürekliliğine şahitliktir.
Allah her şeyi var ediyor ve her şeyi yeniden yaratıyor: Allah için, yaratmak varlığını ihsan ve izhardır. Biz Rabbimizi ‘yaratma’ özeliğiyle biliriz: O her ne yaparsa “yaratmış” olur. Bu itibarla yaratmak O’nun bir fiili değil, bütün fiillerinin genel adıdır. Yaratılışa şahitlik ederek ibadet eder, ibadet ettikçe şahitliğimizi izhar ederiz.
Allah’ın yaratıcı olduğuna ilk şahitliğimiz kelime-i şehadette geçen şahitliktir. Kelime-i şehadet, kelimenin her iki anlamıyla şahitlik etmektir: Bu bir ‘şahitlik cümlesidir’. Şahitlik cümlesidir, çünkü bizden Allah’ın talep ettiğini bu cümlede ifade ederiz. Bu bir sözlü şahitliktir, çünkü ortada henüz ispatlanmış bir iddia veya şahitlik yoktur. Bu iddianın ispatı gerekir. Müslüman düşüncesinde “yaşamak” bu şahitliğe inancımızı göstermek ve sözle ortaya koyduğumuz iddiayı ispat içindir. Bu itibarla ibadetler şahitliğin tecessüm etmiş halidir. Biz sözle ifade ettiğimiz hakikatleri ibadetlerle fiile taşırız ve hayatın farklı alanlarında tatbik ederiz.
HER YENİ ŞEY ŞÜKÜR İSTER
Müslümanlar dikkatlerini her an yaratan ve var eden Allah’a verirken bilhassa sufiler yaratılışı günlük hayata daha çok taşımışlardır. Onlar için Allah’ın yaratmasından söz etmek, kendi hayatlarındaki bir fiili yaratmaktır. Şöyle düşünürler: Allah benim rızkımı yaratır; ben o rızkı almaya giderken rızkımı yaratanın Allah olduğuna şahitlik ederim. Rızkım o esnada yaratılmıştır ve ben ‘taze rızık’ yemenin şükrüyle ibadet ederim: “Şahidim buna!” derim.
İbnü’l-Arabi Hazretleri, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) yeni şeylere olan ilgisini böyle izah eder: Gördüğü her şeye Allah’tan yeni gelen bir nimet olarak bakabilmek nübüvvet bilgisidir. Yeni bir meyve, eşya veya hediye gelen bir elbise vs. her ne olursa olsun yenilik ilahi tecellinin neticesidir. Tecelliler ise tekrarlanmaz ve bu nedenle her biri yenidir. Onları sevmek tecelliyi sevmek, tecelliyi sevmek ise Allah’ı sevmek demektir. Efendimiz’in hayatının baştan aşağı dua olmasının sebebi de budur.
Yeni olanın üzerindeki yaratılış izi henüz kirlenmemiş olduğu için bize tesir eder. İşte biz bunun için ibadet ediyoruz ve bu nedenle ibadetimize ara vermiyoruz. Yaratma devam ettiğine göre şahitliğimiz de devam ediyor. Allah Hâlık, biz ise şahidiz! Kulluğun manası budur. (Originally published at www.tr724.com on August 10, 2017.)

21 Ağustos 2017 Pazartesi

MUTLAKA "DİKKATLE "OKUNMALI... NAKŞİBENDİ ŞEYHİ İSKENDER PAŞA CEMAATI BAŞKANI OLAN "Prof. Dr. Esad COŞAN" NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?

NAKŞİBENDİ ŞEYHİ İSKENDER PAŞA CEMAATI BAŞKANI OLAN Prof. Dr. ESAD COŞAN SON DÖNEMLERDE "ALLAH İLE ARACI YOK ŞEFAAT VE KERAMET GİBİ ŞEYLERE İNANIPTA KULLARA KUL OLMAYIN" DEYİNCE ÖLDÜRÜLDÜ
Hocanın yazdığı son makale ;
“İslam'da cemaatle beraber olunması tavsiye edilir. Cemaatle beraber olmak "hakla", "hakikatle" beraber olmaktır! Tek başına olsa bile, hakikatle beraber olan cemaattir. Hakikatten kopmuş olanlar, milyonlarca da olsa tefrikadadır.”
“Bugün maalesef tüm İslâm âlemi emperyalist güçlerin sultası altındadır. Kuş uçurtmazlar, takip ederler... Hem de kendisi takip etmez... Amerika seni John'la takip etmez, Smith'le takip etmez. Adı senin benim gibi olan Müslümanla takip eder; canına okur. O milletin içinden çıkmış hain vasıtasıyla takip eder ve millete en büyük zararı, kendi içinden çıkmış insanlara yaptırır. Parayla satın alır, ajan edinir ve öyle kullanır.”
“Herkese ajan demiyoruz; metot bilmediğinden, ilimden uzak olduğundan emperyalist onu kullanır, fark etmez. Sahte bir takım organizasyonlar var, topluyorlar insanları etraflarında, ondan sonra onları toptan satıyorlar! Götürüyor, olmadık yere bağlıyor... Mü'min feraset gözüyle bunları anlayabilmeli. Hizmet ediyorum diyen insanları, organizasyonları irfan teraziniz ile tartın!”
“Böyle birtakım insanlara, organizasyonlara körü körüne bağlanmayın! Her birinize istiklâl tavsiye ediyorum. Hür olun, hizmeti kendiniz tespit edin, yapmaya çalışın!”
“Emperyalistlerin türlü oyunları var. İslâm, bir kimsenin hizmetiyle yürüyecek hâle gelirse, o kimseyi yok ederler, öldürürler, satın alırlar, tehdit ederler. Ne yapmak lâzım? Hizmeti yaygınlaştırmak lâzım, herkesin lider olması lâzım... "Tek lider, vazgeçilmez insan..." diye bir şey olmaz. Bakın, Filistinli çocuklarla niye başa çıkamıyorlar? Hepsi lider.” “Bir lidere, tek hocaya, tek ekibe bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından tutar gibi, istediği yere götürüyor!”
“Onun için, teşkilât kurdurtuyorlar; teşkilâtın başına kendi adamlarını --hain bir kimseyi-- koyuyorlar. Öteki insanların hepsini, üzüm salkımı gibi oraya buraya götürüyorlar.”
“Müsaadeli, ağabeyli, bilmem neyli hizmet olmaz... Tâbî olmayın kimseye!
Bana da tabi olmayın! Bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra,
"Sen bu adamlarına şöyle yap!" derler.
İslâm'a, Allah'ın emrine tabi olun!
Allah'ın dinine hizmet edin!
Tek başınıza olsanız da, hakla beraber olun!
O zaman İslâm kalkınır; başka türlü kalkınamaz!
"Aa, efendim, dirlik, düzenlik, birlik, beraberlik, organizasyon bozulmasın" diyorlar. “Her biriniz İslâm için, kendinizin dünyada kalmış tek adam olduğunuzu düşünün. Ama senin gibi aynı hedefe yürüyen başka insanlar varsa; onlarla da işbirliği yap! Yapmıyorsa, silkele at be!
Sen onu sırtında taşımak zorunda mısın?
Beni sırtında taşımak zorunda mısın?
Kimse kimseye hürriyetini vermesin!
Hürriyet aziz şeydir. İnsan, ancak Allah'a kul olur.
"Allahım! Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz"
5 Mayıs 1990, Prof. Dr. M. Esat Coşan
(KAYNAK: Av. Mehmet Yaman, 21 Ağustos 2017, Tespiti çok doğru. Allah rahmet eylesin.)

16 Ağustos 2017 Çarşamba

DİKKAT!.. “BU MEMLEKETTE GIDA GÜVENLİĞİ YOK”

DİKKAT!.. 
“BU MEMLEKETTE GIDA GÜVENLİĞİ YOK”
ÖZELLİKLE: FABRİKASYON YOĞURT YİYENLERE VE UHT (DAYANIKLI-KUTU) SÜT İÇENLERE “ÖNEMLE” DUYURULUR
Bir tek peynirle, yoğurt ve sütlü gıdalar kalmıştı güvenip keyifle yiyebildiğimiz.. Bol bol yoğurt yiyorum diyenler dikkatli okumalı. Öyle bir duruma geldik ki ne yesek mutlaka bir sakıncası oluyor... Ama bu yoğurt işi başka... Eskiden halis sütten yapılmış yoğurt, iki günde ekşime yapardı. Şimdi bir ay dayanıyor. Meğer sebebi varmış.                
(SOLİTİN)
OKUYUN VE ÜLKE SAĞLIĞININ KORUNMASI İÇİN GEREĞİNİ YAPIN LÜTFEN. DÜNYA, KÖTÜLÜK YAPANLAR YÜZÜNDEN DEĞİL, YAPILAN KÖTÜLÜĞE KARŞI MÜCADELE ETMEYENLER YÜZÜNDEN KÖTÜLEŞİYOR!  
HASTALIKLAR KAPIDA, HAYATIMIZ TEHDİT ALTINDA VE KORKUNÇ TEHLİKELERE MARUZ
Bu kadarına da pes artık!..Gıda firmaları bir kaç kuruş için hayatlarımızı hiçe sayıyor. Öyle ki, halkımızı bu yönde bilinçlendiren bilim adamlarımızı tehdit etmeye kadar işi vardırdılar.
Ankara HIFSIZSIHHA Gıda Denetimi Bölüm Başkan Yardımcısı Gönül ÖZDEĞER ve iki asistanı SOLİTİN adlı kimyasal ile ilgili çalışmaları ve yayınlarından dolayı ölüm tehditleri aldıklarını açıkladılar ve savcılığa suç duyurusunda bulundular.
SOLİTİN
Solitin, aslında gıdalarda hiç bulunmaması gereken tamamen kimyasal bir ajan. Hattâ, basit olarak melaminimsi bir plastik. Sütlere, yoğurt ve ayranlara ve sütün girdiği her çeşit besine katılıyor. Çünkü bu molekül su ile inanılmaz şekilde bağlanarak kıvam arttırıyor. Bu hem imalât procesleri açısından zaman kazandırıyor, hem gıda doğallığını kaybettiğinden son kullanma tarihini uzatarak, firmaların stoklu çalışmasını sağlıyor. Hem de maliyeti inanılmaz düzeyde düşürerek firmaların rekabet gücünü arttırıyor.                                 
Çok açık ve net bir anlatımla: Çocuklarınıza beş kuruşa, yirmi kuruşa, elli kuruşa gofret, çikolata ve süt ürünleri alabilmemiz, evlerimize çeşit çeşit peynir, yoğurt, hazır sütlü tatlı vs. girebilmesi hep bu yüzden.
SOLİTİN bir tricalcid bileşiği. Yani, doğada en bol ve bedavadan bulabileceğiniz türden, tebeşir gibi, alçı taşı gibi bir şey. Oysa bu bileşik böbreklerden atılırken renal tubuluslardaki glomerüllerde birikiyor ve filtrasyonu yani böbreklerin kanı süzmesini engelliyor ve sonuç böbrek yetmezliğine kadar uzanan kronik rahatsızlıkları serum üre ve kraetinin düzeylerinde artış ve bunun getirdiği devamlı yorgunluk hali, hafıza ve konsantrasyon bozuklukları hattâ ciddi  mental bozuklukları yaratıyor.
Almanya Solingen üniversitesi Psikiyatri bölümünce 2009’da “21.Europe Pscy-hatry Society” için hazırlanan  bildirgede “şizofreni ile SOLİTİN kullanımı arasında ilişkiler olması muhtemeldir” denilmekte ve özellikle Paranoid şizofreni vakalarında kanda tricalciophospate bileşiklerinin normalden 16 kat yüksek olduğu belirtilmektedir. Buna rağmen; Söz konusu bildiri hiçbir neden, sebep veya bilimsel gerekçe ileri sürülmeden Kongrede sunum için kabul edilmemiştir.
SOLİTİN'in TESBİTİ İÇİN
"BEDAVA MI SANDIN
SOLİTİN'E BANDIM"
Üretici firmalar SOLİTİN'i hiç bir şekilde ürün etiketlerinde bildirmiyor. Aldığımız ürünlerde SOLİTİN olup olmadığını, ancak, kendi kendimize yapacağımız bir kaç basit deney ile görebilir ve anlayabiliriz. Eğer bu yönde bir şüphe oluşursa derhal bulunduğunuz il HIFSIZSIHHA Müdürlüğü ile temasa geçerek şüpheli gıdanın test edilmesini talep ediniz.
Bu şekilde binlerce hatta yüz binlerce insanın sağlığını kurtarabilirsiniz. Çevrenize dikkatle baktığınızda ne kadar çok dializ merkezi ve böbrek hastası olduğunu siz de görüyorsunuz. Bu artışın esas sebebi bazı ahlâksız, aç gözlü ve insanlık düşmanı fırsatçı firmaların  kâr hırsı ile ne pahasına olursa olsun türü para ihtirasından kaynaklanır. Kanun, mevzuat ve uygulamada yaşanan ilgisizlik, disiplinsizlik, onursuzluk ve sorumsuzluklara dayanır. Ayrıca bu vahim tehdit ve tehlikenin ağırlıklı sebebi bilhassa “devletin (resmi kurumlar, yerel idareler, belediyeler ve hükümet unsurlarının) en temel, acil, insani ve zorunlu görevi olan DENETİM konusunda vaki gevşeklik, disiplinsizlik, takipsizlik, icabında ihmal, yolsuzluk ve suiistimal teşebbüslerinden” başka bir şey değildir..!
Aldığınız sıvı ürünler (süt, ayran, çikolatalı süt vs) için şu yolu izleyebilirsiniz:
“Bir metal'i (çatal, kaşık vs) el yakacak düzeyde ısıtın ve test  etmek istediğiniz sıvıya batırarak çalkalama hareketi yapın. Metali çıkardığınızda birbirinden ayrılmış öbekler halinde beyaz topaklar görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir.
Peynir vs türü ürünlerde ise üründen bir parça alarak sirkeli suya koyun. Eğer sirkeli suyun üzerinde kalan beyazımsı bir tabaka görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir. Çikolata, gofret türü ürünlerde ise ürünü elinizle basitçe kırın, eğer kırığın her iki tarafında süt beyazı noktalar varsa o üründe de SOLİTİN vardır.
Sağlığımız için, geleceğimiz için, çocuklarımız ve sevdiklerimiz için bu bilgileri bütün çevremize yayalım ve toplumsal olarak tepkimizi ortaya koyarak AB Normlarında olmayan bu katkı maddesinin üretici firmalar tarafından daha fazla  kullanılmasını engelleyelim. 
Saygılarımla.
Yrd. Doç. Dr. Gülden Semavi
Hacettepe Tıp Fakültesi Biyokimya Bölümü

11 Ağustos 2017 Cuma

"GÖREV HAYVANLARI DAİRE BAŞKANLIĞI KURULMALIDIR!!!", Prof. Dr. Yener ÜNVER - Prof. Dr. İ. Hamit HANCI

GÖREV HAYVANLARI DAİRE BAŞKANLIĞI KURULMALIDIR!!!
Prof. Dr. Yener ÜNVER 
Prof. Dr. İ. Hamit HANCI
Adli olaylarda bilgisinden yararlanılan kişilere bilirkişi denir. Bir çok adli konuyu çözümlemek ; özel bilgiyi , tekniği   ve uzmanlığı gerektirir.
Bilirkişilik denildiğinde de akla ilk gelen bilim Adli Tıp olmakla birlikte, Adli Tıp, çok daha büyük bir ailenin bir parçası ,halk tarafından bilinen yönüdür.
Biz bu geniş aileye Adli Bilimler diyoruz.
Adli Bilimler; Tıp, Sağlık, Temel, Fen, Sosyal, Siber, Uzay, Ulaştırma, Savunma ve Güvenlik bilimleri ile Felsefe, Spor ve Sanatın adalete bilirkişilik hizmeti vermesini sağlayan bilimler bütünüdür”
Adli Bilimlerin alt alanlarını Adli Bilimciler Derneği Komisyonlarında görmekteyiz;
2001 yılında kurulan Adli Bilimciler Derneği bu alanda çalışan Adli Bilimcileri bir araya getirerek , Adli Bilimlerin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Bu alanlarda 120 komisyonu mevcut olup kimi yıllardır bağımsız kongre ve kurslar yapacak kadar ilerlemiş, kimisi alanı geliştirecek kişileri beklerken pasif durumdadır.
Adli Bilimciler Derneği Komisyonları; Adli Tıp ,Adli Muhasebe ,Adli Psikoloji , ,Adli Hemşirelik , , ,Adli Biyoloji ,Adli Ziraat ,Adli Patoloji ,Adli Antropoloji ,Adli İstatistik ,Adli Diş Hekimliği ,Sağlık Hukuku ,Adli Gıda incelemeleri ,Adli Astronomi ,Adli Belge İncelemeleri ,Olay Yeri İnceleme  v.s
Aslında Adli Bilimler alanları bir çarkın dişlileri gibi. Bir dişli eksik kaldı mı çarkın işleyişi yavaşlamaktadır.
Adli Bilimler in üzerinde yeterince çalışılmamış eksik alanlarından biri de  “ADLİ VETERİNERLİK ya da VETERİNER ADLİ TIBBI” dır.
Veteriner Adli Tıbbı içinde faydalandığımız hayvanların başında halk arasında  K-9  olarak bilinen dedektör görev köpekleri gelmektedir.
Canlı insan, ceset, bomba ve uyuşturucu tespitinde görev köpeklerinden yararlanılmaktadır.
Görev Köpeklerinin ülkemizde ilk yetiştirildiği yer Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) ye bağlı o zamanlar Asayiş daha sonra da KOM Daire başkanlığı bünyesindeki Köpek Eğitim Merkezi (KEM) Şube Müdürlüğü dür.
KEM, 2015 yılında , şu anki adıyla EGM Narkotik Suçlarla  Mücadele Daire Başkanlığı bünyesine geçmiştir.
KEM in yanı sıra Jandarma Genel Komutanlığına bağlı JAKEM mevcut olup, ayrıca Hava Kuvvetleri ,AFAD , Gümrük Muhafaza ve İtfaiye v.b Kurumların Görev Köpeği Yetiştirme birimleri bulunmaktadır.
Ülkemizde Canlı insan, ceset, bomba ve uyuşturucu tespiti gibi 10 farklı alanda  görev köpeklerinden yararlanılmaktadır.
Kalabalıklaşan şehirlerde suçun şiddeti ve çeşitliliği de artmaktadır.  Suçu takip etmek teknolojiyle kolaylaşmış olsa da suçlularında suçu işlerken ve de gizlerken aynı teknolojilerden faydalanmaları da bir paradokstur. Bu durumda güvenlik güçlerinin suçlulara karşı avantalı olacakları bir enstruman bulmalarının gereği ortaya çıkmaktadır ki bu da suçu takip ederken canlı hayvanların olağanüstü yeteneklerinden yararlanmak olacaktır.
Güvenlik ile ilgili konularda canlı hayvanlardan yararlanmak; kişisel yeteneklerin belirli seviyede geliştirilmesi, bilgi birikiminin oluşturulması ve güncellenmesi gereğini doğurur. İşte bunu suçlular başaramayacakları için güvenlik güçleri ilk defa bir adım suçluların önüne geçebilecektir. Çünkü işin doğası gereği suçlular ilk hamleyi yapan olduklarından her zaman avantajlı ve öndedirler.  
Bu kapsamda hangi hayvanlar kullanılacaktır? Hangi tür olayda hangi hayvanların yeteneklerinden yararlanılacaktır?
Bu konu hakkında düşünürken insanın aklına ilk gelen hayvanlar belki de; köpek, katır, at, eşek, arı, karga, güvercin, böcek, kurtçuklar ve fareler olacaktır.  Ceset üzerindeki Bir böceğin ölüm yerini ve zamanını belirtmesi,  katırın mayına basmamak için geliştirdiği yetenekleri, farelerin çeşitli etlere karşı gösterdikleri farklı tepkiler ve daha sayamayacağımız birçok özellik güvenlik güçleri için büyük bir nimet olacaktır
GÜVENLİK MAKSATLI KULLANILAN HAYVANLARIN HİZMET VERDİĞİ ALANLAR:
Atlar; asayiş ve devriye hizmetlerinde kullanılır. İnsanların zarar görmeden kalabalıkların sevk ve idare edilmesinde çok etkilidir.
Köpekler; yukarda belirtilen arama hizmetleri dışında koku teşhis köpeği olarak da kullanılmaktadır. Suçluların suç mahallinde bıraktıkların delillerden suçlunun şüpheliler arasından ayırt edilmesini sağlamaktadır.
Ayrıca Kayıp, ölü, felaket mağduru insanlara ulaşılmasını sağlamakta ve Kara mayınları ve patlayıcı mühimmatlarını bulmaktadır.
Arılar: uyuşturucunun ve uyuşturucu kullanıcılarının tespitinde etkilidir. Mayınların bulunmasında da yararlanılmaktadır
Böcek larvaları: ceset incelemelerinde ölüm zamanının ve yerinin tespitini sağlar. Hatta entomotoksikolojik araştırmalarla cesedin neyle zehirlendiğini ortaya çıkarır.
Yunus balıkları: özellikle denizaltı ve deniz mayınlarının tespiti ve imhasında kullanılır.
Katırlar: kara mayınlarının yerlerini tespit ederler.
Kargalar ve saksağanlar; yönlendirildikleri kişinin bulunmasını sağlarlar. Usame Bin Ladin’in yerinin bu şekilde tespit edildiği iddia edilmektedir.
Akbabalar ceset tespitinde kullanılabilir
Fareler: patlayıcı maddelerin ve mayınların tespitinde kullanılır. Köpeklere uygulanan yöntem burda da kullanılmakla birlikte ,farelerin eğitim masrafı mayın bulan köpeklere göre 1/5 tir.
Sinekler: özellikle suda ölen insanların cesetlerinin tespitine yardımcı olurlar.
Kartallar ve atmacalar: üzerlerine konan kameralarla sessiz dron olarak değerlendirilirler. Kartallar yetkisiz dronları önlemede kullanılır
Örnekler daha çok arttırılabilir. Bu canlıların yetenekleri arasından bizim işimize yarayanları seçmemiz halinde suçun takibinde ve çözümünde inanılmaz hıza ve doğruluk payına ulaşılacaktır.
Kullanma ımkanı açısından bu kadar çok hayvan çeşidinin olması ister istemez bizi yeni kurumsal yapılanmalara götürecektir.
Sadece görev köpeği bazen de asayiş görevi için at  yetiştiren şubelerimiz bu çeşitlilik karşısında yetersiz kalacaktır.
Ayrıca bu şubelerimiz doğal olarak konuya nispeten yabancı başka kurumsal kimliklerin altında hizmet verdikleri için zaman zaman kendilerini ifade etmede zorlanabilmektedirler. Bu yapılanmanın doğal sonucu olup kimsenin kusuru değildir.
O zaman çözüm ne olacaktır.
Başlangıçta Emniyet Genel Müdürlüğü , Jandarma Genel Komutanlığı gibi öncü kurumlarımızda “GÖREV HAYVANLARI DAİRE BAŞKANLIĞI” kurulmalı ,
Uzmanlaşmış bu başkanlıklar üzerinden adalet ve güvenlik sistemimize hizmet sunulmalıdır.
Prof. Dr. İ. Hamit Hancı
Adli Bilimciler Derneği Başkanı
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Kaynaklar: Adli Koku Kitabı 2016 Ankara

8 Ağustos 2017 Salı

"HEPSİ SENİN ADAMIN", "DEVLET’İ DE YIKTILAR!" Rifat Serdaroğlu - Siyasetçi, Gazeteci - Yazar

HEPSİ SENİN ADAMIN
Rifat SERDAROĞLU
AKP adına televizyona çıkmak için Saray’ın onayının alınması şarttır.
Bakan ve Milletvekilleri bile her TV programlarına katılamazlar.
TV’lerde son zamanda AKP sözcüsü gördüğümüz şekilsiz-cahil-zibidi adam ve bakımsız kadınlar var ya, bunların isimleri TV Haber Müdürlerine Saray Başdanışmanları tarafından gönderilir. Programın konusuna göre TV’ye emir verilir ve şu kişiler çağırılsın denir. Bu sepetler ne söyleyecekleri konusunda eğitilirler ve her söylediklerini bilerek ve planlayarak söylerler.
Dikkat ederseniz bugüne kadar “Yanlışlıkla söyledim, yanlış anlaşıldım” diyen Saray sözcüsü çıkmadı.
Aksine “Türk Devletini yıktık, yeni bir devlet kurduk, kurucu lider de Erdoğan’dır” diyen zibidi bile ertesi gün yazılı olarak “sözlerimin arkasındayım” dedi!
Ayhan Oğan’ı TV programcıları keşfetmedi, bulunmaz Hint kumaşı da değil! Saray tarafından gönderildiği aşikâr. Bu kişi Erdoğan için o kadar kıymetli ki, bir dönem partisinin MKYK’sına almış. Ayrıca aynı kişiye o kadar güvenmiş ki, tüm Türkiye’den seçtiği 63 kişi arasına “Akil İnsan” olarak koymuş!
Tespit şu olmalıdır; TV’deki sözlerinin ardından 5 gün geçmesine rağmen Saray’dan itiraz gelmemesi ve adamın AKP’de tutulması Ayhan Oğan’ın dediklerinin Erdoğan’ın da düşünceleri olmasıdır.
Çünkü Ayhan Oğan, Erdoğan’ın has adamıdır…
Saray Başdanışmanı Mehmet Uçum da Erdoğan’ın adamıdır.
O da “Türk Milletinden, Türkiyeli Milletine geçileceğini, yerel parlamentolar kurulacağını” defalarca söylemiştir!
Saray Başdanışmanı Şükrü Karatepe de Erdoğan’ın adamıdır.
O da yakında eyalet sistemine geçileceğini söylemiştir!
Amerikan Vatandaşı Merve Kavakçı da Erdoğan’ın adamıdır.
Türkiye aleyhine defalarca konuşma yapan makaleler yazan ABD Anayasası üzerine yemin etmiş Amerikalı, Türkiye’yi temsilen Büyükelçi yapılmıştır. Erdoğan ve Merve Kavakçı’nın Türkiye konusundaki fikirleri aynıdır.
Türk Hazinesini teslim ettikleri Mehmet Şimşek de İngiltere Vatandaşıdır.
O da Kraliçeye bağlılık yemini etmiştir. Bu kişi de Merve gibi Erdoğan’ın has adamıdır!
Erdoğan’ın dizinin dibine çöktüğü Hikmetyar, El Kaide adına uyuşturucu ticaretini yöneten kişidir. O da Erdoğan’ın kıymetlisidir!
Rıza Zarraf, Yasin El Kadı da Erdoğan’ın “Hayırsever” adamlarındandır. Erdoğan bu ikiliye o kadar düşkündür ki, bunlara kefil olduğunu açıkça söylemiştir!
Peki, CIA elemanı Fethullah Gülen kimin adamıdır?
24 Kasım 2013 tarihinde “Cemaate kızgınlıkla bu adımların atıldığı iddiası dört dörtlük iftira, yalan! Cemaatin en ileri gelenleri, mensupları bugüne kadar acaba ne getirdiler de Tayyip Erdoğan bunu geri gönderdi? Yeni üniversitelerin verilmesiyle alakalı adımlardan tutun da birçok faaliyetlere yönelik yapabileceğimiz ne varsa bunları yaptık. Benden geri dönen hiçbir şey yoktur. Buna Rabbim şahittir” diye beyanat veren Erdoğan’ın, adamı değil midir?
Barzani kimin adamıdır?
Yoluna kırmızı halılar döşeten, onu kongresinde onur konuğu ilan eden, İmralı canisinin mektubunu Diyarbakır Meydanında el ele tutuşarak ve ağlayarak dinleyen Erdoğan’ın, adamı değil midir?
“FETÖ’cuları devlete biz yerleştirdik. Poliste teşkilat kurduk, başına da Gülen’i koyduk” diyen AKP Kurucusu Dengir Mir Mehmet Fırat kimin adamıdır?
“Dengir Bey, kıblemiz aynı olan insanlardan zarar gelmez. Bırakalım teşkilatlansınlar” diyen dönemin Başbakanı Erdoğan’ın, adamı değil midir?
İngiliz Ajanı Cumhuriyet düşmanı Şeyh Sait kimin adamıdır?
Diyarbakır Dağkapı Meydanının adını “Şeyh Sait Meydanı” olarak değiştirilmesine, 16 Nisan referandumunda “Her Evet, Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha’dır” afişlerinin kullanılmasına izin veren Erdoğan’ın, olabilir mi?
TBMM’deki 15 Temmuz anmalarına katılan ve AKP Milletvekili Hüseyin Kocabıyık’a, Erdoğan’ı göstererek; “Bu adam olmasaydı, şimdi biz bugün burada olamazdık” diyen Tansu Çiller kimin adamıdır?
İstanbul Belediyesine zoraki yaptırılan imar değişikliği ile Çiller’in cebine milyonlarca dolar koyan Erdoğan’ın, olabilir mi?
Bu yukarıda yazılanlar ve daha yüzlercesi hepsi Erdoğan’ın adamıdır.
Bu kadar beceriksizi-haini-vatan ve millet düşmanını bulup çıkartan, başımıza bela eden, Erdoğan’ın hiç mi kabahati yok Savcı-Yargıç abiler, ablalar!
Hepsi Erdoğan’ın adamı değil mi? Niçin kuyrukla uğraşıyorsunuz ki?
Sağlık ve başarı dileklerimle, 08 Ağustos 2017 - Rifat Serdaroğlu
DEVLET’İ DE YIKTILAR!
Bademler, yıllarca yalan üstüne yalan söylediler!
Haram para ile satın aldıkları medya organlarıyla Türk Milletini kandırdılar!
“Elhamdülillah Müslümanız” dediler tarihin en büyük soygununu yaptılar!
Hem soydular hem de uluslararası tefecilerin soymasına çanak tuttular!
Türk Milletinin sırtına yıllarca ödenecek borç yüklediler!
Bizi bir arada tutan “Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesini kaldırıp insanlarımızı mezhep ve etnik köken üzerinden ayrıştırdılar!
Her bağımsız devlette var olan “Milli Andı” yasakladılar!
Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık dediler, Arap Milliyetçisi oldular!
Bir siyasi parti gibi değil, organize bir suç örgütü gibi çalıştılar!
Devlet’i yıkmak için, ABD uşaklığı olan eşbaşkanlığı üstlendiler!
Milyonlarca Müslüman’ın ölümünde pay sahibi oldular!
Milyonlarca Müslüman’ın vatanlarını terk etmelerine sebep oldular!
On binlerce Müslüman kadının-küçük kızın tecavüze uğramasına göz yumdular!
Davutoğlu eliyle Müslüman Kardeşler örgütüne bavullarla para gönderdiler!
İmralı canisi ile her seçim öncesi defalarca anlaştılar!
Kandil çıyanlarıyla, Habur yılanlarıyla beraber oldular!
FETÖ denen CIA yamağı hainlerle 11 yıl iktidar paylaştılar!
IŞİD denen kafa kesiciler için “Asabi Müslüman Çocuklar” dediler!
Çocuk tecavüzcülerini barındıran ENSAR ve KAİMDER’e eğitimi teslim ettiler!
Türbanı anaokuluna kadar soktular. Anadolu’da okulları tarikatlara terk ettiler!
Bakanlıkları tarikat ve cemaatler arasında pay ettiler!
Fen Liselerinin ödeneğini kesip, her okulu İmam Hatip’e çevirdiler!
17/25 Aralık 2013 Yolsuzluk-Hırsızlık-Rüşvet-Sıfırlama olaylarını, kendilerine karşı yapılmış darbe girişimi olarak kabul ettirmeye çalıştılar.
Rıza Zarraf- Yasin El Kadı- Ofer gibi dolandırıcıları “Hayırsever” ilan ettiler!
15 Temmuz Kontrollü darbesini “Olağanüstü Hal” ilan etmek için kullandılar!
Ülkeyi KHK’lerle yönettiler. KHK’ları TBMM’den sakladılar. Hala saklıyorlar!
Yüz binden fazla insanı işinden ettiler! Elli binden fazla insanı tutukladılar!
Mahkeme kararı olmadan, insanların mallarına çöktüler, tapuyu deldiler!
Dış Politikada Türk Devletini tüm dünyaya rezil ettiler!
Katıldığımız ittifak ve kurumlardaki tüm ortaklarımızla kavgalı hale geldik!
Çevremizde iş birliği yapabileceğimiz tek devlet bırakmadılar!
Türk Dışişleri gibi devletin hafızasına ABD vatandaşını Büyükelçi atadılar!
T.C Cumhurbaşkanlığı ve T.C Başbakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, MİT Müsteşarlığı gibi çok önemli makamların değerini, dünyanın gözünde alay konusu haline getirdiler!
İktidarda on beş yılı tamamlayıp, on altıncı yıla girdiler!
Devletin tüm kurumlarına kendi adamlarını yerleştirdiler!
Vesayet dediler Türk Ordusunu paramparça ettiler!
FETÖ dediler Türk Emniyet Teşkilatını AKP’nin yan kolu haline getirdiler!
Yüksek Yargıyı önce FETÖ’nün sonrada Saray’ın kölesi yaptılar!
Uğraştılar, didindiler, gece gündüz çalıştılar.
Sonunda Devlet’i yıktılar…
Sözüne güvenilirdi, Türk Milliyetçiliğinin lideriydi, para-pul ile işi olmazdı, hiçbir tehdide boyun eğmezdi, kafası kızdı mı kürsüden idam urganı bile atardı!
Bademler nasıl ettilerse ne yaptılarsa ne verdilerse kendilerine düne kadar “Vatan Haini” diyen adamı kucaklarına aldılar ve Devlet’i yıktılar!
Yıkmasına yıktılar ama yıkılan, yeni ortakları DEVLET Bahçeli idi!
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıktıklarını, yerine Tayyip Erdoğan’ın kurucusu olduğu yeni bir devlet kurduklarını söyleyen meczuplar var ya, aldırmayın siz onlara.
Onlar Türk Milletinin g.tünün kılı bile olamazlar!
Kimin g.tünün kılı iseler, ancak onun hırsızlık imparatorluğunu yıkarlar…

Sağlık ve başarı dileklerimle 07 Ağustos 2017 - Rifat Serdaroğlu

4 Ağustos 2017 Cuma

"YABANCI DİL PİYASASI CANLANACAK" Mahiye MORGÜL: Eğitimci, Yayıncı, Araştırmacı - Yazar & BİLGİ ÇAĞINDA ÇAKILMAK GÖZDE BEDELOĞLU

YABANCI DİL PİYASASI CANLANACAK
Mahiye MORGÜL
Eğitimci, Yayıncı, Araştırmacı - Yazar
Yalan haber yazmayı ders olarak koyan Harvard gazetecilik fakültesinde buna örnek verilen gazete 60 bin satıyormuş...
Yalan haber yazmayı ders olarak koyan Harvard gazetecilik fakültesinde buna örnek verilen gazete 60 bin satıyormuş. Bizde bundan çok var. Eğitimin başındakiler bir demeç veriyor, o demeçte saklı ne yalanlar var bakmadan bütün gazeteler aynen yayınlıyor.
Bakın şimdi, 1.sınıfta dik temel harflere geçiyoruz dediler, ama gerçek bu değil. “Tablette okuma-yazma getiriyoruz, kalemi defteri kitabı kaldırıyoruz” demeleri gerekirdi. Tablette, yani klavyede harfler büyük olduğu için dokununca dik yazmış olacak, buna dik yazı diyor. Bir sonraki yıl Matematik de tablette hazır gelecek.
Küresel ekonominin gerektirdiği programları uygulamakla sınırlı bir eğitim Bakanlığımız var, 2012 de amacını bu şekilde değiştirmiştik ya… Dokunmatik sanal yazıya geçiyoruz, tabletleri Amerikan Commen Core şirketinden gelecek.
5.Sınıfta 15 saat İngilizce, yani ana dil İngilizce…
Mevcut İngilizce ders kitapları ise bilim dışı; Süpermenler,  korsanlar, büyücüler, korku filmleri, şifreli yazılar, kesik başlar…
Peki de, bu kadar öğretmen yok, bu yıl pilot okullarda başlayacak, ya sonra?
Diyor ki: "İngilizce dershaneleriyle, okullarıyla işbirliği edeceğiz.”
Bu nedir, bilen var mı? 2006 yılında bunun yasası geçti, 5544 sayılı yasa, 2/g maddesinde “dışarıdan paket eğitim hizmetleri satın alınır” diyor. O kadar yazdım, sesimi duyuramadım.
Hatta 1995’de Tansu Çiller eğitimi küresel eğitim piyasasına peşkeş çekeceğinin taahhüdünü vermişti. Siyasetten çekildi zannedenler aldanıyor, o hep danışman olarak başbakanlıkta görevde kaldı. 15 Temmuz şehitleri anma fotoğraflarında uçakta bile Tayyip beyle birlikteydi, bu nasıl olabildi?
Öğretmeni nerden bulacaklar, anladınız mı? Küresel piyasa, hizmetlerin serbest dolaşımı anlaşmaları devrededir. Yabancı öğretmenler şu anda en itibarlı dersanelerde müşteri bekliyor.
Eğitimi küresel piyasaya eklemleme görevlileri işbaşında. İnternet reklamlarında bakın ne yalanlar var, yabancı öğretmen 30 günde sınavın ipuçlarını öğretiyormuş…
Bu işten kim kazanıyor, ona bakacağız. İşte bu nedenle yabancı dernekler bakkal dükkanı gibi dil kursları açıyor. Paran kadar İngilizce sistemidir, fakat asla tam öğretmezler, ucundan koklatır, kaosa çeviriler, ömür boyu para verdirirler. Kurslarda öğrendiğin kadarını sınav şirketleri ölçecek, belge getireceksin sınıf geçeceksin.
KONULAR HAFİFLERKEN
1.sınıfta konular iyice hafifledi, 4 yıllık Anaokulu başlıyor, 2.sınıfında İngilizce var, bunun öğretmenlerini de muhtemelen Güney Kore’den 5544/2006 sayılı yasaya uyarak Protestan kızlar konuşma dadıları şeklinde göreceğiz. Çünkü şu anda Ankara’da dersanelerde çalışan böyle Koreli kızlar var.  Hıristiyan kızlar dil öğretmeni olacak anaokullarına dememin sebebi, mevcut İngilizce kitapları, dil eğitimi değil, bizde hiç olmayan bir Hıristiyan kilisesinin din eğitimini verecek şekilde hazırlandı da ondan. Örneğin, “bu konuyu kilisede etkinlik yapın” diyen öğretmen yönergeleri var. (Lütfen okutulmakta olan ilkokul İngilizce kitaplarına dikkatle bakınız.)
Gelelim içeriğe eklenen İsmet İnönü gibi tarihsel kişiliklere ve Atilla İlhan gibi şairlere.
Daha öncekilere ne yaptılarsa onların başına da o gelecek; resimlerinin yanına birer börtü böcek, sanal çizgi kahraman, kolaj resimlerle karartma, soldurarak buharlaştırma…  Kâbe resminin üzerine boyaması için salyangoz, Atatürk’ün aile fotoğrafıyla yan yana anıran eşek, Kuran üzerinde kurbağa resmi, hadislere karikatür, vb.
Talim Terbiye’nin başı Alpaslan Durmuş, Evde İlmihal kitabının yazarı olan bu kişi, aynı zamanda bir özel eğitim şirketinin başıysa, siz bu adamın kendi şirketine para kazandırmak için eğitimi değiştirdiğini düşünmeye hakkınız vardır. EDAM adlı bu şirketin bastığı hadis karikatürlerini bunca yıldır DİB’in de camilere dağıttığını, Din Kültürü kitaplarına koyduklarını bilmiyorsanız, DİB’in kaldırılması için içine çöplüğün nasıl boca edildiğini fark etmişsiniz demektir. Kitabın editörü Alpaslan Durmuş şu anda Talim terbiye’de görevde, kitabın içerik danışmanı Özafşar beyefendi Fetoculuktan hapiste. Bu kurum dağıttığı kitaplarla din eğitimi değil dinden soğutma eğitimi veriyor.
2004 yılında Tebliğler Dergisinde yayınlanan resmi yazıyı anımsatmalıyım. Piyasaya atılacak derslerin ana ders olmaktan çıkartılmasına ön açmak üzere bazı derslerin tanımı değiştirildi, “özel bilgi, beceri ve yetenek isteyen dersler” diye yeni bir gruplandırma yapıldı. Ankara Valiliği Milli Eğitim Müdürlüğünden ilçe milli eğitim müdürlüklerine, oradan da okullara dağıtılan 4.11.2004 tarihli 261/10375 sayılı resmi  yazıda şöyle diyor:
“İlköğretim Okullarının 4 ve 5 inci sınıflarında okutulan özel bilgi, beceri ve yetenek isteyen Beden Eğitimi, Resim İş, Müzik, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Yabancı Dil, İş Eğitimi ve Bilgisayar derslerinin branş öğretmenlerince okutulması... “
Şimdi adım adım Türk Milli Eğitimini kırpa kırpa getirildiğimiz bu son değiştirmede, 5.sınıftan itibaren Ana Dersler ve Seçmeli Dersler diye bir ayırımın başlıyor. Buna çok dikkat!
Ortaokul 1.sınıf dedikleri eskinin 5.sınıfında bir yıl zorunlu İngilizce 4 ana dersin (Türkçe, Matematik, Fen  Bilgisi, Sosyal Bilgiler) yanına geldi. Daha sonra karşımıza gelecek olan değişimde yukarıdaki tanımda geçen tüm derslerin okul dışında piyasa kurslarında sertifikayla alınabileceği hükmünü göreceğiz.
Bu programın arkasında Tansu Çiller’in 1995’de Dünya Bankasına verdiği GATS adlı taahhütname olduğunu, “Hizmetlerin Küresel Piyasaya Devredilmesi” şeklinde çevireceğimiz bu akit ile dışarıya bağlı olduğumuzu, özelleştirmeleri yürütmekle görevli baş sorumlunun da Tansu Çiller olduğunu hatırlayalım. 2012 yılında “Milli Eğitimin Amacı küresel ekonominin gerektirdiği programları uygulamaktır” yapıldı.
Din Kültürü dersinin tanımı nasıl böyle olur, diye sormayın, küresel kapitalizm eşeği boyayıp sahibine bir daha satar. Pek yakında her cami başka bir tarikatın din eğitimini verecek, tarikat kursları piyasası açılacak dediğimde kimse artık şaşırmayacaksınız. Çünkü birbirinin camisinde namaz kılmayanları görüyorsunuz. DİB de kapatılacak, tarikat piyasası açılacak, “kaldırılsın daha iyi” dedirtecek kadar kötü hale getirildikten sonra olacak bu, aynen böyle olduğunu fark edenleriniz var.
RESİM, MÜZİK, BEDEN EĞİTİMİ, İNGİLİZCE, DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ, BİLGİSAYAR
Bu derslerin öğetmenini yetiştiren fakülteler de kapanır.
2006 yılında Hüseyin Çelik “Desantralizasyona geçiyoruz, 28 kriter belirledik” derken neyi planladıysa aynen uygulanıyor. Yani Feto MEB içinde hiç uyumadan çalışıyor.
 Türk Milli Eğitimi bir masal oldu. Bilimsel Ders kitapları berhava…  Akıl dışılıklar had safhada, Türkçe konuları hep masal, koskoca bir HİÇ var ders kitaplarında. Böyle bir durumda ortada eğitim var diyebilir misiniz?
Küresel piyasa HİÇ satıyor, MEB eğitim programları bomboş, yalan!
Onlar erdi muradına, ya siz sayın okurlar, bu kitaplarla bu müfredatla eğitim olmaz, buna bizi mecbur edemezsiniz deme hakkınız yok mu?
BİLGİ ÇAĞINDA ÇAKILMAK
GÖZDE BEDELOĞLU(04.08.2017)
Her üç yılda bir yapılan, Avrupa Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na (OECD) üye ülkelerden 15 yaşındaki yüz binlerce öğrencinin katıldığı uluslararası eğitim değerlendirme testinin (PISA) 2015 sonuçlarına göre Türkiye bilim, matematik ve okumada OECD ortalamasının altında kalarak son sıralara yerleşti. Fen konusunda Singapur’da her 4 öğrenciden 1’i en yüksek sonuca ulaşırken, bu oran Türkiye’de sadece 0,3! Matematik alanındaki başarı seviyemiz Birleşik Arap Emirliği ve Tobago ile yarışıyor. İş okuduğunu anlamaya geldiğinde tablo yine değişmiyor ve Singapur, Hong Kong, Kanada, Finlandiya gibi ülkeler liste başına yerleşirken Türkiyeli çocuklar Meksikalı kardeşleriyle birlikte sona kalıyor. Fen, matematik ve okuduğunu anlamanın en az birinde ileri seviyede performans gösteren öğrenci oranı OECD ülkelerinde yüzde 15,3 iken, bu oran Türkiye’de 1,6! Fen alanında en üst seviyede hiç öğrencimiz yok. OECD ülkeleri genelinde düşük seviye performans gösteren öğrencilerin oranı yüzde 13, Türkiye’de bu oran 31,2!
•••
1’den 6’ya kadar puan vererek sıralanan beceri seviyesinde yerimiz 2’nin altında. Bu da öğrencilerin dört işlem, okuma yazma gibi temel becerilerle sınırlı kaldığını gösteriyor. Ezbere dayalı eğitim sistemimiz içinde yapılan değerlendirme testlerinde tam puan alan öğrenci sayısındaki artışla; becerinin, okuduğunu anlamanın ve öğrenilen bilginin kullanılabilirliğinin test edildiği uluslararası değerlendirmelerde yüksek başarı gösteren öğrenci sayısındaki düşüş sistemdeki büyük sorunun önemli bir göstergesi. Yapay zekanın insan zekasını yenip yenemeyeceğinin tartışıldığı, uzayda yeni yaşam alanlarının arandığı, siber savaşların bildiğimiz türden savaşların yerine geçeceğine dair tespitlerin yapıldığı 2017 dünyasında, bilim alanında üst seviyede öğrenci sayısı sıfır olan Türkiye’nin geleceğin bilim insanlarını yetiştirebileceğine dair bir umut beslemek maalesef çok zor. Son yıllarda gösterdiği başarıyla dikkat çeken Finlandiya’da, kız öğrencilerin bilimde erkek öğrencilerden daha başarılı olduğunu da buraya iliştireyim.
•••
Son PISA sınavının yapıldığı 2015 yılında, Eğitim Sen, kız çocuklarının eğitimdeki durumuna dair çarpıcı bir rapor açıkladı. AKP’nin mucidi olduğu 4+4+4 sisteminin hayata geçişiyle, orta okuldan sonra 36 bin 400 kız çocuğunun açık liseler de dahil olmak üzere hiçbir kuruma kayıt yaptırmadığını duyurdu. Bu sistemin örgün eğitime devam eden kız çocuklarının sayısını düşüreceği ve erken yaşta evlilikleri arttıracağı konusunda uyarıda bulunan uzmanlar haklı çıktı. Dünyanın rekabette bilimi öne koyduğu bir yüzyılda, kız çocuklarımız böylece eğitim sisteminin dışına itildi. AKP’nin bir diğer eğitim atağı da ‘proje okullar’ oldu. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 2014’te çıkarılan bir yasayla, aralarında İstanbul Erkek, Vefa, Kabataş, Kadıköy Anadolu, İzmir Bornova Anadolu ve Ankara Atatürk gibi Türkiye’nin en gözde 170 lisesini ‘proje okul’ ilan etti. Bu okullara yapılacak öğretmen atamaları ve yönetici görevlendirmelerini doğrudan bakanlığa bağlandı. Kapısına TOMA dayanan okullarından göz yaşlarıyla hocalarını uğurlayan öğrenciler, atanan müdürlere de sırtını döndü. Kabataş Erkek Lisesi müdür yardımcısı Şakir Voyvot’un “bütün okullarımızın imam hatip lisesi gibi olmasının zamanı geldi” diyerek özetlediği ‘proje okul’ fenomeninin amacını MEB Başkanı İsmet Yılmaz da şöyle açıklamıştı: “15 Temmuz olduğunda, sağına soluna bakmadan sokağa bayrakla çıkabilecek, yeni bir nesil yetiştirmek istiyoruz.”
•••

Sadece işini geri isteyen iki eğitimcinin, Nuriye ve Semih’in zindanlarda göz göre göre ölüme terk edildiği ve demokratik itiraz hakkını kullanmak için sokağa çıkanın polis tarafından kolunun kırılıp saçının yolunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Geleceğin hakim, savcı ve avukatları linçi destekleyen ‘hukuk’ hocalarından adaleti öğreniyor. 50 yıl önce aya ayak basma meselesini halledenler bugün evrende yeni yıldız sistemi keşfetmekle meşgul. Teknoloji denince başı çeken dünyanın en kalabalık ülkelerinden Hindistan’dan, gayri safi milli hasılası Türkiye’nin yüzde onu kadar bile olmayan eğitimin yükselen yıldızı Estonya’ya kadar bilgi çağını idrak etmiş ülkeler yeni nesle yatırımlarını buna göre yapıyor. MEB ise bir yandan değerler eğitimini, iki öğretmeni ve bir yöneticisi çocuklara cinsel istismar ve tecavüzden hüküm giymiş Ensar Vakfı ve Nurcu Hizmet Vakfı’na bırakırken, diğer yandan evrim teorisini kaldırdığı müfredata cihadı zorunlu ders olarak koyarak, eğitimin laik ve bilimsel temelini dinamitliyor. Minicik Estonya’yı onlarca ülke arasından başarıya taşıyan şey, ülkedeki bütün çocukların, zengin-fakir ayırt etmeden, eşit şartlarda eğitim almasını sağlamak ve eğitimi başlı başına çok önemli bir değer olarak görmek... Laik ve bilimsel eğitim Türkiye’yi gelişen dünyaya bağlayacak yegane sermaye iken, biz çarçur ettiğimiz bu zamanı cahiliye devrine övgüyle harcıyoruz. Koca bir neslin kayboluşuna bakıp duracak değiliz.

1 Ağustos 2017 Salı

Türkiye'nin sınırları yakında değişecek!.. "İşte Michael Rubin'in Türkiye'nin bölünme senaryosunu yazdığı o yazısı:"

Türkiye'nin sınırları yakında değişecek!..
Amerikalı neo-con yazar Michael Rubin'e göre Türkiye'nin bölünme sürecinin psikolojik aşaması tamamlandı ve Erdoğan tarihe 'kibiri uğruna Türkiye'yi yıkan kötü adam' olarak geçecek. 
15 Temmuz darbesini önceden yazan Amerikalı neo-con yazar Michael Rubin, Türkiye'nin bölündüğünü, ancak henüz Kürtlerin ayrı bir devlet mi kuracakları yoksa Türkiye'nin içinde bir federasyon mu olacaklarının belli olmadığını öne sürdüğü bir yazı kaleme aldı. Rubin'e göre Türkiye'nin bölünme sürecinin psikolojik aşaması tamamlandı ve Erdoğan tarihe 'kibiri uğruna Türkiye'yi yıkan kötü adam' olarak geçecek.
Rubin yazısını şöyle bitirdi: "Türkiye parçalara ayrılmış durumdadır. Sınırları yakında değişecek; tek mesele bölünme iki ayrı devlet şeklinde mi olacak yoksa Türkiye'ye dahil bir federasyon mu henüz belli değil. Erdoğan kendisini büyük bir lider ve yeni Atatürk olarak görüyor olabilir. Fakat Atatürk modern Türkiye'yi inşa ederken, Erdoğan onu yıkmaktan başka bir şey yapmadı. Erdoğan tarihe bir kahraman olarak geçmeyecek, kibiri uğruna Türkiye'yi yıkan yozlaşmış bir kötü adam olarak geçecek."
İşte Michael Rubin'in Türkiye'nin bölünme senaryosuna dair yazdığı menfur yazısı:
Bir ülke ne zaman parçalanır? İç savaş ve şiddet dolu karışıklıklar parçalanma aşamasının ön adımlarıdırlar. Çekoslovakya'nın barışçıl bölünmesinin karşısında Yugoslavya ve Hindistan örnekleri de bulunuyor. Etiyopya'dan kopmasından önce Eritre'de onlarca yıl çatışmalar sürmüştü, ya da Güney Sudan bağımsızlığını ilan ederek Sudan'dan koparken de durum farklı değildi. Bangladeş'in Pakistan'dan kopması ise sadece bir yıl almıştı fakat o bir yıl içerisinde Suriye'de son beş yılda ölen insandan daha fazlası hayatını kaybetmişti. 
Ancak bu örneklerin hepsinin ortak özellikleri politik ayrışmalar ile bölünme öncesinde ortaya çıkan psikolojik bölünme halidir. Eritreliler bağımsızlıklarını ilan etmeden çok uzun zaman önce kendilerini Etiyopyalı olarak görmekten vazgeçmiş ve ayrı bir topluluk olarak düşünmeye başlamışlardı. Bangladeşliler içerisinde yaşadıkları toplumdan farklı bir dil konuşuyorlardı ve oldukça farklı bir kültürel kimliğe sahiptiler. Çekler ve Slovaklar zorla birlik haline getirilirlerken farklı tarihsel altyapılara ve dillere sahiptiler.
Donald Trump'ın seçim galibiyetinden sonra ayrılık konuşmalarının ortaya çıktığı California'da ise durum aynı değil. Eyaletler arası otoyol sisteminden tutun da Hollywood'un Ulusal Futbol Ligine kadar, California Amerika'nın ta kendisidir. Californialılar, öteki 49 eyalette bulunan vatandaşlarıyla birlikte dünyanın farklı yerlerinde savaşmışlardır. California halkının büyük bölümü trump'tan hoşlanmıyor olabilir, California halkının büyük çoğunlu da kendisine oy vermemiştir. California'nın ayrılık konuşmaları strest atmaktan başka bir anlama gelmeyecektir.
Şimdi bir de Orta Doğu'ya bakalım: Kürtler kendilerini ulus olamamış büyük bir topluluk olarak görüyorlar. Onlarca milyon Kürt dört bölge ülkesine yayılmış halde yaşamaktadırlar: Türkiye, Suriye, İran ve Irak. Kürtler Irak'ta onlarca yıldır süren bir mücadele içerisindeler. Irak monarşisi süresince, Kürtler ve monarşi güçlerinin arada sırada çatıştıklarına şahit oluyorduk fakat o günler 1961'de kaldı, sadece üç sene sonra Irak ordusu bir darbe ile monarşiyi yıktı ve Kürtlerin mesafeli kaldığı Bağdat bu topluluğun üzerine ateş püskürmeye başladı. Ayaklanmalar ve düşük yoğunluklu çatışmalar sonraki on yıl da sürdü. 1970 senesinde, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Molla Mustafa Barzani, şimdiki lide Msut Barzani'nin babası olur, Saddam Hüseyin'in barış sağlanabilecek pragmatik bir lider olduğunu düşünmüştü. Baba Barzani ve Saddam birlikte Kürtlere otonom haklar tanıyan bir anlaşmaya varmışlardı. Çok kısa bir süre sonra ise Barzani Saddam'ın samimiyetsizliğine tanık olacaktı. Çatışmalar bir kez daha başlamıştı. Çatışmaların sertleşmesi ve Saddam'ın baskıcı bir tutumu benimsemesi Kürtlerin kendi tarihsel miraslarına yönelerek Iraklı liderin kafalarına sokmaya çalıştığı düşünceleri reddetmeye yöneldiler. 1991 senesi, Saddam'ın bir hesap hatası ile şekillenmişti: Saddam sivil devlet memurlarını geri çekmiş ve ablukaya aldığı Kürtlere boyun eğdirmenin yolunu aramıştı. Irak Kürtleri ise durumdan avantaj sağlayarak kendi hükümetlerini kurmuşlardı.
TÜRKİYE'NİN SINIRLARI YAKINDA DEĞİŞECEK
O günlerin üzerinden 25 yıldan fazla zaman geçti. Genç nesiller Saddam'la asla karşılaşmadılar, ve çoğu sivil Kürt savaşı asla deneyimlemediler, İslam Devleti'nin Kürt kentlerine birkaç düzine mil yaklaşmasını önemsemediler. Kürtçe konuşuyorlar ve Arapça anlamıyorlar. Kürt şarkıcıları dinliyorlar ve Kürt televizyonu izliyorlar. Bırak Irak'ın güneyini, pek azı daha önce Bağdat'ta bulundu. Çok azı kendisini Iraklı hissediyor. Bu yeni birşey değil, çok sayıda akademisyen ve gazeteci Irak Kürdistan'ını ziyaret ederek aynı gözlemlerde bulunuyorlar. Basra, Necef, Kerbela ve hatta Bağdat'ta Irak Kürdistan'ının ne kadar farklı olduğuna dair konuşmalar yapılıyor fakat onların da pek azı bölgeyi ziyaret etmişler. Eğer Kürdistan dağlarında yaz tatili merkezleri inşa edilmiş olsalardı, Iraklılar buraları ziyaret ederlerken sanki yabancı bir ülkeye giriyormuş gibi pasaport kontrolünden geçeceklerdi. Oysaki bir zamanlar okullarda Arap milliyetçiliğinin birlik olabilmek için verdiği savaşı öğreniyorlardı, çok sayıda genç Iraklı genç Irak Kürdistanı'nın ülkeye bütünüyle entegre olması gerektiği konusunda umursamaz durumda. Irak Kürtlerinin kazançları sadece bölgelerinin kontrolü ile kısıtlı kalmadı, aynı zamanda psikolojik olarak kendilerini kabul ettirmeyi de başardılar.
Türkiye'de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kürtlere karşı kanlı ve küçük düşürücü bir girişim içerisinde. Yapmaya çalıştığı seçimlerde Kürtlerin büyük bölümünün oyunu alabilmekti, fakat kısa süre önce Kürtlerin oylarına ihtiyacı kalmadığında verdiği sözleri de unuttu. Barış sürecine olan inancında samimi değildi. Çok geçmeden gördü ki Kürtler HDP'ye oy veriyorlar, kavurucu dünya siyasetini benimseyerek Cizre, Silopi, Nusaybin gibi kasabaları yıkarak Suriye'nin Halep'ine benzetirken, düşmanının kaynaklarını kurutmaya yöneldi. Barış görüşmesinin ardından gelen ve 1980'lerin ortalarını anımsatan şiddet deneyimi Türkiyeli Kürtlerin Türk vatandaşları ile müşterek gelecek düşüncesinden vazgeçmelerine neden oldu. Kafa yapısı değişen ise sadece Kürtler değiller. Erdoğan Türk basını üzerinde oldukça güçlü bir kontrole sahip, Türkler şimdiye kadar olmadığı denli baskı altında tutulan ve konuşmasına izin verilmiş kısık seslere maruz kalıyorlar.
 Sonuç olarak, yeni nesil Türkler eğer düşman olarak değilse Kürtleri en azından öteki olarak görüyorlar. Batılı yaşam tarzına sahip Türklerin büyük çoğunluğu Türkiye'nin Güney Doğu bölgesine adımını bile atmamış, bölgede yaşayan Kürtlerin büyük çoğunluğu ise Antalya, Bursa ve İzmir'i asla ziyaret etmeyecekler. Türkiye psikolojik anlamda bir bölünme sürecinden geçiyor. Hatta Erdoğan'ın kendisi dahi bir aşamada bu bölünmenin kaçınılmaz olduğunu anladı, ve hatta ekonomi politikalarından Kürt bölgelerini silmesinden bu durumu anlayabiliriz.
Psikolojik bölünme etnik bir temizliği tersine çevirmeyi imkansız hale getirmektedir. Neredeyse imkansız hale gelmesi bir yana, Kürtler de silahlı ve savaş deneyimine sahipler. Türkler gerçeklerle yüzleşmeliler: Türkiye parçalara ayrılmış durumdadır. Sınırları yakında değişecek; tek mesele bölünme iki ayrı devlet şeklinde mi olacak yoksa Türkiye'ye dahil bir federasyon mu henüz belli değil. Erdoğan kendisini büyük bir lider ve yeni Atatürk olarak görüyor olabilir. Fakat Atatürk modern Türkiye'yi inşa ederken, Erdoğan onu yıkmaktan başka bir şey yapmadı. Erdoğan tarihe bir kahraman olarak geçmeyecek, kibiri uğruna Türkiye'yi yıkan yozlaşmış bir kötü adam olarak geçecek. Michael Rubin & 10.12.2016
Kaynak: https://www.aei.org/publication/has-there-been-psychological-partition-in-turkey/
KAYNAK NOT'U: CNN'in tanınmış İranlı röportajcısı Christian Amanpour ' un eski eşi,   Amerikalı  araştırmacı yazar  Michel Rubin 'in   Türkiye ile ilgili makalesi...  Rubin, bir ara Beyaz Saray'ın Sözcülüğünü de yapmıştı. Halen, Washington' da kl " Middle East Instıtute" 'un Başkanıdır.