16 Mart 2019 Cumartesi

MAURICE DUVERGER VE KEMALİZM (Maurice Duverger, dâhi kabul edilen bir Fransız hukuk­çu ve siyaset bilimcisidir. 1955’ten itibaren Paris Hukuk Fakültesi’nde “Siyaset Sosyolojisi” dersi vermiştir.) NACİ KAPTAN

MAURICE DUVERGER VE KEMALİZM

Maurice Duverger, dâhi kabul edilen bir Fransız hukuk­çu ve siyaset bilimcisidir. 1955’ten itibaren Paris Hukuk Fakültesi’nde “Siyaset Sosyolojisi” dersi vermiştir.

Maurice Duverger Tüm dünyadaki si­yasi partileri en iyi inceleyen kişi olarak kabul edilmektedir. Seçim Sistemlerinin Siyasal Yaşam Üzerine Etkisi Siyasi Par­tiler, Diktatörlük Üstüne, Siyaset Sosyolojisi, Seçimle Ge­len Krallar, Siyasal Toplumbilim, Politikaya Giriş adlı çok önemli eserler, onun tarafından yazılmıştır. Şimdi sözü ona bırakalım:

“Kapitalist iletişim sistemi ‘halkın ahmaklaştırması’ di­ye adlandırabileceğimiz bir sonuç doğurmaktadır. İnsanla­rı, entelektüel düzeyi çok düşük, çocukça bir evren içinde hapsetmek amacını gütmektedir. Sürekli olarak gönül ma­ceralarının şişirilmesi, krallar, kraliçeler ve öteki sözde bü­yüklerin giyinişleri, içinde yaşadıkları dekorun şatafatı, içi boş tarihsel hatıralar, halkı ahmaklaştırmak için kolayca kullanılır. Bu araçlarla halk, gerçek dışı, yapay, düşsel ve çocukça bir âleme daldırılır; dikkatler böylece gerçek sorunlardan başka yönlere çevrilir. Kapitalist iletişim araçları­nın kurbanları, vatandaşlık görevlerini yerine getirmeye çok az hazırlıklıdır.”

Peki, Duverger, ülkemizde yaşanmış “Tek Parti Rejimini nasıl değerlendirmiştir:

“Kemalist tek partinin birinci özelliği, demokratik bir İde­olojiye sahip bulunmasıydı. Tek partinin şefleri için ideal, çoğulculuktu. Mustafa Kemal’in siyasal rejimi, çoğulculu­ğun üstün bir değer olduğunu kabul ediyor ve çoğulcu bir devlet felsefesi içinde işlevini yerine getiriyordu. Üstelik Türk tek partisinin, yapısal açıdan da totaliterlikle hiçbir il­gisi yoktu.”

Yine Maurice Duverger, 27 Mayıs 1961 tarihli Le Monde gazetesinde Kemalizm’i şu biçimde değerlendirmektedir:

“Mustafa Kemal’in eseri İkinci Dünya Savaşı’na kadar Tür­kiye çapında değerlendirildi. Eski bir ülkenin modern bir ulus biçimine dönüştürülmesini tüm dünya takdirle karşı­lamıştı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise Kemalizm ulus­lararası bir boyut kazanmış ve Moskova ile Pekin’in güdü­müne girmeyen üçüncü dünya uluslarına örneklik yapmaya başlamıştır. Kemalizm, gelişmekte olan ülkeler için komü­nizmin alternatifi olarak görünmeye başlamıştır.

Geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkelerde liberal sistem doğru dürüst işleyemez. Görünüşte demokrasi olsa da derebeyleri ya da geleneksel güçler gerçek iktidarı ellerinde tutarlar. Siyasal demokrasi ancak ekonomik alanda belirli bir gelişme düze­yinden sonra ciddi anlamda işlemeye başlar. Geri kalmış ül­keler, Batı’nın gelişmiş ülkeleri gibi liberalizmin ya da kapi­talizmin yollarından giderek aynı düzeye gelemezler. Bu ne­denle, geri ülkelerde komünizm kolaylıkla benimsenir. Ko­münizm bu gibi ülkelerde çok rahat devreye girer, ama ge­tirdiği öneriler sistemin gelişmesi için çözüm üretemezler. Geçiş aşamasında politik özgürlüklerin hepsini endüstrileşme uğruna feda etmek fazla gerçekçi bir yol değildir Bu yol demokrasiye ulaşabilmek için en kestirme yol değildir. Çünkü diktatörlüğün geliştirdiği alışkanlıklar bir kez toplum İçinde yerleşti mi bunları söküp atmak, Batı’nın kapitalist rejimi atabilmesi kadar güçleşir.

Sert ve haşin yöntemlerin toplumsal ya da ekonomik verimliliğin artmasına yardımcı olduğu da ileri sürülemez. Aşırı derecede planlı ve merkezi ekonominin yol açacağı zararlar, aşırı derecede liberal eko­nominin yaratacağı zarar ve hatalar kadar büyük olacaktır. Bu durumun farkına varan, gelişmekte olan ülkeler, Kemalizm’in karma ekonomi sistemine yönelmektedirler. Atatürk’ün dene­mesi 20. yüzyılda bu gibi ülkelere yön göstermektedir. Kemalist sistem başta demokratik değildi; ama totaliter de değildi, cum­huriyetçi ve liberal yaklaşımları ile belirli eğilimlere hoşgörü gös­teriyordu. Tek parti rejimi her fırsatta çok partili rejime dönüştü­rülmeye çalışılıyordu.

Asıl amaç, Batılı anlamda çok partili bir rejimi kurmaktı. Mus­tafa Kemal’in iki kez çok partili rejimi denemeye çalışmasına rağmen başarılı olamaması, cumhuriyet rejiminin geleceğini gü­vence altına alabilecek koşulların gelişmemiş olmasındandı.”

“Seçimle iktidara gelmekle” “çoğunluk iradesine dayanan bir düzen kurmakla” gerçek bir demokrasi gerçekleşmiş olur mu?

VURAL SAVAŞ ANILARIM 
Bir Devrin Perde Arkası kitabından 
BiLGi YAYINEVİ
Naci Kaptan