27 Haziran 2019 Perşembe

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ İLE YAPILAN İKİLİ ANTLAŞMALAR


ARŞİV BELGELERİ

Metin Aydoğan

AMERİKA  BİRLEŞİK DEVLETLERİ  İLE  YAPILAN  İKİLİ  ANTLAŞMALAR

ABD ile yapılan ilk ikili anlaşma, 23 Şubat 1945 tarihinde imzalandı. Borç alma ve kiralamalarla ilgili olan bu anlaşma TBMM'de 4780 sayıyla yasalaştı. Anlaşmanın temel özelliği, adının Karşılıklı Yardım Anlaşması olmasına karşın, ABD isteklerinin Türkiye tarafından kabul edilmesi ve Türkiye'yi ağır yükümlülükler altına sokmasıydı. Anlaşmada, 'Koruyucu Hükümler' olarak yer alan maddelerle, Türkiye'nin değil ABD'nin 'haklan' korunuyordu. Anlaşmanın II. maddesi şöyleydi: TC hükümeti, sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri ABD'ye teslim edecektir.' Böyle bir maddenin bağımsız iki ülke arasında yapılan bir anlaşmada yer alması, örneği olan bir uygulama değildir. TC hükümeti, ABD'ye hizmet sunmakla görevli olacak ve bu görevin sınırı da belli olmayacaktı.
ABD ile yapılan ikinci anlaşma, 27 Şubat 1946 gün ve 4882 sayılı yasayla kabul edilen kredi anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın özü dünyanın değişik yerlerinde ABD'nin elinde kalan ve ülkesine geri götürmesi pahalı olan eskimiş savaş artığı malzemeleri satın alması koşuluyla Türkiye'ye borç verilmesiydi.
Türkiye 1950'ye dek ABD ile 7 Mayıs 1946 tarihli Borçların Tasfiyesi ile İlgili Anlaşma, 6 Aralık 1946 tarihli Kahire Anlaşmasına Ek Anlaşma, 12 Temmuz 1947 tarihli Askeri Yardım Anlaşması ve 27 Aralık 1949 tarihli bir başka Askeri Yardım Anlaşmasını imzaladı.
Demokrat Parti döneminde, 1954 yılında uluslararası petrol şirketlerinin adamı Max Bell'in hazırladığı ve Atatürk'ün çok önem verdiği petroldeki devlet tekelini kaldıran Petrol Yasası çıkarıldı. Bu yasanın 136. maddesi şöyleydi: Bu yasa yabancı şirketlerin izni olmadan değiştirilemez.
23 Haziran 1954 yılında, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında Vergi Muafiyetleri Anlaşması imzalandı. Yalnızca Amerikalıların yararlandığı bu anlaşma, Türkiye'deki ABD varlığını adeta devlet içinde devlet haline getiriyor ve ABD şirketlerine vergisiz, gümrüksüz, denetimsiz ve yargı organlarından uzak, yasa üstü bir statü tanıyordu. 1959 yılında millileştirme işlemlerinde muhatabın ABD hükümeti olmasını kabul eden, İstimlâk ve Müsadere Garantisi Anlaşması yasalaştırılıyor ve bu yasaya Erzurum Milletvekili Sabri Dilek, 'Bu anlaşmanın kabulüyle kapitülasyonlar geri getirilmektedir. Bu anlaşma ile Amerikalılara açıkça imtiyaz verilmektedir diye tepki gösteriyordu.
ABD ile Türkiye arasında 12 Kasım 1956 tarihinde Tarım Ürünleri Anlaşması imzalandı. 24 Eylül 1963 gün ve 11513 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren bu anlaşmaya göre, ABD Türkiye'ye 46,3 milyon dolarlık (o zaman 1 dolar 10 liraydı) buğday, arpa, mısır, dondurulmuş et, konserve, sığır eti, don yağı ve soya yağı satacaktı. BU ürünler azgelişmiş bir tarım ülkesi olan Türkiye'nin temel ürünleriydi ve bunlar ABD gibi bir ülkenin eşit olmayan rekabetine terk ediliyordu. Ama daha vahim olanı anlaşmanın 2. ve 3. maddeleriydi. 2. madde şöyleydi: Türkiye'nin yetiştirdiği ve bu anlaşmada adı geçen ya da benzer ürünlerin Türkiye'den yapılacak ihracatı Birleşik Devletler tarafından denetlenecektir.' 3, maddenin b bendi ise, Türk ve Amerikan hükümetleri Türkiye'de Amerikan mallarına karşı talebi artırmak için birlikte hareket edeceklerdir' diyordu.
31 Mayıs 1968 tarihinde yapılan ve 12978 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri Arasında Kredi Anlaşması;  Türkiye'yi ekonomik, mali ve siyasi bağımlılığa sürükleyen koşullu kredi anlaşmalarına çarpıcı bir örnektir. Anlaşma 30,5 milyon dolarlık bir anlaşmaydı ve Türkiye'nin bu borcu koşullara bağlanmıştı. Etibank'ın Ergani hariç tüm bakır işletmelerini ABD'nin denetimi altındaki Karadeniz Bakır İşletmeleri A.Ş.'ye devretmesini şarta bağlayan anlaşmanın 3. maddesi şöyleydi: 'Şirketin kuruluş sözleşmesi, tescil belgesi, organizasyon şeması, Türk hükümetinin krediyi şirkete borç vereceğine ilişkin hükümetle şirket arasında yapılmış olan sözleşmenin tasdikli bir örneği, yönetim kurulu üyelerinin isimleri Türkiye'deki Amerikan Yardım Teşkilatına (AID) bildirilecektir. ABD'in bütün bunları uygun görmesi halinde kredi ödemesi yapılacaktır.'
ABD ile yapılan ikili anlaşmalar burada konu edilenlerden çok daha fazladır ve büyük bir karışıklık içindedir. İlgili ve sorumlu Türk makamları, Amerikalılarla yapılan anlaşmaların anlam ve kapsamının ne olduğunu, ne zaman imzalandığını ve hangi koşulları taşıdıklarını bilmiyorlardı. Bu karışıklıktan Amerikalılar geniş ölçüde yararlanarak Türkiye'de diledikleri gibi hareket etmişler ve anlaşması olmayan konularda bile anlaşma varmış gibi uygulama yapmışlardı, Orgeneral Refik Tulga bu konuda 1969 yılında şu açıklamayı yapmıştı; "Genelkurmay, bir anlaşmaya dayanmadan kullanılan Sinop ve Yalova havaalanları için, Amerikalılara 'buradan çıkın' diyordu. Amerikalıların yanıtı 'bize müsaadeyi hükümet verdi' oluyordu. 'Anlaşmayı gösterin' dendiğinde Amerikalılar 'anlaşma yok' demekten başka yanıt bulamıyorlardı."
Türkiye ile Batılılar arasında uzun süre içinde oluşturulan anlaşmalar setinin temel özelliği, Türkiye pazarını adım adım yabancı rekabete açması ve büyüme ihtiyacı içindeki ulusal tarım ve sanayinin gelişimine engel olmasıydı Bu engelleme ABD ve AB kaynaklı programlar ve bu programların dayanağı olan yabancı uzman raporlarıyla gerçekleştiriliyordu.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, ABD yardımlarına yön vermek üzere Amerikalı ekonomist Thornburg Türk ekonomisini inceledi ve Türkiye'nin “Bugünkü Ekonomik Durumunun Eleştirisi” adlı bir rapor düzenledi. Atatürk dönemi ekonomik uygulamalarını eleştirmekle başlayan rapor, Türkiye'nin ağır sanayii kurma girişimlerine karşı çıkıyor, Karabük demir-çelik tesislerinin tasfiyesini istiyor ve 125 lokomotif imal edecek kapasitede bir fabrika kurma projesini reddediyordu.  Thornburg,  Türkiye’nin lokomotif fabrikası kurmak için istediği krediyi kastederek, Türkler böyle düşündükleri sürece dolarlarımızın ABD'de kalması daha iyi olacaktır' diyor ve Türkiye'nin makine, uçak ve dizel motoru yapımı projelerine kesin bir biçimde karşı çıkarak, Türkiye'yi bu tür düşüncelerden vazgeçmesi yönünde adeta tehdit ediyordu: 'Amerikalılar böyle düşünenleri iyi çalışma arkadaşı saymazlar.' Thornburg Raporu, bugün Türkiye'ye kurtarıcı gibi getirilen Kemal Derviş'in, Dünya Bankası yetkilisi olarak 1978 yılında Türkiye için hazırladığı raporun hemen aynısıydı.
Atatürk döneminde gerçekleştirilen ekonomik atılımlar ve bu atılımları planlayan, uygulayan ve geliştiren ulusçu Kadroların tasfiyesini öngören Thornburg anlayışı, Türkiye'de sürekli bir biçimde iktidar oldu. Bu iktidarın somut ifadesi olan hükümetlerin hemen tümü, anti-Kemalist politikalar yürüttüler. Atatürk'ün Türkiye için sakıncalı gördüğü hemen her girişimi uygulamaya soktular. Thornburg Raporu'yla aynı anlayışa sahip olan ve Atatürk döneminde rafa kaldırılan 1800 sayfalık Dorr Raporu yeniden gündeme getirildi ve uygulandı. 1945'ten sonra yeniden Türkiye'ye gelen Dorr'a olağanüstü ilgi gösterildi ve kimi hükümet üyeleri Dorr'a, “Raporun kendileri için kutsal kitap olduğunu” söylediler.
1945'ten sonra motor ve ağır sanayi yatırımlarından vazgeçildi ve bu yöndeki eğilimler resmi politikadan çıkarıldı. Türkiye, yabancı sermayeye denetimsiz olarak açıldı; gübre ve tarım ürünleri dahil ithalata yönelindi; yoğun olarak dış borç alındı; NATO'ya girildi; Petrol Kanunu çıkarılarak petrol işletmeciliği devlet tekelinden çıkarıldı; KİT'lerin satılacağı açıklandı. Yasadışı ilişkiler ve karaborsayla palazlanan zenginler türedi, arazi spekülatörleri ve büyük toprak sahipleri, uluslararası şirketlerin temsilciliklerini almaya başladılar. CHP, 1947 yılında programını değiştirdi ve Demir-Çelik Kombinaları, Genel Makine Fabrikası, Elektrolitik Bakır Kombinası gibi ağır sanayi projelerinden vazgeçildiğini açıkladı. MKE'nin (Makine Kimya Endüstrisi) gerçekleştirdiği ve Danimarka dahil birçok ülkeye ihraç edilen 8 kişilik yolcu uçağı üretimine son verildi.
Türkiye, Batıya bağlanmanın yeni bir aşaması olan Avrupa Birliği (o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu-AET) sürecine 20 yıllık anti-Kemalist uygulamalar döneminden sonra böyle geldi. 1959'da üyelik için AET'ye başvurduğunda, Türkiye Atatürk'ün 1938'de bıraktığı Türkiye'den çok farklı bir yerdeydi. Tam bağımsızlıktan ödün vermeyen, emperyalist bloklarla ittifak yapmayan, kendi gücüne dayanarak kalkınan ve dünyanın hiçbir ülkesine en küçük bir bağımlılığı olmayan, borçsuz ve bağlantısız Türkiye'nin yerinde; iç ve dış siyasette özgürce karar üretemeyen, açık bütçeli, sanayileşemeyen ve sürekli borçlanan bir Türkiye vardı. Ülkeyi yönetenler Batıya bağlanmaktan başka bir yolun olmadığını söylüyor, söylemleri yönünde uygulamalar yapıyor, üstelik bu uygulamaları Atatürkçülük adına yaptıklarını ileri sürüyorlardı.
Atatürk'ün ölümüyle başlayan ve 1963 yılında AB ile imzalanan Ankara Anlaşması'na dek geçen 25 yıllık geri dönüş süreci içinde, yapılan uygulamalar ve bu uygulamaların Türkiye'yi getirdiği durum şuydu:
1- Türkiye, imzaladığı çok sayıda uluslararası ve ikili anlaşmayla yönetim inisiyatiflerini önemli oranda yitirdi ve egemenlik haklarını dışarıyla paylaşır duruma geldi, Atatürk'ün yaşamsal düzeyde önem verdiği tam bağımsızlık işleyişinden vazgeçildi ve Tanzimat Batıcılığı yeniden yerleşik devlet politikası haline geldi.
2- Ulusal sanayi yatırımları durduruldu, dış yönlendirmelere bağlı olarak 'savaş zenginleri ve dış borca dayanılarak tüketime yönelik montaj yatırımlarına yönelindi. Dışardan alınan borçlar, teşvik kredisi adıyla, yerli ortak bularak yatırım yapan uluslararası şirketlere devredildi ve geleceğini Batıya bağlamış olan yeni bir işbirlikçi zümre yaratıldı.
3- Yabancılara hemen her alanda imtiyaz hakları tanındı. Petrol başta olmak üzere tüm stratejik madenler yabancı sermaye yatırımına açıldı. Yatırımcı kuruluşların yönetimlerine, dışarıda eğitim gören ve Batı değerlerini temsil eden kadrolar getirildi. Ulusçu ve Atatürkçü kadrolar devlet yönetiminden uzaklaştırıldı.

4- Dış ticaret ve bütçe dengeleri bozuldu. İhracatın ithalatı karşılaması oranı sürekli küçüldü ve bütçe açıkları hızla arttı. Bu olumsuz gelişmenin doğal sonucu olarak ve giderek artan bir yoğunlukta dış borçlanmaya gidildi. Milli kambiyo işleyişi zedelendi, Türk parası sürekli değer yitirdi.

5- 'Eğitim Birliği' ilkesi uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye her çeşit insan yetiştiren bir ülke haline getirildi. Misyoner okulları, tarikat mektepleri, paralı kolejler, imam hatip kurs ve okulları, yabancı dilde eğitim yaygınlaştırıldı. Köy enstitüleri ve köy öğretmen okulları kapatıldı, eğitimin ulusal niteliği bozuldu.
6- Bağımsız ve bağlantısız niteliğiyle tüm dünyada saygı uyandıran Atatürkçü dış siyasetten vazgeçildi. Batı politikalarının dümen suyuna gidildi. Türk ordusunun büyük bölümü NATO emrine verildi. Kore'ye asker gönderildi. Kurtuluş Savaşı ile örnek olunan ve anti-emperyalist bir mücadele içine giren 'mazlum' uluslar değil, büyük devletler desteklendi. Kemalist Cumhuriyetin saygınlığı yitirildi.
7- Gelişmiş ülkeler öncülüğünde kurulup geliştirilen hemen tüm uluslararası örgütlere üye olundu. Truman Doktrini, Marshall Planı, IMF, Dünya Bankası, Gümrük Tarifeleri Genel Anlaşması ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü politikalarıyla emperyalizm Türkiye'de içsel bir olgu haline getirildi; Türkiye'nin geleceğine bu örgütler karar verir hale geldi.
8- Atatürk döneminde sıkı bir biçimde denetlenen ve ulus karşıtı hiçbir faaliyetine izin verilmeyen Fener Rum Patrikhanesi'ne ayrıcalıklı bir hoşgörü gösterildi. CIA görevlisi Athenagoros Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığına geçirilerek patrik yapıldı; Milli Eğitim Bakanlığı, Heybeliada Ruhban Okulu'nun Teoloji Yüksek Okulu adıyla, İlahiyat Fakültesi haline getirilmesine izin verdi.
9- Sınır komşularıyla, Atatürk döneminde geliştirilen dostluk ilişkileri kalıcı düşmanlıklara dönüştürüldü. Sovyetler Birliği ve Yunanistan birinci tehdit unsuru düşmanlar haline geldi. Menderes hükümeti Irak'a askeri müdahale yapmaya kalkıştı. Türkiye 'düşmanlarla' çevrili bir ülke haline geldi.
10- Yaygın ve etkili bir kültürel yozlaşma yaşandı. Atatürk'ün bizzat katıldığı Türk dili ve tarihi konusundaki çalışmalar geliştirilmediği gibi yapılanlar, sistemli bir karşı çıkışla ortadan kaldırıldı. Özellikle Amerikan kaynaklı 'kültür' ürünleri bilinçli programlarla yaygınlaştırıldı. Toplumsal değerler ve ulusal kimlik kalıcı bozulmalara uğradı. Demokratik hemen hiçbir gelişmeye izin verilmedi. Partiler ve örgütler kapatıldı. Atatürk'ün özellikle emperyalizme karşı söylemleri bile 'suç' olarak değerlendirildi. Köy enstitüsü çıkışlılar başta olmak üzere hemen tüm ulusçu aydınlar baskı altına alındılar, cezai kovuşturmaya uğradılar. Türkiye, kendi aydınlarını yok eden bir ülke haline geldi.

Metin Aydoğan, Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye

1 Haziran 2019 Cumartesi

YARGI REFORMU STRATEJİSİ'NİN TAMAMI

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN TARAFINDAN AÇIKLANAN 

YARGI REFORMU STRATEJİSİ'NİN TAMAMI

G İ R İ Ş

1.Adalet sistemimizde reform arayışları yeni değildir. Zaman içinde kısmi ya da kapsamlı reform çalışmaları yapılmıştır. Yargı Reformu Stratejisi’nin ilk kez hazırlandığı 2009 yılından itibaren ise plana dayalı reform dönemine geçilmiştir. Bu dönemin ikinci reform belgesi 2015 yılında hazırlanmıştır.
2.Kaydedilen önemli gelişmelere rağmen sistemin rasyonel çalışmasına odaklı reform ihtiyacı aktüalitesini korumaktadır. Yeni Strateji Belgesi, bu ihtiyaç temelinde güncellenerek hazırlanmıştır. Belge, önceki çalışmaları tamamlayan, takip etmesi umulan çalışmalara ise zemin hazırlayan bir adım olarak anlaşılmalıdır.
3.Şimdiye kadar yürütülen çalışmalarla; hukuk devletinin güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesi, etkin ve hızlı işleyen bir adalet sisteminin oluşturulması amaçlanmıştır. Bu Belge de aynı amaç çerçevesinde ortaya çıkan yeni ihtiyaçların gözetilmesi suretiyle hazırlanmıştır.
4.Adalet sisteminde reform ihtiyacı, temel olarak toplumsal taleplere dayanmaktadır. Bu taleplerin karşılanabilmesine ve sistemin ideal işleyişine yönelik reform ise zamana yayılan, tedrici ve dinamik bir yaklaşımı gerektirmektedir. Şimdiye kadar gerçekleştirilen ve bundan sonra gerçekleştirilecek olan çalışmalar bu eksende ele alınmıştır.
 5.Reform belgeleri ancak alanı doğrudan ya da dolaylı şekilde etkileyen farklı etkenlerin analizi suretiyle hazırlanabilmektedir. Bu Yargı Reformu Stratejisi’ne ilişkin ihtiyaç tespiti, sistematik ve bütüncül bir bakış açısıyla geniş bir durum analizine dayalı olarak yapılmıştır.
6.Belge’de öne çıkan ana başlıkların; “hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi, sistemin şeffaflığının artırılması, yargısal süreçlerin basitleştirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, savunma hakkının güçlendirilmesi ve makul sürede yargılanma hakkının daha etkin korunması” olarak sıralanması mümkündür.
Hak ve Özgürlüklere İlişkin Temel Perspektif

7.Türkiye, bu Strateji Belgesi ile demokrasisini güçlendirmeye, hak ve özgürlükleri geliştirmeye ve genişletmeye güçlü bir şekilde vurgu yapmaktadır.
 8.Bu yöndeki politikalar 2002 yılından itibaren Türkiye’nin önceliğini oluşturmuştur. Özgürlüklerin genişletilmesi amacıyla gerçekleştirilen mevzuat değişiklikleri ve yapısal reformlar bu önceliğin bir yansıması olarak anlaşılmalıdır.
 9.Hak ve özgürlükler alanında mevzuat iyileştirmeleri ne kadar önemli olursa olsun, reformların başarısında belirleyici olan uygulamadır. Türkiye’de bu konuda son on altı yılda önemli bir zihniyet değişikliği yaşanmış, Belge ile bu değişimin devam etmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır. Belge aynı zamanda uygulayıcılara yönelik bir rehber olarak da okunmalıdır.
10.İnsan haklarının vazgeçilmez bir parçasını oluşturan ifade özgürlüğü, demokrasilerin en önemli koşulu ve unsurudur. Son on altı yıllık süreçte ifade ve medya özgürlüğünün geliştirilmesine yönelik önemli adımlar atılmış ve başta Anayasa olmak üzere mevzuatta köklü değişiklikler yapılmıştır. Belge’de, ifade özgürlüğünün güçlendirilmesine ilişkin irade ve bu iradeyi hayata geçirmeye yönelik yeni yaklaşımlar ortaya konulmuştur.
11. Türkiye, “işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans” anlayışını benimsemiştir. Bu anlayış temelinde gerçekleştirilen mevzuat değişikliklerine ilişkin uygulama yakından takip edilmiştir . Geçmişte ileri sürülen sistematik işkence ya da kötü muamele iddiaları artık bulunmamaktadır. Bu alandaki kazanımların korunması iradesine güçlü bir şekilde dikkat çekilmektedir.
12. Tutuklama bir cezalandırma aracı değil, ceza soruşturma ve kovuşturmalarının etkinliğinin temini için düzenlenmiş bir koruma tedbiridir. Mevzuata göre tutuklama, istisnai nitelikte olup öncelikli ola - rak değerlendirilecek husus, adli kontrol tedbirinin 3 yeterli olup olmadığıdır. Tutuklulukta geçen sürenin, makul olması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5'inci maddesinde öngörülmüş temel bir ilkedir. Yargı Reformu Stratejisi ile;
a. Tutuklamanın istisnai bir tedbir olduğuna,
b. Tutuklamanın zorunlu hâllerde ve ölçülü bir tedbir olarak uygulanmasın
c. Tutukluluk süresinin makul olmasına vurgu yapılmaktadır. Bu kapsamda mevzuatın uygulamayla birlikte değerlendirileceği ve gerekli değişikliklerin yapılacağı iradesi ortaya konulmakta - dır.
13.FETÖ Silahlı Terör Örgütü tarafından gerçekleştirilen ve demokrasiye yönelen 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl uygulaması makul bir süre devam ettirilmiş ve kaldırılmıştır 
4 . Aynı süreçte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nden kaynaklanan yükümlülüklerimize ilişkin olarak derogasyon bildirimlerinde bulunulmuş ve olağanüstü hâl sürecinin bitmesini takiben derogasyon bildirimleri geri çekilmiştir 
5 . Olağanüstü hâl süresince alınan bütün tedbirlerde, başta Anayasa olmak üzere uluslararası yükümlülüklerden kaynaklanan “zorunluluk” ve “orantılılık” kriterlerine hassasiyetle uyulmuştur. Bu süreçte hak ve özgürlüklere ilişkin alınan tedbirler hakkında Avrupa Konseyi düzenli olarak bilgilendirilmiştir. Olağan döneme geçişle birlikte, güvenlik–özgürlük dengesini sağlamaya yönelik adımlar ve yargı hizmetlerinin daha nitelikli sunumuna dair tedbirler Belge’de yer almaktadır.
14. Türkiye, FETÖ, PKK/PYD/ YPG ve DEAŞ gibi terör örgütleriyle eş zamanlı mücadele etmektedir. Etkileri Türkiye’nin siyasi sınırlarını aşan teröre karşı yürütülen bu mücadele, bölgesel ve küresel güvenlik ile istikrarın korunması açısından da önem taşımaktadır. 
15.Terör; demokratik toplum, özgürlükler ve hukuk devleti gibi müşterek değerlerin başlıca düşmanıdır. Bu nedenle terörle mücadele, en başta bu değerleri koruma mücadelesi olarak anlaşılmalıdır. Türkiye; Yeni Yargı Reformu Stratejisi döneminde de terörle mücadele kararlılığında olacağına ve bu konuda zafiyet göstermeyeceğine işaret etmektedir. Belge, Türkiye’nin terörle etkin ve kararlı mücadelesine katkı sağlayacak politikaları dikkate alarak hazırlanmıştır.
16. Terörle etkin mücadele, güçlü bir mevzuat altyapısını gerektirmektedir. Türkiye, tecrübe ve ihtiyaçları temelinde oluşturduğu ulusal mevzuatının çağdaş örneklere ve evrensel ilkelere uygunluğunu koruma hassasiyetini gözetmeye devam edecektir.
 17. Terörle mücadelede uluslararası iş birliği, başta Avrupa olmak üzere tüm dünya açısından giderek daha fazla önem arz etmektedir. Bunun önemli bir parçasını da adli iş birliği oluşturmaktadır. Haklarında adli süreç başlatılan suçluların iadesinde yapıcı olmayan yaklaşımlar, teröre karşı uluslararası alanda zafiyetin oluşmasına neden olmaktadır. Türkiye, adli iş birliği konusunda uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerine şimdiye kadar olduğu gibi bun - dan sonra da uyacağına ve aynı yaklaşımı diğer ülkelerden de beklediğine vurgu yapmaktadır.
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatları ile Avrupa Birliği’nin insan haklarına ilişkin müktesebatı “Avrupa insan hakları hukuku”nu oluşturmaktadır. Türkiye, bu ortak hukukun bir parçasıdır.
19. Bu Reform Belgesi ile Türkiye, Avrupa Birliği üyelik sürecine verdiği önemin altını çizmektedir. Türkiye, Birliğe üyeliği stratejik bir hedef olarak görmekte ve katılım sürecine bağlılığını korumaktadır.
20. 2005 yılından bu yana sürdürülen müzakere sürecinin canlı tutulması ve bir an önce tamamlanması, Türkiye için olduğu kadar ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel bağlarımızın bulunduğu AB için de önem taşımaktadır. Türkiye’nin üyeliği, AB’nin bölgesel bir güçten küresel bir güce dönüşmesi - ne katkıda bulunacaktır.
21. Türkiye’nin AB ile bütünleşmesi, AB’nin te - melinde de yer alan evrensel değerlerin bir yansıması olmakla kalmayıp, uluslararası barış ve istikrarın sağlanması bakımından da tarihî bir dönüm noktası olacaktır. Bu bütünleşme, aynı zamanda kültürel zenginliği sağlayarak farklı anla - yışların birlikteliğine ve Avrupa ortak hukukunun birlikte geliştirilmesine vesile olacaktı
22. Türkiye, Kopenhag Kri - terleri doğrultusunda bugüne kadar gerçekleştirdiği reform ve uyum çalışmalarıyla, daha özgürlükçü ve katılımcı demokrasiye ulaşma iradesini orta - ya koymuştur. Önümüzdeki süreçte yaşanacak dinamik bir reform süreci de bu iradenin güçlü bir biçimde devam ettiğinin göstergesi olacaktır.
23.AB ile müktesebat uyumunun sağlanması için müzakere süreci 35 fasıl üzerin - den devam etmektedir. Bu süreçte "Yargı ve Temel Haklar" başlıklı 23'üncü Fasıl ayrı bir önem taşımaktadır. Bu kapsamda ilk Yargı Reformu Stratejisi, 2009 yılında 23'üncü Fasıl müzakereleri kapsamında gayri resmî açılış kriterlerinden birini karşılamak amacıyla hazırlanmıştır 6 . Hazırlanan Belge’nin güncellenmesine yönelik çalışmalar ise 2015 yılında tamamlanmıştır. Bu Belge, üçüncü Strateji Belgesi’dir.
24.Ülkemizin, strateji belgeleriyle somutlaşan re - form iradesi, AB katılım süreciyle ilgili siyasi hedeflerin de ötesine geçecek şekilde, sistemin ihtiyaç - ları ve toplumsal talepler zemininde yükselmektedir.
Adalet Sisteminin İşleyişine İlişkin Temel Perspektif
25. Anayasa’nın Başlangıç bölümünde kuvvetler ayrılığı prensibine ve bunun kuvvetler arasında iş bölümü ve işbirliği anlamına geldiğine işaret edilmiştir. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin Anayasa’da çerçevesi çizilen faaliyetlerinin denge ve denetim içerisinde yürütülmesi öngörülmüştür. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, her bir erkin işbirliği içerisinde hareketini zorunlu kılmakla birlikte erkler arası dengenin sağlanmasında yargının önemli bir rolü bulunmaktadır. Yargı bağımsızlığı da bu rolün gerçekleştirilmesinde en büyük faktördür. 16/04/2017 tarihinde yapılan halk oylamasıyla kabul edilen anayasa değişikliği , 1982 Anayasasında bugüne kadar yapılan en önemli değişiklik olmuştur. Bu düzenlemeyle, parlamenter hükümet sistemi yerine Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi getirilmiş ve kuvvetler ayrılığı güçlendirilmiştir. Yargı Reformu Stratejisi ile anılan anayasa değişikliği çerçevesinde güçlendirilen kuvvetler ayrılığı prensibinin önemine ve yargının anayasal işlevinin güçlü ve eksiksiz demokrasi açısından hayati nitelikte olduğuna işaret edilmektedir.
26. Demokratik bir toplumda önemli bir yer tutan adil yargılanma hakkı aşağıda belirtilen hak ve ilkeleri kapsamaktadır:
a. Mahkemeye erişim hakkı 
b. Bağımsız ve tarafsız yargı yerinde yargılanma hakkı 
c. Kanuni hakim güvencesi 
d. Masumiyet karinesi 
e. Makul sürede yargılanma hakkı 
f. Savunma hakkı 
g. Silahların eşitliği ilkesi 
h. Çelişmeli yargılanma hakkı 
i. Gerekçeli karar hakkı 
j. Kararların icrası hakkı
k. Aleni yargılanma ve karar hakkı 
l. İsnat edilen suçu öğrenme hakkı m. Tanık dinletebilme ve sorgulama hakkı 
n. Tercümandan yararlanma hakkı Önemi nedeniyle Belge’nin birçok bölümünde adil yargılanma hakkına atıfta bulunulmuştur. Belge’de yer alan tüm çalışmalar hayata geçirilirken bu hakkın geniş yorumu suretiyle oluşturulacak çerçeve esas olacaktır.
27. “Hukuki dinlenilme hakkı” hak arama özgürlüğünün önemli bir unsurudur. Anayasa’nın 36'ncı maddesi ile bu hak teminat altına alınmıştır. Usul kanunlarında ise bu hakkın uygulanmasında temel kurallar düzenlenmiştir. Bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir . Bu Belge’de yer alan birçok faaliyet, bu hakkın yeterince korunmasına ve hayata geçirilmesine hizmet etmek üzere belirlenmiştir. Mahkeme ve savcılıkların karşı karşıya kaldıkları ağır dosya yükü, kimi zaman tarafların yeterince dinlenilememesi sonucunu doğurmaktadır. Belge’nin hazırlık çalışmaları esnasında kamuoyunda da bu yönde dikkate değer oranda bir kanaat olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle Yargı Reformu Stratejisi’nde bu hakkın önemine ve uygulamanın geliştirilmesine olan ihtiyaca işaret edilmektedir.
28. Dünya genelinde yargı sistemleri için en önemli kavramlardan biri “adalete erişimin kolaylaştırılması” olmuştur. Bunun bir parçasını da adliyelerde yararlanıcıların işlerinin kolaylaştırılması ve yargısal süreçlerde örselenmelerini önleyen uygulamaların geliştirilmesi oluşturmaktadır. Danışma masaları ve ön büro gibi uygulamalar, hizmetlerden memnuniyeti artırmaktadır. Bununla birlikte hizmeti sunanlarla yararlanıcıların kurumsal ve bireysel düzeyde iletişim sorunlarının olduğu ifade edilmektedir. Bu iletişim sorunlarının giderilmesi ancak “insan
odaklı” yaklaşımların benimsenmesi ve buna uygun araçların geliştirilmesiyle mümkün olacaktır. Adalete erişimin kolaylaştırılması ayrıca mevzuatın sadeleştirilmesini, adli yardım sisteminin güçlendirilmesini, kırılgan grupların ihtiyaçlarına duyarlı bir yaklaşımın benimsenmesini ve savunma hakkının güçlendirilmesini de gerektirmektedir. Bunlara ilişkin hedefler ilgili bölümlerde ortaya konulmuştur.
29. Makul sürede yargılanma hakkının temini, yargısal prosedürlerin tüm yönleriyle ele alınmasını gerektirmektedir. Bu kapsamda yargı sisteminin bütünüyle güçlendirilmesi ve sistemin rasyonel çalışmasına yönelik sadeleştirilmiş süreçlerin oluşturulması önemli bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır.
30. Kovuşturma öncesi eleme araçlarının güçlendirilmesine ve uyuşmazlıkların alternatif yöntemlerle çözülmesine yönelik hedefler yargısal kaliteye katkı sunacak eğilimler arasında yer almaktadır. Yargısal süreçlerin adaleti sağlayacak şekilde sonuçlanabilmesi, her bir aşamanın amaca uygun olarak tamamlanmasına bağlıdır. Yargılamanın kalitesi iyi yürütülmüş bir savcılık faaliyetine, soruşturmanın kalitesi ise iyi yürütülmüş bir kolluk faaliyetine bağlıdır. Benzer şekilde hukuk yargılamalarında ve idari davalarda da yargılama öncesi hazırlık faaliyetlerinin eksiksiz ve doğru
31. Günümüzde, “önleyici hukuk” ya da “koruyucu hukuk”, birçok uygulamayı kapsamına alan şemsiye bir kavram olmuştur. Bu kavram altında incelenen alanlar temel olarak uyuşmazlıkların oluşmasını engellemeye ya da kolay çözülmesini sağlamaya odaklanmıştır. Belge’de; özellikle savunma hakkının, avukatlık mesleğinin, adli yardım sisteminin ve noterlik hizmetlerinin güçlendirilmesi ile ilgili bölümlerde konuya ilişkin hedefler ortaya konulmuştur.
32. Yargı sistemi, uyuşmazlıkların derinleştirilmeden ve çoğaltılmadan çözülmesi amacına uygun biçimde geliştirilmelidir. Uzun süren soruşturma ve yargılamalar, infaz uygulamalarından kaynaklanan cezasızlık algısı, uyuşmazlıkları derinleştiren temel faktörler olarak öne çıkmaktadır. Belge’nin temel yaklaşımlarından biri de bunun engellenmesidir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin geliştirilmesi buna hizmet eden araçlardan biridir. Şikâyete tabi suçların kapsamının genişletilmesi, kovuşturma öncesi eleme araçlarının güçlendirilmesi, ceza ve hukuk yargılamalarında basitleştirilmiş, hızlı işleyen usullerin geliştirilmesi ve yaptırım sisteminin yeniden ele alınması öne çıkan diğer hususiyetlerdir.
33. Yargı sisteminin işleyişi ekonomik yaşamın güven içinde sürdürülebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Ekonomik refahın sağlanması ve toplumsal tabana yayılmasında
hukuk ve ekonomi birbirini tamamlayan iki ana çalışma alanı olarak öne çıkmaktadır. Sonuçları öngörülebilir, şeffaf, kaliteli ve etkin çalışan bir yargı sistemi de ekonomik faaliyetlerin en önemli güvencesini oluşturmaktadır. Belge’nin temel perspektiflerinden birini de yargı ve ekonomi ilişkisi oluşturmaktadır. Gerek hukuk yargılamaları alanındaki gerekse diğer bölümlerde yer alan öneri ve tedbirler bir bütün olarak ekonomik hayatı olumlu yönde geliştirmeye odaklanmıştır.
34. Yatırım ortamının iyileştirilmesi yönünde önceki Belge döneminde somut adımlar atılmıştır. Bu Belge döneminde de hayata geçirilecek reformlarla, hukukun kolaylaştırıcı imkânlarıyla yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik faaliyetlere devam edilecektir. Yatırım ikliminin korunmasında hızlı ve etkili işleyen yargı sisteminin katkısı büyüktür. Yargı sisteminin bu güvence fonksiyonu gözetilerek yeni belge döneminde, ihtisas mahkemelerinin yaygınlaştırılması ve hâkimlerin uzmanlaşması gibi hedeflerle bu alandaki çalışmalara devam edilecektir.
35. Türk hukuk sistemi, Kıta Avrupası hukuk sistemi içerisinde yer almaktadır. Bu hukuk sistemi ile Anglo-Sakson hukuk sistemi arasında etkileşim giderek artmaktadır. Bu nedenle, başta Avrupa Konseyi’nin ilkeleri, AB müktesebatı ve uygulamaları olmak üzere farklı hukuk sistemlerinden iyi uygulama örnekleri dikkate alınarak hazırlanan Belge’de, dünya genelinde var olan eğilimin izleri görülecektir. 9 Bazı örnekler; Hedef 7.1.a (Cumhuriyet savcılarının takdir yetkileri), Hedef 7.1.d (cezada pazarlık), Hedef 7.2.a (kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımların artırıl
İkinci YRS Döneminde Kaydedilen Gelişmeler
36.İkinci Yargı Reformu Stratejisi’nin uygulanmaya başlandığı 2015 yılından sonra yapılan halk oylamasıyla gerçekleşen Anayasa değişikliği adalet sistemimizde önemli yenilikleri beraberinde getirmiştir. Bu kapsamda Anayasa’da yer alan ve yargı yetkisinin, Türk Milleti adına “bağımsız” mahkemelerce kullanılacağına dair hüküm, “bağımsız ve tarafsız” mahkemeler şeklinde değiştirilmiştir. Yine aynı değişiklikle Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısı yeniden düzenlenmiş, üye sayısı 13, daire sayısı 2 olmuştur.
37. Anayasa değişikliği ile Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve askerî mahkemeler kaldırılmış, savaş zamanı hariç disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkeme kurulamayacağı hükme bağlanmıştır. Böylelikle tüm yargılamaların sivil mahkemelerce yapılması sağlanmıştır.
38. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı 2014 yılında hazırlanmıştır. Eylem Planı'nın uygulanması titizlikle takip edilmiş ve izleme raporları hazırlanmıştır. Planın güncellenmesine ilişkin çalışma Yargı Reformu Stratejisi ile aynı dönemde başlatılmıştır. Yargı Reformu Stratejisi’nde olduğu gibi Eylem Planı da geniş bir reform perspektifiyle hazırlanmaktadır.
39. 2013 yılında Avrupa İn - san Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun ile İnsan Hakları Tazminat Komisyonu kurulmuştur. Komisyon'a ilk olarak AİHM önünde bekleyen makul sü - rede sonuçlandırılamayan yargı - lamalar ile mahkeme kararlarının icrasına ilişkin başvuruları inceleme görevi verilmiştir. 2014 yılında kamulaştırma dosyaları ile cezaevlerinde yaşandığı iddia edilen bir kısım ihlallere ilişkin başvurular da Komisyon'a verilerek görev alanı genişletilmiştir. 2016 yılın - da ise Komisyon'un görev alanına bazı mülkiyet hakkının ihlali iddiaları ile ilk genişletmede yer almayan ve cezaevlerinde yaşandığı ileri sürülen diğer bazı ihlal iddiaları da dâhil edilmiştir. 2018 yılında ise İnsan Hakları Tazminat Komisyonu'nun yetkisinin genişletilmesine ilişkin yeni bir yasal düzenleme yapılmıştır. Bu düzen - lemeyle, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılamadığına ve mahkeme kararlarının icrasına ilişkin Anayasa Mahkemesi'nde derdest olan bireysel başvurular Komisyon'un yetki alanına alın - mıştır.
40. 2016 yılında, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, kişilerin eşit mu amele görme hakkının güvence altına alınması, ayrımcılığın önlenmesi, işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele edilmesi konularında ulusal önleme mekanizması görevini yerine getirmek üzere Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kurulmuştur.
41. 2016 yılında yürürlüğe giren Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’yla kişisel verilerin işlenmesinde özel hayatın gizliliğinin ve veri mahremiyetinin korunması sağlanmıştır. Bu Kanun’la ayrıca Kişisel Verileri Koruma Kurumu oluşturulmuştur.
42. Bu dönemde ayrıca, vatandaşların mesnetsiz ihbar ve şikâyetler nedeniyle soruşturmaya maruz bırakılma - ması ve böylelikle lekelenmeme hakkının korunması için ihbar ve şikâyetin soyut, genel nitelikte olması durumunda soruşturma yapılmamasını sağlayan bir düzenleme hayata geçirilmiştir.
43. Önceki Belge dönemin - de kaydedilen önemli bir gelişme ise "Yargıda Hedef Süre" uygulamasının başlatılması olmuştur. Yargıda bir iç zaman yönetimi uygulamaya konularak; sistemdeki gecikme ve tıkanma sebeplerinin takip altına alınması, mahkeme ve savcılıkların ve - rimliliğinin artırılması, tarafların davalarının ne zaman sonuçlandırılacağını öngörmelerinin sağ - lanması için her dava türüne uygun azami süreler belirlenmiştir.
44. 2016 yılında yayımlanan “Adli ve İdari Yargı Faaliyet Raporları Genelgesi” uyarınca ülke genelinde tüm adliyeler 2017 ve 2018 yılında, bir önceki yılı kapsayacak şekilde hazırlanan faaliyet raporlarını kamuoyuna duyurmuşlardır. Bu uygulama, yargısal performansın kamuoyuna duyurulması, yargı hizmetlerinde hesap verilebilirliğin ve şeffaflığın geliştirilmesi için önemli bir adım olmuştur.
45. Bir önceki Belge’nin uygulama döneminde gerçekleştirilen yüksek mahkemelerin güçlendirilmesine yönelik çalışmalar da önem taşımaktadır. İstinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte Yargıtay ve Danıştay’a gelen dosya sayısı önemli oranda azalmıştır. Bununla birlikte, incelenme sırasını bekleyen dosyaların fazla olması yüksek mahkemelerde kapasite artışını gerektirmiştir. Bu nedenle üye sayısı artırılmış ve devam eden süreçte boşalan her iki üyelik için bir üye seçilmesi öngörülmüştür.
46.Yargı Reformu Stratejisi’nin uygulama döneminde yaşanan bir diğer önemli gelişme de Suriye’deki savaş nedeniyle ülkemize yönelen yoğun göç hareketi olmuştur. Türkiye'nin bu göç hareketine ilişkin insan odaklı politikası, bir yandan Suriyeli mültecilerin yaşam hakkının korunmasını sağlarken, diğer yandan Avrupa’yı derinden etkileyecek bir krizi de önlemiştir. Bu göç hareketinin adalet sistemine de etkileri olmuştur. Mültecilerin adalete erişimi konusunda çeşitli projeler yürütülmüş ve çok sayıda eğitim çalışması yapılmıştır
47. Geçtiğimiz sürecin önemli çalışmalarından biri, 2016 yılında yürürlüğe giren Bilirkişilik Kanunu ile mevzuat alanında gerçekleştirilmiştir. Bu düzenleme ile bilirkişilik müessesesi yeniden yapılandırılmış; bilirkişilere sertifika verilmesi, bilirkişilik akreditasyonu, uzmanlık dallarının oluşturulması ve etik kuralların belirlenmesi sağlanmıştır.
48. Bu dönemde alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri konusunda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu yöntemlerden biri de hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk müessesesidir. 2017 yılında iş uyuşmazlıklarında arabuluculuk dava şartı hâline getirilmiş ve 01/01/2018 tarihinden itibaren uygulamaya konulmuştur. 2018 yılında ise aynı düzenleme ticari uyuşmazlıklar yönünden yapıl - mıştır. Bu süreçte gerek zorunlu arabuluculuk, gerekse ihtiyari arabuluculukla çözümlenen uyuş - mazlık sayısı önemli oranda artış göstermiştir. 
49. Benzer şekilde ceza yargılamasında uzlaşma kurumu da, sistemin iyi işleyişine önemli katkılar yapmıştır. Yapılan kanun değişikliği sayesinde 2017 yılından itibaren uzlaştırma ile sonuçlandırılan dosya sayıların da dikkate değer bir artış yaşanmıştır.
50. Bu dönemde mağdur hakları konusunda da önemli çalışmalar yapılmıştır. 2013 yılında Adalet Bakanlığı bünyesinde Mağdur Hakları Daire Başkanlığı kurulmuştur. Bu kapsamda öncelikli olarak Mağdur Hakları Kanun Tasarısı Taslağı hazırlanmıştır. Bununla birlikte “Mağdura Yaklaşım Kılavuzu” hazırlanması da bu alanda yürütülen diğer önemli çalışmalardan biridir. “Ceza Adalet Sisteminde Mağdur Haklarının Güçlendirilmesi Eşleştirme Projesi” ise 2017 yılında başlatılmıştır.
51. Suç mağduru çocuklar ile şiddet mağduru kadınların ifadelerinin alınmasında kendilerini daha rahat hissetmeleri amacıyla pilot olarak bazı adliyelerde oluşturulan “Adli Görüşme Odaları” yaygınlaştırılmıştır. Hâkim, Cumhuriyet savcısı, sosyal çalışma görevlileri ve adli görüşme odası koordinatörlerine Mağdur Hakları Daire Başkanlığı ve UNICEF iş birliği ile çeşitli eğitim ve seminerler verilmiştir.
52. İstinaf yargılaması yapan bölge adliye mahkemeleri 20/07/2016 tarihinde 7 yerde faaliyete geçirilmiştir. Bölge adliye mahkemelerinin sayısı 2017 yılında 9’a, 2018 yılında 11’e çıkartılmıştır. İdari yargıda istinaf yargılaması yapan bölge idare mahkemeleri ise 7 yerde faaliyete geçirilmiştir.
53. Makul sürede yargılanma hakkının güçlendirilmesi için ilk derece mahkemelerinin sayısında artış sağlanmıştır. 2014 yılında adli yargıda mahkeme sayısı 6.084 iken 2018 yılında 6.301 olmuştur. İdari yargıda ise 191 olan mahkeme sayısı 195’e çıkartılmıştır.
54. 2014 yılında hâkim ve Cumhuriyet savcısı sayısı 14.500 iken bu sayı 2019 yılı Şubat ayı itibarıyla 19.394 olmuş - tur. Avrupa Konseyi ortalamasına bu Belge döneminde ulaşılabileceği öngörülmektedir. Diğer yandan insan kaynaklarının yalnızca nicelik yönünden değil, nitelik yönünden de geliştirilmesi hedeflenmiştir. Eğitim konusuna yalnızca mesleki eğitimle sınırlı değil, yabancı dil eğitimini de kapsayacak bir bakış açısıyla yaklaşılmıştır. Bu kapsamda yargı mensuplarının uluslararası alanda eğitim almalarına, yabancı dil öğrenmelerine ve akademik kariyer yapmalarına imkân sağlanmıştır.
55. Adalet hizmetlerinde görev yapan yardımcı personel sayısında da önemli derecede artış sağlanmıştır. Adalet teşkilatında görev yapan toplam personel sayısı 2014 yılında 100.225 iken bu sayı 2019 yılı iti - barıyla 123.175’e ulaşmıştır.
56. Bu dönemde adalete erişim alanında da önemli adımlar atılmıştır. Bu kapsamda önceki Belge döneminde adli yardıma ayrılan bütçe düzenli biçimde artış göstermiştir. 2015 yılında adli yardıma ayrılan bütçe 362.681.936,00 TL iken 2018 yılında 494.935.162,30 TL olmuştur. 2016 yılında başlatılan ve 2018 yılı Temmuz ayı itibarıyla tamamlanan “Türkiye’de Adli Yardım Hizmetlerinin Güçlendirilmesi Avrupa Birliği (AB) Eşleştirme Projesi” ile adli yardım sisteminin eksiklikleri tespit edilmiştir.
57. Adalete erişim alanında önemli bir boşluğu dolduran diğer bir faaliyet ise, koruyucu hukuk uygulamaları olmuştur. “Koruyucu Hukuk Projesi” ile temel hukuk bilgilerinin küçük yaşlardan itibaren okullarda öğretilmesi ve toplumsal bir hukuk kültürünün oluşturulması hedeflenmiştir. Hedefe yönelik olarak 2013-2014 eğitim öğretim yılından itibaren uygulanan “Hukuk ve Adalet Dersi”nin kapsamı genişletilmiş, dersi seçen öğrenci sayısında artış görülmüştür.
58. 2016 yılında ayrıca Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu da TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girmiş - tir. Böylece, adli iş birliği alanına ilişkin dağınık mevzuat ve sözleşme hükümleri temel bir kanunda toplanmıştır.
59. Uluslararası alanda aktif bir politika izlenmesi, ilke edinilmiştir. 2012 yılında, bir kısım büyükelçilik ve uluslararası kuruluşlar nezdindeki daimi temsilciliklerde adalet müşaviri gö - revlendirmesi yapılmıştır. Belge döneminde ise bu uygulamanın kanuni altyapısı oluşturulmuş ve atamalar gerçekleştirilmiştir. 2015 yılından bu yana 12 ülke ile adli iş birliği konusunda ikili andlaşma imzalanmıştır. Aynı dönemde imzalanan çok taraflı sözleşme ya da ek protokol sayısı ise 7 olmuştur.
60. 2015 yılından bu yana Adalet Bakanlığı teşkilat yapısında bazı önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu kapsamda, Bakanlık bünyesinde Bilirkişilik Daire Başkanlığı ile Alternatif Çözümler Daire Baş - kanlığı oluşturulmuştur. Bu dö - nemde ayrıca Bakanlığın Yurt dışı teşkilatı da kurulmuştur. Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulu bulunan İnsan Hakları Daire Baş - kanlığı ise müstakil bir birim hâline getirilmiş ve güçlendirilmiştir. Gelişme yaşanan bir diğer alan ise yardımcı yargı personelinin eğitimine ilişkindir. Bu amaçla Ankara ve Rize Personel Eğitim Merkezleri faaliyete geçirilmiştir.
61. UYAP Bilişim Sistemi'nin diğer kurumlarla bütünleştirilmesinin yanı sıra, yararlanıcılara yönelik adalete erişimi güçlendiren birçok uygulama geliştirilmiştir. Özellikle kolluk birimleri ile entegrasyon, kaydedilen en önemli gelişmelerden biri olmuştur. Avukatlara sunulan hizmet çeşitliliğini artırmak ve yargılama işlemlerini daha rahat takip edebilmelerini sağlamak amacıyla hazırlanan “Mobil Avukat Bilgi Sistemi” uygulaması da bu dönemde hizmete sunulmuştur.
62. Belge döneminde adalet istatistiklerine ilişkin kapasitenin artırılması yönünde çalışmalar yapılmıştır. Bu doğrultuda 2017 yılı Ocak ayında “Adli Veri Bankası” oluşturularak daha detaylı istatistikler üretilmeye başlanmıştır.
63. Bu dönemde aşama kaydedilen bir diğer alan ise adalet hizmet binalarının yenilenmesidir. 2014 yılından bu yana 54 hizmet binası tamamlanmıştır.
64. Bu dönemde standartlara uymayan ceza infaz kurumları kapatılarak modern ceza infaz kurumlarının inşasına devam edilmiştir. Buna bağlı olarak ceza infaz kurumlarının personel sayısı da önemli oranda artırılmıştır. Ceza infaz kurumu personel sayısı, 2014 yılında 49.069 iken 2019 yılı itibarıyla 60.395 olmuştur. Şüpheli, sanık ve hükümlülerin izlenmesinde, gözetiminde ve denetiminde elektronik izleme sisteminin kullanımının yaygınlaştırılması sağlanmıştır. Bugüne kadar ceza infaz alanında AB destekli pek çok proje başarıyla yürütülmüş ve hâlihazırda yürütülmeye devam edilmektedir.
 65. İcra ve iflas sisteminin etkinliğinin artırılması - na yönelik çalışmalar da büyük önem taşımaktadır. Bu konuda yürütülen en önemli çalışma, aynı mahalde birden fazla icra dairesi uygulamasının terk edile - rek tek bir icra dairesi kurulması ve icra hizmetlerinin uzmanlaş - mış alt bürolar eliyle yürütülmesi amacıyla tasarlanan “Yeni İcra Dairesi Modelinin” yaygınlaştırılması olmuştur. Bu kapsamda 45 mahalde yeni icra dairesi modeli faaliyete geçirilmiştir. Ayrıca icra daireleri insan kaynakları ve fiziki altyapı yönünden de geliştirilmiştir.
66. 2015 yılından bu yana yargı hizmetlerine tahsis edilen bütçe artış göstermiştir. Yargı hizmetlerine 2015 yılında tahsis edilen bütçe 9.078.129.000 TL iken, 2019 yılında bu rakam %120 oranında artırılarak 19.947.534.000 TL'ye yükseltilmiştir. 16 Avrupa Birliği nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği (Brüksel), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği
67. Hazırlık sürecinde katı - lımcılık, fonksiyonel bir yaklaşımla sağlanmıştır. Amaç, hedef ve faaliyetler, ilgili kurum/ kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin katılımı ve katkılarıyla hazırlanmıştır. Bu bağlamda Belge hazırlanırken önceki Yargı Reformu Stratejileri’nin uygulanma durumu, adalet alanında ülke içerisinde ve uluslararası alanda yaşanan gelişmeler ile paydaşla - rın görüşleri dikkate alınmıştır.
68. Hazırlık sürecinde adalet istatistiklerine dayalı analizler, çalışmalara yön vermiştir. Uluslararası kuruluşların değerlendirmeleri ise planlama çalışmalarına derinlik kazandırmıştır. Hâkim, savcı, avukatlar ve bakanlık çalışanlarının, yüksek mahkemelerin, hukuk fakültelerinin, sivil toplum örgütlerinin, Türkiye Barolar Birliği ve baroların, ilgili kurum ve kuruluşlar ile gazeteci, yazar, akademisyen ve vatandaşların görüşleri alınmıştır.
69. Çalışmalar kapsamında, AB, Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu ve diğer uluslararası kuruluşların rapor ve değerlendirmeleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları dikkate alınmıştır. Ayrıca, AB, Avrupa Konseyi ve AİHM temsilcileri ile taslak üzerinde gerçekleştirilen görüşmelerden geniş biçimde yararlanılmıştır.
70. AB Komisyonu, aday ülkeler ile potansiyel aday ülkelere; müktesebat uyumlarının sağlanması ve kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesinin desteklenmesi amacıyla mali yardım sunmaktadır. Bu mali destek, Katılım Öncesi Yardım Aracı (Instrument for Pre-accession Assistance- IPA) projeleri aracılığı ile kullanılmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda uygulanan AB projeleri çıktılarından istifade edilerek pek çok alanda mevzuat değişikliği gerçekleştirilmiştir. Projeler ile elde edilen bu kazanımlardan, geçtiğimiz dönemde olduğu gibi yeni Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin hazırlanmasında da faydalanılmıştır.
Kapsam
71. Sistemi Yeni Yargı Reformu Stratejisi’nde 9 amaç, 63 hedef ve 256 faaliyet yer almaktadır.
72. Yargı Reformu Stratejisi’nde amaç, hedef ve faaliyetler somut biçimde kaleme alınmıştır. Bu yöntemle, Belge’nin uygulanması sırasında ortaya çıkabilecek tereddütlerin engellenmesi ve kamuoyu denetiminin daha etkin sağlanması hedeflenmiştir.
73.Belge’nin yayımlanmasını takiben ayrıca açık ve ölçülebilir bir Eylem Planı hazırlanacaktır. Söz konusu Eylem Planı, belirlenen amaç ve hedefler için tahsis edilen bütçeyi, ilgili amaç ve hedefler çerçevesinde sorumlu/ilgili kurumları ve bağlı kalınacak takvimi içerecektir.
İzleme ve Değerlendirme sistemi
74. Belge’nin uygulanma durumunun izlenmesi için Adalet Bakanlığı tarafından yıllık izleme raporları hazırlanacaktır. Bu raporların Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanması ve kamuoyu ile paylaşılması planlanmaktadır. 
75. Belge’nin uygulanmasında ortaya çıkacak sorunların giderilmesi ve izlemenin şeffaf bir anlayışla yürütülebilmesi için Bakanlık dışından ilgili kurum ve kuruluşların da katılımının sağlandığı bir organizasyon yapısı öngörülmüştür. Bu kapsamda Belge’nin yayımlanmasından itibaren en geç üç ay içinde “Yargı Reformu Stratejisi İzleme ve Değerlendirme Kurulu” oluşturulacaktır. Tüm paydaşların katılımının sağlanacağı bu Kurul, belirli periyotlarla toplanacak ve kamuoyuna açık izleme ve değerlendirme raporları hazırlayacaktır.
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

ÖZETLEME:

İnsan haklarının vazgeçilmez bir parçasını oluşturan ifade özgürlüğü, demokrasilerin en önemli koşulu ve unsurudur. Son on altı yıllık süreçte Türkiye’de ifade ve medya özgürlüğünün geliştirilmesine yönelik önemli adımlar atılmış ve başta Anayasa olmak üzere mevzuatta köklü değişiklikler yapılmıştır.
Türkiye, Birliğe üyeliği stratejik bir hedef olarak görmekte ve katılım sürecine bağlılığını korumaktadır. İlk Yargı Reformu Stratejisi, 2009 yılında 23 üncü Fasıl müzakereleri kapsamında gayrı resmi açılış kriterlerinden birini karşılamak amacıyla hazırlanmıştır. Hazırlanan belgenin güncellenmesine yönelik çalışmalar ise 2015 yılında tamamlanmıştır. Bu Belge, üçüncü Strateji Belgesidir.
2013 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun ile İnsan Hakları Tazminat Komisyonu kurulmuştur.
İ nsan kaynaklarının yalnızca nicelik yönünden değil, nitelik yönünden de geliştirilmesi hedeflenmiştir. Eğitim konusuna yalnızca mesleki eğitimle sınırlı değil, yabancı dil eğitimini de kapsayacak bir bakış açısıyla yaklaşılmıştır.
Hazırlık sürecinde katılımcılık, fonksiyonel bir yaklaşımla sağlanmıştır. Politikalar ilgili kurum/kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin katılımı ve katkılarıyla hazırlanmıştır.
Yargı Reformu Stratejisi’nde amaç, hedef ve faaliyetler somut biçimde kaleme alınmıştır. Bu yöntemle, Belge’nin uygulanması sırasında ortaya çıkabilecek tereddütlerin engellenmesi ve kamuoyu denetiminin daha etkin sağlanması hedeflenmiştir
1 Bazı önemli alanlar 1'inci Amaç açıklamalarında yer almaktadır 2 2002 yılında; işkence, gayriinsanî veya haysiyet kırıcı muamele iddiaları nedeni ile AİHM nezdinde Türkiye’nin tazminat ödemeye mahkûm olması hâllerinde sorumlu devlet görevlilerine rücu imkânı getirilmiştir. 2003 yılında; işkence ve kötü muamele suçlarından dolayı verilen cezaların para cezası veya diğer tedbirlere çevrilmesi ve ertelenmesi imkânı ile işkence ve kötü muamele suçlarını işleyen kamu görevlilerinin soruşturulması için mülki amirden izin alınması gerekliliği kaldırılmıştır. 2003 yılında; işkence ve kötü muamele suçlarının soruşturma ve kovuşturmasının acele işlerden sayılması, öncelikle ve ivedilikle ele alınması sağlanmıştır. Bu suçların yargılanmasında, duruşmalara 30 günden fazla ara verilemeyeceği ve davaların adli tatilde de görülmeye devam edileceği düzenlenmiştir. 2005 yılında; işkence ve kötü muamele suçları için öngörülen cezalar artırılmış, işkence gören kişinin ölümü durumunda failin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması düzenlenmiştir. 2011 yılında; İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokolüne taraf olunmuştur. 2013 yılında; Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda işkence yasağına ilişkin maddelere yer verilmiştir. Bu Kanun’la kişilerin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemeyeceği, sınır dışı edileceği ve işkence mağduru kişilere yeterli tedavinin sağlanması zorunluluğu düzenlenmiştir. 2013 yılında; işkence suçunda zamanaşımı kaldırılmıştır. 2016 yılında; işkence suçuna ilişkin soruşturmayı Cumhuriyet savcılarının bizzat ve öncelikle yapacağı, kolluk görevlileri hakkında işkence suçundan açılacak olan davaların acele işlerden sayılacağı ve bu tür davaların kanun yolu incelemesinin öncelikli olarak yapılacağı düzenlenmiştir.
3 Adli kontrol kurumu 2004 yılında sisteme dâhil edilmiştir. Mevzuatta tutuklamanın azami süreleri, tutuklama kararlarının gerekçeli olması gibi bazı usuli güvenceler düzenlenmiştir. 4 21/07/2016 tarihinde Anayasa'nın 120'nci maddesi uyarınca Olağanüstü Hâl ilan edilmiştir. 19/07/2018 tarihinde OHAL sona erdirilmiştir. 5 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15'inci maddesi ile Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 4'üncü maddesi uyarınca 21/07/2016 tarihinde derogasyon bildirimlerinde bulunulmuştur. Derogasyon bildirimlerinin geri çekildiğine dair mektuplar 08/08/2018 tarihinde Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterlerine gönderilmiştir. Avrupa Birliği Perspektifi 19. Bu Reform Belgesi ile Türkiye, Avrupa Birliği üyelik sürecine verdiği önemin altını çizmektedir. Türkiye, Birliğe üyeliği stratejik bir hedef olarak görmekte ve katılım sü - recine bağlılığını korumaktadır. 20. 2005 yılından bu yana sürdürülen müzakere sürecinin canlı tutulması ve bir an önce tamamlanması, Türki - ye için olduğu kadar ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel bağ - larımızın bulunduğu AB için de önem taşımaktadır. Türkiye’nin üyeliği, AB’nin bölgesel bir güç - ten küresel bir güce dönüşmesi - ne katkıda bulunacaktır. 21. Türkiye’nin AB ile bü - tünleşmesi, AB’nin te - melinde de yer alan evrensel değerlerin bir yansıması ol - makla kalmayıp, uluslararası barış ve istikrarın sağlanması bakımından da tarihî bir dönüm noktası olacaktır. Bu bütünleş - me, aynı zamanda kültürel zen - ginliği sağlayarak farklı anla - yışların birlikteliğine ve Avrupa ortak hukukunun birlikte geliş - tirilmesine vesile olacaktır. 22. Türkiye, Kopenhag Kri - terleri doğrultusunda bugüne kadar gerçekleştirdiği reform ve uyum çalışmalarıyla, daha özgürlükçü ve katılımcı de - mokrasiye ulaşma iradesini orta - ya koymuştur. Önümüzdeki süreç - te yaşanacak dinamik bir reform süreci de bu iradenin güçlü bir biçimde devam ettiğinin göstergesi olacaktır. 23.AB ile müktesebat uyu - munun sağlanması için müzakere süreci 35 fasıl üzerin - den devam etmektedir. Bu süreç - te "Yargı ve Temel Haklar" başlıklı 23'üncü Fasıl ayrı bir önem taşı - maktadır. Bu kapsamda ilk Yargı Reformu Stratejisi, 2009 yılında 23'üncü Fasıl müzakereleri kapsa - mında gayriresmî açılış kriterle - rinden birini karşılamak amacıyla hazırlanmıştır 6 . Hazırlanan Bel - ge’nin güncellenmesine yönelik çalışmalar ise 2015 yılında ta - mamlanmıştır. Bu Belge, üçüncü Strateji Belgesi’dir. 24.Ülkemizin, strateji bel - geleriyle somutlaşan re - form iradesi, AB katılım süreciyle ilgili siyasi hedeflerin de ötesine geçecek şekilde, sistemin ihtiyaç - ları ve toplumsal talepler zemi - ninde yükselmektedir. Türkiye, Birliğe üyeliği stratejik bir hedef olarak görmekte ve katılım sürecine bağlılığını korumaktadır. İlk Yargı Reformu Stratejisi, 2009 yılında 23 üncü Fasıl müzakereleri kapsamında gayrı resmi açılış kriterlerinden birini karşılamak amacıyla hazırlanmıştır. Hazırlanan belgenin güncellenmesine yönelik çalışmalar ise 2015 yılında tamamlanmıştır. Bu Belge, üçüncü Strateji Belgesidir. 6
Yargı Reformu Stratejileri için bkz. http://www.sgb.adalet.gov.tr/yargi-reformu.html
7 21/01/2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 11/02/2017 tarihli Resmi Gazete’de halk oylamasına sunulmak üzere yayımlanmış ve 16/04/2017 tarihinde yapılan halk oylaması ile kabul edilerek kesin sonuçların Yüksek Seçim Kurulu tarafından 27/04/2017 tarihli ve 30050 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanması sonucunda yürürlüğe girmiştir. 8 Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27'nci maddesinde yer alan bu ilke diğer yargılamalar için de geçerlidir.
Bazı örnekler; Hedef 7.1.a (Cumhuriyet savcılarının takdir yetkileri), Hedef 7.1.d (cezada pazarlık), Hedef 7.2.a (kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımların artırılması), Hedef 7.2.b (kabahate dönüştürme), Hedef 8.1.b (basit yargılama usulleri), Hedef 8.1.g (kolektif menfaatlere yönelik davalar), Hedef 8.2.a (dürüst davranma yükümlülüğü), Hedef 4.8.b (duruşmasız çözülecek uyuşmazlıklar), Hedef 4.8.c (duruşma kayıt sistemi), Hedef 9.1.- 9
10 16/04/2017 tarihinde gerçekleştirilen referandumla kabul edilen değişiklikten önceki Anayasa’nın 159'uncu maddesinin 1, 2 ve 3'üncü fıkralarına göre; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmi iki asıl ve on iki yedek üyeden oluşur; üç daire hâlinde çalışır. Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir. Değişiklik sonrası 159'ncu maddenin 1, 2 ve 3 üncü fıkraları; Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar. Hâkimler ve Savcılar Kurulu on üç üyeden oluşur; iki daire hâlinde çalışır. Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, üç üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, bir üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları ara - sından Cumhurbaşkanınca; üç üyesi Yargıtay üyeleri, bir üyesi Danıştay üyeleri, üç üyesi nitelikleri kanunda belirtilen yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. Öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçilen üyelerden, en az birinin öğretim üyesi ve en az birinin de avukat olması zorunludur. Kurulun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek üyeliklerine ilişkin başvurular, Meclis Başkanlığına yapılır. Başkanlık, başvuruları Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona gönderir. Komisyon her bir üyelik için üç adayı, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğuyla belirler. Birinci oylamada aday belirleme işleminin sonuçlandırılamaması hâlinde ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğun - luğu aranır. Bu oylamada da aday belirlenemediği takdirde, her bir üyelik için en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile aday belirleme işlemi tamamlanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Komisyon tarafından belirlenen adaylar arasından, her bir üye için ayrı ayrı gizli oyla seçim yapar. Birinci oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu; bu oylamada seçimin sonuçlandırılamaması hâlinde, ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır. İkinci oylamada da üye seçilemediği takdirde en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile üye seçimi tamamlanır. 11 Eylem Planı için bkz. http://www.inhak.adalet.gov.tr/eylemplan.pdf
12 Anlaşmayla sonuçlanan ihtiyari arabuluculuk sayısı 2015 yılında 1.129, 2016 yılında 3.875, 2017 yılında 18.263, 2018 yılında 58.613 olmuştur. İş uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuk uygulamasında 2018 yılında arabulucu görevlendirilen dosya sayısı 354.739 olmuştur. Bunların % 69’u anlaşma ile sonuçlanmıştır. 13 Uzlaşma ile sonuçlanan dosya sayısı 2015 yılında 17.319, 2016 yılında 7.817, 2017 yılında 223.469, 2018 yılında 208.014 olmuştur
14 Avrupa Konseyi Adaletin Etkililiği Komisyonu (CEPEJ) tarafından 2016 yılı verilerine dayalı olarak hazırlanan 2018 yılı “Avrupa Yargı Sistemleri Raporu” verilerine göre, yüz bin kişi başına düşen hâkim sayısının Avrupa ortalaması 25.1 iken, Türkiye’de bu sayı 14.1’dir. Yüz bin kişi başına düşen savcı sayısının Avrupa ortalaması ise 11.7 iken, Türkiye’de bu sayı 6’dır. https://www.coe.int/en/web/cepej/special-file-publication-2018-edition-of-the-cepej-report-european-judicial-systems-effi - ciency-and-quality-of-justice- Türkiye’de 2019 yılı itibarıyla yüz bin kişi başına düşen hâkim sayısı 16.67, savcı sayısı 7.5 olmuştur. 15 Dersi seçen öğrenci sayısı 2013-2014 eğitim öğretim yılında 26.868, 2014-2015 eğitim öğretim yılında 70.511, 2015-2016 eğitim öğretim yılında 98.247, 2016- 2017 eğitim öğretim yılında 97.055, 2017-2018 eğitim öğretim yılında 89.082, 2018-2019 eğitim öğretim yılında 126.847 olmuştur.
16 Avrupa Birliği nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği (Brüksel), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği (Viyana), Avrupa Konseyi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği (Strazburg) ile Birleşmiş Milletler nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği (New York ve Cenevre), Berlin, Brüksel, Lahey, Londra, Moskova, Paris ve Vaşington Büyükelçilikleri. 17 2014 yılı itibarıyla adalet hizmetlerinin verildiği kapalı alan toplamı 2.724.201 metrekare iken bugün 3.902.477 metrekare olmuştur

13 Mayıs 2019 Pazartesi

PATATES İTHALATINDA TARİFE KONTENJANI UYGULANMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ

PATATES İTHALATINDA TARİFE 

KONTENJANI

 UYGULANMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ



11 Mart 2019 PAZARTESİ
Resmî Gazete
Sayı : 30711
TEBLİĞ
Ticaret Bakanlığından:

PATATES İTHALATINDA TARİFE 

KONTENJANI

UYGULANMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ



Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı, patates ithalatında uygulanacak tarife kontenjanının dağıtım yöntemi ile başvuru ve kullanım usul ve esaslarının belirlenmesidir.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ, 10/3/2019 tarihli ve 815 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlüğe konulan Patates İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanması Hakkında Karar ve 14/4/2010 tarihli ve 2010/339 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan İthalatta Kota ve Tarife Kontenjanı İdaresi Hakkında Karara dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
MADDE 3 – (1) Bu Tebliğde yer alan;
a) Bakanlık: Ticaret Bakanlığını,
b) Beyanname sırasına göre tahsis yöntemi (BSGTY): Tarife kontenjanının Ticaret Bakanlığınca, firmalara ithalatı gerçekleştirilecek eşyaya dair gümrük beyannamesi tescil numarası sırası esas alınarak tahsis edildiği yöntemi,
c) Tarife kontenjanı: Belirli bir dönem itibarıyla gümrük vergisinde ve/veya diğer mali yüklerde indirim yapılan ya da muafiyet sağlanan ithalatın miktarını,
ifade eder.
Tarife kontenjanı tahsisatı için başvuru ve başvuruların sonuçlandırılması
MADDE 4 – (1) Söz konusu tarife kontenjanının dağıtımı BSGTY’ye göre yapılacak olup, gümrük beyannamesinin tescili esnasında tarife kontenjanından yararlanılacağının beyan edilmesi müracaat hükmündedir.
(2) BSGTY’ye göre dağıtılan tarife kontenjanı tahsisi gümrük beyannamesinin tescili aşamasında ilgili muafiyet kodunun seçilmesi ile yapılır.
(3) Bu Tebliğ kapsamında yapılan beyanın doğruluğuyla ve ithal mallarla ilgili incelemeleri yapmaya veya yaptırmaya Bakanlık yetkilidir.
Dağıtım kriterleri
MADDE 5 – (1) Söz konusu tarife kontenjanına ilişkin tahsisat, tarife kontenjanı konusu ürüne ilişkin gümrük beyannamesinin tescil numarası sırası esas alınarak, beyan edilen miktarla sınırlı olmak kaydıyla sırasıyla sonuçlandırılır. Bu şekilde tahsis edilen miktar toplam tarife kontenjanından düşüm yapılarak kontenjanın tamamı tahsis edilir. Tarife kontenjanından faydalanmak üzere talep edilen miktarın mevcut tarife kontenjanı miktarını aşması halinde sistem tarafından firmaya bilgilendirme mesajları verilir.
Yaptırım
MADDE 6 – (1) Tebliğ kapsamında yapılacak ithalat işlemlerinde bu Tebliğde belirtilen hususlara aykırı davranıldığının tespiti halinde, yapılan tarife kontenjanı tahsisatı iptal edilir.
Diğer mevzuat hükümleri
MADDE 7 – (1) Bu Tebliğ, tarife kontenjanı kapsamında ithalatı gerçekleşecek eşyanın ithalatının tabi olduğu diğer mevzuat hükümlerinin uygulanmasını engellemez.
Yetki
MADDE 8 – (1) Bakanlık bu Tebliğ hükümlerine istinaden, genelgeler çıkarmaya, izin ve talimat vermeye, özel ve zorunlu durumları inceleyip sonuçlandırmaya ve uygulamada ortaya çıkacak ihtilafları idari yoldan çözümlemeye yetkilidir.
Yürürlük
MADDE 9 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 10 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Ticaret Bakanı yürütür.
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Patates ithalatı İran, Kazakistan veya Mısır'dan yapılacak
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 200 bin ton patatese sıfır gümrükle ithalat izni verilmesi, patatesin nereden ithal edileceği sorusunu gündeme getirdi. Patates tohumu üreten ve ticaretini yapanlar şu anda ithalatın yapılacağı 3 ülke olduğunu söylüyor; İran, Kazakistan ve Mısır.
Sektör "şok" oldu, ithalata gerek yok
Patates ithalatına ihtiyaç olmadığını belirten sektör temsilcileri, şunları söylüyor: "Kararnameyi Resmi Gazete'de görünce şok olduk. Şu anda ithalat yapmayı gerektirecek bir durum yok. Bize hiç kimse ithalatla ilgili bilgi vermedi. Görüşümüzü de soran olmadı. Geçen hafta Tarım ve Orman Bakanımız Bekir Pakdemirli ve bürokratları Niğde'deydi. Birlikte toplantı yaptık. İthalatın konusu geçmedi. Bakan Pakdemirli ve bürokratlarının da bundan haberi olmadığına inanıyoruz. Bakanımıza geçen hafta anlattık. Şu anda patateste ürün temini ile ilgili bir sorun yok. Aşırı fiyat artışı da yok. Yılbaşından bu yana 200 kuruş artıyor sonra tekrar düşüyor. Bu sabah kararnameyi görünce şok olduk. Bazı iddialar var. Ülke genelinde binlerce mağazası olan bir market zincirinin tedarikçisi için bu kararın alındığı yönünde. Elimizde kanıt olmadığı için net olarak söyleyemiyoruz. Ama görünen o ki adrese teslim bir kararname olmuş."
İthalat 3 ülkeden yapılabilir
Şu anda dünyada patates ithal edilecek pek fazla ülke yok. Soğan ithal ettiğimiz İran, patates ithalatı için de en cazip ülke olarak görünüyor. İran'da patatesin tonu Türk Lirası olarak 1200 lira ile 2 bin lira arasında değişiyor. Kazakistan'da da benzer bir fiyat var. Mısır'da ise tonu 450-500 dolar seviyesinde. Mısır'dan almak pek akıl karı değil. Fakat bir seçenek olarak değerlendirilebilir.
İthal patates tohum olursa ülke tarımı biter
Patates sektörü temsilcileri en büyük endişelerinin ithal edilecek patatesin tohumluk olarak kullanılması olduğunu belirterek, "Şu anda Türkiye'de patates hastalığı nedeniyle 25 ilde karantina uygulanıyor. Geçen sene biliyorsunuz Gürcistan bizden patates ithalatını yasakladı. Çünkü buradan Gürcistan'a ihraç edilen patatesler tohumluk olarak kullanıldı ve hastalık yayıldı. Şimdi aynı riskle karşı karşıyayız. Ucuza ithal edilecek patates tohumluk olarak satılırsa topraklarımıza hastalık bulaştırmış oluruz. Topraklarımızı yani geleceğimizi kaybederiz" görüşünü dile getiriyor.
Bakan taraftar patatesi ile uğraşırken kararname çıktı
Sektör temsilcilerinin iddiasına göre patateste ithalat kararnamesinden son ana kadar Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ve bürokratların haberi olmadı. Kararname Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlandı.
Geçen hafta Niğde'de "Tarım ve Orman Sektörü Değerlendirme Toplantısı"na katılan Bekir Pakdemirli, ayrıca Niğde'de yerli tohum çalışmalarının yürütüldüğü Patates Araştırma Enstitüsünü ziyaret etti. Tarım ve Orman Bakanlığı'nın internet sitesinde "Taraftar patatesler yakın zamanda piyasaya çıkacak" başlığı ile 4 Mart 2019'da verilen haberde, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Türkiye'nin tohumda kendi kendine yeterliliği sağlamak durumunda olduğunu belirterek, "Bu hastalıklardan tamamen ari, çok yakın zamanda piyasaya çıkacak yerli patates çeşitlerimiz de var. Artık yarınlara yönelik sarı-lacivert, sarı-kırmızı taraftar patateslerimiz de piyasaya çıkabilecek" dedi.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, bazı temaslar için gittiği Niğde'de yerli tohum çalışmalarının yürütüldüğü Patates Araştırma Enstitüsünü ziyaret etti. Bakan Pakdemirli tesiste incelemelerde bulanarak Müdür Uğur Pırlak'tan brifing aldı. Burada üretilen renkli patateslerden hazırlanan cipslerin tadına bakan Pakdemirli, laboratuvarları gezerek serada hasat yaptı.
İncelemelerin ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Pakdemirli, enstitünün başarılı çalışmalara imza attığına dikkati çekti.
Türkiye'nin, tohumda kendi kendine yeterliliği sağlamak durumunda olduğunu bildiren Bakan Pakdemirli, "Burada patateste çok önemli bir yeniliğe bugün itibarıyla imza atmış bulunuyoruz. Bölgede bazı yasaklı, ekemediğimiz alanlar bulunuyor. Bölgede siğil gibi hastalıklar da var. Bu hastalıklardan tamamen ari, çok yakın zamanda piyasaya çıkacak yerli patates çeşitlerimiz de var. Bunlar Türkiye'nin toplam üretimini artıracak girişimlerdir" ifadelerini kullandı.
Taraftar patatesi mi ithal patates mi?
Bakan Pakdemirli, enstitüde üretilen renkli patateslere işaret ederek şunları kaydetti: "Bugün aynı zamanda renkli patateslerimizi de gördük. Artık yarınlara yönelik sarı-lacivert, sarı-kırmızı taraftar patateslerimiz de piyasaya çıkabilecek. Türkiye patateste tabii ki önemli bir ülke, 4-4,5 milyon ton üretimi ve tüketimiyle dünyada birçok zamanda ilk 10'a giren bir ülke. Dünyada ortalama 35 kilogram patates tüketilirken Türkiye'de aşağı yukarı 50 kilogram patates tüketiliyor. Bu anlamda da patates tüketen bir ülke olarak kendi tohumumuza sahip olursak, yurt dışına tohumla ilgili paraları da göndermemiş olacağız. Katma değer, yerli ve milli olarak cebimizde kalmış olacak."
Özetle Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli renkli, taraftar patateslerle uğraşırken birileri 200 bin ton patates ithalatı için kararname hazırlamış. Gerçi haberi olsa ne olurdu?

(Kaynak: /www.dunya.com/kose-yazisi/patates-ithalati-iran-kazakistan-veya-misirdan-yapilacak/441076)