24 Mart 2016 Perşembe

Prof. Dr. Anıl Çeçen Hoca'dan "zor sorular"...

ZOR SORULAR…
01.      Hangi Kürt kardeşimiz mimar, mühendis olmak istedi de, onlar teknik üniversiteye sokulmadı?
02.      Hangi Kürt kardeşimiz ülkenin herhangi bir yerinde mağaza, dükkan, kebapçı açtı da ona izin verilmedi?
03.      Hangi Kürt kardeşimiz şarkı-türkü okuyup kaset çıkartıp film yaptı da onun önü kesildi? 
04.      Hangi Kürt kardeşimiz Akdeniz'de, Ege'de 5 yıldızlı otel-motel yapmak istedi de ona teşvik verilmedi ? 
05.      Hangi Kürt kardeşimiz banka kurmak istedi de ona izin verilmedi? 
06.      Hangi Kürt kardeşimiz herhangi bir partiden milletvekili adayı oldu da ona seçilme imkanı tanınmadı? 
07.      Hangi Kürt kardeşimiz turizm-seyahat acenteleri kurdu da ona ruhsat verilmedi? 
08.      Hangi Kürt kardeşimiz askerliği tercih etti de Ordu'da yükselmesinin önü kesildi*
09.      Hangi Kürt kardeşimiz geçmişte senato başkanı oldu da ona itiraz eden oldu? 
10.      Hangi Kürt kardeşimizin bu ülkeye cumhurbaşkanı olmasının önü kesik? 
11.      Hangi Kürt kardeşimizin Türkiye 1. Ligi'nde futbol oynamasının önünde engel var? 
12.      Hangi Kürt kardeşimize kredi verilmedi, hangisine doktor bakmadı, hangisine mektep kapısı kapatıldı? 
13.      Hangi Kürt kardeşimize bu ülkenin İstanbul'unun, Ankara'sının, Antalya'sının, Mersin'inin, İzmir'inin kapıları kapalı? 
14.      Hangi Kürt kardeşimize yurtdışına çıkmak istediğinde pasaport  verilmiyor? 
15.      En çok yeşil kart kimde ?
Ama o  Kürt kardeşlerin yaşadığı yerlerde, 25 yıldır gelene kurşun sıkıldı, gidene kurşun sıkıldı...
  
      KİM HASMANE OLDU? 
  • Henüz 3 aylık asker olana da mermi yağdırıldı, terhisine 2 ay kalana da kurşun yağdırıldı... 
  • Mayınlı tuzaklar ne kol bıraktı ne bacak! 
  • Yüzlerce iş makinesine benzin dökülüp yakıldı, binalar kundaklandı, mektepler öğretmenleriyle b om balandı... 
  • Fırsat geldiğinde tek asker de katledildi, 30 asker de kurşuna dizildi... 
  • Yine de şehit ve gazi anneleri bağırlarına taş bastılar, kan davası gütmediler. 
  • Türkiye'nin hiçbir köyünde kasabasında Kürt kardeşlerimize karşı hasım hane bir tutum ve davranış içine girmediler. 
  • Bütün bunlar bir açılım değilse ne? Birileri bize bunun dışındaki açılımın ne olduğunu arı, net, duru, temiz biçimde anlatsa da bilsek! 
  • Bilelim... Çünkü Türk vatandaşı zaten bağrını, gönlünü açmamış mı bu ülkede yaşayan herkese? 
DAHA BAŞKA AÇILIM NE OLA Kİ?
TÜRKİYE CUMHURİYETİ TASFİYE EDİLİYOR 
Türkiye, son yıllarda sürekli olarak dıştan dayatılan reformlarla uğraşmak zorunda bırakılıyor. Birilerinin çok acelesi olduğu için, bir an önce istedikleri aşamaya gelebilmek için dışarıdan içeriye doğru sürekli olarak bir inisiyatif yönlendirmesi yapmaktadırlar. Böylesi dışmerkezli bir emperyalist oyuna bütünüyle Türk toplumu alet edilmek istenirken Türk ekon om isinin köşe başlarını tutan kadrolarla medyada etkili olan işbirlikçi mandacı gruplar, ülkemizi böylesi bir maceraya doğru el birliği ile sürüklemektedirler. Yüzyıllar önceden hazırlanmış bir plan ve bu doğrultudaki proje uğruna büyük bir ulusal kurtuluş savaşı vererek kurmuş olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti tasfiye edilmektedir. Bu gerçek artık saklanamayacak kadar açık ve net bir biçimde Türk kamuoyunda kesinlik kazanmıştır. 
Hiç kimse cumhuriyet yıkıcılığı ya da Türkiye düşmanlığı yaptığını kabul etmiyor. Her şey "değişim" kavramı içerisinde ve Türk devleti dıştan zorlanan bir plan dâhilinde çözülmeye mahkûm ediliyor.
Değişim sözcüğünün sihirli görünümünün arkasına sığınan ikinci cumhuriyetçiler, maddeci işbirlikçiler, alt kimlikçi federasyoncular, ılımlı İslamcı görünümlü şeriatçılar, emperyalizm ve Siyonizm ile her türlü işbirliğine açık olan oportünistler koalisyonu elbirliği ile Atatürk'ün cumhuriyetine saldırmaktalar ve kültürel alt kimlikçilik dış desteklerle hortlatıldığı gibi kayıt dışı ekon om inin sağladığı olanaklarla yer altı ilişkileri doğrultusunda birçok mafya ve benzeri hukuk dışı çıkar örgütlenmelerinin de gündeme geldiği görülmektedir. Kurtlar Vadisi gibi televizyon dizileri ile böylesine hukuk dışı bir yapılanma iç ve dış menfaat çevreleri tarafından hem özendirilmekte hem de desteklenmektedir. 
Böylesine olumsuz bir süreç içinde ülkenin birliği ve bütünlüğü tehlike altına sürüklenmekte, yetmiş beş milyonluk bir milletin gelecek güvencesini sağlamakla görevli Türk devleti her gün biraz daha gerileyerek devre dışı kalmaktadır. 
Bu aşamada Türkiye'yi yöneten bir zihniyet, yeni dönemin plan çalışmalarında devletin küçültülmesini ana hedef olarak ilan etmektedir. Bu tür bir hedef belirleme, şimdiye kadar yarısı tasfiye edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin geri kalan diğer yarısının da tasfiye edilmek istendiğinin en açık göstergesidir. Sürekli olarak dış baskılarla iyice küçülmüş olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceği ile ilgili planlama çalışmalarına devletin küçültülmesi ana hedef olarak belirlenirse, bu gelecekte Türkiye Cumhuriyeti' nin ulusal ve üniter yapısının ortadan kaldırılmak istendiğinin en açık göstergesi olarak anlaşılmasıdır. Çünkü OECD istatistiklerine göre; Avrupa ve Amerika gibi kıtalardaki batı ülkelerine oranla en küçük devlet Türkiye Cumhuriyeti' dir. 
Batı ülkelerinde devletin ekonomideki ağırlığı ortalama olarak yüzde 40 ya da 50 oranında olmasına rağmen, Türkiye'deki devletin ekonomideki büyüklüğü son yıllarda yüzde 20'lerden yüzde 10'lara doğru küçülmüştür. Kendi devletlerini güçlü ve büyük tutan batılı emperyal ülkeler sıra Türkiye'ye gelince, Osmanlı İmparatorluğu'nun bugünkü mirasçısı Türkiye'yi daha da küçültmenin yollarını aramaktadırlar.
Avrupa Birliği sürecinde yani bir Yugoslavya modeli yaratarak Türkiye'nin ülkesini bir Sevr haritasına dönüştürmek isteyenler, bu doğrultuda devletin küçültülmesi için sürekli olarak baskı yapmaktadırlar. Avrupa Birliği'ne paralel olarak IMF ve Dünya Bankası gibi uluslar arası kuruluşlar da Türk devletinin küçültülmesi için devletin yetkili organlarını baskı altında tutmaktadırlar.
Kabuk devlet suçlamaları ile medyadaki papağanlarını Türk devletinin üzerine süren emperyal merkezler kendi devletlerini daha da büyütmenin arayışı içindedirler. Bu doğrultuda dünyanın her bölgesini sömürge durumuna düşürürlerken, Türkiye'yi de iyice küçülterek çeşitli eyaletlere bölebilmenin çabası içindedirler.
Büyük Avrupa, Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail gibi dünyanın merkezini içine alacak bölgesel federasyon planlarına Türkiye'nin ülkesini merkez yapmak isterlerken, bu ülkenin üzerinde kurulu bulunan Türk devletinin ortadan kaldırılmasına giden yolu açmak istemektedirler.
Demokrasi, küreselleşme, değişim gibi sihirli sözcüklerle Türk Devleti yavaş yavaş ortadan kaldırılmakta, gelecekte bir dış destekli federasyona giden yol açılmaya çalışılmaktadır. Batılı merkezlerin hepsi bu doğrultuda çalışırken, Yugoslavya'dan sonra dünyanın merkezinde kurulmuş olan Türk devleti de tasfiye edilmek istenmektedir. Son yıllarda reform adı altında gündeme getirilen bütün yasal düzenlemelerinin devletin merkezi gücünü ortadan kaldırdığı, parçalı bir yapıyı ortaya çıkarabilmek üzere merkezin yetkilerinin sürekli olarak yerel yönetimlere devredildiği artık iyice görülmektedir.
Tablo kesin hatları ile belli olduğuna göre, Türk devletinin geleceğine bir büyük ulusal kurtuluş savaşı vermiş olan Türk milleti karar verecektir. Türk milleti ulusal ve üniter cumhuriyet devleti tasfiye edilirken, bu gidişe bir dur diyecek, ulusal egemenliğine sahip çıkarak yeni yüzyılda da bağımsız Türkiye Cumhuriyeti' nin çatısı altında yaşamını sürdürecektir. Artık devleti ve cumhuriyeti ortadan kaldırmakta olan bu reform görünümlü deforme sürecine Türk Milleti acilen "dur" demelidir.
Not: Bu yazı bir kamu hukuku profesörünün Türk kamuoyuna uyarısıdır.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

16 Mart 2016 Çarşamba

"EMİN OKTAY TARİHİ", Yalçın KOÇAK - 18. Dönem Sakarya Milletvekili

EMİN OKTAY TARİHİ
Yalçın KOÇAK
18. Dönem Sakarya Milletvekili
Benim gibi 50 doğumlu kuşağım yakın tarihimizi; kendisi tarih öğretmeni olmadığı halde tarih ders kitaplarını yazan Emin OKTAY’dan öğrenmişizdir. Emin sen tarihçi değilsin, niye tarih yazıyorsun dendiğinde.
"Bana yaz dediler yazıyorum", cevabını vermiştir.
Emin OKTAY bir önemli vakıa’dır. Rivayete göre soyadı Oktavitz dir, derler. Şimdi objektif okumalarla çevre tarihi okuduğumuzda görüyoruz ki çevre ve merkez arasında çok özel bir husumet ve düşmanlık dokuma ameliyesi var, çok önemli bir işçilik, felaket akıllı ve geniş tabanlı aynı merkezli operasyon.
 I. Dünya savaşında düşmanımız olan İngiliz neredeyse kendisini manevi kurtarıcımız konumuna getirecek şekilde yalanlarla tarihi yanıltmak garabetine düşmüş; koca bir İmparatorluğumuzu yıkmak, parçalamak için savaş bakanlığını yönlendiren Wellington kara propaganda evinin 37 yalan ürünü kitabını ve kurumunu yok ederek sanki İngiliz oryantalizminin parçalanma senaryomuzda hiç olmamış gösterme siyasetini yakalıyoruz. Amerikalı Prof. Justin Mc Cartey bu gerçekleri belgeleriyle ortaya koyuyor, güneş balçıkla sıvanmıyor.
Eski Emperyaller, dostluk müttefiklik yıllarında da aynı davranıyorlar, bir farkla dost gözükerek diplomasiyle yapıyorlar, yapacaklarını.
Geldik zurnanın zırt dediği yere.
Emin OKTAY’ın düzmece tarihinde beynimize nakşedilen en büyük düşman RUS o zaman Bulgar Demirperde idi, Gürcistan, Ermenistan onların birliğindeydi yeni Kuzeyimiz ve Karadeniz her an gelebilecek Rus Kızıl ordusunu beklemekle geçti gençliğimiz.
Trakya’ya Sokak lambası takmadık, karartma uyguladık, tek bir fabrika yapmadık, yollarını genişletmedik, neymiş Yunan gelirse savunma hattını Çatalca’dan geride kuracakmışız. Bunu kim yapar ancak maşalar, kim güler kargalar.
Ege ve Adalar Yunan ile Batı cenahımızda da düşmanlık.
Üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili, çemberde Türkiye Akrep sendromuna mı sokulmak istenmektedir sorusunu akla getiriyor.
İran en problemsiz komşumuz onunla da mezhep problemimiz var, yahu güldürmeyin laik devlet, deistik rejim dediniz şu mezhep işi nereden çıktı, düşmanlık icat etmek için iyi bir bahane idi, oysa Kasrı-Şirin 1639’dan beri problemsiz komşumuzdur, bu iyi komşuluk bazılarının işine gelmez, ilişkileri germeye çalışırlar ama iki tarafta yüzyıllardır bu dolmaları yutmaz, gene yutmayacaklardır.
Güneyimizde Suriye ve Irak yani olmayan iki devlet aslında Şam ve Bağdat vilayetlerimiz var, kendilerini yönetmekten aciz, ihtilaller Cumhuriyetleri sabah erken kalkanın darbe yaptığı sahipsiz topraklar, 1960’a kadar ihtilali yapanlar kimi başbakan yapalım diye Malatya ordu komutanlığı üzerinden Ankara’ya sorarlardı? Şimdi nüfusları planlı göç ettirilerek yüzölçümleri seyrekleştiriliyor, kalanlar bir birine kırdırılarak azaltılıyor. Göç, savaş ve nüfusu azaltma kimin işine geliyor, bu soru niye sorulmuyor? Bu coğrafyada parçalanması konusunda konuşulmayan tek bir ülke var, nedir kerameti? Niye konuşulmuyor?
 Evet çevre ülkelerin hiç birisi ile dostane ilişkimizin olmadığı bir coğrafyanın tarihi öğretildi bizlere; Kadere bak şimdi geldik o günlere.
Meğer Emin OKTAY tek merkezden yazdırılan emperyalist sömürü düzeninin sadece Türkiye acentesiymiş. Her ülkede bir yed-i emin adamları var. Arab’ın tarihinde de Türk düşmanlığı var. İngiltere veliaht prensi geçen yıl bizden sonra hatırlayın Arabistan’a gitti ve orada bedevi prenslerle ellerinde kılıç folklorik bir dans yaptı, neydi o ? İngiliz’in Arapları, Türk zulmünden kurtarma oratoryosu.
Rumeli’de Arnavut’a hürriyet veriyoruz, adamlar Türkleri buradan nasıl attık diye tarih yazıyorlar, yazana değil yazdırana bakmak lazım.
İmparatorluğumuzu yıkan fikrin babası İngiliz A.Toynbee Amerika’lılara 1945 te bir akıl notu veriyor.
“ Biz Güney İslam’ını hallettik, size kalan Kuzey İslamı Horasan, İstanbul hattı” Akıl hattı, Maturidi eksen, bu eksende ki bütün Yesevi dergahları büyük Asya’ dakiler Ruslar tarafından, küçük Asya Anadolu’da kilerde maalesef İngiliz arka planlı yerli muhipleri olan bizim bürokratik oligarşimiz tarafından kapatılmış Yesevilik, Bektaşilik tahrip edilerek, aslı yok edilmiştir.
Şimdi Cemevin de sıkıştık, kaldık. 
Aşamayacak mıyız?
Yesevi hacegânlarını açamayacakmıyız? 

14 Mart 2016 Pazartesi

ANARŞİ, TERÖR VE TEDHİŞ'İN ANA RAHMİ: "Müslüman Kardeşler Örgütü.."

Müslüman Kardeşler Örgütü..
Müslüman Kardeşler Örgütü’nü, tıpkı Vahhabilik gibi, İngiltere kurmuştur. İngiltere demek, ABD ve İsrail demektir. ABD+İngiltere+İsrail  koalisyonu demek; emperyalizmin ve de Evangelizmin temsilcisi ve dayatmacıları demektir. Evangelizmin hedefi ise;
Bütün dinleri bitirip, tek bir din üzerinden, sömürüye uygun bir din olan Evangelizm ile dünyayı yönetmektir.
Müslüman Kardeşler Örgütü Mısır’da yenildi. 
İnsanlarımızın körlüğü nedeniyle göremediği bir gerçek var. AK Çete“Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Türkiye Temsilcisidir” ve ne yazık ki iktidardadır. Erdoğan; Mısır’da Müslüman Kardeşler alaşağı edilince bu yüzden çok üzüldü ve ortalıkta dört parmak gezip durdu. Esad’a Müslüman Kardeşlere yol vermesi için teklif yaptılar. Esad kabul etmeyince de Esad’a düşman oldular.
Önce bu gerçeği herkes açıkça idrak etmelidir.
Erdoğan ve ekibi için Osmanlıcılık, Cumhuriyet’i yıkmak için kullandıkları bir enstrümandır. Yoksa, Osmanlı ile alakaları yoktur. Bu kafa Osmanlı döneminde de;
“-Şeriat isterük..”  Diye isyan ediyordu. 31 Mart ayaklanmasını bunların ağababaları yapmıştır.
Cumhuriyeti yıkmak için bu iki enstrümanı çok iyi kullanıyorlar:
1-Din, 
2-Osmanlıcılık.
Halkın değerlerini halkın zaafı haline getirdiler. Oysa ne dine saygıları var, ne Osmanlı’ya… İstanbul’da Osmanlı eserlerini nasıl yok ettiklerini görmüyor musunuz?
Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidara geldiğinde sapık fetvalar ortaya çıkmaya başladı. Ölen eş ile; “altı saat içinde ilişkiye girilebilir” diye fetva verildi. Suudi Arabistan ve diğer Müslüman Kardeşler Örgütünün din adamı kılıklı ajanları, sürekli sapık fetvalar verdi. Son yıllarda Türkiye’de verilen sapkın fetvalar hep aynı amacı hizmet ediyor. Amaç;
İnsanları İslam’dan soğutup, doğan boşlukta Evangelizme yer açmaktır.
İŞİD aynı görevi yaptı. Müslüman Kardeşler Örgütü’nü de, İŞİD’i de aynı devletlerin kurmuş olması, aslında bütün gerçeği açıklamıyor mu?
Türkiye’de büyük ahlak çöküşünü sağlayan Müslüman Kardeşler’in temsilcileri, lidere karılarını-kızlarını basın yoluyla ikram ediyor, görmüyor musunuz?
Ve hala AKP’ye “Müslüman Kardeşler Örgütü” diyemeyenler, AKP’yi normal bir parti gibi pazarlıyor. Pazarlayanlar da ne yazık ki dost sandıklarınızdır.
Sahi, bu “İslam Ordusu” dedikleri ordu kimi temsil ediyor? Müslüman Kardeşleri mi?

Zahide UÇAR-12.03.2016

5 Mart 2016 Cumartesi

GÜMRÜK BİRLİĞİ ANLAŞMASI İLE ALDATILDIK; SATILDIK VE SOYULDUK!, Adnan Pelvanlar

GÜMRÜK BİRLİĞİ ANLAŞMASI İLE ALDATILDIK; SATILDIK VE SOYULDUK!..  
Adnan Pelvanlar
TÜİK verilerine göre, iş aramayıp iş bulsa çalışacak olanlarla birlikte 2015 Kasım ayı itibariyle işsiz sayımız 5 milyon 480 bin. Fiili işsizlik oranı yüzde 18.40, gençlerde ise yüzde 19.1 oldu.
Demek ki işsizlere iş yaratacak, üretim yapacak sanayi ve tarım kesiminde işletme sayımız yetersiz.
Çarşı, pazara baktığımızda tükettiğimiz hemen hemen tüm mallar ithal; tahta keser-çekiç sapları, ayakkabı, çanta, elektrikli cihazlar, beyaz peynir, bisküvi, pirinç, mısır, tütün, pamuk, iplik, et, meyve vd. Demek ki yabancı ülkeler üretiyor, üretirken de kendi halkına iş yaratıyor. Biz ise yabancıların mallarını alıp tüketirken, üretmediğimizden dolayı işsiziz. 
Peki, neden üretmiyoruz, üretemiyoruz? İğneden ipliğe bu malları ithal etmek zorunda mıyız? Evet, zorunda değildik ama zorunda bırakıldık. Nedeni de Gümrük Birliği’ne üye olmamızdır.
1995’de Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması, bize atılmış büyük bir kazıktır. Bu anlaşmayı tüm uyarılara rağmen imzalayanlar dönemin hükümet ortakları neoliberal Tansu Çiller ve sosyal demokrat(!!!) Murat Karayalçın’dır.
Üstelik Gümrük Birliği Anlaşması’nı, TBMM’ne getirmeden, Meclis’te tartışmadan, Anayasa’ya aykırı olarak bir oldubittiyle imzaladılar.
GB görüşmeleri sırasında Kıbrıs Rum kesiminin AB’ye başvurusunu, veto etme hakkımız varken, bu yetkimizi kullanmayıp, Rumlara AB yolunu açan da sosyal demokrat(!!!) Murat Karayalçın’dır.
Türkiye, GB Anlaşması nedeniyle AB’nin belirlediği dış ticaret politikalarına uymakla yükümlüdür. Bu nedenle, bugün Türkiye’nin bir dış ticaret politikası yoktur. Türkiye’nin 3. ülkelerle olan dış ticaret sözleşmelerini Avrupa Birliği, Türk makamlarına danışmadan imzalamaktadır. 
AB ile dış ticaret sözleşmelerini imzalayan Brezilya, Meksika, Çin, Hindistan gibi ülkeler, Türkiye’ye gümrüksüz mal satabilirken, Türkiye’nin bu ülkelere ihraç edeceği ürünlere yüksek vergi uygulanmaktadır. Açıklaması şöyle: “Türkiye, GB üyesidir, AB üyesi değildir, bu anlaşmaya tek taraflı uyar, sıfır gümrüklü ihracattan yararlanamaz.”
İnanması zor ama neoliberal Tansu Çiller ile sosyal demokrat(!!!) Murat Karayalçın’ın imzaladıkları Gümrük Birliği Anlaşması’nın içeriği işte böyle. Üstelik AB üyesi olmadan, GB üyesi olan tek ülke Türkiye.
Bu nedenle, bir taraftan ihracatımız kısıtlanırken, diğer taraftan sıfır gümrükle gelen yabancı malların rekabetine karşı sanayimizi koruyacak bir yapıdan yoksunuz. GB’nin 1 Ocak 1996’da yürürlüğe girdiği tarihten bugüne son 20 yılda sanayimiz ve tarımımız önemli ölçüde gerilemiştir.
Dış ticaret açığımızın, işsizliğimizin ana kaynağı GB Anlaşması’dır. Buna bir de AKP’nin yalnızca inşaata dayalı ekonomi ve dış politikasındaki yanlışlar eklenince ekonomimizde büyük bir çökme yaşadık.
Bu tuzağa neden düşürüldük? 1961 anayasası, planlı ekonomi ile sosyal devlet düzeni getiriyordu. ABD ve Avrupa bundan rahatsız oldu. Önümüze Avrupa Birliği üyeliğini koydular. AB’ye alıyormuş gibi yaparak içimizdeki Batı yanlılarına GB’yi imzalattılar.
Gümrük Birliği Anlaşması’nı destekleyenler; Atatürk Türkiye’sinden rahatsız olanlar ve Batı ile işbirliği yapan büyük holdinglerdi. Ayrıca, GB Anlaşması’na destek veren bölücü örgütler ve PKK idi.
Çünkü Türkiye, AB’ye tek yanlı bağlandıkça ve AB boyunduruğuna girdikçe emellerini gerçekleştirebileceklerini düşünüyorlardı.
1 Ocak 1996’da Gümrük Birliği’ne katılmamızın bedeli çok yüksek olmuştur. Türkiye’nin, Mustafa Kemal Atatürk ilkelerine bağlı yeni bir yol çizme zamanı gelmiştir. Başka çaremiz yoktur.
NOT: Avrupa’yı çağdaş(!!) bir dünya olarak duyuran Kılıçdaroğlu, Murat Karayalçın’ı da nedense yanından hiç eksik etmedi!
Kaynak: 
Prof. Dr. Erol Manisalı, Türkiye’nin Askersiz İşgali: “Gümrük Birliği” - Truva Yayınları - 2006