Amerikalı neo-con yazar Michael Rubin'e
göre Türkiye'nin bölünme sürecinin psikolojik aşaması tamamlandı ve Erdoğan
tarihe 'kibiri uğruna Türkiye'yi yıkan kötü adam' olarak geçecek.
15
Temmuz darbesini önceden yazan Amerikalı neo-con yazar Michael Rubin,
Türkiye'nin bölündüğünü, ancak henüz Kürtlerin ayrı bir devlet mi kuracakları
yoksa Türkiye'nin içinde bir federasyon mu olacaklarının belli olmadığını öne
sürdüğü bir yazı kaleme aldı. Rubin'e göre Türkiye'nin bölünme sürecinin
psikolojik aşaması tamamlandı ve Erdoğan tarihe 'kibiri uğruna Türkiye'yi yıkan
kötü adam' olarak geçecek.
Rubin
yazısını şöyle bitirdi: "Türkiye parçalara ayrılmış durumdadır.
Sınırları yakında değişecek; tek mesele bölünme iki ayrı devlet şeklinde mi
olacak yoksa Türkiye'ye dahil bir federasyon mu henüz belli değil. Erdoğan
kendisini büyük bir lider ve yeni Atatürk olarak görüyor olabilir. Fakat
Atatürk modern Türkiye'yi inşa ederken, Erdoğan onu yıkmaktan başka bir şey
yapmadı. Erdoğan tarihe bir kahraman olarak geçmeyecek, kibiri uğruna
Türkiye'yi yıkan yozlaşmış bir kötü adam olarak geçecek."
İşte Michael Rubin'in Türkiye'nin bölünme senaryosuna dair yazdığı menfur yazısı:
Bir
ülke ne zaman parçalanır? İç savaş ve şiddet dolu karışıklıklar parçalanma
aşamasının ön adımlarıdırlar. Çekoslovakya'nın barışçıl bölünmesinin karşısında
Yugoslavya ve Hindistan örnekleri de bulunuyor. Etiyopya'dan kopmasından önce
Eritre'de onlarca yıl çatışmalar sürmüştü, ya da Güney Sudan
bağımsızlığını ilan ederek Sudan'dan koparken de durum farklı değildi. Bangladeş'in
Pakistan'dan kopması ise sadece bir yıl almıştı fakat o bir yıl içerisinde
Suriye'de son beş yılda ölen insandan daha fazlası hayatını kaybetmişti.
Ancak
bu örneklerin hepsinin ortak özellikleri politik ayrışmalar ile bölünme
öncesinde ortaya çıkan psikolojik bölünme halidir. Eritreliler
bağımsızlıklarını ilan etmeden çok uzun zaman önce kendilerini Etiyopyalı
olarak görmekten vazgeçmiş ve ayrı bir topluluk olarak düşünmeye başlamışlardı.
Bangladeşliler içerisinde yaşadıkları toplumdan farklı bir dil konuşuyorlardı
ve oldukça farklı bir kültürel kimliğe sahiptiler. Çekler ve Slovaklar zorla
birlik haline getirilirlerken farklı tarihsel altyapılara ve dillere
sahiptiler.
Donald
Trump'ın seçim galibiyetinden sonra ayrılık konuşmalarının ortaya çıktığı
California'da ise durum aynı değil. Eyaletler arası otoyol sisteminden tutun da
Hollywood'un Ulusal Futbol Ligine kadar, California Amerika'nın ta kendisidir.
Californialılar, öteki 49 eyalette bulunan vatandaşlarıyla birlikte dünyanın
farklı yerlerinde savaşmışlardır. California halkının büyük bölümü trump'tan
hoşlanmıyor olabilir, California halkının büyük çoğunlu da kendisine oy
vermemiştir. California'nın ayrılık konuşmaları strest atmaktan başka bir
anlama gelmeyecektir.
Şimdi
bir de Orta Doğu'ya bakalım: Kürtler kendilerini ulus olamamış büyük bir
topluluk olarak görüyorlar. Onlarca milyon Kürt dört bölge ülkesine yayılmış
halde yaşamaktadırlar: Türkiye, Suriye, İran ve Irak. Kürtler Irak'ta onlarca
yıldır süren bir mücadele içerisindeler. Irak monarşisi süresince, Kürtler ve
monarşi güçlerinin arada sırada çatıştıklarına şahit oluyorduk fakat o günler
1961'de kaldı, sadece üç sene sonra Irak ordusu bir darbe ile monarşiyi yıktı
ve Kürtlerin mesafeli kaldığı Bağdat bu topluluğun üzerine ateş püskürmeye
başladı. Ayaklanmalar ve düşük yoğunluklu çatışmalar sonraki on yıl da sürdü.
1970 senesinde, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Molla Mustafa Barzani,
şimdiki lide Msut Barzani'nin babası olur, Saddam Hüseyin'in barış
sağlanabilecek pragmatik bir lider olduğunu düşünmüştü. Baba Barzani ve Saddam
birlikte Kürtlere otonom haklar tanıyan bir anlaşmaya varmışlardı. Çok kısa bir
süre sonra ise Barzani Saddam'ın samimiyetsizliğine tanık olacaktı. Çatışmalar
bir kez daha başlamıştı. Çatışmaların sertleşmesi ve Saddam'ın baskıcı bir
tutumu benimsemesi Kürtlerin kendi tarihsel miraslarına yönelerek Iraklı
liderin kafalarına sokmaya çalıştığı düşünceleri reddetmeye yöneldiler. 1991
senesi, Saddam'ın bir hesap hatası ile şekillenmişti: Saddam sivil devlet memurlarını
geri çekmiş ve ablukaya aldığı Kürtlere boyun eğdirmenin yolunu aramıştı. Irak
Kürtleri ise durumdan avantaj sağlayarak kendi hükümetlerini kurmuşlardı.
TÜRKİYE'NİN SINIRLARI YAKINDA DEĞİŞECEK
O
günlerin üzerinden 25 yıldan fazla zaman geçti. Genç nesiller Saddam'la asla
karşılaşmadılar, ve çoğu sivil Kürt savaşı asla deneyimlemediler, İslam
Devleti'nin Kürt kentlerine birkaç düzine mil yaklaşmasını önemsemediler.
Kürtçe konuşuyorlar ve Arapça anlamıyorlar. Kürt şarkıcıları dinliyorlar ve
Kürt televizyonu izliyorlar. Bırak Irak'ın güneyini, pek azı daha önce
Bağdat'ta bulundu. Çok azı kendisini Iraklı hissediyor. Bu yeni birşey değil,
çok sayıda akademisyen ve gazeteci Irak Kürdistan'ını ziyaret ederek aynı
gözlemlerde bulunuyorlar. Basra, Necef, Kerbela ve hatta Bağdat'ta Irak
Kürdistan'ının ne kadar farklı olduğuna dair konuşmalar yapılıyor fakat onların
da pek azı bölgeyi ziyaret etmişler. Eğer Kürdistan dağlarında yaz tatili
merkezleri inşa edilmiş olsalardı, Iraklılar buraları ziyaret ederlerken sanki
yabancı bir ülkeye giriyormuş gibi pasaport kontrolünden
geçeceklerdi. Oysaki bir zamanlar okullarda Arap milliyetçiliğinin birlik
olabilmek için verdiği savaşı öğreniyorlardı, çok sayıda genç Iraklı genç Irak
Kürdistanı'nın ülkeye bütünüyle entegre olması gerektiği konusunda umursamaz
durumda. Irak Kürtlerinin kazançları sadece bölgelerinin kontrolü ile kısıtlı
kalmadı, aynı zamanda psikolojik olarak kendilerini kabul ettirmeyi de
başardılar.
Türkiye'de,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kürtlere karşı kanlı ve küçük düşürücü bir
girişim içerisinde. Yapmaya çalıştığı seçimlerde Kürtlerin büyük bölümünün
oyunu alabilmekti, fakat kısa süre önce Kürtlerin oylarına ihtiyacı
kalmadığında verdiği sözleri de unuttu. Barış sürecine olan inancında samimi değildi.
Çok geçmeden gördü ki Kürtler HDP'ye oy veriyorlar, kavurucu dünya siyasetini
benimseyerek Cizre, Silopi, Nusaybin gibi kasabaları yıkarak Suriye'nin
Halep'ine benzetirken, düşmanının kaynaklarını kurutmaya yöneldi. Barış
görüşmesinin ardından gelen ve 1980'lerin ortalarını anımsatan şiddet deneyimi
Türkiyeli Kürtlerin Türk vatandaşları ile müşterek gelecek düşüncesinden
vazgeçmelerine neden oldu. Kafa yapısı değişen ise sadece Kürtler değiller.
Erdoğan Türk basını üzerinde oldukça güçlü bir kontrole sahip, Türkler şimdiye
kadar olmadığı denli baskı altında tutulan ve konuşmasına izin verilmiş kısık
seslere maruz kalıyorlar.
Sonuç
olarak, yeni nesil Türkler eğer düşman olarak değilse Kürtleri en azından öteki
olarak görüyorlar. Batılı yaşam tarzına sahip Türklerin büyük çoğunluğu
Türkiye'nin Güney Doğu bölgesine adımını bile atmamış, bölgede yaşayan
Kürtlerin büyük çoğunluğu ise Antalya, Bursa ve İzmir'i asla ziyaret
etmeyecekler. Türkiye psikolojik anlamda bir bölünme sürecinden geçiyor. Hatta
Erdoğan'ın kendisi dahi bir aşamada bu bölünmenin kaçınılmaz olduğunu anladı,
ve hatta ekonomi politikalarından Kürt bölgelerini silmesinden bu durumu
anlayabiliriz.
Psikolojik
bölünme etnik bir temizliği tersine çevirmeyi imkansız hale getirmektedir.
Neredeyse imkansız hale gelmesi bir yana, Kürtler de silahlı ve savaş
deneyimine sahipler. Türkler gerçeklerle yüzleşmeliler: Türkiye parçalara
ayrılmış durumdadır. Sınırları yakında değişecek; tek mesele bölünme iki ayrı
devlet şeklinde mi olacak yoksa Türkiye'ye dahil bir federasyon mu henüz belli
değil. Erdoğan kendisini büyük bir lider ve yeni Atatürk olarak görüyor
olabilir. Fakat Atatürk modern Türkiye'yi inşa ederken, Erdoğan onu yıkmaktan
başka bir şey yapmadı. Erdoğan tarihe bir kahraman olarak geçmeyecek, kibiri
uğruna Türkiye'yi yıkan yozlaşmış bir kötü adam olarak geçecek. Michael Rubin & 10.12.2016
Kaynak:
https://www.aei.org/publication/has-there-been-psychological-partition-in-turkey/
KAYNAK NOT'U: CNN'in tanınmış İranlı röportajcısı Christian Amanpour ' un eski eşi, Amerikalı araştırmacı yazar Michel Rubin 'in Türkiye ile ilgili makalesi... Rubin, bir ara Beyaz Saray'ın Sözcülüğünü de yapmıştı. Halen, Washington' da kl " Middle East Instıtute" 'un Başkanıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder