22 Ağustos 2016 Pazartesi

ULUSAL EKONOMİ & Selçuk Maruflu İstanbul Milletvekili (19. Dönem, AnaP)

                                    ULUSAL EKONOMİ                                           
Selçuk MARUFLU
İstanbul Milletvekili (19. D.)
Ekonomi, artan terör olayları, patlayan bombalar, Rusya ile çıkarılan yersiz kriz nedeniyle, zaten  olumsuz duruma girmişti. İhracat düşüyor, Turizm sektörü, ciddi olarak etkileniyor, işsizlik ve istihdam, alarm veriyordu. Tüm  bunlara, Türkiye’yi büyük bir felaketin eşiğinden döndüren, Darbe Teşebbüsü eklendi. Bütün bu olayların, Türkiye ekonomisini, ciddi biçimde etkilediği yatsınamaz. Her şeyden önce, ekonomik  gelişmenin ana  faktörleri, İSTİKRAR VE  GÜVENDİR. Ne yazık ki  Türkiye’de, bu iki  hayatı hususta, sorunlar  mevcuttur. Hükümetin acilen yapması  gereken, en kısa sürede  normalleşmeyi  sağlamasıdır. Dış rating kuruluşlarının, Türkiye’nin kredibilite notunu  düşürmesini  beğenmiyebilir, onları azarlayabilirsiniz. Biz, zaten, bu kuruluşlarla, alakamızı kestik  diyebilirsiniz. Ancak, hadise böyle değildir. Yabancı sermaye, yabancı  yatırımcı, karar vermede, bu kuruluşların, değerlendirmelerine,  öncelik verirler. Türkiye’de yatırımlar, durma noktasına  gelmiştir. Büyüme, 2023 hedeflerine ulaşılabilecek oranda değildir. Hükümet, 3 köprü, 3 havaalanı, duble yollar, vb. gibi  mega projelerle, ekonomiyi ayakta tutmaya çalışmaktadır. Bu mega projeler doğrudur, yapılmalıdır. Destekliyorum… Ekonomiyi, kentsel  dönüşüm, yani inşaat sektörü ile bir noktaya kadar  taşıyabilirsiniz. Kaldı ki, kentsel dönüşüm de, ne yazık ki, rantsal dönüşüm olmuştur. Bu, yeterli  değildir. Mega  Projeler, Yap-İşlet-Devret-Modeli ile yapılıyor, diyorsunuz. Ancak, bu işleri alanlar, daha başlangıçta, finansman sorunuyla karşılaşıyorlar. Hükümetten  yardim istiyorlar. Yani siz, hem işi  verip, hem de, finansmanını, temin etmek mecburiyetiyle karşılaşıyorsunuz. Bu bir açmazdır. Finansman için ya hazine garantisi veriyorsunuz, ya da kamu ağırlıklı bankalardan, halkın paralarıyla bu projeleri  finanse ediyorsunuz. Türkiye’nin asıl sorunu, yatırım ortamının canlanmasını, büyüme ve istihdamın yaratılmasına dönük, özel sektör ağırlıklı projelerin devreye girmesidir. Özel sektör, yatırım yapmalıdır. Bu şekilde, katmadeğer, istihdam, ihracat artacaktır. Hükümet yatırımların canlandırılmasını teminen, ‘Varlık Fonu’ adı altında, bir enstrümanı devreye sokmaktadır. Kamu, Özel sektör tasarruflarını, Özelleştirme, işsizlik vs. fonlarını kaynak olarak  kullanmak istemektedir. Ancak, olanakları, yani, pastayı büyütmeden, mevcut kaynaklar ile fon yaratmak, ne kadar gerçekçidir? Türkiye’nin, en büyük  sorunu, tasarrufların yetersizliğidir. OECD Ülkelerinde, % 20’lerin üzerinde olan tasarruf oranı, bizde, % 11 gibi, çok yetersiz düzeydedir. Hükümet bu konuda, birşeyler yapmaya çalışıyor, Batı ülkelerinde, Sosyal Güvenlik fonları, önemlidir. Bireysel Emeklilik, zorunlu koşulları, bireysel sigortanın genelleştirilmesi bir örnektir. Yatırımların finansmanında, bizim gibi ülkeler için  en uygun imkan, doğrudan yabancı sermayeyi  getirebilmektir. Dünyada, 1 trilyon doların üzerinde  yabancı sermaye vardır. Bu miktardan Türkiyenin aldığı pay, fevkalade  düşüktür. Ancak, Türkiye’nin, şu anda yaşadığı ortamda, Yabancı Sermayenin gelmesini düşünmek, iyimserliktir. Bazı  yetkililer de, ısrarla, yatırım için faizlerin, düşürülmesi gerektiğini söylüyor ve TC. Merkez Bankası’nın, yeni  Başkanını, baskı altına almaya çalışıyor. Bakın, ekoniminin kendi kuralları vardır. Arzulara göre  oynanamaz. Yatırımların canlanmasını istiyorsanız, genel faiz indirimi  yerine, gerçek, etkili, uygulanabilir, Teşvik Tedbirlerini uygulamaya sokmanız gerekir. Mevcut teşvikler, yetersiz olup, yatırım doğurmuyor. Genel faiz indirimi yerine, yatırım yapan müteşebbise ve kuruma, düşük faizli, uzun vadeli finansman temin etmelisiniz. Bizim ANAP İktidarımız, zamanında, uyguladığımız geniş yeğenişli, etkin Teşvik Sistemi sayesinde, yatırımlar coşmuş, ekonomi canlanmış, Türkiye, IMF’de örnek ülke olarak gösterilmiş, Başbakan, Turgut Özal’la, Washington’a giderek, IMF ve Dünya Bankası yetkililerine ders vermiştik. Evet, Türkiye, büyük bir felaketin, yok olmanın eşiğinden kıl payı kurtuldu. Fevkalade zor günler geçiriyoruz. Zaman, birlik ve beraberlik içinde, bu  güçlükleri aşma dönemidir. TBMM, GÖREVİNİN BAŞINDADIR. Yolumuz, büyük önder ATATÜRK’ÜN yoludur. Basiretli, bilinçli, cesur ekonomi ve finansman tedbirleriyle normalleşme, canlanma mümkündür. Unutmadan, önemli bir hususu daha işaret edeceğim. Gerek, Özal, gerek Demirel, hatta Ecevit dönemlerinde, ekonominin, finansmanın, Teşvik Tedbirlerinin, kilit ve anasiklet merkezi, benim de görev yaptığım, Devlet Planlama Teşkilatı idi. Bu nedenle,  Kalkınma Bakanlığı, derhal kaldırılmalı, Başbakan’a doğrudan bağlı, Devlet Planlama Teşkilatı hayata geçirilmeli, Ekonomi ve Finansmanın görüşüleceği, Yüksek Planlama Kurulu çalıştırılmalıdır. Bir de, Ekonomi Bakanlığı yerine sadece Dış Ticaret ve özellikle, ihracatla meşgul olacak, DIŞ TİCARET BAKANLIĞI kurulmalı, başına gerçekten ekonomiden anlayan bir bakan getirilmelidir.

13 Ağustos 2016 Cumartesi

Asıl cemaat! ve bir önceki yazı: Sızıntı!.. (Ergün Diler) Ahmet Doğan ŞİMŞEK

GRUP: {HaberPOSTA} - Asıl cemaat! ve bir önceki yazı: Sızıntı!.. (Ergün Diler) Ahmet Doğan ŞİMŞEK
Yıllardır anlatmaya çalıştığımız. Cevat Rıfat Atilhan'ın gözümüzü açtığı olaylar ve kesimleri pek çoğumuz herkese anlatmaya çalıştı ama kimsenin umurunda olmuyordu. 15 Temmuz 2016 Milletimizin içerideki bölünmelerini bitirerek birlikte hareket ile İstiklal savaşımızın yolunu açtı.
Allah'ın İzni ve yardımı ile bu istiklal savaşımız inşallah zaferle sonuçlanacaktır. Artık bazı köşe yazarlarımızda kimseden çekinmeden daha açık yazmaya başladılar. Köşe yazarı Ergün Diler'in yazılarını sık sık paylaştım. Bazı arkadaşlarımız haksız yere adamı suçlayarak benim yanıldığımı ima ettiler. Halbuki yazar gayet başarılı bir istihbarat çalışması yapan bir kabiliyet gösteriyordu.
Ama zaman ve mekan kesitlerinde her şey çok da açık yazılamıyordu. Anlamak için çok yönlü irfanı açık insanlar doğrudan kendileri de takip listesine alıp takip etmeye başladılar. Sözü uzatmadan dün ve gün yazdığı çok önemli iki köşe yazısından dünkü yazının kısa yolunu yazının başına ve bu dünkü yazının tamamını da onun altına ekleyip kısa yolunu da ileri yıllarda da açabilmek için kısa yolunu yazının altına ekliyorum. Ahmet Doğan Şimşek, 
Asıl cemaat!    
Ergün Diler
Dünkü yazımdan sonra aldığım mesajı, telefonu anlatamam. İzmir'li olarak benden bunları yazmamı bekleyenler olduğunu bilseydim çoktan yazardım!
Bilemedim. Atlamışım...
Gelişen olaylar karşısında bir gazeteci olarak YAŞADIKLARIMIZI deşifre etmeye özen gösteriyorum.
Arka planı göstermeye çabalıyorum. Ama bu YAPI ile ilgili yazılacaklar henüz yazılmadı. İşin garibi BÜYÜK GERÇEKLE ilgili kimse bir şeyler söylemek de istemiyor.
Dün de altını çizdiğim gibi kimsenin nereden geldiği, hangi soya mensup olduğu beni ilgilendirmez. İnsan insandır. Ama eğer ülke karışmışsa, kardeş kardeşe silah çekmişse, uçaklarımız bize bomba atmışsa, tanklar bizi hedef olarak seçmişse, masum savunmasız insanlar infaz edilmişse iş başka!
Beni üzen insanlarımızın çok şeyi bilmemesi... Canımı yakan bu!
Neden göremediğimizi de bilmiyorum. Belki ben İZMİRLİ olduğum için avantajlıyım. 13- 14 yaşında bu işi çözmüştüm.
Ama rahmetli babam, taze meyve sebze almaya bayılırdı. Ve çok defa, BUCA'dan kalkıp HAVRA SOKAĞI'na giderdi. Beni de götürürdü. İlk anlamlı sorum bu olmuştu: "Neden burası HAVRA SOKAĞI?"
Karşı taraf ta KESTANEPAZARI.
Yolun hemen karşısı...
Devam edelim.
Dün Barış Manço ve eşinden söz ettim. Kimseyi kırmamak adına özen göstererek... Lale Manço'nun LALE NATO MANÇO olduğunu yazdım...
Cemaat yani cemaat olarak yola çıkan yapı, İZMİR'de temeli attı.
Muazzam bir YOL HARİTASIYLA yürüdü. Cemaatin asıl yapısına yani ÖZ'üne baktığınız zaman karşınıza bizlerin hiç bilmediği bilsek de hiç rahatsızlık duymayacağımız insanlar çıkar. Bunlar bu ülkenin asli unsurudur ve İBRANİ asıllıdır.
Hatırlayın Pensilvanya, Kasım Gülek ve Cem Karaca'yı... Belki Pensilvanya, sadece Gülek'in karşısında eğiliyordu. Bakın orada CEM KARACA vardı...
Rahmetli inanılmaz bir insandı.
Annesi Ermeni'ydi. Bizim insanımızdı.
Canımızdı. Karaca'nın BABASI ise İBRANİ asıllıydı. Rahmetli vefat ettiği zaman Üsküdar'daki İRANLILAR MEZARLIĞI'na gömüldü. Buraya herkesi defnetmezlerdi. Bir yere ait olmanız gerekirdi. Babasından dolayı orada yatıyordu! Bundan daha doğal ne olabilirdi! Sadece anlamamız için yazıyorum bunları. Eleştirmek haddim değil. Hiç öyle bir amacım da olmadı. Bilen bilir... ERGENEKON olayı patladığı zaman işin tam MERKEZİNDE çok etkili bir KUVVET KOMUTANI vardı. YAKUBİYDİ!
Çok uzun zamandır izlediğim takip ettiğim biriydi. Günlük hayat derdiyle uğraşan birinin bunu bilme ihtimali hiç yoktu. Bu KOMUTAN ta başından beri "ERGENEKON VAR!" diyerek hem etkisini hem gücünü kullandı.
İstanbul'un en güzide semtinde doğmuştu. Boğaz kıyısından gidip asker olmayı TERCİH etmişti. O çocukluğu bırakıp ÜNİFORMAYLA YAŞAYACAKTI. Bana o gün de bugün de akıllıca gelmedi. Ama GİZLİ BİR GÖREVİ VARSA BEN
ONU BİLEMEZDİM! Bu komutan, o göreve geldikten sonra ORDU zaten gitmişti! Bu yapı, ele geçirmişti. TÜRK ve MİLLİ OLANIN İŞİ ZORDU!
Ne içeri alınan askerler ne de içeri almaya giden polisler, bu gerçekleri biliyordu. İzmir'de KAPANİLER'in, YAKUBİLER'in, KARAKAŞİLER'in verdiği destek artık ORDUNUN içinden geliyordu! Herkes her şeyi normal karşılıyordu! Anlamadığım ve anlatamadığım buydu!
Peki DEVLETTE böyleydi de sporda, sanatta durum farklı mıydı?
ELBETE HAYIR!
Fenerbahçe'ye ŞİKE OPERASYONUNU KÜRESEL OLARAK ELE ALAN TEK BENDİM. O zaman futbolun içinde en etkili konumda olan ve sonra hiçbir şey olmamış gibi kenara çekilen kimdi? Neden hiç kimse ona bir şey sormadı, soramadı. Fenerbahçeliler de dahil olmak üzere kimse olayı anlamadı... AKILIN KİM OLDUĞU GÖZDEN KAÇIRILDI... ŞİKE ile Fener'in başına dert açanların HAVRA SOKAĞI ile SABETAYİZMLE ne ilgisi vardı? Kimse bakmadı... Çünkü bu ülkede her şey olur, DARBE yaşanır yüzlerce masum insan ölür ama kimse gidip bu NETWORK'e bakmazdı.
Asıl CEMAAT BUNLARDI. Kimse görmezdi... Bizim çocuklarımız birbirine silah çekerken anlamazdık. Kaybedenin sadece TÜRKLER olduğu bir oyun kuruluyordu, ıskalıyorduk...
Futboldan devam edelim...
Çok önemli bir TEKNİK DİREKTÖR...
Yetenekli olduğuna hiç inanmadım.
Göremedim de. Bir röportajında aynen şunları söylüyordu: "BANA evde kimse ismimle yani .... diye çağırmaz, IŞIK diye seslenirler..." Bilinen büyük bir gazetede çıkan röportajdı bu! Okuyan bir şey anlamıyordu! Çünkü böyle bir bilgimiz ve gündemimiz yoktu! Gazete haberlerini olduğu gibi kabul ediyorduk!
Soru sormayı bilmiyorduk...
Bu yapı SAĞ'ı muhafazakarları örgütlerken, yani hem MÜSLÜMANLIĞI hem TÜRKÇÜLÜĞÜ kullanırken diğer tarafı boş mu bırakıyordu?
Hiç değil...
Mesela SOL'u O.K. üzerinden örgütlüyorlardı... Şimdi içeride olan bazı gazeteciler aynı SOY HATTINA sahipti. SAĞ da SOL da, bunların esiri haline geliyordu.
Şunu samimi olarak kendinize sorun!
"BİR TÜRK BUNU YAPABİLİR Mİ?"
Yapamaz. Bizler MERT insanlarız.
Birini kullanmayı, sistemi ele geçirmeyi düşünmeyiz. Savaşırız ve alırız. 15 TEMMUZ'da yaptığımız buydu.
Yine olsa yine yaparız... Zaten başka hiçbir şansımız yok! Ama ben OLAYI ANLAMAKTAN YANAYIM...
Baştan beri bu oluşuma karşı çıkmamdaki neden bu!
Oradaki masum TÜRK ÇOCUKLARINA SESLENMEMDEKİ amaç da bu! Herkes düşman bildi... Önemli değil. Ama ben BU ÜLKEYİ TÜRK ÇOCUKLARI YÖNETSİN İSTEDİM... Bir göçmen çocuğu olarak başka bir arzum olmadı. Ama anlamadığımız için takıldık. Sarsıldık.
Sendeledik... Bazen "Bu yapıyı bir TÜRK kuramaz" diye yazdım.
Anlaşılacak zannettim. Yok anlaşılmadı.
Daha açık yazmak şart oldu. Yanlış anlaşılmamak için İSİMLERE girmiyorum. Yoksa herkes kendini biliyor. Ülkemin insanları ölmese, belki bu konulara yine girmezdim.
Kardeş kardeşe silah çekmese yine uzak dururdum. Ama ANLAŞILMASI ŞART... Bir TÜRK bir yerde 50 yıl kendini gizleyemez. Bu adamlar gizler.
Rakı içer, çapkınlık yapar, kumar oynar ama CEMAATÇİ olduğunu açıklamaz.
Biz yapamayız...
Bu ülkenin GİZLİ KOD'u budur...
İsrail bu nedenle güçlüdür burada.
Eğer 15 TEMMUZ başarılı olsaydı SABETAY SEVİ'nin hayali gerçekleşecekti. İsmi TÜRKİYE olan DEVLET İsrail'e bağlanacaktı... Bunu lütfen NOT edin!
Peki şimdi ne olacak?
Söyleyeyim! İçeri alınan DARBECİLER arasında 12 ÖZEL PAŞA var. Bunları asla ve kat'a içeride bırakmak istemeyecekler.
Göreceksiniz. Saldıracaklar. İsimleri lazım değil. Özellikle 10'unu kurtarmak için her yolu deneyecekler. İfadelerle, tanıklarla gelecekler... Yanan TÜRK ÇOCUKLARI olacak yine... İnanın anlatmak istediğim tek bu... SAĞ olsun SOL olsun yeter ki MİLLİ olsun.
Farklılıklarımız gücümüz. Ama küçük AZINLIK BİZİ ZİNCİRLEMEYE kalkarsa iş başka... Sizi bilmem ama ben itiraz ederim. Konu budur!Çok soru geldiği için bugünlük bu kadar... Daha fazla yazdırmayın zaten!

10 Ağustos 2016 Çarşamba

KONYA PROFESÖRLERİ; Yalçın KOÇAK "Akademik camiada bilinen ama dillendirilmeyen bir kavramdır, Konya profesörleri..."

KONYA PROFESÖRLERİ
Yalçın KOÇAK
18. Dönem Sakarya Milletvekili
Akademik camiada bilinen ama dillendirilmeyen bir kavramdır, Konya profesörleri.
Türkiye’nin üniversitelerinde ve dil konusunda eksik olan sözde akademisyenlerin tekeri patladı.
Bir bir toplanıyorlar. 
Bir soru; Tahribatları ne olacak?
Bunlar şimdi kapananların dışında tüm üniversitelerde varlar, YÖK’te de varlar, TÜBİTAK'da varlar, İç işlerinde, Dış İşlerinde varlar, Eğitim, Sağlık ve Adalet ve güvenlik yapılarımızı yapılarmızı adeta habis bir kanser gibi sarmışlar, yurt dışında varlar. Çalınmış KPSS sorularıyla sisteme sızanların ayıklanması, Sahte ve naylon jürilerle alınan akademik derecelerin geri alınması lazım, lazım da nasıl? Bir yerden başlayalım.
Dil imtihanını Konya’da ya da Bakırköy İES ecnebi kurumunda bitiren, halledenleri süratle dil imtihanına alalım, başarana bravo, kalana güle güle diyelim. Konya bazlı  tüm akademik jüriler şaibelidir, neşteri vuralım. Bilinenlerden başla Yekta hoca; mesela Mehmet Ayan'la başla, Haluk Hadi Sümer'le devam et, Hüseyin Altaş ile başlamışsın galiba
Bu İES özel ecnebi kurumuna İçişlerinden kim faaliyet izini verdiyse, YÖK’ten kim imza koyup akredite ettiyse, içerideki müptezel de odur. Kripto’da odur, tahkik edelim, teşhir edelim. Yapılan yapanın yanına kar kalmasın.
Adamı YÖK Başkan vekilliğinden alıyorlar, tenzili rütbe yapıyorlar, yönetim kurulu üyeliğine razı oluyor, hep aynı davranış modeli “Mevzileri terk etmeyin” talimatına uyuyorlar.
Sen Prof. Yavuz Atar; Profesörlük jürinin objektif ve tarafsız olduğuna yemin edebilir misin? Kişiye göre oluşturulmuş Jüriden akademik sıfatını almadın mı?, Cemaatin Abant platformu üyesi değilmiydin?. İzmit-Kartepe’deki Anayasa toplantısı ile akademik diyet tamamlandı mı?, Şimdi cemaatçi değilm mi diyorsun?
“Mevzileri terk etmediler”
Öbür yetim kuzuların Prof. İlyas Doğan ve Prof. Ömer Anayurt’ta seninle aynı davranışı ortaya koydular şahsiyetleri oluşmadığı için makam kaybettiler ama “Mevzileri terk etmediler”. Halef Selef olduğun Konya’lı Şaban Çalış’ın pislikleri saymakla, yazmakla bitmiyor. Dosyası bir türlü tezekkür etmiyor, her gün kabarıyor. Hukuk Profesörü kimliklerinizle Ankara İdare Mahkemelerinde  ve Danıştay’da ki uzantılarınıza giderek YÖK ve paralel menfaat şebekesinin aleyhinde ki dosyaları nasıl geciktirdiğiniz anlaşıldı. Dosyaları tutukladınız şimdi zaman döndü, sap döndü. Yaptıklarınız Zulüm’dü, Mehdiniz size öğretmedi mi Küfür kıyamete kadardır, Zalimlik ise illa ki bitecekti, Türkçe'ye ve Türk'lüğe ihanet ettiniz. Balkanlarda Türkçe'nin akademik dil olarak yaygınlaşmasının önüne geçtiniz. Kendinizden başkasının oralarda olmasını engellediniz. Milli menfaatlerimizi okyanus ötesinin menfaatine peşkeş çektiniz
İnsan kendinde olmayan hasletleri ve değerini elbette bilemez. Muallimi Sabis sıfatlı İbn-i Sina Fazilet ve Ahlakın esaslarını anlatırken; İffet (namus), Şecaat (yiğitlik), Hikmet (bilgelik), Adalet, Cömertlik, Kanaat, Sabır, Kerem (asalet), Yumuşaklık, Yılmazlık, Sadakat, Vefa, Utanma, Ar, Haya, Ucup, Sır saklama, Sözünde durmak, Emanete ihanet etmemek, Hak yememek ve Tevazu ehli olmak değerlerini ortaya koyar: Mehdi hazeratınızın, Karılarınızın başını açın, İçki de için, Namazı da terk edin, Hak’ta yiyin benim hastalıklı beynimin ürettiği, diliminde gevelediği her türlü şatahat’a (İslam’a uymayan şeylere) evet deyin, kerametimden sayın tarzındaki davranış bozukluklarını ve küfrü görmeyen Profesör sıfatlarınla bunların istidraç gibi fasıklık ve sihre yakışan İslam dışılık olduğunu anlamayanların o cüpbeleri çıkarıp, o kadroları terk etmesi lazımdır, meslekden men edilip, akademik sıfatlarının geri alınması lazımdır. Sufli aidiyetlerle alınan, gelinen makamların, yani; tatlı yemenin acı sonuçları yüz yıl daha bizden sonrakilere örnek olmalıdır.  İngiliz destekli Kadıyaniler haraketini görmezmisiniz, bilmezmisiniz. Ders çıkarmazmısınız, Allah sorar, MazAllah elim bir azap ve ateş küfre düşenleri beklemektedir.
Anadolu’nun manevi, dini iklimini bozdunuz ey Konya Profesörleri. Alevilerin Şiileştirildiği, Sünnilerin selefileştirildiği günümüze bizi okumuş taifemiz getirmiştir. Yarım hocalar bizi dinden etmiştir.
YÖK’te Paralelci yeni adıyla FETÖ/PDY terör örgütü kaynamakta(CİRİT ATMAKTA)'dır. 
YÖK’te Paralelci yeni adıyla FETÖ/PDY terör örgütü kaynamaktadır. Yekta Başkan’ın bunlara en küçük bir yaptırımı olmamıştır, olamaz da?. Şu kalkışma sonrası kapatılan üniversitelerden hangisinin bölüm açma talebi veya kontenjan isteği geri çevrilmiştir cevabı, HİÇ’tir. Gazi ile Diyarbakır Dicle Üniversitesi Rektörlerini dönemleri bitmiş, yenilerinin seçimleri yapılmış; Devir teslim zamanında görevden almakla kimi kandırdın hoca, ……mış GİBİ’mi yaptın? Yoksa Kripto’luk sana da mı bulaştı? Yıldız rektörü İsmailide kişisel kininden listeye kattın değil mi hoca?? Aydın Menderesin Büyük Değişim Partisinde cemaat kontenjanından gelen bir akraban vardı sanırım hocam?
YÖK Başkanı Yekta Hoca’nın da profesörlüğü dünya ölçeğinde değildir, Avrupa Rotasyonsuz profesörlüklerin üstünü çizmektedir. Seni YÖK Başkanı sıfatı ile Avrupa Eğitim Alanından(EHEA) bir Üniversite kabul edecek mi de sen bu kalkışma konusunu anlatmaya gidecekmişsin, hangi dil de anlatacaksın, Mandal mı manüple edecek? sakallı haliyle mi?, Eşi başını kapatacak mı, açacak mı??
Şimdi son soru bunlar AB normlarında kalite isterler mi? Zihniyet bozuk, icraat bozuk. Öğrenciyi kalitelendirerek, eğitimi kalitelendirmek modeli, dünya da tek bizde kaldı. Neden hocalar Çapsız, Kitapsız. Dil bilmez LÂL’dirler de ondan. 
Bir an önce bu çapsız, tabsız, kabı bozuk taifeden kurtulalım, Obskürantizimden sıyrılalım.
Sapı silik adamlarla, Çapı delik Hocalarla nereye vardık?
Az gittik, Uz gittik. Hep geri gittik.
Müslümanlar; Siyaset için çalışırlar.
Münafıklar; Riyaset için çalışırlar.
Allah muhafaza etsin; 
Nedamet gösterin, tövbe kapısı her daim açıktır…