24 Mayıs 2017 Çarşamba

Bir Ergün Poyraz klasiği>Alın size bir garip durum daha! "Tayyip’in Babası ASKERE Gitti mi? Gitmedi ise Neden "ASKERE Gitmedi?" (TURKISHFORUM)

TAYYİP’İN BABASI NEDEN ASKERE GİTMEDİ? 
Ergün Poyraz
Alın size bir garip durum daha!
Ama önce babası ile ilgili son versiyon Tayyip’i övme kitabında yazılanlara bir göz atalım:
1918’lerde daha on beş yaşındayken Rize’den ayrılıp, Zonguldak’taki akrabalarının yanına yerleşmiş. Burada çalışarak geçirdiği dört yılın ardından da İstanbul’a göçmüş.
Şimdi alalım elimize kâğıdı kalemi ve başlayalım hesap yapmaya:
Ahmet Efendi, 1918’lerde daha on beş yaşındayken Rize’den ayrılmış.
Sonra? Dört yıl Zonguldak da çalışmış. Olmuş on dokuz yaşında!
Sonra? Aynı yıl, Havuli ile evlenmiş!
Güzel… Güzel de yine aynı yıl Deniz yollarına girmiş ve 1965 yılına kadar kesintisiz kaptan olarak görev yapmış.
Ben değil; Tayyip’in anlatımları ile AKP İstanbul Milletvekili ve Tayyip’in basın danışmanı Hüseyin Besli böyle diyor:
O halde soralım?
Tayyip’in babası kaç yılında asker oldu?
Askerliğini nerede yaptı?
Rütbesi ve görevi neydi?
Kaç sene askerlik yaptı?
Hiç.
Zira; Tayyip’i parlatma kitabındaki anlatımlardan ortaya çıkan çok net bir sonuç; Tayyip’in babasının askerlik yapmadığı şeklindeydi.
Öyle ya; Her memleket evladı askerlik yaparken, Tayyip’in babası neden askerlik yapmamıştı.
Sahi neden?
1919-1924 arası vatan evlatları memleketi düşmanlardan kurtarma uğruna kollarını bacaklarını, kısacası bütün uzuvlarını, canlarını feda ederken Tayyip’in babası ne yapıyordu?
Zonguldak’ta, gününü gün ediyordu.
Ben değil, bizzat Tayyip ve Tayyip’i parlatma kitabı söylüyor.
İnanmayan, devlet ve millet kesesinden yazılan “R. Tayyip Erdoğan, Bir Liderin Doğuşu” adlı kitaba baksın.
Evet, Tayyip’in babası askerlik yapmamıştı.
Dolayısıyla; hemen, neden yapmamıştı?
Sorusu akla geliyor.
Ancak bu sorunun yanıtı da oldukça basit…
Çünkü o günlerde azınlıklar, vatani görevini yapmak istemediklerinde askere alınmıyorlardı.
Bence; Tayyip’in babası o sebeple askere gitmemişti.
Şimdi zurnanın zırt dediği yere gelelim. Kitapta yazıldığı gibi Tayyip’in babası gerçekten o günlerde Zonguldak’a çalışmaya mı gitmişti, yoksa Pontus çetecilerine katılmaya mı?
Bilemem ki (!)
Onu Tayyip için “İne dikomas pedi”, “Bizim Çocuk” diyen Rumlara sormalı.
Yada Fener Rum papazlarının “Onu bize tanrı gönderdi” sözlerine bakmalı.
Veya; üç saat Rumca konuştuğu Yunan başbakanının “İlk defa Atilla olmayan bir Türkiye Başbakanı ile karşılaştım” sözlerine bakmalı.
Şimdi; Teyyup’un torunu, Ahmet’in oğlu,
Bu ülkenin Atatürkçü-vatansever insanlarını, Yunan’ı Kardak kayalıklarında denize döken ve PKK karşısında üstün hizmet veren kahraman askerlerini başta Silivri olmak üzere zindanlara tıkarak görevinin gereğini yapan Tayyip,
Senden bu millet yanıt bekliyor.
Oğlunu anladık da, kaptan olduğu yalanını da söylediğin baban neden askerlik yapmadı?
Ergün Poyraz
(http://www.turkishnews.com/tr/content/2017/05/22/tayyipin-babasi-neden-askere-gitmedi/)

15 Mayıs 2017 Pazartesi

"1945 yılında 146 Azeri aydın CHP tarafından açıkça ölüm ve infaza terk edildi" BORALTAN KÖPRÜSÜ OLAYI - AĞUSTOS 1945

BORALTAN KÖPRÜSÜ OLAYI - AĞUSTOS 1945

İkinci Dünya Savaşı yıllarında,1941 yılının Haziran ayında, Almanya Sovyetler Birliği'ne saldırıp bu ülkeyi işgal etmeye başladığında, Türkiye'nin Sovyetler Birliği ile ilişkileri eski gibi yakın değildi. Aksine, iki ülke arasında önemli anlaşmazlıklar vardı. Daha 1939 yılında Moskova; Türkiye'den boğazların savunulmasında ortaklık kurulmasını, yani boğazlarda Sovyet üssünü  talep etmişti bile... Bazılarının sandığının aksine, bu talep ilk kez 1945 yılında değil, daha savaşın başında yapılmıştı. Elbette Türkiye bu talebi uygun bulmayarak geri çevirmişti. Dahası; Sovyetler Birliği, daha savaşın başında Almanya ile anlaşmış; İngiltere ve Fransa ile askerî bir ittifak imzalayan Türkiye'yi de bu anlaşmadan ayrılarak, kendilerine katılmayı davet etmişti. Bu talep de reddedilmişti. Sovyetler Birliği, bu bakımdan Türkiye'yi şiddetle eleştiriyordu.

Aradan geçen zamandan sonra saldırıya uğrayan Sovyetler Birliği, Almanya ile savaşırken; Türkiye'nin kendisine karşı en azından pasif bir tutumla Almanya'yı desteklediğini ileri sürdü. Bütün savaş yılları boyunca bu iddiasından da vazgeçmedi. Diğer yandan, müttefiklerin Türkiye'yi bir an önce Almanya'ya karşı savaşa girmesi için ısrarlı taleplerinin yanında durdu. Fakat Türkiye savaşa katılmayınca, Türkiye'nin müttefik olarak kabul edilmemesi gerektiğini açıkladı. Bu aşamada da iki ülke arasındaki ilişkiler iyice soğudu.

 Nihayet savaşın sonlarına doğru Alman ordusu, Sovyet topraklarını terk ederken; savaş sırasında aslında Sovyet vatandaşı olan, fakat bir şekilde Alman ordusu saflarına geçerek onların yanında savaşan pek çok kişinin âkıbeti güçleşti. Bu kişiler, vatana ihanet suçlaması ile karşılaştılar ve yakalandıklarında da idam edildiler. Bazıları Türkiye'ye kaçabildi. Fakat savaşın galibi olarak Sovyetler Birliği, Türkiye'den bu kişileri geri istedi. İddiası, bu kişilerin savaş suçlusu ve vatana ihanetten mahkûm olan kişiler olduğu yolundaydı. Bu iddianın gerçek olup olmadığı belirsizdir; fakat o sırada ABD ile İngiltere ve Fransa'yı da yanında bulan Moskova'nın bu talebi; o sırada Birleşmiş Milletler olarak adlandırılan ve Almanya ile Japonya'ya savaş ilan eden bütün ülkelerin gündemini oluşturmaktaydı. Türkiye de, 1945 yılında savaş ilân etmişti zaten. Dolayısıya o da Birleşmiş Milletler üyesi olmuştu.

Sovyetler Birliği'nin bu talebi Türkiye tarafından yerine getirildi. Aksi halde, o sırada neredeyse aralarında savaş olasılığı bulunan bu iki ülkenin ilişkilerini daha gerginleştirecek bir gelişme söz konusuydu. Moskova, talebin yerine getirilmemesini, Türkiye'nin Almanya'ya ve Alman ordusuna karşı yeni bir yardımı olarak değerlendiriyordu. Müttefiklerin ağır baskısı söz konusuydu. Bu düşünceler ışığında Türkiye, kendisine sığınan ve suçlu olarak ilân edilen kişileri Sovyetler Birliği'ne iade etti.

Bir an için düşünmek gerekir ki; Türkiye, savaş yıllarında sürekli olarak saldırıya uğrama ihtimali içindeydi. Önce Almanya'nın, ardından da Sovyetler Birliği'nin saldırısına uğramaktan hep çekindi. Nitekim 1945 yılında, daha savaş bitmeden, Moskova, Türkiye'den hem boğazlarda askerî üs ve hem de Doğu Anadolu'da toprak talebinde bulundu. Bu talepleri yerine getirilinceye kadar da Türkiye ile arasında yirmi yıldan bu yana süren dostluk ve saldırmazlık anlaşmasını fesh etti! Savaş adeta kapıda bir görünüme bürünmüştü.

Türkiye'nin güvenliğinin sağlanmadığı bir sırada; ABD başta olmak üzere bütün Batılı devletlerin Sovyetler Birliği ile birlikte davrandığı bir dönemde; Türkiye'nin tek başına bir savaşı ve belki de işgali göze alarak, Sovyetler Birliği'nin bu talebine karşı çıkarak, ona yeni bir saldırı gerekçesi vermesi elbette düşünülemezdi.

Bu bakımdan; tarihsel geçmişi ve olayları, oldukları sıradaki tarihsel gerçekliği içinde anlatmak ve anlamaya çalışmak önemlidir. Tarihçilere düşen görev; geçmişi bütün boyutlarıyla ve olabildiğince geniş bir perspektif içinde ele almaktır. Tarihsel geçmişi öğremeye çalışanlar da; bütün bu gelişmelerin içinde alınan kararların doğruluğu ve yanlışlığı konusunda kendi vicdanî kanaatlerini oluştururlar.

Tarihsel çerçeveyi tam olarak bilmeden ya da geçmişin ayrıntılarına yeteri kadar önem vermeden; geçmişten politik malzeme devşirmeye çalışmak; maalesef politikanın tabiatında bulunmakla birlikte; tarihsel geçmişimizi değerlendirmek isteyecek vicdan sahibi herkesin dikkatini çekmesi gereken bir husustur. İnönü Vakfı olarak; tarihsel gerçekliğin politik tartışmalardan değil de; bilimsel ve akademik çalışmalardan oluşacağı yönündeki ümidimizi her zaman koruduk ve korumaya devam ediyoruz.

Hakkı Uyar[1]

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Eylül 2012 tarihinde AKP Genel Merkezi’nde genişletilmiş grup toplantısına katıldı ve burada yaptığı konuşmada Suriye’de yaşanan olaylara ve Suriye’den Türkiye’ye sığınanlara değindi:

“Bizim geleneklerimizde misafir kutsaldır. Zamanında Osmanlı elçisi dahi sığınmacıların iadesini isteyen hükümdarlara ‘Onlar bize emanettir. Onları size veremeyiz’ demişlerdir. Ancak CHP’nin bugün Suriye’den sığınan mültecilere takındığı çirkin tavır kendi tarihinden de tekrarlamıştır.

CHP’nin on yıllar boyunca üstünü örtmeye çalıştığı bu olay maalesef gerek Türk gerek Azeri tarihine acı bir hatıra olarak kazınmıştır. 1945 yılında 146 Azeri aydın Stalin zulmünden kaçıyorlar. Türkiye’ye sığınıyorlar. Azeriler öz kardeşlerinin yurduna gelip kucaklaşıyor. Stalin Türkiye’den bu Azerilerin derhal iadesini istiyor. Sınırdaki karakola telgraf çekiliyor ve mültecilerin iadesi isteniyor. Karakol komutanı emri defalarca teyit ettiriyor. Ancak CHP hükümetinden emir geliyor. Durumu anlayan Azeriler lütfen bizi siz kurşuna dizin kendi bayrağımızın altında bizi öldürün diyorlar. Ancak Ankara’dan gelen emir net. Boraltan köprüsünü geçen aydınlar, elleri bağlanmış olarak infaz ediliyor. Karakol komutanının bu elim manzara sonrasında intihar ederek canına kıydığı söyleniyor” [2].

Boraltan Köprüsü Olayı ne kadar gerçek? İnternet ortamında ve konu üzerine yapılan diğer popüler yayınlarda bir hayli abartılı bilgiler dolaşmakta; ayrıca bu olay, İnönü ve CHP düşmanlığı yapmak için bir araç olarak kullanılmakta… Peki gerçek ne?

Aslında günümüz Türkiye’sinde Tek Parti Dönemi’ne dair ileri sürülen suçlamaların önemli bir bölümü Demokrat Parti döneminde, 1950’li yıllarda gündeme getirilmişti. Dolayısıyla günümüzdeki iddialar bir tekrar niteliği taşımaktadır. Tarihçilerde de doğal olarak “deja vu” hissi uyandırmaktadır.

Günümüzde Boraltan Köprüsü olayı olarak bilinen konuyu ilk kez gündeme getiren isim DP Tekirdağ milletvekili Şevket Mocan’dı. Tarih: 1951… Mocan, renkli bir simaydı. Mocan’ın renkli, kavgacı tavrı, aynı yıllarda DP içerisinde de devam etmişti. Orman Kanunu’na ilişkin istediği düzenlemeler nedeniyle dönemin Tarım Bakanı Nedim Ökmen ile de sıklıkla polemiğe girmişti. Bakan hakkında DP Meclis Grubu’nda gensoru vermiş, sonraki süreçte partiden atılmıştı[3]. Bir müddet sonra CHP’ye girmiş, ancak CHP’nin 1959 yılındaki İlk Hedefler Beyannamesi’ni beğenmeyerek DP’ye geri dönmüştü[4].  

Şevket Mocan’ın Sovyetler Birliği’ne iade edilen Rus mültecilere ilişkin soru önergesi Mayıs 1951 tarihinde TBMM’ye verildi[5]. Önergenin TBMM’de gündeme geldiği tarih, 18 Temmuz 1951. Tek Parti Dönemi’ne yönelik Demokrat Parti iktidarı dönemi boyunca dile getirilen eleştirilerin, hesap sorma isteklerinin bir parçası olarak görmek mümkündür bu önergeyi… Ahmet Gürkan gibi milletvekillerinin İnönü’nün mal varlığını, Halkevlerini ve CHP’nin mal varlığını gündeme getirdikleri bu dönemde, söz konusu önerge, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmesi ve 1951 yılında da, Almanya’ya savaş haline son verilmesine ilişkin kanun tasarısının görüşülmesi sonrasında gündeme geldi[6]. Mocan’ın önergesine dönemin Adalet Bakanı Rüknettin Nasuhioğlu yanıt verdi. Günümüzde internet üzerinde konu hakkında yapılan yayınlarda Mocan’ın iddialarına yer verilmekte, İnönü suçlanmaktadır. Oysa Nasuhioğlu’nun yanıtlarına çok da yer verilmemektedir. Dönemin TBMM Tutanak Dergisi’nde konuyla ilgili bir hayli bilgi bulunmaktadır.

Mocan’ın soru önergesi şöyle idi:

“T. B. M. M. Başkanlığı Yüksek Katına

Aşağıdaki suallerimin sözlü olarak Başbakan tarafından cevaplandırılmasını rica ederim:

1. Muhtelif tarihlerde memleketimizde siyasi mültecilik haklarına dayanarak iltica etmiş (156) mülteci 1947 senesinde, milletlerarası hukuk kaidelerine tamamen aykırı olarak Sovyet Rusya'ya teslim edildikleri doğru mudur?

2. Facia kurbanlarının sevk şekli de kurban gönderilen mabudun usullerine uygun olmasındanve akıbetlerini görmesinden, teslim işinde vazifeli Yedek Subay Posta Müfettişi Reşat’ın asabi rahatsızlığa uğradığı ve sinir hastanelerinde elyevm tedavi olduğu doğru mudur?

3. 1945’te Almanya’daki öğrencilerimizi getiren İsveç bandıralı vaporla (Enver Anar ve Âdem) isminde iki münevver askerî Türk mülteci gencin senelerden beri memleketimizde tavattun etmiş amca ve teyzesinin yanından alınarak (Ankara'ya gönderiyoruz) diye Komiser Muavini Ali Rıza nezaretinde Kars’ta aynı mabuda kurban sundukları vâkı midir?”

Dönemin Adalet Bakanı ve Edirne milletvekili olan Nasuhioğlu, soru önergesine Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma bakanlıklarından aldığı bilgiler doğrultusunda yanıt verdi:

“Muhterem arkadaşlar, sorulan hususlar hakkında Dışişleri, İçişleri ve Millî Savunma bakanlıklarından alınan bilgilere göre:

İkinci Cihan Harbinin başından itibaren memleketimize muhtelif devletler tabiiyetini haiz askerî şahıslar iltica etmiş ve bunlar bitaraf bir Devlet olmamız itibariyle harbin sonuna intizaren Yozgad’da kurulan kampta enterne edilmişlerdir.

23 Şubat 1945 tarihinde Almanya ve Japonya'ya karşı harb ilân etmemiz üzerine, müttefiklerimiz arasında yer almış bulunan Sovyet Rusya kendi tebaasından olan askerî mültecilerin iadesini istemiştir. Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığınca Başbakanlığa yazılan 22.V.1945 tarihli tezkerede, Almanya ve Japonya ile harb hâline geçmemizden sonra memleketimize iltica etmiş olan müttefiklerimiz tebaasından asker olanların mütekabiliyet şartiyle iadelerinin uygun olacağı teklif edilmiştir. Keyfiyet Bakanlar Kurulunca incelenerek neticede ittihaz olunan Mayıs 1945 gün ve 3/2563 sayılı kararla; ‘Almanya veya Japonya veya her ikisi ile harb halinde olan devletler uyruğundan memleketimizde bulunan mültecilerin yalnız askerlik hizmetine mensup olanlarının mütekabiliyet esası çerçevesinde iade edilmeleri’ tasvip edilmiştir. Bu karar mucibince ve Ankara’daki Sovyet Sefareti ile mütekabiliyet esasını tesbit eden bir nota teatisi suretiyle (237) Sovyet askerî mültecisinden (195) i ilk parti olarak 6.VIII.1945 tarihinde Tıhmıs kapısından Sovyetlere iade edilmiştir. Fakat Sovyetlerin, Rusya'ya iltica etmiş olan bir subayımızla iki erimizi, izlerinin bulunamadığını beyanla geri vermedikleri ve bu suretle mütekabiliyet esasını ihlâl ettikleri cihetle, mütebakisinin ve ilk partisinin sevkı esnasında yolda kaçan birkaç kişinin iadesinden vaz geçilmiştir. Bundan sonra Başbakanlığın tensibiyle Dışişleri, İçişleri ve Millî Savunma bakanlıklarının temsilcilerinden kurulan komisyonca tanzim olunan rapor Bakanlar Kurulunun 1.IX.1947 tarihli toplantısında incelenerek, komisyon raporuna göre işlem yapılması uygun görülmüş ve böylece Yozgad kampının dağıtılarak yurdumuzda kalmayı arzu edenlerden Türk ırkından olanların vatandaşlığımıza alınması esası kabul edilmiştir.

Enver Anar (Enver Kaziyef) ile Kadri Başaran (Adem Kardeşbeyli) adındaki Kızılordu eski subaylarından iki kişinin de Sovyet Rusya’ya iade edilen yukarda yazılı (195) kişilik listeye dâhil bulundukları anlaşılmıştır.

Teslim işinde vazifeli yedek subay posta müfettişi Reşad'm asabi rahatsızlığa uğradığı ve elyevm sinir hastanesinde tedavi edilmekte olduğu hakkında bilgi mevcut değildir”.

Adalet Bakanı Nasuhioğlu’nun verdiği yanıt, Mocan’ı tatmin etmedi. Kürsüye gelerek Bakanı da eleştirdi:

“Muhterem arkadaşlarım, huzurunuza getirdiğim vakıalar geçmiş zamanda olmuş bitmişi basit hâdiseler değildir. Tahribatı bugün de devam etmekte olan tarihî mesuliyetlerdir ki, onları 9 ncu Büyük Millet Meclisinin huzuruna getirmemek, tarihe karşı bir suç olurdu; onun için getirdim. (Doğru sesleri) Ancak hâdiseler, Adalet Bakanının izahları gibi cereyan etmemiştir. Beni en çok müteessir eden nokta da budur.

Arkadaşlar, Bakanlık mesuliyetini verdiğimiz bir arkadaş, eski devir mesullerinin cürümlerini kapatmak için hazırlanmış dokümanları toplıyarak, sanki kendisi de o devrin Bakanı imiş gibi, o zamanın cürüm avukatlığını yapıyorlar. Çok ehemmiyetli suallerin mücrimlerinin adeta beraetine talip oluyorlar. Netice itibariyle bu tarihî mesuliyetler kayboluyor. Istırabım bundandır.

Hayatı tesmiyemizde çok ehemmiyetli suallerimiz oldu. Fakat ne yapalım ki, buna cevap veren arkadaşlar tamamiyle o devrin avukatı gibi konuşarak bunların beraeti cihetine gittiler.

Hiçbir zaman, izah ettikleri gibi, enterne edilmiş askerler değildir. Bir lahza bunun üzerinde durmanızı rica ediyorum: Bunlar askerî, enterne edilmiş, insanlar mıdır, yoksa siyasi mülteci midirler? Askerî mülteci diye, bizim bildiğimize göre, ya tayyaresi bozulup düşen yahut bir müsademede bizim hudutların içerisine girmeye mecbur olan askerî idarece enterne edilmiş insanlara denir. Fakat bir âkideden canını kurtarıp da hudutlarımıza iltica eden insanlara ancak siyasi mülteci denir. Bunların içerisinde bizim memleketimizle hiç alâkası olmadığı halde Fransa’daki kamplardan alınıp götürülürken Arnavutköy açıklarında gemilerden canları pahasına denize atlayıp balıkçılarımız tarafından kurtarılarak bize iltica edenlerde vardır. Bunlar siyasi mülteci değil midirler?

Muhterem arkadaşım, Enver ve Adem isminde iki azeri münevverden bahsettiler. Bunlar çok yakından tanıdığımız Konya Milletvekili Ziyat Beyin kayın biraderleridir. Çok evvel Rus ordusunda subaylık etmişler, fakat milliyetlerini unutmamışlar, o akideleri kabul etmiyerek Almanya’ya kaçmışlar, orada uzun müddet bulunmuşlardır.

Sonra memleketimize gelerek hemşirelerinin yanına, Ziyat Beyin hareminin yanına sığınmışlardır. Fakat yüz kızartacak bir hal olarak bunlar bir gün evden alınarak, Ankara'ya göndereceğiz diye, Komiser Ali Rıza refakatinde hududa götürülmüşler, ayni mabuda kurban sunulmuşlardır. Bu milletin tarihinde bir tek mülteci İsveç Kralı Şarl için harb etmiş şerefli hâdiseler çoktur; fakat siyasi mültecileri bir mabuda kurban sunar gibi sunmaya götüren yüz kızartıcı, gönül parçalayıcı, hicabaver bir hâdise daha yoktur. (Bravo sesleri).

İbnisuud mutavaat etmedi, mültecileri vermedi, fakat bizdeki bir devrin adamları bizim tarihimize bu lekeyi yazdılar, mültecileri iade ettiler arkadaşlar (Doğru sesleri).

Arkadaşım Konya Milletvekili Ziyat [7], hâdiseyi ikmal ederek bu tarihî lekeyi, o devrin plâğı gibi tekrarlıyan Bakanlığın izahatı çerçevesinden çıkaracak, 9 ncu Büyük Millet Meclisinin tarihine mufassalan geçirmek üzere, benden sonra kendi sualiyle huzurunuza gelecektir”.

Mocan’ın eleştirileri üzerine Nasuhioğlu tekrar kürsüye gelerek şu cevabı verdi:

“Muhterem arkadaşlarım, Tekirdağ Milletvekilinin konuşma tarzındaki hususiyeti bilirim. Bendenizin burada vâki olan suale cevap verirken istinad etmiş olduğum dokümanlar şüphesiz ki bizim zamanımızdan evvel cereyan eden bir devrin mevcut dosyalarıdır. Burada eğer yüksek huzurunuzda yapmış olduğumuz tahkikatın neticesi böyle olmuştur, diye bir hüküm verecek vaziyette konuşmuş olsaydım o vakit sabık idarenin bir avukatı gibi konuşmuş olurdum. Fakat mesele sual müessesesinin mânası dâhilinde elimizdeki resmî dokümanların resmî ifadesi içinde kalarak bunu söylemektir. Nitekim mâruzâtımın başında şu şu şu vekâletten almış olduğum malûmata istinaden arz ediyorum, diye elimizdeki dosyaların yerini de göstermiş bulunuyorum. Bu itibarla sual soran zatın bu inceliğe dikkat etmesini bizzat kendilerinden rica ederim. Burada sabık idarenin ne avukatı vardır, ne de onun propagandasını yapan insan vardır.

Arkadaşlar, Yüksek Meclise hiçbir hakikat örtülerek gösterilemez. Hiçbir vaka ve bir hakikat örtbas edilerek buraya getirilemez. Niçin örtbas edeceğiz, ne var ki örtbas edeceğiz? Bizim icraatımız olsaydı belki onun avukatlığını yapmak ve örtbas etmek ithamı olabilirdi. (Bravo sesleri) Fakat kendi içinde bulunmadığımız bir devrin avukatlığını yapmaya ne lüzum ve ne de sebep vardır ki, Şevket Mocan mütemadiyen bize ihtar ediyor? Arz ediyorum bununla iyi bir harekette bulunmadı arkadaşlar. Burada yapılan müzakereler umumi efkâr üzerinde açılmış müzakerelerdir. Eğer bu müzakereler neticesinde yeniden bir tahkikata lüzum görülürse böyle bir tahkikat yapılabilir. Fakat hiçbir vakit sual müessesesi kendi hudut ve resmiyetini aşarak başka bir şekilde ifadede bulunamaz. Hakikat budur. Yine tekrar ediyorum, eğer mevzu bir tahkikat mevzuu ise o da ileride belki düşünülebilir.

Maruzatım bundan ibarettir” [8].

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye, savaşın uğramadığı ender ülkelerden biri idi. Bu nedenle de sıklıkla mülteci akınına uğramaktaydı. Bunların önemli bir bölümü Alman işgaline uğrayan Ege adalarındandı. Türkiye karasularından geçmek isteyen ve mülteci taşıyan gemileri de anmak gerekir[9]. Türkiye giderek artan mülteciler sorununu hukuki düzenlemeler de yaparak (1941) çözmeye çalışırken[10], diğer taraftan özellikle Almanya ve Sovyetler Birliği’nin husumetini çekmemeye gayret ediyordu. Çünkü izlenen denge politikası, saldırıya yol açacak bir gerekçe vermemeyi amaçlıyordu. Ülkenin yönetici kadrosu –İnönü başta olmak üzere-, Birinci dünya Savaşı’nda yapılan hatayı tekrar etmemek ve elden geldikçe savaşın dışında kalmak niyetindeydi.

Dönemin arşiv belgeleri mülteciler konusunda bir hayli bilgi içermektedir. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde savaşın son iki yılına ait (1944-1945) belgelerin yoğunluğu dikkat çekicidir[11]. Bu konuda Genelkurmay ATASE Arşivi’nde belgeler bulunmaktadır[12].  

Türkiye, savaş yılları boyunca izlediği denge politikası gereğince izlediği tarafsızlık politikasına son vererek –Yalta Konferansı’nın ardından- 23 Şubat 1945 tarihinde ABD-İngiltere-Sovyetler Birliği Bloku’ndan yana tavır aldı; Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etti. Bu, elbette sonuna gelinen bir savaş için sembolik bir davranıştı ve Birleşmiş Milletlere kurucu üye olarak katılmayı da amaçlıyordu. Ancak yine de Türkiye, bu tavrıyla kazanan ülkeler grubunun yanında yer aldı ve politikalarını ona göre dizayn etti. Nitekim arşiv belgelerinden 14 Mart 1945 tarihli olanı Alman işgali altındaki adalardan mülteci kabulüne devam edilmesi konusunu ele almaktaydı. Oysa kazanan ülkelerden mülteci kabulüne son verilmişti. Bunlardan biri de Sovyetler Birliği idi. 15 Mayıs 1945 tarihli belge buna yöneliktir. 21 Mayıs 1945 tarihli belge ise, daha dikkat çekicidir ve doğrudan konumuzla ilgilidir:

“Almanya ve Japonya veya her ikisi ile harp halinde olan devletler uyruğundan memleketimizde bulunan mültecilerin, yalnız askerlik hizmetlerine mensup olanlarının, mütekabiliyet esası çerçevesinde iade edilmesi”ni konu alan bu belge, Yozgat’taki kampta[13] tutulan asker kökenli mültecilerin Sovyetler Birliği’ne iade edilmesinin önünü açmaktaydı. 30 Temmuz 1945 tarihli yazışma da, 6 Ağustos 1945 tarihinde Sovyetler Birliği’ne iade edilen Azeri kökenli Sovyet askerlerine yönelikti.

1945 yılının Şubat ayının ilk yarısında toplanan Yalta Konferansı’nın ardından Mart ayında Sovyetler Birliği Türkiye’ye bir nota verdi (19 Mart). 7 Kasım 1945 tarihinde sona erecek olan, 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Anlaşması’nı yenilemeyeceğini bildirdi. Gerekçe İkinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan yeni duruma uyum sağlamaması ve ciddi değişikliklere ihtiyaç duymasıydı. Türkiye’nin Almanya’ya karşı Müttefiklerin (Üçlerin/ABD-İngiltere-Sovyetler Birliği) yanında savaşa girmemesi, savaşın dışında kalmak için çaba harcaması ve savaş sürecinde izlediği denge politikası, savaşın dışında kalmasını sağlamıştı ama tam da bu nedenle Türkiye -savaşın tahribatından kurtulsa da-, savaşın sonunda yalnız bir ülke durumundaydı. Kazananlar arasında yer alan Sovyetler Birliği’ne karşı, ABD ve İngiltere’nin desteğini sağlaması hiç de kolay değildi. Nisan ayı başında Türkiye, Sovyetler Birliği’ne verdiği karşılık notasında yeni koşullar ışığında gelecek tekliflere açık olduğunu, bunları dikkatle ve iyi niyetle inceleceğini bildirdi. Haziran ayı başında Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov, Moskova Büyükelçisi Selim Sarper’e, bir anlaşma imzalanabilmesi için Türkiye’nin kabul etmesi mümkün olmayan şartlar ileri sürdü. Bunlar arasında Türk-Sovyet sınırında Sovyetlerin lehine değişiklikler yapılması, Boğazların ortak savunulması, Sovyetlere Türkiye’de kara ve deniz üsleri verilmesi ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin gözden geçirilmesi de vardı. Türkiye, istekleri reddetti. Bunun üzerine Sovyetler Birliği, Bulgaristan ve Kafkasya’daki askeri birliklerini faaliyete geçirdi. Haklı olarak Doğu Avrupa ve Balkanlardaki Sovyet işgalinin benzerinin yaşanabileceği, ABD ve İngiltere’nin Türkiye’yi yalnız bırakabileceği endişesi vardı. Bun rağmen Türkiye, hem Sovyetlere direndi ve taleplerini reddetti hem de ABD ve İngiltere’yi gelişmeler konusunda bilgilendirdi. Temmuz ayında toplanan Potsdam Konferansı’nda Sovyetler Birliği, taleplerini ABD ve İngiltere’ye de iletti. İngiltere ve ABD, Türkiye’nin tam da arkasında durmadılar ve sorunların iki ülke arasındaki görüşmelerle çözülmesini istediler. Dolayısıyla Türkiye, Sovyet talepleri karşısında kısmen de olsa yalnız kalmıştı[14]. İşte bu ortamda, Sovyet tehdidi bu kadar kendini hissettirirken ve kağıt üzerinde de olsa birlikte Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmişken, müttefik ülkelere ait asker kökenli mültecilerin mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde iade edilmesi, son derece olağandı. Nitekim Sovyetlerin karşılıklılık ilkesine uymaması üzerine de, iadelere son verilmişti.

Sonuç olarak iade edilenlerin öldürülmeleri, son derece üzücüdür. Ancak dönemin koşullarının kısıtlayıcılığı ortadadır. Yaşananlar, eleştirilmeyi elbette hak etmektedir[15]. Ortaya sürülecek hiçbir gerekçe yaşanan dramın büyüklüğü ortadan kaldırmayacaktır. Bununla birlikte ilginç bir şekilde eleştirilenin CHP ve özellikle de İnönü olması -milliyetçiliği ile ünlü dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu’nun adının hiç anılmaması-, dikkat çekicidir.
BİBLİYOGRAFYA:
[1] Prof. Dr., DEÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi.
[2] “Erdoğan’dan önemli mesajlar”, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21386210.asp (5 Eylül 2012).
Erdoğan konuşmasının devamında şunları da söyledi:
“Bu olay bir ağıt oluyor:
Boraltan bir köprü, aşar geçer Aras’ı,
Yuğsan Aras suyuyla, çıkmaz yüzün karası.
Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni,
Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni.
Dönüp seslendim geri, merhametsiz birine,
Beni siz vursaydınız, şu gavurun yerine.
İşte CHP budur.  Bugün CHP Azerbaycan’a Kırım’a göğsünü gere gere gidemez. Ama biz Saraybosna’ya da Kahire’ye de Tunus’a da Gazze’ye de Bakü’ye de göğsümüzü gere gere gideriz. En kısa zamanda Şam'a gideceğiz. Emevi Camisi'nde namaz kılıp, Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşacağız”.
Erdoğan’ın konuşmasının ardından Belgelerle Gerçek Tarih adlı internet sitesi de, Kadir Mısıroğlu’nun Moskof Mezalimi adlı kitabına atıf yaparak, Ruslara teslim edilen Azeri sayısının 417 ve olayın sorumlusunun İnönü olduğunu belirten bir yazı yayınladı. “Boraltan Katliamı (Belgelerle) İsmet İnönü Azeri kardeşlerimizi Ruslara teslim etti”, http://belgelerlegercektarih.com/tag/boraltan-koprusu/ (son erişim tarihi: 9 Ağustos 2015).
Site, hem sayıyı arttırmakta ve hem de faturayı İnönü’ye kesmekte.
[3] “Ş. Mocan’ın yeni takriri”, Milliyet, 15 Nisan 1952; “DP Meclis Grupu dün toplandı”, Milliyet, 29 Nisan 1953; “Şevket Mocan”, Milliyet, 8 Temmuz 1953.
[4] “Şevket Mocan CHP’den istifa etti”, Milliyet, 22.1.1959; Şevket Mocan tekrar DP’li ol, Milliyet, 3 Haziran 1959.
[5] “Ruslara teslim edilen mülteciler”, Milliyet, 26 Mayıs 1951. Mocan, önergeyi önce DP Meclis Grubu’nda dile getirmiş, ardından da TBMM’ye taşımıştı.
[6] “Dünkü Meclis ictimaı”, Milliyet, 19 Temmuz 1951.
[7] Mocan’ın sözünü ettiği milletvekili Ziyad Ebüzziya’dır. Ancak, Ebüzziya sözü edilen açıklamayı yapmamıştır.
[8] Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 9. Dönem 9. Cilt 101. Birleşim, ss. 203-207.
[9] Nazilerden kaçan Musevileri taşıyan Struma gemisi ve yaşanan facia da bu arada anılmalıdır. Bu konuda örneğin bkz. Halit Kakınç, Struma, Destek Yay., İstanbul, 2012; Çetin Yetkin, Struma, Bir Dramın İçyüzü, Gürer Yay., İstanbul, 2008
[10] Ahmet Emin Yaman, “II. Dünya Savaşında Türkiye’de Askeri Mülteciler ve Gözaltı Kampları (1941-1942)”, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/29/215.pdf  (son erişim tarihi: 12 Eylül 2015).
[11] Konumuz 1945 yılında Sovyetler Birliği’ne iade edilen mülteciler olduğu için, sadece bunları belirtmek yeterli olacaktır:
Tarih :15/5/1945  Sayı :  Dosya :97231  Fon Kodu :30..10.0.0  Yer No :117.815..19. 
Suriye ve Sovyet Rusya hudutlarından gelen mültecilerin kabul edilmemesi.
Tarih :21/5/1945  Sayı :2563  Dosya :76207  Fon Kodu :30..18.1.2  Yer No :108.29..16. 
Almanya ve Japonya veya her ikisi ile harp halinde olan devletler uyruğundan memleketimizde bulunan mültecilerin, yalnız askerlik hizmetlerine mensup olanlarının, mütekabiliyet esası çerçevesinde iade edilmesi.
Tarih :30/7/1945  Sayı :  Dosya :97232  Fon Kodu :30..10.0.0  Yer No :117.815..20. 
Sovyet Rusya'ya iade edilecek mülteciler.
[12] Buradaki belgeleri kullanarak yazılan bir makale için bkz. Yaman, agm.
[13] İkinci Dünya Savaşı yıllarında kampta ağırlıklı olarak Sovyetler Birliği kökenli mülteciler vardı. Örneğin 1941 yılında Yozgat kampındaki 105 mültecinin 86’sı Sovyetler Birliği kökenliydi. Geri kalanların 10’u Alman, 8’i Bulgar, 1’i İngiliz ve 1’i İspanyol idi. 1942 yılında ise Sovyetler Birliği kökenli mülteci sayısı 117’ye ulaşmıştı. Bunların 13’ü subay, 103’ü er ve 1’i de askeri memurdu. Bkz. Yaman, agm.
Kampta bulunan mültecilere dair Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde bulunan belgeler ise şunlardır:
Tarih :16/4/1947  Sayı :  Dosya :51230  Fon Kodu :30..10.0.0  Yer No :55.368..39. 
Yozgat kampında tutulan üç Alman mültecinin sınır dışı edilmelerini Bakanlığın uygun gördüğü.
Tarih :1/7/1944  Sayı :  Dosya :51205  Fon Kodu :30..10.0.0  Yer No :55.368..15. 
Yozgat kampından kaçmak üzere iken yakalanan Fransız mültecilerin üzerinden çıkan mektup. 
Tarih :26/5/1942  Sayı :  Dosya :8169  Fon Kodu :30..10.0.0  Yer No :81.532..8. 
Yurdumuza iltica eden tayyarecilerden talimatnamelere uymayanların Yozgat kampına nakil olunacaklarına dair.
[14] Dönemin dış politikası için bkz. Selim Deringil, Denge Oyunu, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin Dış Politikası, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 1994; Nuri Karakaş, Türk-Amerikan Siyasi İlişkileri (1939-1952), Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 2013; Türk Dış Politikası, Cilt I: 1919-1980, (Editör: Baskın Oran), İletişim Yay., İstanbul, 2014.
[15] 1951’de Mocan’ın gündeme getirdiği konu, sonraki yıllarda da Türkiye’nin gündeminde yer aldı:
“CHP iktidarının mültecileri iade etmesi konusu 1965 Seçimleri öncesinde de gündeme getirildi. 7 Ekim 1965 tarihli Adalet Gazetesi’nde çıkan imzasız başyazıda İnönü’nün günahları arasında sayılan, ağıtlarda, şiirlerde dillendirilen bu acı olaylar,  filmlere de konu oldu. Mehmet Kılıç’ın yönetmenliğini üstlendiği ve Cüneyt Arkın, Oya Aydoğan, Baki Tamer gibi oyuncuların rol aldığı, 1977 yapımı ‘Güneş Ne Zaman Doğacak’ adlı filmde benzer bir konu işlenmiş ve ‘1945 yılında Sosyalist bir ülkeden Türkiye’ye iltica eden daha sonra düşmana edilirken sınırda şehit edilen 150 Türk’ün aziz hatırasına atfedilmişti’”. Bkz. Emre Gül, “Ne düşünüyorsun?CHP, mültecileri Sovyetlere kurban etmişti”,  http://www.dunyabulteni.net/haber/303823/chp-multecileri-sovyetlere-kurban-etmisti (son erişim tarihi: 10.08.2015).
Maraş’ta Aralık 1978 tarihine Cüneyt Arkın'ın başrolünü oynadığı “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin gösterimi sırasında sinema salonuna patlayıcı madde atılması, Maraş Katliamı’nı başlamasının kıvılcımını ateşlemişti. Olaylar sırasında 100’den fazla Alevi öldürüldü. Alevi ve Komünist düşmanlığının kışkırtıldığı dinci-milliyetçi bir katliam olan Maraş Katliamı, 12 Eylül askeri darbesine giden önemli kilometre taşlarından biridir. Bu konuda örneğin bkz. Aziz Tunç, Beni Sen Öldür, Maraş / 78, Fırat Basın Yayın, İstanbul, 2014; Orhan Tüleylioğlu, Kahramanmaraş Katliamı, Uğur Mumcu Vakfı Yay., Ankara, 2010. 
[status draft] [nogallery] [geotag on] [publicize off|twitter|facebook] [category araştırma]
[tags TARİH, Boraltan Köprüsü, Olay] MAIL : ozel-buro@isnet.net.tr

12 Mayıs 2017 Cuma

"ÇUKUR TARİH" - Nusret KEBAPÇI, Ne çukuru? Diye sormanıza hiç gerek yok!..

ÇUKUR TARİH
Nusret KEBAPÇI
Ne çukuru? Diye sormanıza hiç gerek yok.
Bu şarlatanların kendilerinden farklı düşünen herkese bu çukurdan attıklarını düşünürseniz sanırım…
Ne çukuru olduğuna ilişkin bir fikriniz olur.
Tamam
Bu kişiler bu ve benzeri davranışları ilk kez yapmıyorlar ama hiç bu kadar pervasız da olmamışlardı.
Peki, o halde neden durup dururken bu kadar tepki uyandıran bir söylemde bulundular dersiniz…
Ya da işin daha da vahimi…
Hadi bunlar bir şekilde birilerinin gazına geldiler diyelim…
Bugün oturdukları makamları tamamen Atatürk’e borçlu olanlardan en küçük bir ses gelmemesi sizce…
“Sükut ikrardan gelir.” özdeyişini doğrulamaz mı?
Aslına bakarsanız bu türden olayları ilk kez yaşamıyoruz ama bu türden saldırıların çok sık olarak…
Üstelik gazeteci denilen hep aynı şarlatanlardan gelmesi…
Ülke yöneticilerinin ise…
Bu tür saldırılara karşı sürekli kayıtsız kalıp, sessizlikle geçiştirmesi…
İster istemez herkeste…
Ülkede yapılmak istenen değişiklerle ilgili tepkiler mi test ediliyor? Gibisinden bir soruyu da akla getirmiyor değil…
Diyeceksiniz tamam da…
Bu yaşananların uygulanan politikalarla hiç bir bağlantısı yok mu?
Yani konu sadece bir kaç densizin sözlerinden mi ibaret?
Doğrusunu isterseniz…
Bu konu ülkemize biçilen başkanlıkla doğrudan ilgilidir…
Çünkü
Nasıl bir başkanlık veya ülke olacağımız konusunda herhangi bir fikriniz varsa zaten kimsenin bir şey söylemesine gerek yok, siz zaten olayı anlamışsınız demektir…
Ama yoksa konuyu biraz olsun açıklamak gerekmektedir…
Sahi nasıl bir başkanlık getirilmek istenilmektedir biliyor musunuz?
Ben söyleyim;
Çok kimlikli, çok kültürlü federatif bir başkanlık…
Daha basit anlatayım…
Tek millet esasına dayalı olmayan, çok milletli, belki çok dinli, eyaletli, dini bir devlet.
Peki, Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana birlikte omuz omuza vererek, acıyı…
Sevinci…
Yokluğu…
Savaşı paylaşıp…
Sonuçta bugün…
Tek bayrak, tek dil, tek vatan da ifadesini bulan Türk Milleti, nasıl etnik ve dini kimliklere ayrıştırılabilir hiç düşündünüz mü?
Aynen bugünkü gibi…
Atatürk’e hemen her fırsatta saldırtılır…
Özel hayatı didik didik edilerek en küçük bir bilgi kırıntısı bile çarpıtılarak ortaya atılır…
Tek ulus olmak için yaptığı hemen her şey diktatörlük olarak nitelenip…
Sözde demokratiklik adına tartışmaya açılarak, çok kimlikliliğin demokrasi, özgürlük olacağı düşüncesi ortaya atılır…
Ardından da hemen her türden etnik ve dini kimliklere, tarikat ve cemaatlere fırsat tanınarak…
Sözde demokrasiye geçiyoruz adı altında…
Toplum tek milletten…
Çok millete yani…
Federatif bir başkanlığa geçirilir…
Ama
Bunun için önce Atatürk’ün itibarsızlaştırılması…
Ardından da…
Ulus devletin anti demokratik, baskıcı ve zorba olduğunun gösterilmesi gerekiyor…
Yapılan budur.
 ***
11.05.2017
Nusret KEBAPÇI

1 Mayıs 2017 Pazartesi

KHK:689: "KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI TEDBİRLER ALINMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME" RESMİ GAZETE & TAM METİN

29 Nisan 2017 CUMARTESİ
Resmî Gazete
Sayı : 30052
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME
OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI TEDBİRLER ALINMASI
HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME
Karar Sayısı: KHK/689
Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirler alınması; Anayasanın 121 inci maddesi ile 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 17/4/2017 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Kamu personeline ilişkin tedbirler
MADDE 1 – (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.
(2) Birinci fıkra gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.
(3) Birinci fıkra kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar, varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar.
İade hükümleri
MADDE 2 – (1) Ekli (2) sayılı listede yer alan kamu görevlileri, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır.
(2) İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, birinci fıkrada belirtilen kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Söz konusu personelden bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren on gün içerisinde göreve başlamayanlar çekilmiş sayılır. Bu kapsamda göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir. Bu maddeye ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yürütülür.
Kurum ve kuruluşlara ilişkin tedbirler
MADDE 3 – (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ve ekli (3) sayılı listede yer alan gazete, dergi, vakıflar, dernekler ve özel sağlık kuruluşları kapatılmıştır.
(2) Birinci fıkra kapsamında kapatılan kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak ilgisine göre Hazineye veya Vakıflar Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen ilgisine göre Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir. Bunların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hazineden veya Vakıflar Genel Müdürlüğünden bir hak ve talepte bulunulamaz. Devire ilişkin işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirilir.
(3) Ekli (4) sayılı listede yer alan dernekler, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, söz konusu dernekler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yürürlük tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Buna ilişkin işlemler ilgisine göre İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirilir.
Yurtdışında öğrenim görenler
MADDE 4 – (1) 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna tabi öğrencilerden, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ve ekli (5) sayılı listede yer alanların öğrencilikle ilişikleri kesilmiştir. Bunlar hakkında 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları hükümleri uygulanır. Bunların bu kapsamda gördükleri eğitimlere ilişkin olarak denklik işlemleri yapılmaz ve bunlar söz konusu eğitimleri kapsamındaki akademik unvan ve derecelerine bağlı haklardan yararlanamazlar.
Değişiklik hükümleri
MADDE 5 – (1) 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin birinci fıkrasına “Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PDY)’ne” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya diğer terör örgütlerine” ibaresi ve aynı maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(8) Bu madde hükümleri 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler uyarınca gerçekleştirilen bütün kapatma işlemleri hakkında uygulanır.”
(2) 3/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 12 nci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“(2) Birinci fıkrada belirtilen taşınmazların devredildiği üçüncü kişilerin terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı veya irtibatı olması halinde, taşınmaz üzerinde aynı faaliyete devam edildiğine bakılmaksızın devir işlemleri muvazaalı kabul edilir ve tapuda ilgisine göre Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak resen tescil edilir.
(3) Bu madde kapsamında görülmekte olan davalarda konusuz kalma nedeniyle davanın esası ve yargılama giderleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilir.”
Yürürlük
MADDE 6 – (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 7 – (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

                                                                                                                            Recep Tayyip ERDOĞAN
                                                                                                                                CUMHURBAŞKANI

            Binali YILDIRIM
                    Başbakan

KHK/690: "KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI DÜZENLEMELER YAPILMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME" RESMİ GAZETE & TAM METİN

29 Nisan 2017 CUMARTESİ
Resmî Gazete
Sayı : 30052
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME
OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI DÜZENLEMELER YAPILMASI
HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME
Karar Sayısı: KHK/690
Olağanüstü hal kapsamında bazı düzenlemeler yapılması; Anayasanın 121 inci maddesi ile 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 17/4/2017 tarihinde kararlaştırılmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM
Yargı ile İlgili Düzenlemeler
MADDE 1 – 6/1/1982 tarihli ve 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanuna 3/H maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 3/I maddesi eklenmiştir.
“Soruşturma ve kovuşturma usulü:
MADDE 3/I – Bölge idare mahkemelerinde görev yapan başkan, daire başkanı ve üyelerin görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçları ve şahsi suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalar, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 47 nci maddesi hükümleri uyarınca yürütülür. Ancak, anılan maddede yer alan en yakın bölge adliye mahkemesi ibaresinden, görev yapılan bölge idare mahkemesinin bulunduğu ilin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesi anlaşılır.”
MADDE 2 – 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin mülga altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.”
MADDE 3 – 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 47 nci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Soruşturma aşamasında hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Cumhuriyet başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli bölge adliye mahkemesi ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi birinci ceza dairesi başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı, numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, birinci ceza dairesi başkanı tarafından incelenir.
Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcıları ile ceza dairelerinin idarî yaptırım kararı verme yetkisi bakımından 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 22 ila 31 inci maddeleri uygulanır. Cumhuriyet savcısının verdiği idarî yaptırım kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi ceza dairesine başvurulabilir.”
MADDE 4 – 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa 27 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 27/A maddesi eklenmiştir.
“Yabancı ülke adlî veya idarî makamlarınca verilen boşanma kararlarının nüfus kütüğüne tescili
MADDE 27/A – (1) Yabancı ülke adlî veya idarî makamlarınca boşanmaya, evliliğin butlanına, iptaline veya mevcut olup olmadığının tespitine ilişkin olarak verilen kararlar; bizzat veya vekilleri aracılığıyla tarafların birlikte başvurması, verildiği devlet kanunlarına göre konusunda yetkili adlî veya idarî makam tarafından verilmiş ve usulen kesinleşmiş olması ve Türk kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması şartlarıyla nüfus kütüğüne tescil edilir.
(2) Nüfus kütüğüne yapılacak tescil işlemleri, yurt dışında kararın verildiği ülkedeki dış temsilcilikler, yurt içinde ise Bakanlık tarafından belirlenen nüfus müdürlükleri tarafından yapılır.
(3) Bu maddede sayılan şartlar yerine getirilmediği gerekçesiyle tescil talebi reddedilen kararların Türkiye’de tanınması, 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun uyarınca yapılır.
(4) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından yönetmelikle belirlenir.”
MADDE 5 – 11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 38 inci maddesinin dokuzuncu fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Kurula” ibaresi “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına” şeklinde değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
“Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.”
MADDE 6 – 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“Göçmen kaçakçılığı suçunda kullanılan araca elkoyma
EK MADDE 1 – (1) Göçmen kaçakçılığı suçunun işlenmesinde kullanılan araçlara, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 128 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne göre elkonulur.
(2) Birinci fıkraya göre elkonulan aracın;
a) Soruşturma ve kovuşturma devam ederken aynı suçun işlenmesinde tekrar kullanılması,
b) Türkiye’de sicile kayıtlı olmaması,
c) Toplam yolcu sayısına göre önemli sayıda göçmen taşınırken ele geçirilmesi,
ç) Suçun işlenmesini kolaylaştıracak özel tertibatının bulunması,
hallerinden birinin varlığı durumunda, elkonulan araç sahibine iade edilmez. Bu durumda sahibinin, aracın değeri kadar teminatı elkoyma tarihinden itibaren otuz gün içinde Maliye Bakanlığına teslim etmesi halinde, araç sahibine iade edilir. Aksi takdirde, Maliye Bakanlığı tarafından soruşturma ve kovuşturma sonucu beklenmeksizin derhal tasfiye olunur. Tasfiyenin satış suretiyle gerçekleşmesi halinde, satıştan elde edilen gelirden aracın muhafaza edilmesi ve satışı için gerekli olan bütün masraflar karşılandıktan sonra kalan miktar, kovuşturma sonucuna göre işlem yapılmak üzere emanet hesabına alınır.
(3) İkinci fıkra hükmünün uygulanmasındaki değerden, kara araçlarında kasko değeri; deniz araçlarında tekne ve makine sigortasına esas teşkil eden değer; sigortasız araçlar ile hava ve demiryolu araçlarında ise piyasa değeri anlaşılır.”
İKİNCİ BÖLÜM
Milli Savunma ile İlgili Düzenlemeler
MADDE 7 – 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 35 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 8 – 926 sayılı Kanunun 82 nci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulu mezunu olup da astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulanlardan başarılı olanlar astsubaylığa nasıp onayı tarihinden geçerli olarak astsubay çavuşluğanasbedilirler. Bu personelin astsubaylık nasıpları hangi tarihte olursa olsun, kademe ilerlemesi veya üst rütbeye yükselmelerine esas olacak nasıpları için onay takvim yılının 30 Ağustos tarihi esas alınır ve kademe ilerlemesi veya üst rütbeye yükselmelerinde 79 uncu ve 80 inci madde hükümlerine göre işlem yapılır. Nasıp düzeltilmesinden ötürü maaş veya maaş farkı ödenmez ve diğer özlük hakları verilmez. Astsubay meslek yüksek okullarını başarıyla bitirenler ise o yılın 30 Ağustos tarihinde astsubay çavuşluğa nasbedilirler. Bunlardan;
a) Astsubay meslek yüksek okullarını bitirip de astsubay çavuş nasbedilmeden önce astsubaylar hakkında açığa alınmayı gerektiren bir suçtan haklarında kamu davası açılanlar veya herhangi bir suçtan tutuklanan ya da gözaltına alınanların astsubay çavuşluğa nasıpları yapılmaz. Bunlardan öğrencilik hukukunun kaybedilmesine sebep olacak şekilde mahkûm olanlarla okul yüksek disiplin kurulunca okulla ilişiğinin kesilmesine karar verilenler hariç olmak üzere haklarında kovuşturmaya yer olmadığına, ceza verilmesine yer olmadığına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,beraate veya kamu davasının her ne sebeple olursa olsun ortadan kaldırılmasına karar verilenlerle gözaltına alınanlardan başka bir işlem yapılmaksızın serbest bırakılanlar astsubay çavuşluğa nasbedilir ve nasıpları emsalleri tarihine götürülür.
b) Kazai, idari veya sıhhi zorunluluklar nedeniyle astsubay meslek yüksek okullarını 30 Ağustostan sonra bitirenler, bitirdikleri ayın sonundan geçerli olarak astsubay çavuşluğa nasbedilirler. Bunların nasıpları emsalleri tarihine götürülür.”
MADDE 9 – 926 sayılı Kanunun ek geçici 92 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesine “Kuvvet Komutanının teklifi ve Millî Savunma Bakanının onayı ile” ibaresinden sonra gelmek üzere “31/12/2017 tarihine kadar” ibaresi eklenmiş ve aynı fıkrada yer alan “pilot subayların” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 10 – 31/7/1970 tarihli ve 1325 sayılı Millî Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilâtı Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
“d) Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarında görev alacak personelin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması hizmetlerini Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü aracılığıyla,”
MADDE 11 – 1325 sayılı Kanunun 4 üncü maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Bakanlık, kanunla yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri; tüzük, yönetmelik, tebliğ, genelge ve diğer idari metinlerle düzenlemekle görevli ve yetkilidir.
Bakan, Müsteşar ve her kademedeki Bakanlık ve kuruluş yöneticileri, gerektiğinde sınırlarını yazılı olarak açıkça belirlemek şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilir. Ancak yetki devri, yetki devreden amirin sorumluluğunu kaldırmaz.”
MADDE 12 – 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 23 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(7) 10/11/1988 tarihli ve 3497 sayılı Kara Sınırlarının Korunması ve Güvenliği Hakkında Kanun uyarınca görev verilen Kara Kuvvetleri Komutanlığı hudut birlikleri (desteğine/emrine verilen unsurlar dahil) personeli ile yardım talep edilmesi halinde kaçakçılıkla mücadele görevi verilen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personeline de bu maddede düzenlenen usul ve esaslara göre ikramiye ödenir.”
MADDE 13 – 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanununun 20 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
“h) Terör örgütleriyle ilişkisi olmak: Terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak ya da kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmaktır.”
MADDE 14 – 6413 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(1) Aşağıda belirtilen durumlar disiplinsizliği alışkanlık hâline getirme olarak kabul edilir ve bu durumlarda sözleşmeli subay ve astsubaylar hariç subaylar ve astsubaylar hakkında ayırma cezası verilebilir.
a) En son alınan disiplin cezasının kesinleştiği tarihten geriye doğru son bir yıl içinde onsekiz disiplin cezası puanı veya en az iki farklı disiplin amirinden toplam oniki defa veya daha fazla disiplin cezası almak.
b) En son alınan disiplin cezasının kesinleştiği tarihten geriye doğru son beş yıl içinde otuzbeş disiplin cezası puanı veya en az iki farklı disiplin amirinden toplam yirmibeş defa veya daha fazla disiplin cezası almak.”
MADDE 15 – 22/1/2015 tarihli ve 6586 sayılı Millî Mayın Faaliyet Merkezi Kurulmasına İlişkin Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Bunlara ödenecek ücretin net tutarı, birinci dereceli Millî Savunma Uzmanına ödenen aylık net tutarının yıllık ortalamasının %150’sini aşmamak üzere Bakan tarafından tespit edilir.”
MADDE 16 – 9/11/2016 tarihli ve 6756 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesi Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“c) Astsubay meslek yüksekokulları ile yabancı diller ve savunma ile ilgili diğer yüksekokullardan,”
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İç Güvenlik ile İlgili Düzenlemeler
MADDE 17 – 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11 inci maddesinin (D) fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Jandarma Genel Komutanlığının veya” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 18 – 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun ek 12 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesine “Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçları” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 19 – 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun 3 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı birliklerinin bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla konuşlu bulunduğu hizmet binaları, karakollar ve benzeri yerler için, kendiliğinden özel güvenlik bölgesi oluşmuş sayılır. Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı birliklerinin yeni konuşlanacakları aynı neviden yerler bakımından konuşlanma tarihinden itibaren kendiliğinden özel güvenlik bölgeleri oluşmuş sayılır. Bu fıkra çerçevesinde oluşturulan özel güvenlik bölgelerinin sınırları İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenir. Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı birliklerinin konuşlu bulundukları yerlerin özel güvenlik bölgesi olması lüzumlu görülmüyorsa İçişleri Bakanlığı tarafından buna ilişkin ayrıca bir karar alınır. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar İçişleri Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.”
MADDE 20 – 9/7/1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 12 – Sahil Güvenlik Komutanlığının halihazırda devam eden yabancı ülkeler ile eğitim ve işbirliği faaliyetleri, askeri eğitim işbirliği anlaşmaları ve protokollerinde belirtilen esaslara göre İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülür.”
MADDE 21 – 10/3/1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 19 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Bütçe kanunları ve diğer kanunlarla Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetlerine tanınan gümrük, her türlü vergi, resim, harç ve ardiye ücretlerine ilişkin muafiyet ve istisna hükümleri Jandarma Genel Komutanlığı hakkında da uygulanır.”
MADDE 22 – 2803 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasına “esaslara göre” ibaresinden sonra gelmek üzere “İçişleri Bakanlığı tarafından” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 23 – 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun 27nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının birliklerince talep edilen içme ve kullanma sularına ilişkin analizler ilgili mevzuatına göre Sağlık Bakanlığına bağlı laboratuvarlarda ücretsiz olarak yapılır.”
MADDE 24 – 5996 sayılı Kanunun 45 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(4) Bakanlık tarafından üçüncü fıkra uyarınca yürütülen gıda denetim ve kontrol hizmetleri, satın alma amaçlı yapılan denetim ve kontrol hizmetlerini kapsamaz. Üçüncü fıkra uyarınca yapılan resmi denetim ve kontrollerde herhangi bir uygunsuzluk tespit edilmesi halinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilgili birimleri ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bu Kanunun yaptırımlarla ilgili hükümleri uygulanmaz. Tespit edilen uygunsuzluklarla ilgili gerekli önlemler, ilgili Komutanlık tarafından alınır. Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ile bunların bağlılarına 30 uncu madde hükümleri uygulanmaz.”
MADDE 25 – 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “edilir” ibaresi “edilebilir” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 26 – Ekli (1) sayılı cetvelde yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bölümüne eklenmiştir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Sosyal Güvenlik ile İlgili Düzenlemeler
MADDE 27 – 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanununun 74 üncü maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiş, aynı maddenin sekizinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, onuncu fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “ek 16 ncı ve ek 17 nci maddeleri” ibaresi “mülga ek 16 ncı ve mülga ek 17 nci maddeleri ile 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun ek 15 inci maddesi” şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddenin beşinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
“Güvenlik korucularından 55 yaşını dolduranların görevleriyle ilişikleri kesilir.”
“Güvenlik korucusu olarak görevlendirilenler hakkında 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ile 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu hükümleri uygulanmaz.”
MADDE 28 – 442 sayılı Kanunun ek 16 ncı ve ek 17 nci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 29 – 442 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 4 – Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce güvenlik koruculuğu görevi sona ermiş olanlardan mülga ek 16 ncı veya mülga ek 17 nci madde hükümleri kapsamında aylık bağlanmasına, tazminat veya ölüm yardımı ödenmesine hak kazananlar hakkında anılan mülga madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Ayrıca, mülga ek 16 ncı madde kapsamında aylık bağlanmasına hak kazanan güvenlik korucularının vefatı halinde, 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre hak sahiplerine, müracaat tarihini takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanır ve geçmişe dönük herhangi bir ödeme yapılmaz.”
MADDE 30 – 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 79 uncu maddesinin altıncı fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Ödemeler, her eğitim-öğretim yılında bir kez olmak üzere, ilgili eğitim-öğretim yılının Eylül ayında geçerli olan memur aylık katsayısı ve aynı eğitim-öğretim yılındaki öğrenim seviyesine göre hesaplanarak 1 Eylül-31 Aralık tarihleri arasında toptan yapılır. Öğrenim durumu ve seviyeleri tespit edilemeyenlere ise ilgili eğitim-öğretim yılı içinde talepleri üzerine eğitim ve öğretim yardımları ödenir.”
“Birinci fıkra kapsamında aylık almakta olanlar da aynı usul ve esaslar çerçevesinde bu yardımdan yararlandırılır.”
MADDE 31 – 5434 sayılı Kanunun ek 81 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Türk Silahlı Kuvvetlerine” ibaresi “Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 32 – 29/8/1977 tarihli ve 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasına “il özel idare” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 33 – 2108 sayılı Yasanın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “4 üncü maddesi kapsamında sigortalı” ibaresi “4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri kapsamında sigortalı” şeklinde, “aylık ve gelir” ibaresi “aylık” şeklinde ve aynı maddenin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Birinci fıkra kapsamında bulunanların prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanacak sosyal güvenlik primleri, il özel idareleri veya yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları tarafından doğrudan Sosyal Güvenlik Kurumuna ödenir. Sosyal güvenlik primlerinin karşılığı her yıl İçişleri Bakanlığı bütçesine konulur ve yılı içinde söz konusu bütçeden il özel idare ve yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları bütçelerine aktarılır.”
MADDE 34 – 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 30 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına (j) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiştir.
“k) 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanununun 74 üncü maddesine göre görevlendirilen güvenlik korucuları,”
MADDE 35 – 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 7 ncimaddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “(d) ve (e)” ibaresi “(d), (e) ve (f)” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 36 – 5510 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “üçüncü fıkrasının (d) ve (e)” ibaresi “dördüncü fıkrasının (d), (e) ve (f)” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 37 – 5510 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan tablonun (13) numaralı sırasına “Türk Silâhlı Kuvvetlerinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “, Jandarma Genel Komutanlığında ve Sahil Güvenlik Komutanlığında” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 38 – 5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasının (f) bendinde yer alan “Türk Silâhlı Kuvvetlerinin” ibaresi “Türk Silâhlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı mensuplarının” şeklinde, aynı maddenin onikinci fıkrasında yer alan “Türk Silâhlı Kuvvetleri mensupları” ibaresi “Türk Silâhlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı mensupları” şeklinde ve “Millî Savunma Bakanının” ibaresi “ilgisine göre İçişleri Bakanının veya Millî Savunma Bakanının” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 39 – 5510 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan “Türk Silâhlı Kuvvetlerinde” ibaresi “Türk Silâhlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 40 – 5510 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinin birinci fıkrasına “diğer sigortalılık durumu” ibaresinden sonra gelmek üzere “, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında muhtar sigortalılığı ile aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendindeki diğer sigortalılık statülerine aynı anda tabi olacak şekilde çalışılması durumunda muhtar sigortalılığı” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 41 – 5510 sayılı Kanunun 57 nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “Türk Silâhlı Kuvvetleri” ibaresi “Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 42 – 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (9) numaralı alt bendinde yer alan “74 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilen kişiler ile aynı Kanunun” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 43 – 5510 sayılı Kanunun 69 uncu maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan “(d) ve (e)” ibaresi “(d), (e) ve (f)” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 44 – 5510 sayılı Kanunun 70 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “(1), (3) ve (9)” ibaresi “(1) ve (3)” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 45 – 5510 sayılı Kanunun 80 inci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
“d) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki muhtar sigortalılarının aylık prime esas kazançları, günlük prime esas kazanç alt sınırının otuz katıdır.”
MADDE 46 – 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine “İsteğe bağlı sigortalılar” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve muhtar sigortalılar” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 47 – 5510 sayılı Kanunun 87 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki bent eklenmiştir.
“b) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendindeki muhtar sigortalılar hariç bu bent kapsamında sigortalı olanlar, isteğe bağlı sigortalı olanlar ve 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (d) ve (g) bentlerinde sayılan kişilerin kendileri,”
“h) Muhtarlardan 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalılığı olanların il özel idareleri veya yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları,”
MADDE 48 – 5510 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“EK MADDE 15 – 442 sayılı Kanunun 74 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince güvenlik korucusu olarak görevlendirilenler, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılır ve haklarında uzun vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası hükümleri uygulanır.
Güvenlik korucusu olarak göreve başlayanlar ile görevleri sona erenlerin sigortalı işe giriş ve sigortalı işten ayrılış bildirgeleri, çalışmaya başladıkları tarihinden itibaren bir ay içinde ilgili valiliklerce verilir. Bunların prime esas günlük kazançları bu Kanunun 82 nci maddesi uyarınca belirlenen prime esas günlük kazanç alt sınırıdır. İlgili primlerin sigortalı ve işveren hissesinin tamamı valiliklerce ödenir.
Güvenlik korucularının veya valiliğin talebi üzerine Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usulüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi sonucu, çalışma gücünün en az %60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilen güvenlik korucuları malûl sayılır.
Güvenlik korucusu olarak görev yapmakta iken 55 yaşını dolduranlardan en az 15 yıl bu görevde bulunmuş olanlara yaşlılık aylığı bağlanır. Bu fıkra kapsamında yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için ayrıca terör suçlarından hüküm giymemiş olmak şarttır. Hüküm giymeden önce aylık bağlanmış olması halinde ise bağlanan aylık kesilir.
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla güvenlik korucusu olarak görevde bulunanların valiliklerin talebi üzerine güvenlik korucusu olarak geçen ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce uzun vadeli sigorta kollarına tabi olmadığı süreleri için müracaat tarihinde geçerli olan prime esas kazanç alt sınırı ve %32.5 oranı üzerinden hesaplanacak prim tutarları, tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde valiliklerce ödenir. Bu süre içinde sigorta primlerinin ödenmemesi halinde bu Kanunun 89 uncu maddesi hükümleri uygulanarak primler tahsil olunur.
Bu maddenin yürürlük tarihinden önce görevi sona erenler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanun kapsamında emekli, yaşlılık veya malûllük aylığı ya da 442 sayılı Kanunun mülga ek 16 ncı maddesi veya 2330 sayılı Kanun kapsamında aylık bağlanmış olanlar hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz.
Bu madde kapsamındaki sigortalılarla ilgili olarak bu maddede aksine hüküm bulunmaması kaydıyla bu Kanunun ilgili hükümleri uygulanır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları tespit etmeye Kurum yetkilidir.”
MADDE 49 – 5510 sayılı Kanunun geçici 16 ncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendinde belirtilenler için 6 ncımaddenin birinci fıkrasının (ı) bendi ile 80 inci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen “otuz” ibaresi, bu maddenin yürürlüğe girdiği yıl için “onbeş” olarak uygulanır ve prime esas günlük kazancın otuz katını geçmemek üzere takip eden her yıl için bir puan artırılır.”
MADDE 50 – 5510 sayılı Kanunun geçici 18 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “Türk Silâhlı Kuvvetleri” ibaresi “Türk Silâhlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 51 – 5510 sayılı Kanunun geçici 21 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu ile İlgili Düzenlemeler
MADDE 52 – 2/1/2017 tarihli ve 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasına birinci cümlesinden önce gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiş ve aynı maddenin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Üyeler, Komisyondaki görevleri süresince kurumlarından aylıklı izinli sayılır.”
“(3) Komisyon üyelerinin üyelik görevleri kapsamındaki karar, görev ve fiillerine ilişkin hukuki, idari, mali ve cezai sorumlulukları hakkında 8/11/2016 tarihli ve 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 37 nci maddesi uygulanır.”
MADDE 53 – 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Komisyonun karara bağladığı dosyaya ilişkin olarak Komisyonda bulunan tüm evrak, birinci fıkra kapsamına giren dosyalarda ilgilinin son görev yaptığı kurum veya kuruluşa, ikinci fıkra kapsamına giren dosyalarda ilgili kurum veya kuruluşa, diğer dosyalarda ise ek 1 inci maddeye göre husumetin yöneltileceği kurum veya kuruluşa devredilir.”
MADDE 54 – 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin birinci fıkrasına “Ankara idare mahkemelerinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “ilgilinin en son görev yaptığı kurum veya kuruluş aleyhine” ibaresi ile aynı fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Bu davalarda ayrıca Başbakanlığa husumet yöneltilemez.”
MADDE 55 – 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“Açılacak davalarda husumet
EK MADDE 1 – (1) Komisyon kararlarına karşı açılacak iptal davaları;
a) Kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılan ya da ilişiği kesilenlerce en son görev yapılan kurum veya kuruluş,
b) Devlet memurları ve işçiler dahil Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılanlarca Millî Savunma Bakanlığı,
c) Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı teşkilatlarından çıkarılanlarca İçişleri Bakanlığı,
ç) Öğrencilikle ilişiği kesilen öğrencilerce Millî Eğitim Bakanlığı,
d) Kapatılan derneklerce İçişleri Bakanlığı,
e) Kapatılan vakıflarca Vakıflar Genel Müdürlüğü,
f) Kapatılan sendika, federasyon ve konfederasyonlarca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
g) Kapatılan özel sağlık kuruluşlarınca Sağlık Bakanlığı,
ğ) Kapatılan özel öğretim kurumları, özel öğrenci yurt ve pansiyonlarınca Millî Eğitim Bakanlığı,
h) Kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarınca Millî Eğitim Bakanlığı,
ı) Kapatılan özel radyo ve televizyon kuruluşlarınca Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
i) Kapatılan gazete, dergi, yayınevi, dağıtım kanalı ve haber ajanslarınca Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,
j) Resen emekliye sevk edilmiş, kendi isteğiyle emekli olmuş, Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğü hükümlerine göre meslekten veya Devlet memurluğundan çıkarılmış ya da müstafi sayılmış olup rütbeleri alınan Emniyet Teşkilatı personelince İçişleri Bakanlığı,
aleyhine açılır.”
MADDE 56 – 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
“Bu dosyalar hakkında yargı mercilerince karar verilmesine yer olmadığına ve tarafların yaptıkları masrafların üzerlerinde bırakılmasına dosya üzerinden kesin olarak karar verilir, vekâlet ücretine hükmedilmez. Bu dosyalar, yeni bir başvuru şartı aranmaksızın incelenmek üzere Komisyona gönderilir.”
MADDE 57 – 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Komisyona intikal ettirilecek başvurular
GEÇİCİ MADDE 2 – (1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin kapsamına giren konularda bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılmış olan başvurular, süre şartı hariç 7 nci maddedeki şartlara uygun olması halinde ilgili kurumlarca işleme alınmak üzere Komisyona intikal ettirilir.”
ALTINCI BÖLÜM
Medya Hizmet Sağlayıcılarla İlgili Düzenlemeler
MADDE 58 – 15/2/2011 tarihli ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesine “üçüncü” ibaresinden sonra “ve dördüncü” ibaresi ile maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(4) Türkiye’ye ait uydular üzerinden Türkçe olarak Türkiye’ye yönelik yayın yapan veya yayın dili Türkçe olmamakla birlikte Türkiye’ye yönelik ticari iletişim yayınlarına yer veren yayın kuruluşları, bu maddenin diğer fıkralarına bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı yetkisi altında kabul edilir. Bu kuruluşların da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı yetkisi altındaki kuruluşlar gibi Üst Kuruldan yayın lisansı alması zorunludur.”
MADDE 59 – 6112 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “künye bilgilerini, iletişim adresini” ibaresi “künye, iletişim ve adres bilgileri ile kayıtlı elektronik posta adresini” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 60 – 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “koruyucu sembol kullanılmadan” ibaresi “koruyucu sembol kullanılsa dahi” şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(4) Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, arkadaş bulma amacıyla kişilerin tanıştırıldığı ve/veya buluşturulduğu türden programlara, takviye edici gıdalar ve benzeri destekleyici ürünler de dâhil olmak üzere herhangi bir ürünün ilgili mevzuatına aykırı olarak sağlık beyanıyla satışına, pazarlanmasına ve/veya reklamına, sohbet, arkadaşlık ve eş bulma hatlarının ve hizmetlerinin tanıtımına yer verilemez. Katma değerli elektronik haberleşme hizmet numaraları, yerel aranır numaralar, benzeri özel içerikli hizmetlere ilişkin numaralar ile özel ücrete tabi diğer sabit ve mobil numaralar kullanılmak suretiyle, izleyici ve dinleyicileri yanıltıcı ve/veya haksız kazanca neden olacak şekilde yarışma, çekiliş, lotarya ve benzeri adlar altında ödül ve ikramiye taahhüt edilemez ve bu yöntemle ürün tanıtımı, satışı ve pazarlaması yapılamaz.”
MADDE 61 – 6112 sayılı Kanunun 32 nci maddesinin;
a) Birinci fıkrasında yer alan “(a), (b), (d), (g), (n), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine” ibaresi “(a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına” şeklinde değiştirilmiştir.
b) İkinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.
“8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı gözönünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.”
c) Beşinci fıkrasında yer alan “ilkelere” ibaresi “ilkelerle dördüncü fıkrasına” şeklinde değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
“8 inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.”
ç) Altıncı fıkrasının birinci cümlesine “kaybedilmesi” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile 6 ncı maddenin beşinci fıkrasında düzenlenen yükümlülüğün yerine getirilmemesi” ibaresi eklenmiştir.
d) Sekizinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Üst Kurul; ihlalin ağırlığı, haksız ekonomik kazancın ve tekrarın varlığı ile son beş yılda uygulanan idarî yaptırımlar gözetilmek suretiyle ikinci fıkrada belirtilen her bir ihlal için bir defaya mahsus olmak üzere, idarî para cezası uygulamak yerine medya hizmet sağlayıcı kuruluşu uyarabilir.”
e) Onuncu fıkrasının birinci cümlesine “uyarı” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve idarî yaptırım” ibaresi eklenmiş, aynı cümlede yer alan “elektronik posta adresine gönderilmek suretiyle” ibaresi “kayıtlı elektronik posta adresine” şeklinde ve bu fıkranın ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Üst Kurula bildirilen kayıtlı elektronik posta adresine tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamaması halinde Üst Kurula bildirilen adrese yapılan bildirim tebligat yerine geçer.”
MADDE 62 – 6112 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin birinci fıkrasına (v) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve mevcut (y) bendi (z) bendi olarak teselsül ettirilmiştir.
“y) Yayın hizmetlerinde ailenin ve çocukların korunması ilkesini gözeterek, ailenin bütünlüğü ve sürekliliği ile çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimlerini destekleyecek nitelikteki aile ve çocuk dostu yapım ve dizileri, Üst Kurulca bir önceki yılda uygulanan idari para cezalarının yüzde yirmisini aşmamak kaydıyla, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile birlikte belirlenecek usul ve esaslara göre teşvik etmek.”
YEDİNCİ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
MADDE 63 – 23/5/1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanunların ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı ve Meriyet Tarihi Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“EK MADDE 1 – Resmi Gazete, basılı olarak ve internet ortamında yayımlanır. Resmi Gazetenin içeriği, düzeni, basımı, dağıtımı ve ilanlara ilişkin usul ve esaslar ile bu Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer hususlar, Başbakanlık tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.”
MADDE 64 – 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 64 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Rektör, yıllık iznini ve yurtdışına çıkış için gerekli izni Yükseköğretim Kurulu Başkanından, diğer yöneticiler ise bir üst makamdan alırlar.”
MADDE 65 – 2547 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“EK MADDE 31 – Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen yurtdışındaki yükseköğretim kurumları, enstitü ve merkezlerden mezun olanların eğitimlerine ilişkin olarak almış oldukları diploma ve derecelerin denklik işlemleri yapılmaz ve bu hususta başlamış olan işlemler tamamlanmaz.”
MADDE 66 – 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa 61 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 61/A maddesi eklenmiştir.
“Gayrimenkul sertifikası
MADDE 61/A – (1) Gayrimenkul sertifikası, ihraççıların inşa edilecek veya edilmekte olan gayrimenkul projelerinin finansmanında kullanılmak üzere ihraç ettikleri, gayrimenkul projesinin belirli bağımsız bölümlerini veya bağımsız bölümlerin belirli bir alan birimini temsil eden nominal değeri eşit sermaye piyasası aracıdır. Gayrimenkul sertifikası ihracına ilişkin usul ve esaslar Kurulca belirlenir. Kurulca belirlenen esaslara ihraççı bazında muafiyet verilebilir veya bu maddede öngörülen esaslardan farklı esaslar belirlenebilir.
(2) Gayrimenkul sertifikası itfa edilinceye kadar gayrimenkul sertifikası ihracı karşılığında elde edilen fon ile gayrimenkul sertifikasına konu bağımsız bölümler, ihraççının yönetiminin veya denetiminin kamu kurumlarına devredilmesi halinde dahi amacı dışında tasarruf edilemez, rehnedilemez, teminat gösterilemez, kamu alacaklarının tahsili amacı da dahil olmak üzere haczedilemez, iflas masasına dahil edilemez ve bunlar hakkında ihtiyati tedbir kararı verilemez.
(3) Gayrimenkul sertifikasının vadesi sonunda edimlerin yerine getirilememesi veya getirilemeyeceğinin anlaşılması durumunda, ihraççının gayrimenkul sertifikalarına ilişkin yükümlülükleri saklı kalmak kaydıyla, konuyu görüşmek üzere gayrimenkul sertifikası sahipleri toplantısı yapılır. Bu toplantıya ilişkin esaslar Kurulca belirlenir. Kurulca belirlenen esasların dışında kalan konularda 6102 sayılı Kanunun anonim şirketlerin genel kurul toplantılarına ilişkin hükümleri uygulanır.”
MADDE 67 – 6362 sayılı Kanunun 99 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(4) Türkiye’de yerleşik kişilere yönelik olarak internet aracılığıyla yurtdışında kaldıraçlı işlem ve kaldıraçlı işlemlerle aynı hükümlere tabi olduğu belirlenen türev araç işlemleri yaptırıldığına ilişkin bilgi edinilmesi halinde, Kurulun başvurusu üzerine Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ilgili internet sitesine erişimi engeller.”
MADDE 68 – 20/6/2013 tarihli ve 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasına (c) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiştir.
“ç) Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi,”
MADDE 69 – 6493 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin birinci fıkrasına “bankalar” ibaresinden sonra gelmek üzere “, Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 70 – 6493 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(1) Ödeme kuruluşu ve elektronik para kuruluşu ile Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketinin bu Kanun kapsamındaki denetimi Kurum tarafından yapılır.”
MADDE 71 – 6493 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(4) Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi, bu Kanunun 14 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkrası ile 18 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrası hükümlerine tabi değildir. Bu Kanunun diğer hükümlerinin Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketine uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Kurulca belirlenir. Kurul, bu Kanun kapsamında Kurumca yapılacak denetim sonucunda Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketinin, bu Kanun kapsamındaki ödeme hizmeti sunma veya elektronik para ihraç etme faaliyetlerini geçici veya süresiz olarak durdurabilir.”
MADDE 72 – 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 4 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(5) Bu maddede öngörülen usuller uyarınca, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakıyahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek idari işlem tesis edilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılanların itirazları üzerine yapılacak değerlendirme sonucunda görevlerine iadesine ilişkin işlemler aynı usullerle yapılır. Bu kapsamda görevine iade edilenlere kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir.”
MADDE 73 – 10/11/2016 tarihli ve 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 19 uncu maddesine üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş ve mevcut dördüncü fıkra yedinci fıkra olarak teselsül ettirilmiştir.
“(4) Üçüncü fıkra kapsamında gerçekleştirilen varlık ve malvarlığı değeri satışlarına bağlı olarak elde edilen gelirden borçlar ödendikten sonra kalan tutar, şirket işlerinde kullanılabilir. Üçüncü fıkra kapsamında gerçekleştirilen fesih ve tasfiye işlemleri sonunda borçlar ödendikten sonra kalan tutar, yargılamanın kesin hükümle sonuçlandırılmasına kadar bir kamu bankasında açılan hesapta nemalandırılır.
(5) Üçüncü fıkra kapsamında gerçekleştirilen satış ve tasfiye işlemlerinde azınlık hisselerinin sahiplerinin rızası aranmaz.
(6) Kayyımlık görevi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yürütülen şirketler, açtıkları davalarda harçtan muaftır.”
MADDE 74 – 6758 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Sadece Emniyet Genel Müdürlüğü ile Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü” ibaresi “Emniyet Genel Müdürlüğü, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ile Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğü” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 75 – 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 9 uncu maddesinin dokuzuncu fıkrasında yer alan “, çeşitli statülerde istihdam edilen sözleşmeli personele,” ibaresi “3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 49 uncu maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca çalışan sözleşmeli personel ile çeşitli statülerde istihdam edilen sözleşmeli personele” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 76 – Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin;
a) 31 inci, 37 nci, 38 inci, 39 uncu, 41 inci ve 50 nci maddeleri 27/7/2016 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
b) 35 inci, 36 ncı ve 43 üncü maddeleri 6/1/2017 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
c) 32 nci, 33 üncü, 40 ıncı, 45 inci, 46 ncı, 47 nci, 49 uncu ve 51 inci maddeleri yayım tarihini izleyen aybaşında,
ç) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
MADDE 77 – Bu Kanun Hükmünde Kararname Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.



                                                                                                                        Recep Tayyip ERDOĞAN
                                                                                                                            CUMHURBAŞKANI
            Binali YILDIRIM
                    Başbakan