28 Nisan 2016 Perşembe

SİYASET NEDİR (VE NE DEĞİLDİR) Karozan, İSMAİL KARA

SİYASET NEDİR?
                                                      ---İsmail KARA---
            Dün bir yazı okudum.
13.ve 14.dönem milletvekili Sayın Enver Turgut yazmış.
            Turgut bu yazısında siyaseti anlatıyor ve özetliyor;
             “Siyaset, kesinlikle bir meslek, meşrep, esnaflık, çıkar veya menfaat sağlama aracı değil, sadece, ülke vatandaşları tarafından; Demokrasinin gereği olarak: “Şerefli-saygın, onurlu-soylu, dürüst ve bilge insanlara verilen, belirli süreli, kamu yararına halkı idare ve idame etme” görevinden ibarettir.
            Turgut’un bu görüşüne saygı duyuyor ve aynen katılıyorum.
            Türkiye’yi idare etmede görev alanların toplaştığı yerin bile büyük bir adı var; TBMM “Türkiye Büyük Millet Meclisi…” O halde, burada yer alanların da gerçekten onurlu, dürüst, saygın ve bilge kişiler olması gerekir.
            Düşünün ve irdeleyin bakalım, 550 milletvekilinin kaçı bu vasıfları taşıyor?
            Bir kere, Devlete memur alırken dahi yüksek tahsil şartı aranıyor ama memurları idare edecek kişilerde (yani milletvekilleri için) böyle bir şart aranmıyor.
            Öte yandan daha önce suç işlemiş ve mahkûm olmuş kişilere de TBMM’ne girme izni veriliyor. İş bununla da kalmıyor, aynı durumdaki kişiler; bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olabiliyor.
            Şimdi soruyorum; 
            “Onurlu, dürüst, saygın, saygın, bilge kişilik” vasıfları nerede?
            Üstelik kişi seçilip de TBMM çatısı altına girmişse; çelikten bir zırhla korunuyor adeta… Buna “Dokunulmazlık”  diyoruz. Milletin aslına dokun ama vekiline dokunma!..
            Keşke iş bununla kalsa, nerede?
            Her türlü imkândan yararlanıyorlar; yüksek maaş, iki yıl sonrasında çok yüksek maaşla emeklilik, en lüks hastanelerde muayene ve tedavi, en ucuz yemek, etrafında pervane gibi dönen ve yüksek maaşla çalışan diğer görevliler, iletişim ve ulaşımdaki olanaklar vb…
            Özetle, yoğurdun kaymağı onlara ait…
            Bazı milletvekilleri de Türkiye’nin yüce menfaatlerini savunmak için değil de, ülke aleyhine faaliyetlerde bulunmak için seçilmişler.
            Bunlara sağlanan menfaatler, düşündükçe canımı acıtıyor.
            TBMM, ne bu gibilerin, ne de geçmişi karanlık kişilerin saklanma yeridir.
            Aksine durumlar, siyaset ve demokrasi çarkındaki olumsuzlukların istenmeyen, beklenmeyen görüntüleridir.
            Ve… bu olumsuzluklar ülkenin selâmeti için yok edilmelidir.  
            İşte, Sayın Enver Turgut’u; Bize (insanlığa ve millete) yol gösteren, ışık tutan ve geleceği aydınlatan özgün makalesinden dolayı kutluyor ve bu alandaki çabalarını azimle sürdürmesini “millete rağmen milletvekilliği” komedisine son verilmesi için, elinden geleni esirgememesini istiyor ve bekliyoruz.   

MİLLİYETÇİLİK
                                                        ---İsmail KARA---
            Dünyanın her yerinde insanlar, ister istemez kendilerini bir kısım insanlara daha yakın hissederler.
            Aynı soydan, aynı ırktan gelme fikri bir yakınlık oluşturur.
            Ortak dil ve anlaşma,
            Renk,
            Din,
            İdeal (ülkü),
            Tarihi doku ve benzeri bir kısım özellikler de birçok insanı bir arada tutmada önemli rol oynar.
            İnsanları, dolayısıyla toplulukları birbirine yakınlaştıran bu düşünce tarzına milliyetçiliği doğurur. Milliyetçi düşünenler, mensubu oldukları toplumların daima kalkınmasını, ileri gitmesini, yükselmesini isterler.
            Bu isteğe hiçbir kimse gem vuramaz.
            Milliyetçilik, tarih boyunca yaşamıştır ve bundan sonra  da aynen yaşayacaktır. Belki bazen zayıflar ama yok olmaz, yok edilemez.
            Bir Fransız, dünyanın neresine giderse gitsin, Fransız’dır.
            Bir Alman, dünyanın her yerinde Alman’dır.
            Bir İngiliz, her yerde İngiliz’dir ve bunlara aksini söyletemezsiniz.
            Ve… bunlara “Ben Fransalıyım”, “Ben Almanyalıyım” gibi lâflar ettiremezsiniz.
            Tabiî bir Türk de her yerde Türk’dür. Ona da aksini söyletmeye kalkmak son derece yanlıştır.
            Ve bir Türk’e de “Ben Türk’üm” yerine “Ben Türkiyeliyim” diye söyletemezsiniz. Aksine durum abesle iştigaldir.
            Soyuna, sopuna sahip çıkmak; kimliğine sahip çıkmakla aynıdır.
            Açıkça şunu söylerim ki, bazı insanların milliyetçiliğini hep takdir etmişimdir. Örneğin yahudiler… Nerede yaşarlarsa yaşasınlar, İsrail’e sürekli sahip çıkarlar, destek verirler.
            Diğer bazı büyük ülkeler, kendi milleti ve ülkesinin çıkarları için neler yapmazlar, neler?.. Bunlar neden yapılır, amaç nedir? Tek kelimelik yanıt “milliyetçilik” değil mi? Var mı başka izah tarzı?
            Nihal Atsız, bir sözünde der ki, “Bir topluluktan müşterek ülküyü kaldırın, insanların hayvanlaştığını görürsünüz”.
            Ben bu bağlamda şöyle söylemek istiyorum; “Ülküsü (ideali) olmayan bir toplum, adeta ot gibidir”.
            Bırakın toplulukları, kişiler bile bir gaye uğruna bir ümit ve sevgiyle yaşarlar. Ümidi ve sevgisi biten insan, yarı ölü durumundadır.
            Vatanını, bayrağını ve milletini seven insanların “Milliyetçilik”; adeta havası, suyu ve ekmeğidir. Başka bir deyişle besin kaynağıdır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder