TSK'da Fethullahçı yapılanma-1
29 Mayıs 2015 21:58
29 Mayıs 2015 21:58
Yeni oğlanlar
(Soner Yalçın, Sözcü, 27 Mayıs 2015)
Tespit 1)
Tarih: 27 Haziran 2014.
Akşam’ın sahibi yine Ethem Sancak idi.
Akşam’ın genel yayın
yönetmeni ise, AKP eski Milletvekili, Erdoğan’ın danışmanı Mehmet
Ocaktan idi.
Habere göre, Başbakan
Erdoğan’ın talimatıyla üç aydır çalışan bir ekibin, 40 general ve
amiralin “paralel” örgüte çalıştığını tespit etmişti!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, haberi
“büyük bir sorumsuzluk
örneği” olarak değerlendirip tepki gösterdi. Erdoğan tepkisiz kaldı…
Haberi yapan Ahmet Dinç
kovuldu.
Tespit 2)
a haber kanalı gibi yandaş
televizyonlar Ergenekon-Balyoz kumpasları ortaya çıkınca bu
davalardan yargılanan,
askeri hakim Ahmet Zeki Üçok, Yarbay Mustafa Dönmez gibi
askerleri ekrana
çıkarmaya başladı. Askerler Cemaat’in darbe yapacağı ihtimalinden
bahsedince -iddiaya
göre- Genelkurmay’dan gelen direktif üzerine bu komutanlar bir daha
ekrana çıkarılmadı.
Tespit 3)
Zübeyir Kındıra adını hatırladınız mı?
Ankara Polis Koleji’nden
mezun oldu. Polis Akademisi’nden atıldı.
Gazeteci oldu ve “Fethullah’ın Copları” adlı kitabını yazarak, ilk kez Emniyet içindeki
Cemaat örgütlenmesini
gündeme getirdi. Hayatı karartıldı; otomobili kundaklandı; Türkiye,
Star, Akşam, Sabah gibi gazetelerden kovuldu; hiçbir yayın
organında iş bulamadı; bir Ege
kasabasına çekilmek
zorunda kaldı. Kitabı da -yapılan
algı operasyonları sonucukamuoyundan
yeteri kadar destek
bulamadı!
Fakat…
15 yıl sonra Türkiye, Emniyet
içindeki Cemaat yapılanmasının boyutunu
görünce şoke
oldu.
Bu kez…
TSK’dan atılan bir subay
kolları sıvadı; Türk Ordusu içindeki Cemaat
yapılanmasını yazdı…
Bakalım başına ne
gelecek?..
Emniyet’ten ziyade TSK’da etkinler
Adı, Yavuz Selim Demirağ.
1978’de Kuleli Askeri
Lisesi’ne girdi. 1985’te Kara Harp Okulu’ndan atıldı.
Gazetecilik yapıyor.
İki gün önce, “İmamların Öcü/Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Cemaat Yapılanması” adlı kitap
çıkardı.
İki yıl önce, Harp
Okulu’ndan ayrılmaya zorlanan bir askeri öğrencinin anlattıklarıyla
başlayan araştırma, inanılmaz gerçekleri ortaya çıkardı.
Fethullah Gülen’in “devletin kılcal damarlarına kadar gireceğiz” sözünden hareket eden
Yazar Demirağ, TSK’ya
sızma girişiminde ilk hedefin -tüm askeri yazışmaların geçtiği gibistratejik
bölümler olan; “Personel Şube” ile “Ölçme-Değerlendirme
Şubesi” olduğunu
belirtiyor.
Bu şubeler aracılığıyla Cemaat ilk kez 1986 yılında soruları çalmıştı. O yıl 450 öğrenci alan
Kuleli’ye 300’ye yakın
Cemaat talebesi sokulmuştu! Maltepe ve Işıklar ile bu sayı 800‘ü
buluyordu!
İlk kimi Cemaat
talebeleri dikkatsizdi ve bir yıl sonra yapılan gizli soruşturma sonunda
Cemaat evlerine giden 150 öğrencinin ilişiği kesildi. Peki ya diğerleri?
Demirağ, birini örnek
veriyor; Balyoz davasıyla ilgili binlerce sayfalık CD’leri 19 günde
“inceleyip” raporunda, “Bu bir darbedir” diyen Kurmay
Binbaşı Ahmet
Erdoğan! Bilirkişi’nin kim olacağına kim karar vermişti; -Ağustos’ta
Genelkurmay Başkanı
olması beklenen Kara
Kuvvetleri Komutanı- Orgeneral Hulusi Akar! Geçelim…
Demirağ hiç de rastlantı
olmayacak bir gerçeğin altını çiziyor:
1986’da askeri liselere girip 1994’te Harp Okulu’ndan mezun
olanlar TSK tarihinde bir ilke
imza atmışlardı: En fazla kurmay çıkaran bu devreydi!
Kitap bu devreden; Balyoz Davası’nda konu
edilen Birinci Ordu Komutanlığı’ndaki semineri
hazırlayanlardan olup
yargılanmayan -ve üstelik tanık yapılan- şimdi
Cumhurbaşkanlığı
Muhafız Alay Komutanı olan Kurmay Albay Muhammet Tanju Poshor gibi
kimi subayların
şaşırtıcı kariyerlerini
anlatıyor!..
Tehlikenin farkında mısınız?
Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin kendi bünyesinde istihbarat birimi yok. Bilgileri MİT’ten
alıyor.
MİT, “Paralel Yapı” ile ilişkisi olan çoğunluğu astsubay iki bine yakın subayın adını
Genelkurmay’a bildirdi.
Demirağ; dosyayı bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Genelkurmay Başkanı
Necdet Özel’e
verdiğini ayrıntısıyla
yazıyor. Genelkurmay direniyordu; “delillendirilmemiş
bir
çalışma” diyordu MİT’in raporuna…
Ergenekon-Balyoz
sürecinde adı, “personelini koruyamayan
komutana” çıkan Necdet
Özel bu kez subaylarına
kol-kanat germişti! (Kitap, Necdet Özel’le ilgili -rahmetli Teoman
Koman’ın söyledikleri
gibi- çok özel bilgiler veriyor, konu dağılmasın/ bunlara girmeyeyim…)
Sonuçta…
Genelkurmay Askeri
Savcılığı, Cemaatçi subaylarla ilgili 2014 sonbaharında başladığı
soruşturmada bir arpa
boyu yol alamadı.
Soruşturmayı kimler mi
yönetiyor?
Tuğgeneral Hıfzı Çubukçu Silivri zindanına atılınca yerine -teamüllere
aykırı olarak-
Genelkurmay Hukuk
Müşavirliği’ne getirilen Albay Muharrem
Köse! Kitabın
iddiasına göre;
Erdoğan, geçtiğimiz askeri şura’da Albay Köse’nin generalliğe terfi dosyasını “Paralelle
irtibatlı” notu nedeniyle engelledi!
Soruşturma savcısı ise
Binbaşı Uğur Aydın idi; “bavulcu” Mehmet
Baransu
sözde
darbe
planlarını yazınca
Selimiye Kışlası’ndaki Kozmik Oda’ya girmek isteyen savcıydı!
Evet…
“İmamların Öcü/ Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Cemaat Yapılanması” kitabı bana yıllar önce
okuduğum “Fethullah’ın
Copları” kitabını anımsattı. O dönemde kamuoyu cemaat sızmasına
ilgisizdi; sonra
yaşananlara şaşırıp kaldı.
Ne yazık ki…
Kamuoyu bugün de;
TSK’daki Cemaat yapılanmasına ilgisiz…
Sahiden…
Tehlikenin farkında
değil misiniz?..
Cemaat’in Emniyet’ten
ziyade TSK’da daha etkin olduğuna inanmak mı istemiyorsunuz?
CIA şefi Paul Henze, 12 Eylül askeri darbesi için “bizim oğlanlar
yaptı” demişti.
ABD’nin/CIA’nın bugün
Türkiye’deki “yeni oğlanları kim?”
Sorum, sanadır canım
kardeşim; “cici demokrasicilik” oynayanlara değil!..
TSK'da Fethullahçı yapılanma-2
1 mesaj
29 Mayıs 2015 22:06
"Cemaat
içindeydim"
Soner Yalçın, Sözcü, 28 Mayıs 2015
Cemaat’in, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne nasıl sızdığına dair gelen bir mektubu araya
hiç
girmeden sizinle
paylaşmak istiyorum…
“Sene 2004…
İlkokul 7. sınıftaydım
ve bulunduğum ilçenin en iyi öğrencilerdenim.
Cemaat’in Anafen
dershanesine devam ediyorum. Dershanenin ikinci döneminde samimi
olduğumuz
öğretmenlerimiz bize özel ders vereceklerini; bunu, kendilerinin çok
iyi tanıdığı
çalışkan üniversite
öğrencilerinin vasıtasıyla yapacaklarını söyledi.
İlk olarak dershanede
başlayan ders etkinlikleri, daha rahat olacağı gerekçesiyle öğrenci
evlerinde devam etti.
İlk günlerde sadece ders ve gezilerle başlayan bu etkinlikler, aynı
yaştaki arkadaşların
katılımıyla devam etti.
Ders veren
ağabeylerimizle bağımız 2-3 ay sonra kuvvetlenince çeşitli kitapları bize
tavsiye
ettiler. Artık sadece
ders çalışmıyor, Fethullah Gülen’in kitaplarını
okuyorduk. Aynı
zamanda evlerimize gelip
ailelerimizle de tanışarak bağı iyice kuvvetlendirdiler.
Sonraki aşama namaz
kılmam oldu. Namaz kaçırmayan ve kitapları
eksiksiz okuyanlara
çeşitli hediyeler verildi.
Bir süre beş kişilik
grupla bu çalışmalara devam ettim. Yeni bir döneme girdiğimizi
anlamıştım. Artık Cemaat’ten diğer ağabeylerle görüştürülmüyor, sadece tek
ağabeyle
program yapıyorduk. Ağabeyin gerçek adını bilmiyorduk çünkü hem o, hem de biz kod
isimler kullanıyorduk. Bunun
gerekçesini yıllar sonra öğrendim; ilerleyen zamanda kimse
kimseyi gerçekten
tanımadığı için şikayet edemeyecekti!..
Mülakat
evleri
7. sınıfın sonunda Sınav
Dershanesi’ne kayıt yaptırdık. Bu da
başka bir maskeleme
yöntemiydi askeri okula girebilmem için. O günlerde bunun
farkında değildim.
8. sınıfa başladığımda ordunun
siyonistlerin eline geçtiği, bizim gibi gerçek Türklerin,
Müslümanların orduya
girmesi ve Peygamber Ocağı’nı eski günlerine
kavuşturmamız
gerektiği anlatılıyordu.
Ben fen lisesine gitmek
istiyordum. Bana askeri liseler sınavının yaklaştığını, bu sınava
girerek fen lisesi giriş
sınavından önce sınav tecrübesi kazanmam gerektiğini telkin ettiler.
İstemeye istemeyesınav başvurumu ağabeyle birlikte yaptık ve Nisan 2006’da askeri
liseler sınavına girdim.
Temmuz 2006’da durum
onların istediği gibi oldu; askeri liseyi kazandım. Fen lisesine
girmemem için ellerinden
geleni yaptılar. Ben de kabul ettim askeri okula gitmeyi.
O günden sonra mülakat,
spor ve sağlık muayenesi için çalışmalar başladı.
Mülakat için hazırlanan bazı evlere götürülüyordum. Bu evlerde daha önce görmediğim
ağabeyler, mülakat odası
şeklinde bire bir düzenlenmiş odada bazı sorular sordu, mülakat
sonunda ise yanlış
cevaplandırdığım soruların yanıtlarını verdiler. Terör sorunu, türban
sorunu, Atatürk ilkeleri gibi genel; kıyafet seçimim ve kız
arkadaşın olup olmayışı gibi daha
özel sorulara kadar
onlarca soru soruldu.
Sabahları erken
kaldırılıp bir spor kompleksinde koşu, şınav ve mekik çalıştırıldım. Aynı
zamanda Pendik’te bir özel hastaneye götürülüp baştan ayağa kontrol
ettirildim. Hastanede isim veya
kimlik bilgisi istenmedi. Hiç zorlanmadan bu aşamaları
geçerek Kuleli Askeri
Lisesi’ne girdim (2006- Ağustos)…
Terzi
dükkanları
Kuleli Askeri Lisesi’nin
açılışına bir ay vardı. Bu bir ay içinde Kadıköy ve Üsküdar’a
götürüldüm. Bazı terzi
ve kıyafet dükkanları gösterildi. Hafta sonu izinlerimde bu dükkanlara
girip, kabinde bırakılmış sivil kıyafetleri giymem ve belirlenen
buluşma noktasına
gitmem istendi. Buluşma noktasında
ağabeyi gördükten sonra 50
metre mesafeden onu
takip etmem şarttı.
20-25 dakikalık yürüyüş sonunda genelde sakin ıssız bir ara sokaktaki
eve, beşer dakika arayla
girilirdi.
Askeri lise döneminde
buluşmalar öğrenci evlerinde yapılmazdı. Cemaat okul ve
dershanelerinde çalışan
öğretmenlerin evleri bu iş için kullanılırdı. Çünkü
yakalanmamız
durumunda özel ders aldığım yalanı ezberletilmişti. Ders programlarımız ve
ücretimiz bile
belirlenmişti.
Hafta sonu buluşmalarına
gitmemek, çok büyük suç ve ayıptı. Bir hafta buluşma kaçırınca
bunun telafi
edilemeyeceğim, dinden soğuyacağım hatta
dinsizliğe kayacağım söylendi.
Kuleli’deki ilk
dönemimde buluşmalara hemen her hafta gidiyordum. Eskisi gibi rutin olarak
devam ediyordu her şey,
Fethullah Gülen kitaplarına ek olarak Said Nursi kitapları da
okutulmaya başlandı. Gizlilik önemliydi. Namazı okul içinde de gözlerimle kılmak istendi.
Fakat, okulda verilen
konferanslar bütün fikir hayatımı etkiledi.
Başka kitaplar okumaya
başladım. Sizin gibi kimi yazarların Cemaat hakkında yazdıkları ilgimi
çekti; nasıl bir yapı içinde olduğumu düşünmeye başladım. Gözüm açıldı…
Cemaat ağabeylerine bizi
neden askeri okullara soktuklarını bizden ne beklediklerini sormaya
başladım.
Kuleli’deki ikinci
senemde görüşmelerimi tamamen kestim. Bu dönemden sonra beni takip
etmeye başladılar.
Yaz tatilinde birkaç kez
daha görüşüp kendilerine bu yapı içinde olmayacağımı belirttim.
Bana ordu içindeki yapılanmanın artık çok güçlü olduğunu, hatta içinde
bulunduğum
devrenin neredeyse yarısının kendi adamları olduğunu, subayların
da bir kısmının
kendi etkilerinde olduğunu söyleyerek gözdağı verdiler. Ben gözdağı
sanıyordum…
Kuleli son sınıf gelene
dek her hafta düzenli olarak cep telefonundan arayarak okuldan
attırmakla tehdit
ettiler.
Son sınıfa geldiğimde
hem disiplin hem de derslerim açısından Kuleli’nin ilkleri arasındaydım.
Bunun da verdiği
özgüvenle son kez restleştik ve Cemaat’le bağımı kopardım…”
Sonra ne olduğunu yarın yazacağım…
Cemaat’in, TSK’ya
yönelik büyük kumpası sadece cezaevine attırdıklarıyla sınırlı değil…
TSK'da Fethullahçı yapılanma-3
29 Mayıs 2015 22:12
Şok mangası
Soner Yalçın, Sözcü, 29 Mayıs 2015
ESASDER nedir, bilir misiniz?
Bildiğinizi sanmam…
En
iyisi baştan anlatmak…
Askeri öğrenciler, Kuleli, Maltepe,
Işıklar gibi askeri liselerden mezun olduktan
sonra Harp Okulları’na sınavsız geçer.
Ancak…
İzmir Menteş bölgesindeki kampta intibak
eğitiminden geçerler.
Burada askeri öğrencilere, yüzme gibi
sporlar yaptırılır; temel askerlik bilgisi
verilir; ve atış becerileri geliştirilir.
Fakat…
Kimi öğrenciler “Şok
Mangası” adı verilen
özel gruplara alınır.
Bu gruptaki öğrencilerin eğitimi çok
ağırdır; bunlara, günde sadece 2-3 saat uyku
izni verilir; yemeksiz ve susuz çok ağır
eğitimler yaptırılır; sürekli küfür ve
hakaretle psikolojik şiddet uygulanır.
Örneğin, saat
13.00’te başlayan eğitim ertesi gün 05.00’e kadar aralıksız
sürer!
Evet… “Seçilen” askeri öğrenciler günlerce uyumaz; bin
bir hakaret işiterek
eğitim yaparken; diğer “seçilmeyen”
öğrenciler günlük
standart uykularını alır, üç
öğün yemeklerini yiyip, hafif spor yapar…
Amaç
bellidir; “Şok
Mangası”na “seçilen” askeri öğrenciler yıldırılarak Türk
Silahlı Kuvvetleri’nden koparmak!
Peki…
Kimi askeri öğrenciler “Şok Mangası”na
kimler tarafından hangi kıstaslarla
seçiliyordu?
Meselenin özüne geliyoruz…
“Seçilmişler”
Askeri öğrenci Alparslan Arısoy’un; Alev
Coşkun’un, Mustafa
Kemal’i
anlattığı “Samsun’dan
Önce Bilinmeyen 6 Ay” kitabını
okuması “Şok
Mangası”na seçilme nedeniydi! Sonrası
malum; ayrılmak zorunda kaldı…
Bu köşede dün
mektubunu yayınladığım askeri öğrenci, Cemaat’le ilişkisini
kopardıktan sonra “Şok Mangası”na seçildi.
Sonrası malum; ayrılmak zorunda
kaldı. Şöyle yazıyordu mektubunda:
“Şok mangasına alınarak bezdirilen
seçilmiş öğrencilere bir kağıt imzalatılıyordu.
Kağıtta, kendi
isteğimizle ayrıldığımız, hiçbir şekilde baskı
görmediğimiz
yazılıydı. Ayrılmadan önce
doktor geliyor, kabaca bir muayene
yapıyor ve ‘cebir-şiddet görmemiştir’
raporu veriyordu. Bu olay 2006 senesinde
başladı ve hâlâ her kampta devam ediyor.
Ne ilginçtir; ayrılan tüm öğrencilerin,
her
sene virgülüne kadar aynı dilekçeyi vermesi yukarıdan (karargahtan)
kimsenin
dikkatini çekmiyor!..
Askeri lise yıllarımda ders başarılarıma,
aldığım disiplin onur
belgelerime, davranışlarımdan
dolayı aldığım taktir
belgelerine, komutanlarımın ‘harp okuluna gitmeden
dahi teğmen yapılabilecek
bir öğrenci’ notuna ve askeri
yaşantım boyunca hiç ceza almamama
rağmen
rest çektiğim Cemaat
beni okuldan ayırmayı başardı.
Harp Okulu’nun kapısından çıktığımızda beş
arkadaş yürüyemez halde
otogara
ulaştık memleketlerimize dönmek üzere.
Ailemin dahi okulu bıraktığımdan haberi
olmadan önceCemaat
ağabeyleri arayarak çok
üzgün olduklarını, beni defalarca
uyardıklarını,
sonucun bu olduğunun
belli olduğunu söylediler… “
“Allah bunları görüyor”
Askeri öğrenci Ümit Berkan Kılıç, babası
emekli Astsubay Bilal Kılıç’a yazdığı
mektupta Menteş Kampı’nda yaşadıklarını
şöyle anlattı:
“Babacığım bana ilk iki yıl nedense
inanmadın, daimi olarak beni haksız buldun.
Oysa ben bu okulda Harbiye
ruhunu, terbiyesini almış biriyim asla yalan
söylemedim, ama maalesef böyle. Planlı,
maksatlı bir grubun baskısı var
burada. Özellikle askeri liselerden gelenler ki en
başarılı öğrenciler birer
birer
okuldan uzaklaştırıldı…
Sevgili babacığım senin adını lekeleyecek
hiçbir şey yapmadım. Adalete inancım
kalmadı. Ben elimden geleni yapıyorum. Allah
bunları görüyor. Lütfen
sen
üzülme. Ama inan babacığım okuldaki bu
kadro beni okutmaz. Allah bana bu
haksızlığı reva gösterenlerden hakkımı
sorsun…”
Ümit Berkan Kılıç canından
çok sevdiği Harbiye’den ayrılmak
zorunda
bırakıldı…
Cemal Öztürk, Mustafa Yılmaz, Muhammed
Akbulut, Mert Tunçbilek, Veli Cihan
Gökkaya, Hasan Hüseyin Akşit, Bayram
Tuğrul Yıldırım, Muharrem Yayla…
Onlarca
askeri öğrenci, TBMM
Dilekçe Komisyonu’na verdikleri dilekçelerde,
askeri okullarda ayrımcılığa
uğradıklarını ve haksız olarak ilişiklerinin kesildiğini
belirterek, konunun araştırılmasını
istedi…
Bilirkişi
Doç. Dr. Hüseyin Cinoğlu tarafından
TBMM Alt Komisyonu’na
sunulan raporda; özellikle 2008
yılından itibaren “kendi isteğiyle” okuldan ayrılan
öğrencilerle ilgili istatistiklere
bakıldığında bu rakamın oldukça yüksek olduğuna
dikkat çekilerek, “Ayrılma
kararının kendi özgür iradeleri ile değil de, değişik
baskı
ve uygulamalar sonucu aldırıldığı” yazılıydı. Sonuç alınamadı.
Oysa.. Bu öğrenciler arasında askeri
liseyi derece ile bitirmiş çok sayıda öğrenci
vardı. Yani bunlar geleceğin kurmay
subaylarıydı…
Örneğin,
Kuleli Askeri Lisesi’ni
100 puanla bitiren; atletizm dalında 20’ye yakın
madalyası bulunan Turgut
Selman Tümer, Menteş
Kampı’ndaki baskılar sonucu
ayrılmak zorunda bırakıldı.
Örneğin, Maltepe Askeri Lisesi’ni birincilikle
bitiren Mehmet Altan da ayrılmak
zorunda bırakıldı.
TBMM ne yaptı dersiniz; Askeri
öğrencilerin ayrılığını kolaylaştırmak için, 2012
yılında tazminat miktarını 40 bin
liradan 15 bin liraya düşürdü!
Son yedi yıl içinde ayrılmak zorunda bırakılan askeri
öğrenci sayısı 2 bin 396 idi.
Harp Okulları’nda askeri öğrenci açığı
sivil okullardan alınan öğrencilerle
dolduruldu! Örneğin, 2010’da Hava Askeri
Lisesi’nden mezun olan 159
öğrenciden
sadece 70’i Hava Harp
Okulu’nda kaldı. 200 kişilik mevcudun 130’u
ise sivil okullardan gelenlerdi.
Peki…
Askeri liselerde Atatürkçü öğrencileri
fişleyen ve sistemli bezdirme yapan “Şok
Mangası” subaylarının kimler olduğunu Genelkurmay
karargahı bilmiyor mu?
Neler olduğunu öğrenmek isteseydiler, bir
gün olsun ESASDER’in kapısını
çalardı.
ESASDER ne mi?
Eski
Askeri Öğrenciler Derneği…
Haklarını almak için mücadele ediyorlar.
Siz
hâlâ…
Cemaat’in, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ne
kadar güçlü olduğunu
görmek/anlamak
istemiyor musunuz?...