TC CUMHURBAŞKANI: “KIRIM’IN YASA DIŞI İLHAKINI
TANIMADIK VE TANIMAYACAĞIZ”
Cumhurbaşkanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin
altıncı toplantısı için 9 Ekim 2017 tarihinde Ukrayna’ya resmi bir
ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu, Türkiye Cumhuriyet’inden Ukrayna’ya yapılan ilk
ziyaret değildir.
Ukrayna
Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 1991 yılından sonra gelişen ilişkiler,
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Süleymen Demirel‘in 21-23 Mayıs 1998
tarihlerinde Ukrayna’ya ve tarihte ilk defa bir devlet başkanı sıfatıyla 23
Mayıs 1998’de Kırım’a gerçekleştirdiği ziyaret ile doruk noktasına ulaşmıştır.
Bu tarihi
ziyaret öncesinde Demirel 20 Mayıs 1998’de Kırım Gelişim Vakfı
Kurucu Yönetim Kurulu üyelerini kabul etmiş, Vakıf Başkan Yardımcısı
olarak sunduğum brifingi dinleyerek notlar almış, Kırım davasına
desteğini göstermiştir.
SÜLEYMAN DEMİREL KIRIM'DA
Süleyman
Demirel Kırım’ı ziyaretinde çok önemli bir tespitte bulunmuştur: “Tarihin
karanlık bir döneminde zorla, yaşadıkları topraklardan koparılmış olan Kırım
Tatarlarının yeniden anayurtlarına dönmeleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün
küresel bir mutabakata dönüştüğü zamanımızın ruhuna uygun bir tarihi
gelişmedir.”
Kırım,
Sovyetler Birliği döneminde 1954 yılından 1991’e kadar Ukrayna’nın bir bölgesi
(oblast) olmuş, bu yıldan sonra Rusya’nın işgaline kadar Ukrayna’ya bağlı Kırım
Otonom Cumhuriyeti olarak kalmıştır. Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor
Yanukoviç’in 23 Şubat 2014tarihinde görevden alınması ve Rusçanın ülkenin
ana dillerinden biri olmasının kaldırılması sonucunda başlayan Ukrayna kriz
sürecinde Rusya tarafından işgal edilmiştir.
Rus
yanlısı milisler, Kırım yarımadasındaki stratejik noktaları ele geçirerek 26
Şubat gecesi Kırım’ın tek taraflı ilhak edilme sürecini
başlatmıştır. 27 Şubat 2014 tarihinde silahlı grupların Kırım’daki
bölgesel parlamento binasını basarak işgali başlatmasıyla birlikte Kırım’daki
yasa dışı silahlı Ruslar camilere girerek manevi değerlere hakaret etmeye
başlamış, Tatarlar üzerinde yoğun bir baskı kurulmuş, Kırım Milli Meclisi ile
Türkçe yayın yapan TV kanalları, haber ajansları, radyolar ve Tatar okulları
kapatılmıştır.
Kırım
Tatarlarının Lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Kırım Tatar Milli
Meclisi Başkanı Refat Çubarov, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma
Derneği Kırım Temsilcisi İsmet Yüksel ve Sinaver Kadir’in 5 yıl
süre ile Kırım’a girişleri yasaklanmıştır. Kırım’da silahlı Rus güçleri
tarafından kaçırılan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan insan sayısı
çift haneli rakamlara ulaşmıştır.
İşgal
sonrasında oluşan yeni yönetim, Rusya’ya katılım kararını 6 Mart’ta alarak
16 Mart 2014 tarihinde bu kararı referanduma götüreceğini açıklamıştır. Almanya
Başbakanı Angela Merkel 9 Mart’ta Kırım’da yapılacak referandumu, Ukrayna
anayasasına ve uluslararası hukuka aykırı bulduğunu belirtmesine rağmen
yaklaşık 1 milyon 200 bin seçmenin bulunduğu Kırım’da referandum yapılmıştır.
Katılanların
yüzde 93’nün Rusya ile birleşmekten yana oy kullandığı referandumda Kırım Tatar
Türkleri, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduklarından referandumu
boykot etmiştir. Referandumda halka, “Rusya’ya bağlanmaya razı
mısınız?” ve “1992 yılı Kırım Anayasası’nın yeniden yürürlüğe girmesi ve
Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olmasına razı mısınız?” soruları
yöneltilmiştir.
Referandumdan
iki gün sonra 18 Mart’ta Kırım’ın yeni yönetimi ile Rusya arasında Kırım
ve Sivastopol’un Rusya’ya Bağlanması ve Yeni Federal Bölgeler Oluşturulması
Anlaşması imzalanmış, Anlaşma Duma’da 442’ye karşı 1 oyla ve Federal
Konsey’de oybirliğiyle onaylanmış ve Kırım Rusya tarafından Kırım ilhak
edilmiştir.
Rusya,
1994 yılında Budapeşte Mutabakatı ile kabul ettiği Ukrayna’nın toprak
bütünlüğünü Kırım’ı işgal ederek ortadan kaldırmıştır. Kırım’ın BM şartlarına
uygun olarak bağımsızlığını ilan ettiğini savunmuş, Kırım’daki sürecin
Kosova’daki süreçle aynı olduğunu öne sürmüştür.
Avrupa
Birliği referandumunu ‘kanunsuz etkinlik’ olarak tanımlamıştır. 27 Mart
2014tarihinde 193 üyeli BM Genel Kurulu, Rusya’nın Kırım’ı ilhakının yasa dışı
olduğuna ilişkin Ukrayna tasarısını kabul etmiştir. Kanada, Kosta Rika,
Almanya, Litvanya, Polonya ve Ukrayna’nın hazırladığı, Ukrayna’nın toprak
bütünlüğüne ilişkin karar tasarısı için aralarında Türkiye’nin de
bulunduğu 100 ülke evet, 11 ülke hayır ve 58 ülke ise çekimser oy
kullanmıştır.
Genel
Kurul üyelerinin büyük çoğunluğu, Kırım’ın tek taraflı olarak Rusya’ya
bağlanmasına karşı çıkarken, referandumun yasadışı olduğunu açıklamışlardır.
Büyükelçiler, BM Şartı’nın 2’nci maddesi gereği Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün
desteklenmesinin önemine işaret ederken, Rusya’dan geri adım atmasını
istemişlerdir. Venedik Komisyonu, Avrupa Birliği ve ABD, yasa dışı olarak
yapılan sözde referanduma karşı çıkmıştır.
Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu, 19 Aralık 2016 tarihinde yapılan 65’nci oturumunda Kırım
Özerk Cumhuriyeti ve Akyar (Sivastopol) şehrinde (Ukrayna) İnsan Hakları Alanındaki
Durum İle İlgili Kararı oy çoğunluğuyla kabul etmiştir.Karar için
yapılan oylamada 70 ülke evet oyu verirken, 77 ülke çekimser kalmıştır.
Geleneksel olarak Rusya, Belarus, Sırbistan, Çin, Ermenistan ve bazı Afrika
heyetleri dahil 26 ülke oylamada hayır oyunu kullanmıştır.
Rusya
temsilcisi, Ukrayna’nın Kırım’da İnsan Hakları İle İlgili Kararla dünya
toplumunun dikkatini iç çatışma ve Minsk Anlaşmalarının yerine
getirilmesi konusundan başka yöne çekmek istediğini öne sürmüştür.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Kırım kararı için yapılan oylama ile
ilgili yorum yapan Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, eski
SSCB ülkeleri Ermenistan, Belarus, Kazakistan ve Özbekistan’nın Rusya
korkusunu bir türlü yenemediğini açıklamıştır.
Birleşmiş
Milletler Uluslararası Adalet Divanı, Kırım’ın uluslararası hukukun yok
sayılarak Rusya tarafından işgali kapsamında Ukrayna’nın Rusya Federasyonu’na
karşı açtığı davada 19 Nisan 2017 tarihinde ilk kararını
açıklamıştır. Divan, Rusya tarafından işgal edilen Kırım’da ulusal azınlıkları
koruma amaçlı Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin
Uluslararası Sözleşme‘yi ihlal ettiği için Rusya’ya karşı sınırlayıcı tedbir
uygulanmasını onaylamıştır.
Divan’ın
kararını açıklayan hakim Ronny Abraham Rusya’yı, Kırım Tatar Milli
Meclisi’nin faaliyetlerinin yasaklanması dahil Kırım Tatarlarına karşı
sınırlamalardan kaçınmaya mecbur tutmuştur: “Kırım Tatar Milli Meclisi’nin
faaliyetlerinin yenilenmesi dahil olmak üzere Kırım Tatarlarına yönelik
çıkarların temsil edilmesine ilişkin sınırlamalardan kaçınılsın. Ukraince
eğitim verilmesi sağlansın.”
Rusya,
Adalet Divanı’nın kararını kendine göre yorumlamış ve kararda Kırım Tatar Milli
Meclisi’nin faaliyet yasağının kaldırılması talebinin olmadığını öne sürmüştür.
Fakat, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi 45 ülke Rusya’dan, BM
Uluslararası Adalet Divanı’nın kararını yerine getirmesini istemiştir.
Refat
Çubarov, Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı’nın Ukrayna’nın
Rusya’ya karşı açtığı dava kapsamında verdiği ara karar ile ilgili olarak Rusya
Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasını Kırım Haber Ajansı’na şöyle
yorumlamıştır: “Bu tür açıklamalar, saldırgan ülkenin tipik, yüzyıllardır
değişmeyen alışılageldik davranışlarıdır…Moskova, yüzyıllar boyunca tarihin
izahı dahil olmak üzere tüm alanlarda bu şekilde davranmıştır.”
Çubarov,
Rusya Federasyonu’nun hiçbir girişiminin, Ukrayna’nın Kırım’ın işgaline son
vermekle ilgili siyasi tavrını değiştirmeyeceğini, ancak işgal edilen yarımada
için ve Kırım Tatarlarının vatanlarında yaşama hakkı için mücadelesini daha da
güçlendireceğini belirtmiştir.
İşgal
sürecinde dönemin Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu, Antalya’da düzenlenen
NATO Dışişleri Bakanları toplantısında Ukrayna krizinin Avrupa’nın güvenliğinin
ne kadar kırılgan olduğunu gösterdiğine işaret etmiştir: “Rusya’nın
illegal ilhakı kabul edilemez. Kırım Tatarlarının izolasyonunu engellemek
hayati önem taşıyor.”
Dönemin
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ise Rusya’nın, Türkiye’nin son derece
önemli bir ticari partneri ve komşusu olduğunu kabul ermekle beraber, Kırım
Tatarlarına da sahip çıkmıştır: “…Ukrayna’da yaşayan bütün etnik
grupların, bütün değişik kesimlerin de memnun olacağı bir çerçevede bu
sorunların aşılmasını arzu ediyoruz. Orada Kırım Türkleri de yaşıyor
biliyorsunuz. Özellikle, Kırım Türklerinin koşulları tabi bizi çok yakından da
ilgilendiriyor.”
Torun
tarafından Tatar olduğunu açıklayan Ahmet Davutoğlu’nun “Ukrayna’nın
bütününün, Kırım da dahil olmak üzere istikrara kavuşması en büyük
temennimizdir” demeci önemlidir.
Türkiye bu
konuyu demeçlerin ötesine taşımazsa, Kırım örneğinin bazı çevreleri
cesaretlendirmesi kaçınılmazdır. Nitekim, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı
Mesut Barzani Kırım’da olduğu gibi 2017 yılı sonlarında bağımsızlık için
referandum yapılacağını açıklayınca, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim
Kalın şu açıklamayı yapmak zorunda kalmıştır: “Biz bu konuyu daha
önce Kürt Bölgesel Yönetimiyle konuştuk. Biz bunun yanlış adım olacağını
düşünüyoruz. Güvenlik risklerinin hat safhada olduğu bir döneme bunun gündeme
getirilmesini doğru bulmuyoruz. Ayrıca Irak’ın parçalanması adımı başka
bölgelere de yayılır, bunun bedelini de herkes öder.”
Rusya’nın
Kırım’ı ilhakı Batı kamuoyunda tepkilere yol açmıştır. Türkiye, Avrupa
Birliği, ABD ve Batı dünyasının tamamına yakını Kırım ve Sivastapol’ün hukuk
dışı ilhakını tanımamış, Çin gibi bazı ülkelerde Ukrayna’nın toprak
bütünlüğünden yana tavır almıştır.
Avrupa
Birliği (AB) Rusya’ya uyguladığı yaptırımları 2016 yılında 23 Haziran 2017
tarihine kadar uzatmıştır. AB, 19 Haziran 2017’de geri adım atılmaması üzerine
Rusya’ya Kırım ve Sivastopol’u yasa dışı ilhakı sebebiyle uygulamakta olduğu
sınırlayıcı önlemleri 23 Temmuz 2018’e kadar uygulamaya karar vermiştir.
Böylece, AB vatandaşları ve şirketlerinin Kırım ve Sivastopol bölgelerindeki
faaliyetleri sınırlandırılmıştır.
Rusya ile
domates ihracatına getirilen kısıtlamanın ötesinde de sorunlar vardır.
Bunları
görmezden gelirsek, Kırım’dan son iki asırda göçen yüzbinlerce Kırım kökenli
Türk vatandaşı çok rahatsız olur. Rus kaynakları, “Bugün bu halkın temsilcileri
kendi koydukları: qırımtatarlar (yani kırım tatarları) ve qırımlar (yani
Kırımlılar) adını kullanırlar. Kırım yakınlarında yaklaşık 260 bin Kırım tatarı
yaşamaktadır ve ezici çoğunluğu sünni müslüman olup hanefi mezhebine
dahildirler. Kırım tatarlarının Türkiye’de yaşayan diasporası yaklaşık yüz
bindir, Özbekistan’da 90 bin, Rusya’da ise yaklaşık dört bin kişiden oluşur”
diyerek doğru olmayan tespite bulunmuştur. (Sputnik, 2012)
Oysa
Türkiye’de yaşayan Kırım kökenli Türk vatandaşları birkaç yüz bindir. Nitekim
Fisher, 1785-1788 tarihlerinde yaklaşık 100 bin Tatarın anavatanını terk
ettiğini yazmıştır. (Fisher, 2008)
Türkiye ve
Rusya’nın dünyaya bakışları tam olarak örtüşmemektedir.
Sovyetler
Birliği dağıldıktan sonra Kırım dahil Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri, Rusya
ve Türkiye arasında bir rekabet alanı olmuştur. Taraflar arasında PKK ve PYD,
Yukarı Karabağ, Kosova, Suriye, Kıbrıs, Ermenistan ve sözde Ermeni soykırımı
konularında temel görüş ayrılıklarının varlığı yok sayılamaz. PKK ve PYD’nin
Moskova’da temsilcilikleri vardır. Halep’te ateşkes için BM Güvenlik
Konseyi’nde yapılan oylamada Rusya ve Çin’in veto kullandığı da
unutulmamalıdır.
Tarihte
Rus Çarlığı ile Osmanlı, Rusya ile Türkiye hiçbir dönemde gerçek anlamda dost
olmamıştır. Türkiye ve Rusya arasında 500 yılı aşkın ilişkilerde taraflar
arasındaki 11 savaşın sadece dördünde Osmanlılar galip gelebilmiş, yedi savaş
ağır mağlubiyetle sonuçlanmıştır.
Rus Çarı
1’nci Nikolay’ın St. Petersburg’da 9 Ocak 1853 tarihinde
söylediği “Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var” ifadesindeki
hasta adam, Osmanlı Devleti’dir. Terim ilk defa 12 Mayıs 1860 tarihinde
The New York Times’ta yer almıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında
Tatar Türklerinin vatan Kırım’dan ayrılarak Türkiye’ye göç etme süreci
hızlanmıştır.
Günümüzde
başta Eskişehir olmak üzeri Kırım’daki Tatar nüfusundan daha çok Kırım Tatar
Türkü Anadolu’da yaşıyorsa, bunun sebebi Kırım Hanlığının Rus nüfuzuna
girmesidir.
Kırım’dan
Türkiye’ye kitle göçleri, Kırım Hanlığının ortadan kaldırılarak Rusya
İmparatorluğu’nun Kırım’ı ilhak etmesinden sonra başlamıştır. Kırım Ukrayna’dan
kopunca Kırım’da yaşayan Kırım Türkleri bu gelişmeden olumsuz etkilenmiştir.
Babam
rahmetli Süleyman Karluk, Kırım’dan sürüldüğü için 1912 yılında Köstence’de
doğmuş, 1944 yılında da Türkiye’ye göç etmiştir. Bazı kuzenlerim Köstence’de
yaşamaktadır. Kırım’ın Rusya tarafından işgali sonrasında göç, bu defa
Ukrayna’ya yönelik olarak devam etmektedir.
Kırım
Türklerinin olumsuz etkilenmesinin önlenmesinde, Batı dünyası kadar Türkiye
Cumhuriyeti’nin de desteğine ihtiyaç vardır. Kırım Tatar Türklerinin Mayıs 1944
sürgünü, Kırım Tatarlarına yönelik bir soykırım (jenosid) suçudur ve insanlık
ayıbıdır.
Kırım
Tatar Türklerinin hakları, Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra da kendilerine
iade edilmemiş, Kırım’da değiştirilen Türkçe yer isimlerinin iadesi Ukrayna
yönetimi tarafından başlatılmışken işgalci Rus yönetimi tarafından
durdurulmuştur. Rus yönetimi Kırım’ın Türkçe olan ismini Tavriya olarak
değiştirme sürecini başlatmıştır.
Kırım’da
vatanlarından diktatör Stalin tarafından sürgün edilmiş Kırım Tatar Türklerinin
bir daha bu sürgünü yaşamamaları için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda Putin
nezdinde ağırlığını hissettirmesi, Türkiye’de yaşayan yüzbinlerce Kırım Türkü
için çok önemlidir.
Kırım,
Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya arasında bir barış ve huzur köprüsü olmalı,
şovenist yaklaşımlara ortam hazırlayan bir alan olmamalıdır.
Bu kısa
tarihsel özetten sonra Türkiye Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin
altıncı toplantısının sonuçlarına bakalım. Ziyaret sonrasında düzenlenen basın
toplantısında, biri Kırım Haber Ajansı’dan (QHA) olmak üzere sadece iki basın
mensubundan soru alınmıştır. İlk soruyu yönelten QHA muhabiri Kırım’ın Rusya
tarafından işgali konusunda Erdoğan’ın görüşünü öğrenmek istemiştir.
Ukrayna’nın
bölgenin istikrarı, güvenliği ve barışı noktasında kilit ülkelerden biri
olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu itibarla biz ikili
ilişkilerimize hep stratejik bir vizyonla yaklaştık. Ukrayna’yı daha 2003
yılında öncelikli ortak ülkelerden biri ilan ettik. 2011’de de stratejik
konseyi kurarak ilişkilerimizi en üst seviyeye çıkardık. 2012’de yürürlüğe
giren vize muafiyeti anlaşmasının ardından, bu yıl kimlikle seyahat imkanını
başlattık” demiştir.
Erdoğan
görüşmelerinde ikili ilişkileri kapsamlı bir şekilde ele alma imkanı
bulduklarını şöyle açıklamıştır: “…Sayın Poroşenko’ya Türkiye’nin
Ukrayna’nın egemenliğini, Kırım dahil toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini
desteklemeye devam edeceğini bir kez daha ifade ettim. Kırım’ın yasa dışı
ilhakını tanımadık ve tanımayacağız. Ukrayna’nın ülkelerine sadakatlerini
kanıtlamış Kırım Tatarlarına (Türklerine) verdiği destekten büyük bir
memnuniyet duyuyoruz. Soydaşlarımızın durumunu yakından takip etmeye ve bu
konuyu uluslararası kamuoyunun gündeminde tutmaya devam edeceğiz. Kırım’daki
yasa dışı durumun aşılması için diplomasi ve hukuk çerçevesinde atılacak adımların
önemine inanıyoruz. Bu konuda Ukrayna ile eşgüdüm halinde çalışmaya devam
edeceğiz.”
QHA
muhabirinin cezaevindeki Kırım Tatarlarının durumuna ilişkin sorusu
üzerine şunları söylemiştir: “Cezaevinde olan Kırım Tatarı dostlarımızla
ilgili her türlü girişim ve gayretin içindeyiz. Temenni ederim ki bu
girişimlerin de neticesini alırız. Bunların takipçisiyiz. Kırım ile ilgili
geçmişten bugüne tavrımız, bu konuyla ilgili ulusal ve uluslararası noktadaki
yaklaşımımız bellidir. Kırımlı kardeşlerimizi kendimizden ayrı görmedik bundan
sonra da görmeyeceğiz.”
Ukrayna
Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ise, Kırım sorununun kilit konularından
biri olduğunu açıklamıştır: “Elbette Kırım’ın işgalden kurtarılması konusu ve
işgalci yönetimin baskısı altında bulunan Kırım Tatar (Türk) halkının
haklarının korunması Ukrayna ve Türkiye cumhurbaşkanları arasında yapılan
görüşmenin en önemli konularından biriydi. Daha önce de açıkladığım gibi BM’de
ilan ettiğim Kırım’ın işgalden kurtarılması dostluk grubuna Türkiye’nin de katılmasını
istedim.
Ne yazık
ki aramalar ve tutuklamalar, zulüm ve baskı, işgalcinin politikasını kabul
etmeyenlere yönelik yıldırma ve sürgün, Kırım’da rutin hale geldi. Kırım
Tatarları ve Kırım Tatar Milli Meclisi temsilcileri baskı altında
kaldılar. Ahtem Çiygöz, İlmi Ümerov, Nikolay Semena… Liste bu isimlerle
sınırlı değil.
Ve bugün
Kırım’daki Ukraynalı vatandaşların haklarını ve özgürlüklerini korumaya yönelik
eylemlerimizi koordine etmeye devam etme konusunda anlaştık. Türkiye’nin
Kırım’ın işgalinin tanımama dahil olmak üzere Ukrayna’nın bağımsızlığı,
egemenliği ve toprak bütünlüğüne ilişkin sert tutumuna çok değer veriyor ve
teşekkür ediyoruz.
Bu,
Kırım’ın işgal altındaki limanlarına bayraklarını değiştirerek giren Türk
gemilerinin girmesinin önlenmesini ve Ukrayna’nın egemenliği ve toprak
bütünlüğünün sağlanması ile ilgili unsurlarla alakalı diğer birçok konuyu
kapsıyor. Ortaklarımızla olan işbirliği seviyesinden memnunum.”
Ukrayna
Cumhurbaşkanı Poroşenko’nun atıfta bulunduğu Kırım Milli Meclis Başkan Yardımcısı Ahtem
Çiygöz tutuklanmış, Kırım’daki fiili yönetimin ‘sözde’ mahkemesi
tarafından 11 Eylül 2017 tarihinde de 8 yıl hapse mahkum edilmiştir. Dışişleri
Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Hüseyin Müftüoğlu, Çiygöz’ün 3 yıla yaklaşan bir
tutukluluğun ardından 8 yıla mahkum edilmesini, Kırım’daki gelişmelerden
duydukları kaygıyı barışçıl yollarla ortaya koyan Kırım Tatarlarının yaşadığı
mağduriyetlere bir yenisinin eklenmesi olarak açıklamıştır: “Çiygöz
hakkında verilen bu kararın gözden geçirilmesini ve adı geçenin serbest
bırakılmasını ümit ediyor, Kırım Tatar soydaşlarımızın hak ve menfaatlerinin
gözetilmesine verdiğimiz önemi bir kez daha vurguluyoruz.”
Rusya
Federal Güvenlik Servisi (FSB), 12 Mayıs 2016 tarihinde Kırım Milli
Meclisi Başkan Yardımcısı İlmi Ümerov’u gözaltına almış, dönemin sözde
Kırım Savcısı Natalya Poklonskaya, FSB’nin Ümerov’a karşı dava açtığını
bildirerek, Ümerov’un Rusya’nın toprak bütünlüğünü bozmaya yönelik çağrılar ve
eylemlerde bulunmasından şüphelenildiğini öne sürünce, Ümerov hakkında ev
hapsi kararı verilmiş ve evinde arama yapılmıştı. Geçen sürede Kırım’daki sözde
Akmescit (Simferopol) Bölge Mahkemesi, 27 Eylül’de aldığı kararla, “Rusya’nın
toprak bütünlüğünü bozmaya yönelik çağrılar ve eylemlerde bulunmak” suçlamasıyla
yargılanan Ümerov’u 2 yıl hapse mahkum ederek, 2 yıl kamuya açık
faaliyetlerde bulunma yasağı koymuştur.
Karar
üzerine İngiltere’nin Ukrayna Büyükelçiliği, Rusya tarafından işgal edilen
Kırım’daki sözde Akmescit Bölge Mahkemesi’nin Ümerov’un aleyhine açılan düzmece
davada verdiği kararı kınamıştır: “Kırım Tatar Milli Meclisi Başkan
Yardımcısı İlmi Ümerov’un ‘ayrılıkçılık’ suçlamasıyla 2 yıl hapis cezasına
mahkum edilmesi büyük endişelere yol açıyor. Bu karar bir kere daha Rusya
Federasyonu’nun, Kırım’ın işgaline karşı çıkan insanlara karşı baskı
uyguladığını sergiliyor.”
Elçiliğin
açıklamasında kararın; 25 Eylül’de yayınlanan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Yüksek Komiserliği’nin Kırım’daki insan hakları durumunu ele alan raporunda da
belirtildiği gibi, Kırım’da 2014 yılından bu yana insan hakları durumunun
kötüye gittiğini doğruladığı belirtilmiştir.
Ümerov’un
tutumunun, BM Genel Kurulu ve Avrupa Birliği dahil olmak üzere tüm uluslararası
toplum tarafından desteklendiği şöyle vurgulanmıştır: “En baştan Ümerov
davası, 2016’da psikiyatri kliniğine yatırılması da dahil, hiçbir uluslararası
standartlarına uymuyordu. Biz Kırım’ın yasa dışı Rus işgalini tanımıyoruz ve
hiçbir zaman tanımayacağız. Rusya, Kırım’ı Ukrayna’ya iade etmeli ve Kırım
yarımadasında Rus yönetiminin eylemlerine karşı çıktıkları için tutuklanan tüm
insanları derhal serbest bırakmalı.”
Kırım
Tatar Milli Meclisi Başkanı, Ukrayna milletvekili Refat Çubarov,
Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin Kırım’ın işgali ve Donbas’taki eylemlerinden
dolayı Rusya’ya yönelik uyguladığı yaptırımlara katılmamasına rağmen
Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklediğini vurgulayarak, “Türkiye
Avrupa ve uluslararası yaptırımlara katılmıyor” demiştir ama Türkiye, ABD
ve AB’nin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımların dışında değildir.
Kırım’ın
Çarlık Rusya’sı eline düşmesinden sonra başlayan Kırım Tatar Türklerinin Milli
İstiklal Mücadelesine Türkiye gerekli desteği vermeli, işgalden sonra Kırım’da
yaşanan insan hakları ihlallerinin önlenmesi için daha çok çaba harcamalıdır.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’ nün “Ankara-Moskova
arasındaki mesafe, Ankara-Brüksel arasındaki mesafeden daha yakındır” açıklamasının,
sadece ‘fiili km uzaklığı’ olarak anlaşılmasında büyük yarar vardır. Çünkü
Ankara-Moskova 2,406 km ,
Ankara-Brüksel ise 3,121 km’dir.
Türkiye’nin
Kırım Tatarlarının kültürel ve dini değerlerini korumaya yönelik adımlar
atması, bunun için de Rusya ile ikili ilişkilerini kullanması gerekir.
Kırım
Tatar halkının lideri, Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun
Şubat 2017’de yapılan Kırım Tatar Platformu toplantısındaki konuşmasındaki
tespiti, izlenmesi gereken stratejiye örnek oluşturmalıdır: “Biz Kırım’ı
silah zoruyla değil, diplomasi ve yaptırımların baskısıyla kurtarmayı
istiyoruz. Şimdi dünyada bize soruyorlar, Türkiye size bu kadar yakın, en
kalabalık diasporanız da orada. Türkiye niye böyle davranıyor diye. Biz
elimizden geldiğince Türkiye’yi savunuyoruz. Ama bunlar çok tesirli, çok
inandırıcı olmuyor. Diyorlar ki, akrabalık böyle olmaz.”
Demokrasi
ve insan haklarının çağdaş ve uygar ülkelerde büyük önem kazandığı günümüz
dünyasında insan haklarına saygı göstermeyen rejimlerin çağdaş dünyadan
soyutlanması kaçınılmazdır. 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi, Ukrayna vatandaşı olan Kırım Tatarlarını da koruyan temel bir hukuk
normudur. Haksız bir şekilde Kırım’dan sürgüne gönderilen Kırım Tatarlarının
anavatanları olan Kırım’da yeniden iskan edilmeleri en temel insan hakkıdır.
Ekonomik
konuların dışında da Rusya ile Türkiye arasında Kırım konusunda sorunların
olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Kırım Tatarlarının 1783 yılında
Kırım’ın Çarlık Rusya’sının kontrolüne geçtikten sonra başlayan Milli İstiklal
Mücadelesi, günümüzde İsmail Gaspıralı’nın Dilde Fikirde İşte Birlik görüşü
çizgisinde devam etmelidir.
Prof.
Dr. S. Rıdvan Karluk
rkarluk@anadolu.edu.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder