28 Ekim 2017 Cumartesi

Dışişleri Bakanlığından: ABD’ne Ait Destek Hamulesinin İthal/İhraç ve Ülke İçi Nakil ve Tevziine Dair Tebliğ // RESMİ GAZETE: 01 EYLÜL 2004 - ÇARŞAMBA






Başbakanlık
Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünce Yayımlanır
 Kuruluş : 7 Ekim 1920
1 Eylül 2004
ÇARŞAMBA
Sayı : 25570



Tebliğler
Dışişleri Bakanlığından:
ABD’ne Ait Destek Hamulesinin İthal/İhraç ve Ülke İçi Nakil ve Tevziine Dair Tebliğ
Amaç 
Madde 1 - Amerika Birleşik Devletleri Makamları tarafından Türkiye’ye ithal ve buradan ihraç olunacak askeri malzeme, teçhizat, ikmal maddeleri ve eşyalarının (bundan sonra “Destek Hamulesi” diye anılacaktır) giriş/çıkış ve ülke içi nakil işlemlerinin yürütülmesinde aşağıdaki usuller uygulanacaktır.
Kapsam
Madde 2 - ABD destek hamulesinin giriş ve çıkış işlemlerinde Türk mevzuatına ve 6375 sayılı Kanunla tasdik olunan 19 Haziran 1951 tarihli “Kuzey Atlantik Antlaşmasına Taraf Devletler Arasında Kuvvetlerin Statüsüne Dair Sözleşme”ye (NATO-SOFA) uyulacaktır.
Genel Hususlar
Madde 3 - ABD gemi ve uçakları ile Türkiye’ye getirilecek ve buradan götürülecek destek hamulesinin giriş ve çıkışı aşağıdaki deniz ve hava limanlarından yapılacaktır.
a) Deniz Limanları:
1) İstanbul
2) İzmir
3) İskenderun
4) Yumurtalık
5) Antalya
6) Aksaz/Karaağaç
7) Ağalar (sadece mühimmat için)
b) Hava Limanları:
1) Esenboğa (Ankara)
2) Atatürk (İstanbul)
3) Çiğli (İzmir)
4) İncirlik (Adana)
5) Antalya
6) Aksaz/Dalaman (Muğla)
c) Antalya ve Aksaz/Dalaman havaalanlarını, ABD Deniz Kuvvetlerine mensup gemilerin Antalya ve Aksaz /Karaağaç Limanlarını ziyaretleri ile irtibatlı olarak, sadece bu gemilerin destek uçaklarınca kullanılmasına izin verilebilir.
Madde 4 - İthal/İhraç ve ülke içi nakil ile tevzie ait usuller aşağıda açıklanmıştır.
a) Ön müsaadeyi gerektirenler:
1) Silah, mühimmat ve Ana teçhizat kalemlerinin ithali ve Türkiye dahilinde daimi olarak nakil ve tevzii ile hizmet araçları ve jeneratörlerin ithali.
2) Gizli mahiyetteki silah, mühimmat, teçhizat ve malzemenin ithal, ihraç ve bunların ülke içi nakil ve tevzii.
b) Ön bildirim gerektirenler:
1) Silah, mühimmat ve ana teçhizat kalemlerinin Türkiye’den ihracı, Genelkurmay Başkanlığına/Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’ne (KRDAE),
2) Ana teçhizat kalemlerinin bakım ve onarım maksadıyla tesisler/istasyonlar arası nakli ise, Tesis Komutanına /İstasyon Müdürüne,
bilgi verilmek suretiyle gerçekleştirilecektir.
c) Manifesto ibrazını gerektirenler :
ABD Hükümetine ait teçhizat ile kuvvet, sivil unsur ve yakınlarının istimaline mahsus makul miktarda yiyecek maddeleri, ikmal maddeleri ve diğer eşyanın (ev eşyası ve şahsi oto dahil) ithal ve ihracı ile hizmet araçları ve jeneratörlerin ihracı. (Genelkurmay Başkanlığı/KRDAE ve ABD Savunma İşbirliği Ofisi Başkanlığı-ODC/ABD Savunma Bakanlığı Hava Kuvvetleri Teknik Uygulamalar Merkezi-AFTAC arasında yapılan yazılı mutabakat uyarınca, tesise, SAS mevkiine veya Belbaşı Sismik Araştırma İstasyonu’na -bundan sonra İstasyon diye anılacaktır- girişinden sonra Türk Komutana/İstasyon Müdürüne özet listesi verilmesi gereken malzeme ve teçhizat da bu kategoriye dahildir.)
Uygulama, Görev Yetki ve Sorumluluklar
Madde 5 - Her türlü malzeme ve teçhizatın ithal/ihraç ve ülke içi nakil ve tevzii aşağıda açıklandığı gibi yapılır.
a) Her türlü malzeme ve teçhizatın ithal/ihraç ve ülke içi nakil ve tevziinde, ÖN MÜSAADE ve ÖN BİLDİRİM için örneği ekte bulunan BEYANNAME kullanılır.
1) ODC/AFTAC tarafından 6 nüsha (İstasyon için 5 nüsha) olarak tanzim edilen beyannameler; bizzat ODC/AFTAC Başkanı veya yetkili kılındığı ve imza örneği daha önce bildirilen bir subay/görevli tarafından imzalanarak ithal/ihraç veya naklin yapılacağı tarihten en az 20 gün (İstasyon için 3 gün) önce Genelkurmay Başkanlığına/KRDAE’ye gönderilir. Ayrıca, alakalı olan her tesis veya ABD’nin Türkiye’deki Askeri Kuruluşu (bundan sonra “tesis/birlik” diye anılacaktır) için birer nüsha beyanname ilave edilir. (Tesis/birlikler arası nakillerde, beyanname nüsha sayısı 11’e kadar çıkabilir.)
2) Genelkurmay ilgili “J” Başkanlığı tarafından, bu beyannamelere ilişkin olarak, diğer ilgili “J” Başkanlıkları ile koordine edilerek, Genelkurmay Başkanlığının görüşü saptanır.
3) Genelkurmay Başkanlığınca/KRDAE’nce talep uygun görüldüğü takdirde beyannameler (ithali/ihracı veya ülke içi nakli uygundur) şeklinde onaylanarak:
(a) 1 nüsha isteği yapan ODC)/AFTAC’a,
(b) 2 nüsha ait olduğu gümrük kapısına,
(c) 1 nüsha hamulenin ait olduğu veya nakil edileceği Tesis/Birlik Türk Komutanlığına/İstasyon Müdürlüğüne,
(d) 1 nüsha Tesis/Birliğin bağlı olduğu Kuvvet Komutanlığına gönderilir,
(e) 1 nüsha Genelkurmay Başkanlığında/KRDAE’de kalır.
4) Genelkurmay Başkanlığı’nca/KRDAE’nce talep uygun görülmediği takdirde beyannameye (ithali/ihracı veya ülke içi nakli uygun değildir) şerhi düşülerek, beyanname ODC/AFTAC’a iade edilir.
5) Gümrük Kapısı ilgilileri, kendilerine gönderilen onaylanmış beyannameleri, gümrüğe gelmiş olan hamule ile karşılaştırıp kontrol etmek suretiyle gümrük işlemlerini yaparlar. Hamulenin gümrükten geçmesi halinde, beyannamelerden bir nüshasını, hamulenin gümrükten geçtiğini belirten mutat işaretleri koyarak, ABD’nin görevli personeline verirler. ABD’nin görevli personeli, hamulenin gümrükten geçmiş olduğunu, ellerindeki işaretli nüshayı ilgili Tesis/Birlik Türk Komutanlıklarına/İstasyon Müdürlüğüne ibraz etmek suretiyle girişlerde beyanda bulunurlar.
6) Beyannamelerde yazılı hamulenin gümrük kapısındaki teşhis ve kontrolünde gümrük makamları, müşkülatla karşılaştıklarında aşağıdaki Komutanlıklardan/İstasyon Müdürlüğünden birer uzman subayın/personelin yardımını talep edebilirler:
(a) Havaalanlarında:
(1) Esenboğa Meydanı için Hv. K. K.lığı/Belbaşı Nükleer Denemeleri İzleme Merkezi Müdürlüğü,
(2) İncirlik Meydanı için 10’uncu Tanker Üs K.lığı,
(3) Atatürk Meydanı için Hv. H. Ok. K.lığı/KRDAE,
(4) Çiğli Meydanı için 2 nci Ana Jet Üs ve Uçş. Ok. K.lığı,
(5) Antalya Meydanı için Antalya Meydan K.lığı,
(6) Aksaz/Dalaman Meydanı için Dalaman Meydan K.lığı,
Bu Komutanlıklar/KRDAE, önceden bu maksatla görevlendirme yapacaklardır.
(b) Limanlarda :
(1) İstanbul Limanı için Büyükdere, Haydarpaşa Ulş. Terminal Birlik K.lığı veya KRDAE,
(2) İzmir Limanı için Ulş. Terminal K.lığı (HİLAL),
(3) İskenderun Limanı için, Ulş. Terminal Birlik K.lığı,
(4) Yumurtalık Limanı için, İncirlik Tesis K.lığı,
(5) Antalya Limanı için, Antalya Deniz K.lığı,
(6) Aksaz/Karaağaç Limanı için, Aksaz Üs K.lığı.
b) Gizli mahiyette silah, mühimmat, teçhizat ve malzemenin ithal, ihraç ve ülke içi
nakil ve tevziinde de aynı usuller uygulanır.
1) Gizli mahiyette silah, mühimmat, teçhizat ve malzemenin ithal/ihraç, ülke içi nakil ve tevzii için ODC; silah ve mühimmat ile teçhizat ana kalemlerinin ithalinde olduğu gibi ekteki örneğe uygun 8 adet beyannameyi en az 20 gün önceden gizli gizlilik dereceli bir yazıyla Genelkurmay Başkanlığı’na gönderir. Gönderilen beyannamelerden 4 adedinde detaylı bilgi bulunmaz ve sadece “GİZLİ HAMULE” kaydı düşülür. (Bu beyannameler Gümrük Müsteşarlığının ilgili birimlerine bu şekilde gönderilir.)
2) Genelkurmay ilgili “J” Başkanlığınca, bahse konu beyannameler için gizli mahiyette teçhizat ve malzemenin özelliğine göre diğer ilgili “J” Başkanlıklarıyla koordine edilir ve bu suretle Genelkurmay Başkanlığının görüşü saptanır.
3) Gizlilik dereceli hamulenin ithal ve ihraç işlemlerinin (gümrük kontrolünden muaf olarak) süratle yapılabilmesi için Genelkurmay Başkanlığı, bu maddenin a) bendinin 6)’ncı alt bendinde kayıtlı Komutanlıklara ve hamulenin özelliğine göre ilgili Tesis/Birlik Türk Komutanlıklarına tahkik için gerekli emri vererek teçhizat veya malzemenin ithal veya ihracını sağlar.
c) “Ön Bildirim” gerektirenler:
Aynı usuller uygulanır ve aynı beyanname formu kullanılır.
1) Ön Bildirim Beyannamesi; “Ön Müsaade Beyannamesi”ne benzer şekilde hazırlanarak ODC/AFTAC tarafından 6 nüsha (İstasyon için halinde ihracın yapılacağı tarihten makul bir süre, tercihen 20 gün evvel Genelkurmay Başkanlığına/KRDAE’ne gönderilir. (Alakalı olan Tesis/Birlik Komutanlıkları/İstasyon Müdürlüğü için birer nüsha ilave edilir.)
2) Talep Genelkurmay “J” Başkanlığınca/KRDAE’nce işleme alınır ve bu malzemeye ihtiyaç olup olmadığı saptandıktan sonra ön bildirim beyannamelerinden;
(a) 2 nüsha isteği yapan ODC)/AFTAC’a,
(b) 1 nüsha ait olduğu gümrük kapısına,
(c) 1 nüsha hamulenin ait olduğu Tesis/Birlik Türk Komutanlığına/İstasyon Müdürlüğüne,
(d) 1 nüsha ilgili Kuvvet Komutanlığına gönderilerek ihraç sağlanır,
(e) 1 nüsha Genelkurmay Başkanlığı’nda/KRDAE’nde kalır.
d) Manifesto ibrazını gerektirenler:
ABD Kuvvetine ait teçhizat ile kuvvet, sivil unsur ve yakınlarının istimaline mahsus makul miktarda yiyecek maddeleri, ikmal maddeleri ve diğer eşyanın (ev eşyası ve şahsi oto dahil) ithal ve ihracı:
1) Bu hamulenin ithali giriş gümrük kapısında gümrük ilgililerince Türk Gümrük mevzuatına uygun olarak manifesto girişi ile ve gümrük kontrolü yapılarak gerçekleştirilir.
2) Bu kategori hamuleden (ev eşyası ve şahsi oto hariç) Tesis Komutanına/İstasyon Müdürüne, tesise girişten sonra özet bilgi vermek için liste halinde ibraz edilmesi gereken,
- Uçak yedek parçaları/bakım ikmal maddeleri,
- Petrol, yağ, hidrolik yakıt,
- Muhabere onarım parçaları/ikmal maddeleri,
- Taşıt onarım parçaları/ikmal maddeleri,
- Kantin malzemeleri,
- İstihkam inşaat malzemeleri/ikmal maddeleri,
- Büro mefruşatı,
- İdari malzemeler/ikmal maddeleri,
konusunda, Genelkurmay Başkanlığı/KRDAE ile ODC/AFTAC arasında sağlanan yazılı mutabakata göre uygulama ve işlem yapılır.
3) Türkiye’den ihraç edilecek benzer hamule ile hizmet araçları ve jeneratörlerin gümrük işlemleri de Gümrük Kapısında gümrük ilgililerince Türk Gümrük mevzuatına uygun olarak, manifesto çıkışı ile ve gümrük kontrolü yapılarak gerçekleştirilir.
Yürürlüğe Girme ve Yürürlükten Kaldırma
Madde 6 - İşbu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Tebliğin yürürlüğe girişiyle, Dışişleri Bakanlığının 10 Ağustos 1995 tarih ve 22370 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “ABD’ne Ait Destek Hamulesinin İthal/İhraç ve Ülke İçi Nakil ve Tevziine Dair Tebliğ” yürürlükten kaldırılır.

Ek
ÖRNEK

ABD Destek Hamulesinin (Manifestoya Tabi Malzeme Hariç)
İthal/İhraç ve Ülke İçi Nakil, Tevzi ve Mübadelesi İçin
Ön Müsaade/Ön Bildirim Beyannamesi
  

OPS No:

Tarih:

TDA/BRTR No:


1. Konusu

:

2. Türkiye’deki İlk ve Nihai Varış/Çıkış Yerleri

:

3. Programlanan Sevk Tarihi

:

4. Ulaştırma Vasıtaları

:

5. Cins ve Miktarı ile İlgili Ayrıntılı Bilgiler

: (Beyannamenin altına bakınız)

6. Genel Maksadı

:
Bu Beyannamede gösterilen malzemenin yukarıda belirtilen yerlerde ve maksatlarla
kullanılacağı taahhüt olunarak müsaade talep edildiği arzolunur.
ODC/AFTAC Namına
7. Genelkurmay Başkanlığı’nın/KRDAE’nin değerlendirmesi:
Bu Beyannamede belirtilen teçhizat ve malzemenin ithali/ihracı ve Ülke İçi Nakli Genelkurmay Başkanlığı/KRDAE tarafından uygun görülmüştür / görülmemiştir.
Genelkurmay Başkanı/KRDAE Namına
8. Gümrük Makamlarınca Yapılan İşlemler:
Beyannamede cins ve miktarı belirtilen teçhizat ve malzemenin …………………….. Gümrüğünün ……………… gün ve …………..sayılı Beyannamesi ile İthal/İhraç işlemi yapılmıştır.
Muayene Memuru                       İdare Amiri
Not: İthali/İhracı veya Ülke İçi Nakli, Tevzii ve Mübadelesi İstenilen Silah/Mühimmat, her ana teçhizat kalemi, gizli mahiyetteki malzeme hizmet araçları ve jeneratörler için aşağıdaki bilgiler verilecektir.
1. Silah, Mühimmat veya Malzeme ve Teçhizatın Adı ve Cinsi:
2. İthali/İhracı veya Nakli, Tevzii ve Mübadelesi İstenen Kalemlerin Parça Adedi ve Ağırlığı:
3. Silah/Mühimmat veya Malzeme ve Teçhizatla İlgili Bilgiler:
a) Kadrosu :
b) Mevcudu :
c) Mevcut ve silah ve mühimmatla kapasite artışı yapacaktır / yapmayacaktır.
d) İthal/İhraç veya ülke içi nakil, tevzii ve mübadelesi istenen miktar:
e) Org. Code Numarası :
f) DODIC/Noun :
g) Lüzumlu ilave bilgiler :


—— • ——

21 Ekim 2017 Cumartesi

“Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımadık tanımayacağız” Prof.Dr.S. Rıdvan Karluk

TC CUMHURBAŞKANI: “KIRIM’IN YASA DIŞI İLHAKINI TANIMADIK VE TANIMAYACAĞIZ”
Prof. Dr. S. Rıdvan Karluk
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin altıncı toplantısı için 9 Ekim 2017 tarihinde Ukrayna’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu, Türkiye Cumhuriyet’inden Ukrayna’ya yapılan ilk ziyaret değildir.
Ukrayna Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 1991 yılından sonra gelişen ilişkiler, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Süleymen Demirel‘in 21-23 Mayıs 1998 tarihlerinde Ukrayna’ya ve tarihte ilk defa bir devlet başkanı sıfatıyla 23 Mayıs 1998’de Kırım’a gerçekleştirdiği ziyaret ile doruk noktasına ulaşmıştır.
Bu tarihi ziyaret öncesinde Demirel 20 Mayıs 1998’de  Kırım Gelişim Vakfı Kurucu Yönetim Kurulu üyelerini kabul etmiş,  Vakıf Başkan Yardımcısı olarak sunduğum brifingi dinleyerek notlar almış,  Kırım davasına desteğini  göstermiştir.
SÜLEYMAN DEMİREL KIRIM'DA
Süleyman Demirel Kırım’ı ziyaretinde çok önemli bir tespitte bulunmuştur: “Tarihin karanlık bir döneminde zorla, yaşadıkları topraklardan koparılmış olan Kırım Tatarlarının yeniden anayurtlarına dönmeleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün küresel bir mutabakata dönüştüğü zamanımızın ruhuna uygun bir tarihi gelişmedir.”
Kırım, Sovyetler Birliği döneminde 1954 yılından 1991’e kadar Ukrayna’nın bir bölgesi (oblast) olmuş, bu yıldan sonra Rusya’nın işgaline kadar Ukrayna’ya bağlı Kırım Otonom Cumhuriyeti olarak kalmıştır. Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in 23 Şubat 2014tarihinde görevden alınması ve Rusçanın ülkenin ana dillerinden biri olmasının kaldırılması sonucunda başlayan Ukrayna kriz sürecinde Rusya tarafından işgal edilmiştir.
Rus yanlısı milisler, Kırım yarımadasındaki stratejik noktaları ele geçirerek 26 Şubat gecesi Kırım’ın tek taraflı ilhak edilme sürecini başlatmıştır. 27 Şubat 2014 tarihinde silahlı grupların Kırım’daki bölgesel parlamento binasını basarak işgali başlatmasıyla birlikte Kırım’daki yasa dışı silahlı Ruslar camilere girerek manevi değerlere hakaret etmeye başlamış, Tatarlar üzerinde yoğun bir baskı kurulmuş, Kırım Milli Meclisi ile Türkçe yayın yapan TV kanalları, haber ajansları, radyolar ve Tatar okulları kapatılmıştır. 
Kırım Tatarlarının Lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Kırım Temsilcisi İsmet Yüksel ve Sinaver Kadir’in 5 yıl süre ile Kırım’a girişleri yasaklanmıştır. Kırım’da silahlı Rus güçleri tarafından kaçırılan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan insan sayısı çift haneli rakamlara ulaşmıştır.
İşgal sonrasında oluşan yeni yönetim, Rusya’ya katılım kararını 6 Mart’ta alarak 16 Mart 2014 tarihinde bu kararı referanduma götüreceğini açıklamıştır. Almanya Başbakanı Angela Merkel 9 Mart’ta Kırım’da yapılacak referandumu, Ukrayna anayasasına ve uluslararası hukuka aykırı bulduğunu belirtmesine rağmen yaklaşık 1 milyon 200 bin seçmenin bulunduğu Kırım’da referandum yapılmıştır.
Katılanların yüzde 93’nün Rusya ile birleşmekten yana oy kullandığı referandumda Kırım Tatar Türkleri, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduklarından referandumu boykot etmiştir.  Referandumda halka, “Rusya’ya bağlanmaya razı mısınız?” ve “1992 yılı Kırım Anayasası’nın yeniden yürürlüğe girmesi ve Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olmasına razı mısınız?” soruları yöneltilmiştir.
Referandumdan iki gün sonra 18 Mart’ta Kırım’ın yeni yönetimi ile Rusya arasında Kırım ve Sivastopol’un Rusya’ya Bağlanması ve Yeni Federal Bölgeler Oluşturulması Anlaşması imzalanmış, Anlaşma Duma’da 442’ye karşı 1 oyla ve Federal Konsey’de oybirliğiyle onaylanmış ve Kırım Rusya tarafından Kırım ilhak edilmiştir.
Rusya, 1994 yılında Budapeşte Mutabakatı ile kabul ettiği Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü Kırım’ı işgal ederek ortadan kaldırmıştır. Kırım’ın BM şartlarına uygun olarak bağımsızlığını ilan ettiğini savunmuş, Kırım’daki sürecin Kosova’daki süreçle aynı olduğunu öne sürmüştür.
Avrupa Birliği referandumunu ‘kanunsuz etkinlik’ olarak tanımlamıştır. 27 Mart 2014tarihinde 193 üyeli BM Genel Kurulu, Rusya’nın Kırım’ı ilhakının yasa dışı olduğuna ilişkin Ukrayna tasarısını kabul etmiştir. Kanada, Kosta Rika, Almanya, Litvanya, Polonya ve Ukrayna’nın hazırladığı, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ilişkin karar tasarısı için aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 100 ülke evet, 11 ülke hayır ve 58 ülke ise çekimser oy kullanmıştır.
Genel Kurul üyelerinin büyük çoğunluğu, Kırım’ın tek taraflı olarak Rusya’ya bağlanmasına karşı çıkarken, referandumun yasadışı olduğunu açıklamışlardır. Büyükelçiler, BM Şartı’nın 2’nci maddesi gereği Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün desteklenmesinin önemine işaret ederken, Rusya’dan geri adım atmasını istemişlerdir. Venedik Komisyonu, Avrupa Birliği ve ABD, yasa dışı olarak yapılan sözde referanduma karşı çıkmıştır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 19 Aralık 2016 tarihinde yapılan 65’nci oturumunda Kırım Özerk Cumhuriyeti ve Akyar (Sivastopol) şehrinde (Ukrayna) İnsan Hakları Alanındaki Durum İle İlgili Kararı oy çoğunluğuyla kabul etmiştir.Karar için yapılan oylamada 70 ülke evet oyu verirken, 77 ülke çekimser kalmıştır.  Geleneksel olarak Rusya, Belarus, Sırbistan, Çin, Ermenistan ve bazı Afrika heyetleri dahil 26 ülke oylamada hayır oyunu kullanmıştır.
Rusya temsilcisi, Ukrayna’nın Kırım’da İnsan Hakları İle İlgili Kararla dünya toplumunun dikkatini iç çatışma ve Minsk Anlaşmalarının yerine getirilmesi konusundan başka yöne çekmek istediğini öne sürmüştür. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Kırım kararı için yapılan oylama ile ilgili yorum yapan Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, eski SSCB ülkeleri Ermenistan, Belarus, Kazakistan ve Özbekistan’nın Rusya korkusunu bir türlü yenemediğini açıklamıştır.
Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı, Kırım’ın uluslararası hukukun yok sayılarak Rusya tarafından işgali kapsamında Ukrayna’nın Rusya Federasyonu’na karşı açtığı davada 19 Nisan 2017 tarihinde ilk kararını açıklamıştır. Divan, Rusya tarafından işgal edilen Kırım’da ulusal azınlıkları koruma amaçlı Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme‘yi ihlal ettiği için Rusya’ya karşı sınırlayıcı tedbir uygulanmasını onaylamıştır.
Divan’ın kararını açıklayan hakim Ronny Abraham Rusya’yı, Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyetlerinin yasaklanması dahil Kırım Tatarlarına karşı sınırlamalardan kaçınmaya mecbur tutmuştur: “Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyetlerinin yenilenmesi dahil olmak üzere Kırım Tatarlarına yönelik çıkarların temsil edilmesine ilişkin sınırlamalardan kaçınılsın. Ukraince eğitim verilmesi sağlansın.”
Rusya, Adalet Divanı’nın kararını kendine göre yorumlamış ve kararda Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyet yasağının kaldırılması talebinin olmadığını öne sürmüştür. Fakat, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi 45 ülke Rusya’dan, BM Uluslararası Adalet Divanı’nın kararını yerine getirmesini istemiştir.
Refat Çubarov, Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı’nın Ukrayna’nın Rusya’ya karşı açtığı dava kapsamında verdiği ara karar ile ilgili olarak Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasını Kırım Haber Ajansı’na şöyle yorumlamıştır: “Bu tür açıklamalar, saldırgan ülkenin tipik, yüzyıllardır değişmeyen alışılageldik davranışlarıdır…Moskova, yüzyıllar boyunca tarihin izahı dahil olmak üzere tüm alanlarda bu şekilde davranmıştır.”
Çubarov, Rusya Federasyonu’nun hiçbir girişiminin, Ukrayna’nın Kırım’ın işgaline son vermekle ilgili siyasi tavrını değiştirmeyeceğini, ancak işgal edilen yarımada için ve Kırım Tatarlarının vatanlarında yaşama hakkı için mücadelesini daha da güçlendireceğini belirtmiştir.
İşgal sürecinde dönemin Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu, Antalya’da düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları toplantısında Ukrayna krizinin Avrupa’nın güvenliğinin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdiğine işaret etmiştir: “Rusya’nın illegal ilhakı kabul edilemez. Kırım Tatarlarının izolasyonunu engellemek hayati önem taşıyor.”
Dönemin Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ise Rusya’nın, Türkiye’nin son derece önemli bir ticari partneri ve komşusu olduğunu kabul ermekle beraber, Kırım Tatarlarına da sahip çıkmıştır: “…Ukrayna’da yaşayan bütün etnik grupların, bütün değişik kesimlerin de memnun olacağı bir çerçevede bu sorunların aşılmasını arzu ediyoruz. Orada Kırım Türkleri de yaşıyor biliyorsunuz. Özellikle, Kırım Türklerinin koşulları tabi bizi çok yakından da ilgilendiriyor.”
Torun tarafından Tatar olduğunu açıklayan Ahmet Davutoğlu’nun “Ukrayna’nın bütününün, Kırım da dahil olmak üzere istikrara kavuşması en büyük temennimizdir” demeci önemlidir.
Türkiye bu konuyu demeçlerin ötesine taşımazsa, Kırım örneğinin bazı çevreleri cesaretlendirmesi kaçınılmazdır. Nitekim, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani Kırım’da olduğu gibi 2017 yılı sonlarında bağımsızlık için referandum yapılacağını açıklayınca, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın şu açıklamayı yapmak zorunda kalmıştır: “Biz bu konuyu daha önce Kürt Bölgesel Yönetimiyle konuştuk. Biz bunun yanlış adım olacağını düşünüyoruz. Güvenlik risklerinin hat safhada olduğu bir döneme bunun gündeme getirilmesini doğru bulmuyoruz. Ayrıca Irak’ın parçalanması adımı başka bölgelere de yayılır, bunun bedelini de herkes öder.”
Rusya’nın Kırım’ı ilhakı Batı kamuoyunda tepkilere yol açmıştır. Türkiye, Avrupa Birliği, ABD ve Batı dünyasının tamamına yakını Kırım ve Sivastapol’ün hukuk dışı ilhakını tanımamış, Çin gibi bazı ülkelerde Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana tavır almıştır.
Avrupa Birliği (AB) Rusya’ya uyguladığı yaptırımları 2016 yılında 23 Haziran 2017 tarihine kadar uzatmıştır. AB, 19 Haziran 2017’de geri adım atılmaması üzerine Rusya’ya Kırım ve Sivastopol’u yasa dışı ilhakı sebebiyle uygulamakta olduğu sınırlayıcı önlemleri 23 Temmuz 2018’e kadar uygulamaya karar vermiştir. Böylece, AB vatandaşları ve şirketlerinin Kırım ve Sivastopol bölgelerindeki faaliyetleri sınırlandırılmıştır.
Rusya ile domates ihracatına getirilen kısıtlamanın ötesinde de sorunlar vardır.
Bunları görmezden gelirsek, Kırım’dan son iki asırda göçen yüzbinlerce Kırım kökenli Türk vatandaşı çok rahatsız olur.  Rus kaynakları, “Bugün bu halkın temsilcileri kendi koydukları: qırımtatarlar (yani kırım tatarları) ve qırımlar (yani Kırımlılar) adını kullanırlar. Kırım yakınlarında yaklaşık 260 bin Kırım tatarı yaşamaktadır ve ezici çoğunluğu sünni müslüman olup hanefi mezhebine dahildirler. Kırım tatarlarının Türkiye’de yaşayan diasporası yaklaşık yüz bindir, Özbekistan’da 90 bin, Rusya’da ise yaklaşık dört bin kişiden oluşur” diyerek doğru olmayan tespite bulunmuştur. (Sputnik, 2012)
Oysa Türkiye’de yaşayan Kırım kökenli Türk vatandaşları birkaç yüz bindir. Nitekim Fisher, 1785-1788 tarihlerinde yaklaşık 100 bin Tatarın anavatanını terk ettiğini yazmıştır. (Fisher, 2008)
Türkiye ve Rusya’nın dünyaya bakışları tam olarak örtüşmemektedir.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Kırım dahil Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri, Rusya ve Türkiye arasında bir rekabet alanı olmuştur. Taraflar arasında PKK ve PYD, Yukarı Karabağ, Kosova, Suriye, Kıbrıs, Ermenistan ve sözde Ermeni soykırımı konularında temel görüş ayrılıklarının varlığı yok sayılamaz. PKK ve PYD’nin Moskova’da temsilcilikleri vardır. Halep’te ateşkes için BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamada Rusya ve Çin’in veto kullandığı da unutulmamalıdır.
Tarihte Rus Çarlığı ile Osmanlı, Rusya ile Türkiye hiçbir dönemde gerçek anlamda dost olmamıştır. Türkiye ve Rusya arasında 500 yılı aşkın ilişkilerde taraflar arasındaki 11 savaşın sadece dördünde Osmanlılar galip gelebilmiş, yedi savaş ağır mağlubiyetle sonuçlanmıştır.
Rus Çarı 1’nci Nikolay’ın St. Petersburg’da 9 Ocak 1853 tarihinde söylediği “Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var” ifadesindeki hasta adam, Osmanlı Devleti’dir.  Terim ilk defa 12 Mayıs 1860 tarihinde The New York Times’ta yer almıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Tatar Türklerinin vatan Kırım’dan ayrılarak Türkiye’ye göç etme süreci hızlanmıştır.
Günümüzde başta Eskişehir olmak üzeri Kırım’daki Tatar nüfusundan daha çok Kırım Tatar Türkü Anadolu’da yaşıyorsa, bunun sebebi Kırım Hanlığının Rus nüfuzuna girmesidir.
Kırım’dan Türkiye’ye kitle göçleri, Kırım Hanlığının ortadan kaldırılarak Rusya İmparatorluğu’nun Kırım’ı ilhak etmesinden sonra başlamıştır. Kırım Ukrayna’dan kopunca Kırım’da yaşayan Kırım Türkleri bu gelişmeden olumsuz etkilenmiştir.
Babam rahmetli Süleyman Karluk, Kırım’dan sürüldüğü için 1912 yılında Köstence’de doğmuş, 1944 yılında da Türkiye’ye göç etmiştir. Bazı kuzenlerim Köstence’de yaşamaktadır. Kırım’ın Rusya tarafından işgali sonrasında göç, bu defa Ukrayna’ya yönelik olarak devam etmektedir.
Kırım Türklerinin olumsuz etkilenmesinin önlenmesinde, Batı dünyası kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin de desteğine ihtiyaç vardır. Kırım Tatar Türklerinin Mayıs 1944 sürgünü, Kırım Tatarlarına yönelik bir soykırım (jenosid) suçudur ve insanlık ayıbıdır.
Kırım Tatar Türklerinin hakları, Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra da kendilerine iade edilmemiş, Kırım’da değiştirilen Türkçe yer isimlerinin iadesi Ukrayna yönetimi tarafından başlatılmışken işgalci Rus yönetimi tarafından durdurulmuştur. Rus yönetimi Kırım’ın Türkçe olan ismini Tavriya olarak değiştirme sürecini başlatmıştır.
Kırım’da vatanlarından diktatör Stalin tarafından sürgün edilmiş Kırım Tatar Türklerinin bir daha bu sürgünü yaşamamaları için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda Putin nezdinde ağırlığını hissettirmesi, Türkiye’de yaşayan yüzbinlerce Kırım Türkü için çok önemlidir.
Kırım, Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya arasında bir barış ve huzur köprüsü olmalı, şovenist yaklaşımlara ortam hazırlayan bir alan olmamalıdır.
Bu kısa tarihsel özetten sonra Türkiye Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin altıncı toplantısının sonuçlarına bakalım. Ziyaret sonrasında düzenlenen basın toplantısında, biri Kırım Haber Ajansı’dan (QHA) olmak üzere sadece iki basın mensubundan soru alınmıştır. İlk soruyu yönelten QHA muhabiri Kırım’ın Rusya tarafından işgali konusunda Erdoğan’ın görüşünü öğrenmek istemiştir.
Ukrayna’nın bölgenin istikrarı, güvenliği ve barışı noktasında kilit ülkelerden biri olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu itibarla biz ikili ilişkilerimize hep stratejik bir vizyonla yaklaştık. Ukrayna’yı daha 2003 yılında öncelikli ortak ülkelerden biri ilan ettik. 2011’de de stratejik konseyi kurarak ilişkilerimizi en üst seviyeye çıkardık. 2012’de yürürlüğe giren vize muafiyeti anlaşmasının ardından, bu yıl kimlikle seyahat imkanını başlattık” demiştir.
Erdoğan görüşmelerinde ikili ilişkileri kapsamlı bir şekilde ele alma imkanı bulduklarını  şöyle açıklamıştır: “…Sayın Poroşenko’ya Türkiye’nin Ukrayna’nın egemenliğini, Kırım dahil toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini desteklemeye devam edeceğini bir kez daha ifade ettim. Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımadık ve tanımayacağız. Ukrayna’nın ülkelerine sadakatlerini kanıtlamış Kırım Tatarlarına (Türklerine) verdiği destekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Soydaşlarımızın durumunu yakından takip etmeye ve bu konuyu uluslararası kamuoyunun gündeminde tutmaya devam edeceğiz. Kırım’daki yasa dışı durumun aşılması için diplomasi ve hukuk çerçevesinde atılacak adımların önemine inanıyoruz. Bu konuda Ukrayna ile eşgüdüm halinde çalışmaya devam edeceğiz.”
QHA muhabirinin   cezaevindeki Kırım Tatarlarının durumuna ilişkin sorusu üzerine şunları söylemiştir: “Cezaevinde olan Kırım Tatarı dostlarımızla ilgili her türlü girişim ve gayretin içindeyiz. Temenni ederim ki bu girişimlerin de neticesini alırız. Bunların takipçisiyiz. Kırım ile ilgili geçmişten bugüne tavrımız, bu konuyla ilgili ulusal ve uluslararası noktadaki yaklaşımımız bellidir. Kırımlı kardeşlerimizi kendimizden ayrı görmedik bundan sonra da görmeyeceğiz.”
Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ise, Kırım sorununun kilit konularından biri olduğunu açıklamıştır: “Elbette Kırım’ın işgalden kurtarılması konusu ve işgalci yönetimin baskısı altında bulunan Kırım Tatar (Türk) halkının haklarının korunması Ukrayna ve Türkiye cumhurbaşkanları arasında yapılan görüşmenin en önemli konularından biriydi. Daha önce de açıkladığım gibi BM’de ilan ettiğim Kırım’ın işgalden kurtarılması dostluk grubuna Türkiye’nin de katılmasını istedim.
Ne yazık ki aramalar ve tutuklamalar, zulüm ve baskı, işgalcinin politikasını kabul etmeyenlere yönelik yıldırma ve sürgün, Kırım’da rutin hale geldi. Kırım Tatarları ve Kırım Tatar Milli Meclisi temsilcileri baskı altında kaldılar. Ahtem Çiygöz, İlmi Ümerov, Nikolay Semena… Liste bu isimlerle sınırlı değil.
Ve bugün Kırım’daki Ukraynalı vatandaşların haklarını ve özgürlüklerini korumaya yönelik eylemlerimizi koordine etmeye devam etme konusunda anlaştık. Türkiye’nin Kırım’ın işgalinin tanımama dahil olmak üzere Ukrayna’nın bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğüne ilişkin sert tutumuna çok değer veriyor ve teşekkür ediyoruz.
Bu, Kırım’ın işgal altındaki limanlarına bayraklarını değiştirerek giren Türk gemilerinin girmesinin önlenmesini ve Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğünün sağlanması ile ilgili unsurlarla alakalı diğer birçok konuyu kapsıyor. Ortaklarımızla olan işbirliği seviyesinden memnunum.”
Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroşenko’nun atıfta bulunduğu Kırım Milli Meclis Başkan Yardımcısı Ahtem Çiygöz tutuklanmış, Kırım’daki fiili yönetimin ‘sözde’ mahkemesi tarafından 11 Eylül 2017 tarihinde de 8 yıl hapse mahkum edilmiştir. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Hüseyin Müftüoğlu, Çiygöz’ün 3 yıla yaklaşan bir tutukluluğun ardından 8 yıla mahkum edilmesini, Kırım’daki gelişmelerden duydukları kaygıyı barışçıl yollarla ortaya koyan Kırım Tatarlarının yaşadığı mağduriyetlere bir yenisinin eklenmesi olarak açıklamıştır:  “Çiygöz hakkında verilen bu kararın gözden geçirilmesini ve adı geçenin serbest bırakılmasını ümit ediyor, Kırım Tatar soydaşlarımızın hak ve menfaatlerinin gözetilmesine verdiğimiz önemi bir kez daha vurguluyoruz.”
Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB), 12 Mayıs 2016 tarihinde Kırım Milli Meclisi Başkan Yardımcısı İlmi Ümerov’u gözaltına almış, dönemin sözde Kırım Savcısı Natalya Poklonskaya, FSB’nin Ümerov’a karşı dava açtığını bildirerek, Ümerov’un Rusya’nın toprak bütünlüğünü bozmaya yönelik çağrılar ve eylemlerde bulunmasından şüphelenildiğini öne  sürünce, Ümerov hakkında ev hapsi kararı verilmiş ve evinde arama yapılmıştı. Geçen sürede Kırım’daki sözde Akmescit (Simferopol) Bölge Mahkemesi, 27 Eylül’de aldığı kararla, “Rusya’nın toprak bütünlüğünü bozmaya yönelik çağrılar ve eylemlerde bulunmak” suçlamasıyla yargılanan  Ümerov’u 2 yıl hapse mahkum  ederek, 2 yıl kamuya açık faaliyetlerde bulunma yasağı koymuştur.
Karar üzerine İngiltere’nin Ukrayna Büyükelçiliği, Rusya tarafından işgal edilen Kırım’daki sözde Akmescit Bölge Mahkemesi’nin Ümerov’un aleyhine açılan düzmece davada verdiği kararı kınamıştır: “Kırım Tatar Milli Meclisi Başkan Yardımcısı İlmi Ümerov’un ‘ayrılıkçılık’ suçlamasıyla 2 yıl hapis cezasına mahkum edilmesi büyük endişelere yol açıyor. Bu karar bir kere daha Rusya Federasyonu’nun, Kırım’ın işgaline karşı çıkan insanlara karşı baskı uyguladığını sergiliyor.”
Elçiliğin açıklamasında kararın; 25 Eylül’de yayınlanan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin Kırım’daki insan hakları durumunu ele alan raporunda da belirtildiği gibi, Kırım’da 2014 yılından bu yana insan hakları durumunun kötüye gittiğini doğruladığı belirtilmiştir.
Ümerov’un tutumunun, BM Genel Kurulu ve Avrupa Birliği dahil olmak üzere tüm uluslararası toplum tarafından desteklendiği şöyle vurgulanmıştır: “En baştan Ümerov davası, 2016’da psikiyatri kliniğine yatırılması da dahil, hiçbir uluslararası standartlarına uymuyordu. Biz Kırım’ın yasa dışı Rus işgalini tanımıyoruz ve hiçbir zaman tanımayacağız. Rusya, Kırım’ı Ukrayna’ya iade etmeli ve Kırım yarımadasında Rus yönetiminin eylemlerine karşı çıktıkları için tutuklanan tüm insanları derhal serbest bırakmalı.”
Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı, Ukrayna milletvekili Refat Çubarov, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin Kırım’ın işgali ve Donbas’taki eylemlerinden dolayı Rusya’ya yönelik uyguladığı yaptırımlara katılmamasına rağmen Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklediğini vurgulayarak, “Türkiye Avrupa ve uluslararası yaptırımlara katılmıyor” demiştir ama Türkiye, ABD ve AB’nin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımların dışında değildir.
Kırım’ın Çarlık Rusya’sı eline düşmesinden sonra başlayan Kırım Tatar Türklerinin Milli İstiklal Mücadelesine Türkiye gerekli desteği vermeli, işgalden sonra Kırım’da yaşanan insan hakları ihlallerinin önlenmesi için daha çok çaba harcamalıdır. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’ nün “Ankara-Moskova arasındaki mesafe, Ankara-Brüksel arasındaki mesafeden daha yakındır” açıklamasının, sadece ‘fiili km uzaklığı’ olarak anlaşılmasında büyük yarar vardır. Çünkü Ankara-Moskova 2,406 km, Ankara-Brüksel ise 3,121 km’dir.
Türkiye’nin Kırım Tatarlarının kültürel ve dini değerlerini korumaya yönelik adımlar atması, bunun için de Rusya ile ikili ilişkilerini kullanması gerekir.
Kırım Tatar halkının lideri, Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Şubat 2017’de yapılan Kırım Tatar Platformu toplantısındaki konuşmasındaki tespiti, izlenmesi gereken stratejiye örnek oluşturmalıdır: “Biz Kırım’ı silah zoruyla değil, diplomasi ve yaptırımların baskısıyla kurtarmayı istiyoruz. Şimdi dünyada bize soruyorlar, Türkiye size bu kadar yakın, en kalabalık diasporanız da orada. Türkiye niye böyle davranıyor diye. Biz elimizden geldiğince Türkiye’yi savunuyoruz. Ama bunlar çok tesirli, çok inandırıcı olmuyor. Diyorlar ki, akrabalık böyle olmaz.”
Demokrasi ve insan haklarının çağdaş ve uygar ülkelerde büyük önem kazandığı günümüz dünyasında insan haklarına saygı göstermeyen rejimlerin çağdaş dünyadan soyutlanması kaçınılmazdır. 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ukrayna vatandaşı olan Kırım Tatarlarını da koruyan temel bir hukuk normudur. Haksız bir şekilde Kırım’dan sürgüne gönderilen Kırım Tatarlarının anavatanları olan Kırım’da yeniden iskan edilmeleri en temel insan hakkıdır.
Ekonomik konuların dışında da Rusya ile Türkiye arasında Kırım konusunda sorunların olduğu da yadsınamaz bir gerçektir.  Kırım Tatarlarının 1783 yılında Kırım’ın Çarlık Rusya’sının kontrolüne geçtikten sonra başlayan Milli İstiklal Mücadelesi, günümüzde İsmail Gaspıralı’nın Dilde Fikirde İşte Birlik görüşü çizgisinde devam etmelidir.
Prof. Dr. S. Rıdvan Karluk
rkarluk@anadolu.edu.tr

13 Ekim 2017 Cuma

BALKANLARDAN BAĞIMSIZLIK SESLERİ VE KAMBER, Ahmet Kılıçaslan Aytar

BALKANLARDAN BAĞIMSIZLIK SESLERİ VE KAMBER
Ahmet Kılıçaslan Aytar
Katalonya'nın 1 Ekim'de düzenlediği Bağımsızlık Referandumu, Balkanlar'daki etnik grupların bağımsızlık hayallerini yeniden canlandırdı.
Şimdi Güney Sırbistan'daki etnik Arnavutlardan, Sırp Cumhuriyeti Sırplarına kadar bölgesel liderler;
Yasaklı Katalonya referandumunun ardından "Neden aynı şeyi yapmıyoruz?" sorusunu soruyorlar...
Katalonya başarılı olursa, Balkan haritalarının yeniden ve potansiyel olarak acılı bir şekilde çizilmesine yönelik hareketlerin ortaya çıkacağı düşünülüyor.
*
Üstelik bölgesel liderler, ABD eski Başkanı G.W.Bush'un, "Bağımsızlık bildirgeleri, iç yasaları ihlal edebilir. Ancak bu uluslararası hukukun ihlal edildiği anlamına gelmez" beyanını dayanak yapan,
17 Şubat 2008'de Kosova Meclisi'nde okunan bağımsızlık bildirgesi ardından,
Sırbistan'dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Kosova Cumhuriyeti'nin tanınması durumuyla, şimdi iyice  cesaretlenmişlerdir.
Giderek "Kosova bir referandum olmadan nasıl ayrılmayı başardı ya da 22 AB üyesinin nasıl AB siyasetinin temelini oluşturan Avrupa yasalarını ihlal eden ayrılığı yasallaştırdığına" ilişkin sorular soruluyor...
*
Milliyetçi şiddetin 1990'larda çok fazla insanın hayatına mâlolduğu bu bölgede, yeniden alevlenen bağımsızlık düşünceleri potansiyel ciddi tehlikelere işaret sayılıyor...  
Nitekim Katalonya'daki çalkantılı durumdan sonra Sırbistan Cumhuriyeti yine Kosova ile ilgili olarak uluslararası topluluğu çifte standartlar oluşturmakla suçluyor.
Çünkü Sırbistan'ın bölgesel anlaşmazlıklar, uluslararası tanınırlık ya da bağımsızlık konusunda herhangi bir sorun söz konusu olduğunda tartışmaya getirdiği ilk konu Kosova'dır...
*
Bu noktada Rusya Federasyonu da,"Kosova'da Arnavutlara tanınan haklar, neden Kırım'daki Rus, Ukraynalı ve Kırım Tatarlarına tanınmıyor" argümanıyla Kosova'yı tanımıyor.
ABD, AB ve NATO ise Kosova'nın bağımsızlığını "özel bir dava" olarak kabul ediyor...
*
Aslında Katalonya'nın Bağımsızlık Referandumu arka planda Ukrayna sorununu yeniden harlıyor. 
Ukrayna'daki sorun iktidar ya da muhalefetin dinamik güçlerle birlikte ülkenin gelecekteki yönünü belirleme mücadelesi olarak gelişmişti.
Orada Batı yanlısı halk demokrasi istiyor, Rus yanlıları ise  Rusya Federasyonuna bağlılık talep ediyordu...
*
Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesinin ardından Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri bağımsızlık ilan ettiler.
Çatışmaların ve barış müzakerelerinin tarafı olduklarını bildirdiler.
Müzakerelerde eşit haklar, adil seçimler, Rusya -Belarus ve Kazakistan'ın kurduğu  Gümrük Birliğine entegrasyon talep ediyor;
Taleplerin yerine getirilmesi halinde barışı destekleyeceklerini, ortak ekonomik ve kültürel alanı korumak için çaba harcayacaklarını  söylüyorlardı...
Öte tarafta Moldova'nın en doğusunda, Dinyester ırmağı ile Ukrayna sınırı arasında uzanan, incecik bir alanda bağımsızlığı hiç bir devletin tanınmadığı bir ülke olan Transdinyester Cumhuriyeti de,
Resmi dil Romence'yi konuşmak istememeleri nedeniyle Moldovyalılar da Rusya'ya bağlanmak talebinde bulunuyordu...
*
Bu noktada Rusya, hâlâ "Batı uygulamalarının sonuçlarını öngöremeyecek şekilde siyasi öngörü ve ölçme duyusunu kaybetti ve biz geri adım atamayacak eşiğe geldik" tezindedir.
Uluslararası hukukta oluşan çifte standarda işaretle, uluslararası hukukun ulusal çıkarlara saygı ilkelerine dayalı yeni bir küresel statüye kavuşturulmasını istiyor...
*
ABD ve AB ise Kosova'nın bağımsızlığını Katalan senaryosundan tamamen farklı olduğunu savunmaktadır..
Buna göre Kosova, diğer vakalardan farklı olarak tarihsel, yasal ve gerçek niteliklere sahiptir.
Bu nitelikleriyle Kosova  benzersiz bir durumu ifade etmekte ve diğer durumlar karşısında eşsiz olmaktadır.
*
Kosova, artık var olmayan eski Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin bir parçasıydı.
Varlığı boyunca bir anayasa da dahil olmak üzere diğer federal birimler ile aynı devlet özelliklerine sahipti.
Anayasa'nın koruduğu iyi tanımlanmış sınırları vardı ve federal birliklerin, mesela Kosova parlamentosu'nun onayı olmadan değiştirilemiyordu.
Eski Yugoslavya'nın dağılması; Sırbistan'ın Kosova'nın federal statüsünü 1989'da polis zoru ve askeri gücü yoluyla yasadışı olarak kaldırmasıyla başladı.
Halbuki, Sırbistan'ın Kosova'da Arnavut çoğunluğa karşı yaptığı gibi  Katalan halkı şiddetli baskıya, sivillere karşı suçlara ve İspanya'nın etnik temizliği ile karşı karşıya kalmadı.
Kosova uluslararası toplum tarafından kolaylaştırılan bağımsızlığını elde etmek için Sırbistan ile uzun süren müzakerelerde bulundu.
Kosova'nın siyasi statüsünü belirlemek için Viyana'da yapılan müzakereler, BM liderliğindeki uluslararası bir sürecin doğrudan sonucuydu..
*
Bu noktada ABD ve AB çifte standartlardan şikayetçi olan ve Kosova ile Katalonya arasında benzerlikler bulan Sırbistan'ın; Kırım'ın Rusya'ya katılmasına yönelik tutumuna dikkat çekiyor.
Sırbistan'ın, Ukrayna'nın bir devlet olduğu ve Kırım topraklarının bu devletin  ayrılmaz bir parçasını oluşturmasına rağmen,
Neden Kırım'ı ilhak eden  Rusya Federasyonu'nu kınamadığını,
Halbuki SSCB'nin parçalanmasından önce bile, Ukrayna'nın topraklarının bir parçası olarak Kırım'ın statüsünün uluslararası hukuk perspektifinden saygı gördüğünü,
Bu çerçevede AB üyesi ülkeleri, Kosova'nın bağımsızlığının uluslararası hukuk ve diplomatik politikalar çerçevesinde meşru olduğunu doğrularken,
Sırbistan'ın Kırım'ın ilhak edilmesini Rus gücünün saldırganlığının gayrimeşru olduğuna neden değinmediğini  soruyor.
*
Bir zaman önce S.Miloseviç'in bakanı olan bugünün Sırbistan Cumhurbaşkanı  Aleksandar Vuciç, ülkesinde yeniden dirilmekte olan ulusalcı ateş karşısında Madrid'i destekliyor...
Çünkü ABD ve AB ülkeleri Sırbistan'ın güneyinde, Sırbistan Arnavutlarının merkezi olan Preşova Vadisi'nin en büyük yerleşimi olan Preşova'yı,
Müslüman nüfusa sahip Sandzak bölgesini ve çok sayıda azınlığa sahip olan özerk Voyvodina eyaletini  potansiyel sıcak noktalar olarak Sırbistan'ın gözüne sokuyor.
Katalan referandumundan sonra Bosnalı Sırplarda da "Bosna'da olası bir barışçı bölünme hakkında rasyonel olarak konuşmaya başlama zamanı geldi" düşüncesi gelişiyor...
Etnik çizgiyle bölünmüş kuzey Kosova kenti olan Mitrovica'nın Sırp tarafından işletilen bölümünde Sırp bayrakları artık her yerde dalgalanıyor...
*
Bu sırada,eski Başbakanı A.Davutoğlu'nun "Savaşmadan Saraybosna'yı  Şam'a, Bingazi'yi Erzurum'a, Batum'a bağlayacağız.  Hiçbir ülkenin toprağında gözümüz olmadı, olmayacak. Bunu dediğimizde, bize "yeni Osmanlıcı " diyorlar. Bütün Avrupa'yı birleştirenler yeni Romacı olmuyor. Ortadoğu coğrafyasını birleştirenler yeni Osmanlıcı oluyor. Neden Türkiye eski topraklarında Balkanlarda, Ortadoğu'da ve Orta Asya'da yeniden liderlik kurmasın" ifadesiyle açıkladığı siyasetin esas lideri,
R.T. Erdoğan; Sırbistan'ın Türk nüfuslu Novi Pazar ilçesinde konuşmaktadır:
"Tek arzum var o da şu; Novi Pazar bir olsun, iri olsun, diri olsun, kardeş olsun hep birlikte Novi Pazar olsun çünkü ayrılıkta zafiyet var, birlikte kuvvet var. İnşallah bu ayrılıkları bir kenara koyacağız, bir beraber olacağız ve Allah'ın izniyle ondan sonra da gücün, kuvvetin burada olduğunu bulacağız, göreceğiz. Özellikle bu işte işin önünde olan kardeşlerimden bunu hassaten rica ediyorum ve böylece de istiyorum ki, Novi Pazar'dan çok daha farklı sesler duyalım ve Novi Pazar'ın geleceği çok daha güçlü olsun" benzeri şeyler söylüyor...
*
Sırbistan'ın derdi kendine yetiyor.
Buysa "Yurtta Barış, Dünya'da Barış" ilkeli dış politika yerine kendini bilmez ve çağdışı bir kafayla emperyalist kesilmek ve Sırbistan'da gelecek aramak hamlığından öteye gitmemesi bakımından önemlidir... 
Bir hukuk devleti olmak ile bir kabile olmanın farkı budur. 13. 10. 2017

4 Ekim 2017 Çarşamba

Birleşmiş Milletler (BM) "Bir Terör İmparatorluğudur" Mehmet Ali Şadoğlu

BM, BİR TERÖR İMPARATORLUĞUDUR…
Mehmet Ali Şadoğlu
Haksızlık ve adaletsizliklere tahammül edemeyip direnen toplumları bastırabilmek maksadıyla BM çatısı altında bir araya gelen devletler, ağırlıklarına göre birbirlerini kayırıp kollamak suretiyle terörizmi öyle manipüle ederek sokağa indirgemişlerdir ki, jakoben rejimlerini meşru; insanlık talebinde bulunan toplumları ise gayrimeşru ilan etmişlerdir.  
Öyle ki, özde haçlı-siyonist güdümünde ama sözde seküler yani siyaseten ateist olan BM, halkı İslam’a dayanan devletleri terör gerekçesiyle yönlendirerek kardeş halklarına karşı hunharca savaştırıp kıydırabilmektedir. Asıl korkunç olan ise, dolgu olarak kullandıkları o devletlerin terörist yani düşman kıldığı grupları, kendilerinden olmaları hasebiyle dost ve müttefik yapabilmekte; yardım ve destekte sınır tanımamaktadırlar.
Terör nedir ve literatüre nasıl girmiştir? 17. yüzyılda Fransız devrimindeki döneme ve rejime getirilen bir tanımdır. Devrimcilerin çevresinde oluşan merkezleşmeye terör denilerek, ilk defa burada kullanılmıştır. Dolayısıyla terör, devlet hegemonyasına karşı uygulanan şiddet rejiminin bir tanımlaması gibi dayatılsa da, aslında birey ya da örgütlere atfedilebilir bir eylem biçimi değildir.  
Ancak kavramların, terimlerin, anlayışların ve dinlerin bozulup yeni anlam ve yorumların getirildiği seküler bir düzende terör de kendi çapında nasibini almış, devletler tarafından uygulanan bir şiddet rejimi olmaktan çıkarılıp, sokaktaki bireylere veya gruplara yamalanmıştır. Diğer bir ifadeyle hoyrat otoriteye karşı hak ve adalet adına direnme.
Haksızlığın, adaletsizliğin, sömürgeciliğin, kayırmacılığın ve zulmün olduğu her düzende müdafaa hakkı mahfuzdur ve yaratıcı Allah tarafından insanoğluna tanınmış fıtratsal bir meşruiyettir. Bu, öyle bir meşruluktur ki, insani insan yapan ve kötülüğü bertaraf eden temel bir kural ve erdemliktir.  
Her hak ve adalet arayışı ve gerçekleşen mücadeleler, bu temel üzerine kuruludur. Böylece iyiliği yani insanlığı var eden etken, haksızlıklara karşı susmama ve adaletsizliklere karşı savaşma esasına dayalıdır.
Hıristiyan, Yahudi ve ateist despotizmiyle yönetilen BM, İslam’ı bir terör ve Müslümanları da terörist olarak görse de, sinsice yürüttüğü devletlerarası çıkar ilişkilerini demokrasi ve insanlık adı altında manipüle ederek, boyunduruğuna aldığı o İslam ülkelerini, çobanın koyun sürüsünü gütmesinden daha kolay sürebilmektedir.  Zaten yaklaşık iki milyar Müslüman’ın var olduğu dünyada tek bir Müslüman milletin BM güvenlik konseyinde yer alamaması, gerçeğin apaçık bir kanıtıdır.
Müslüman toplumları insan saymayan BM, mandası altındaki sözde İslam ülkeleri vasıtasıyla tevhid ehlini öyle aşağılayarak terörizmle özdeşleştirmiş ki, haksızlıklara karşı direniş meşru bir hal almıştır. Hiçbir söylem, fikir, çıkar veya sevda, adaletsizliklere hatta esarete gem vuramaz ve vurmamalıdır. Seküler barbar yönetimler karşısında insanların haykırışları, BM düşünce düzeyindeki devletleri sarsmakta; böylece toplumsal direnişler, bölücülük ve terörizmle anılarak temize çıkılmaya çalışılmaktadır.     
Oysa insanların haksız ve adaletsizliklere karşı vuku bulan direnişlerde meydana gelen her olayın sorumlusu BM ve devletlerdir. Ektiklerinin bedelini mal ve canlarıyla biçen yönetimler, birkaç fail ya da bir örgüt bulmakla sorumluluklarından kaçmamalıdırlar.
BM, her ne kadar barış, demokrasi, özgürlük ve insanlıktan taraf denge kuran bir yapıymış gibi algılansa da, nasıl insanlık düşmanı bir diktatörlük olduğu silahlara ayırdığı bütçeler ve ürettiği en dehşetsi nükleer bombalarla kanıtlıdır. Ancak önlerinde diz çöküp ruhlarına fiyat etiketi koymak suretiyle insanlıklarını satanları dost; satmayanları ise terörist ve düşman belleyerek ya topluca kıymaya kalkışır ya da mahkûm kılabilmek için entrikalarda sınır tanımazlar. Şükürler olsun ki, bir şeyin olma takdiri yaratıcı ALLAH’ın iradesindedir. Aksi takdirde muhalif tek bir canlı bırakmazlardı.   
Neden her daim insanlardan korkarlar biliyor musunuz; haksız ve adaletsiz olmalarından; yoksa dürüst bir insanın yahut yönetimin beşerden korkabilmesi mümkün değildir.
Hâlbuki insanlık, diğer bir ifadeyle insan hakları bir evrenselliktir Ki, bu evrenselliğin kurallarını da yalnız yaratıcı koyar. Dolayısıyla BM ve seküler-laik düşüncedeki devletlerin koyduğu kurallarla fitnenin önüne geçilememekte; kaoslar, korkular, tehditler, mal ve can kayıpları önlenememekte; insanın insana olan düşmanlığı ve katliamları engellenememektedir.    
KISASA KISAS KADERİN YANİ ALLAH’IN BİR HÜKMÜ OLMASINDAN HAKSIZLIK VE ADALETSİZLİKLERE KARŞI DİRENİŞ TARTIŞILMAZ BİR MEŞRUİYETTİR.
Takdir edileceği üzere BM’in asıl amacı; gökyüzüne yerleştirdiği yaratıcı Allah yerine yeryüzüne hakim olabilmektir. Zaten seküler bir politika izlemesi de bu gerçeğin bir kanıtıdır. Ki, Hıristiyanlık ve Yahudilikte de aynı inanç vardır. Peki, İslamla özdeşleşmiş ülkelere ne demeli; nasıl Allah’a eş tutulan böyle bir düzeni sindirebilmektedirler?   
Çünkü onlar için para yani ekonomi her şey demektir. Para yani ekonomi için göze almayacakları hiçbir şeyleri olmadığından şeytan onları öyle kandırmaktadır ki, ya tevbe ederek kurtulabileceklerini sanmakta ya da vahiy dışı inandıkları dinlerinin fetvalarına aldanmaktadırlar. 
DOLAYISIYLA TERÖRİZMİN İMPARATORU BM İSE; BAŞKACA BİR TERÖRİSTİN VARLIĞINA VE VERECEĞİ ZARARA NE İNANIYOR NE DE TANIYORUM.
“Kişi, dostunun dini üzerinedir. Öyleyse, kimi dost edindiğine dikkat etsin.” Hz. Muhammed
“Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmazsın ve şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın. “ (Lokman 33) “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.” (Bakara 179)