HAARP DOSYASI
AYDOĞAN VATANDAŞ: HAARP KIYAMET TEKNOLOJİSİ Mİ?.. ACABA?..
AYDOĞAN VATANDAŞ
Yıllarca önce Sırp asıllı Amerikalı bilim adamı mucit Nikola Tesla tarafından
geliştirilen bu "düşük frekanslı elektromagnetik ışınımla "yüksek
enerji nakli" tekniğini hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir
silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı Senator Claiborne Pell şöyle söylüyordu: "Şu anda bir anlaşmaya
ihtiyacımız var... Dünyanın askeri liderleri fırtınaları yönetip, iklimleri
değiştirmeden ve düşmanlarına karşı depremler oluşturmadan önce..."
Senaryoya göre, San Andreas fay hattında meydana gelebilecek büyük bir depremin
Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki
değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan
basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler
haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Sıra projenin denenmesine gelmişti
Gölcük 17 Ağustos 1999, saat 03:02.
Saat gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle kendilerini evlerinden dışarı
atmaya çalışırken sanki bir kıyameti yaşıyor gibiydiler. Ve sanki insanların
çoğu belki de ölümün kendilerine ne kadar yakın olabileceğini ilk defa bu denli
yakından gördüler.
Donanma Komutanlığı'nın görkemli devir-teslim törenini müteakip deprem hiç
beklenmedik bir zamanda, ansızın çıkagelmişti. İki fırkateynin gece boyunca
aydınlattığı orduevi yerle bir oldu. Milyarlarca liralık havai fişeklerin
aydınlattığı Gölcük semaları bir kaç saat sonra bilimadamlarının 'deprem
ışıması' dedikleri ancak hala ne olduğu tam olarak anlaşılamayan bir 'şeyle'
aydınlandı. Bir kaç saat sonra, o unutulmaz uğultunun ardından bütün Türkiye
derin uykusundan uyandı. Binalar birbiri ardına devrilirken ölüm binlerce
insanı aynı anda yakalıyordu. Devlet hazırlıksız yakalanmıştı. Binlerce insan teknik
yetersizliklerden ötürü enkazların altında günlerce bir kurtarıcı bekleyerek
öldüler. Kısa süre sonra kamuoyu hummalı bir tartışmanın içinde buldu kendini.
Binaların depreme dayanıklı yapılmayışı, fay hattının üzerine yerleşim
alanlarının kurulması gibi argümanlar sıkça duyulan şeylerdi. Televizyon
kanalları tartışma programlarını depreme ayırıyorlardı. Bu sırada deprem anını
yaşayan insanlar depremle ilgili ilginç şeyler söylemeye başlıyor, kamuoyu tam
olarak anlam veremese de iddiaları can kulağıyla dinliyordu. Enkazdan
kurtarılan bir bayan Ali Kırca'nın yönettiği Siyaset Meydanı'nda aynen şöyle
söylüyordu: "O gece ne olduğunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki bu
depremden farklı bir şeydi."
İddialara yenileri ekleniyordu. Depremden hemen önce Gölcük'ten Avcılar'a kadar
geniş bir alanda görülen 'ateş topu' ile ilgili bilimsel bir açıklama
yapılamıyordu. Bazı bilim adamları görülen ateş topunun 'deprem ışıması'
olduğunu söyleseler de neden diğer depremlerde de bu kadar açık benzeri bir
ışıma yaşanmadığı sorusunun cevabı net olarak verilemiyordu. Öyle olsa bile bu
da sadece bir tezdi ve geçerliliği de en fazla diğer tezler kadardı.
Kısa süre sonra fısıltılar dilden dile dolaşmaya başladı. Türk basınının saygın
isimleri Gölcük depreminin 'suni' bir deprem olabileceğine ilişkin görüşleri
aktarmaktan çekinmediler. Gölcük depremi suni bir deprem olabilir miydi? Bu
konuda hemen deprem sonrasında birtakım teoriler ortaya atılmaya başlandı.
Kimine göre Ruslar bomba patlatmıştı ve bu da depreme neden olmuştu. Kimi
Yugoslavya'ya atılan bombaların yer kabuğunun dengesini bozduğu için depremin
olduğunu söylüyordu. Hatta bazılarına göre bu işi PKK bile yapmış olabilirdi.
Nitekim CNN, Başbakan Bülent Ecevit ile yaptığı bir röportaj sırasında böyle
bir soruyu sormakta her hangi bir beis görmedi. Kimi de bunun başka bir
terörist örgütün işi olduğunu veya uzay araştırmalarının bir parçası olduğunu
söylüyordu. Ancak bu teoriler arasında en akla yatkın olanı 'Future Times'da
yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikayeydi. Bu senaryoya göre, San
Andreas fay hattında meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan
ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri
izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik
noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler haline
dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllarca önce Sırp asıllı Amerikalı bilim adamı
mucit Nikola Tesla tarafından geliştirilen bu "düşük frekanslı
elektromagnetik ışınımla "yüksek enerji nakli" tekniğini hem Ruslar
hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu
arıyorlardı. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat
yapabileceklerdi.
Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü bir silah geliştirmek amacıyla üzerinde
çalıştığı bu projeyi, bir yandan da barışçı "deprem indirgeme"
sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmayı ve fonlama devamlılığını
sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenle proje önce Avustralya'nın çıplak ve seyrek
nüfuslu bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra bunun deprem
bölgelerinde denenmesine geldi sıra. Değişik zamanlarda Kafkaslar'da, Okyanus
tabanında ve Güney Amerika'da Ant'larda tektonik uyarılar verilmek suretiyle
endüktif deprem "yaratma" konusunda büyük adımlar atıldı. İşte bu
araştırmalar da Amerika'da HAARP tarafından yürütülüyordu. İddialar bununla da
kalmıyordu kuşkusuz.
Biz de bu konunun ana kumanda merkezi HAARP ile ilgili kapsamlı bir araştırma
yaptık. Ulaştığımız sonuçlar ise bir hayli ilginç.
Fırınlanmış Alaska
Pentagon, Alaska'da, Anchorage'in
200 mil doğusundaki Arktik kompleksinde, bir
gigawatt'tan fazla enerjiyi atmosferin üst katmanlarına yaymak için dizayn
edilmiş güçlü bir verici inşa etti. HAARP Projesi (Yüksek Frekanslı Aktif
Auroral Araştırma Programı) olarak bilinen bu araştırma dünyanın en büyük
"iyonosfer ısıtıcısını" içeriyordu. Bu prototip aygıt, dünyanın
yüzlerce mil yukarısındaki gökyüzüne yüksek frekanslı radyo dalgaları göndermek
için dizayn edilmişti.
Peki ama neden iyonosferin elektrik yüklü partikülleri böyle bir ışınıma tabii
tutuluyordu? Amerikan Donanması ve Hava Kuvvetlerine göre, bu projenin
sponsorları "Alaska iyonosferinin kompleks doğa çeşitlenmesini incelemek
için" bu çalışmaya katıldılar. Pentagon ayrıca bu teknolojiyle yeni haberleşme
biçimleri geliştirme, orduya ait nükleer denizaltılara sinyal gönderme ve yerin
derinliklerini araştırabilen teknolojileri gizlice inceleme imkanına sahip
olacaktı.
Bir yıldan uzun bir süre önce HAARP üzerine 60 büyük teori yayınlandı. O
zamandan beri tahkikat yapanlar bu eşsiz projeyi UFO olaylarından Birleşik
Amerika'daki dev güç merkezlerine ve en son olarak yakın zamandaki TWA 800
uçağının düşüşüne kadar herşeyle suçladılar. (Pentagon, HAARP düzeninin geçen
yılın sonlarından beri faaliyette olmadığını iddia etti). Bazıları bunu
"Pentagon'un kıyamet günü ölüm ışını" olarak çevirdiler. Bu
teorilerin birçoğu dikkat çekici ve mantıklıydı. Bu eleştirilerin arasında Star
Wars füze savunma planlarından, hava şartları değiştirme komplolarına, sun'i
deprem yaratma ve hatta belki de insan zihnini kontrol eden deneylere kadar
birçok uygulama bulunuyordu.
HAARP kompleksi 23 ar'lık arazi üzerine Gakona kasabası yakınlarında izole
edilmiş bir bölge üzerine kurulmuştu. 1997 yılında projenin son safhası tamamlandığında,
ordu, 3 gigawatt güçten fazla (3 milyar watt), 2,5-10 megahertz frekans
aralığında ışınlama yapabilen "yüksek frekans bazlı bir radyo
vericisi" kurmuş ve
72
fit yüksekliğinde 180 kule inşa etmişti.
Donanma ve Hava Kuvvetlerine göre HAARP, birkaç mil çapındaki yerlere, 'az
miktarda bilinen enerjiyi iyonosfer katmanının tespit edilen bir yerine
göndermek için kullanacaktı'. Tahmin edildiği gibi, Donanma ve Hava
Kuvvetleri'nin Halkla İlişkiler Departmanı (projenin oluşturduğu olumsuz
haberleri ortadan kaldırmak için oluşturulan yeni güç) projenin hem çevresel
etkilerini hem de bu teknolojinin kötü yönde kullanımıyla ilgili soru
işaretlerini ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetleri yürütecekti.
Bununla birlikte HAARP projesini yöneten savunma şirketleri tarafından aslında
Pentagon'un daha güçlü dizaynlara sahip olması gerektiği öneriliyordu. Bu
patentlerden biri 1980'lerde donanma tarafından birkaç yıl boyunca tasnif
edilmişti. HAARP muhalifleri tarafından "dumanlı ışın tabancası"
olarak düşünülen ABD 4,686,605 no.lu patent dosyadaki anahtar bir belgeydi.
ARCO Power Technologies Inc.'nin (APTI) sahip olduğu kardeş şirket ARCO,
HAARP'ı inşa etmek için taşeron şirket görevini üstlendi. Bu patent, Teksas'lı
fizikçi Prof. Bernard J. Eastlund tarafından icat edilen HAARP ısıtıcısına çok
benzer bir iyonosferik ısıtıcıyı içeriyordu. Sonradan HAARP muhalifleri
tarafından internette yayınlanan patentte Eastlund, bunu hem saldırı hem de
savunma için iyi bir silah olarak tanıtıyordu. Patente göre Eastlund'un bu icadı
iyonosferdeki yüklü partikülleri ısıtarak, uyduların mikrodalga vericilerini
bozacak ve "dünyanın büyük bir bölümünün üzerinde haberleşme iletişiminin
bozulmasına neden olacaktı. Ancak Eastlund'un dünyanın atmosferindeki bir
bölgenin değişimini sağlayacak metod ve aygıtı aynı zamanda; en sofistike
uçakların ve füzelerin sahip olduğu yön sistemlerinde karışıklığa sebep oluyor,
sadece üçüncü parti haberleşme sistemlerini karıştırmakla kalmıyor bununla
birlikte haberleşme ağını aynı zamanda taşıyacak bir veya daha fazla benzeri
ışının avantajını sağlıyordu. Diğer anlamda, diğerlerinin haberleşme ağını
sekteye uğratmak için kullanılan bu sistem aynı zamanda bu icadı bilen biri
tarafından haberleşme ağı olarak da kullanılabilirdi."
Örneğin: "akılcı amaçlar için diğerlerinin haberleşme sinyallerini
yakalar", "atmosferin geniş bölgelerini beklenmedik yüksek irtifalara
kaldırarak "füze veya uçakların yön sistemlerini sekteye uğratır"
böylece beklenmedik veya planlanmayan düşman kuvvetlerine ait füzeler bu
şekilde yok edilebilir veya yönleri değiştirilebilirdi.
APTI/Eastland patenti, Reagan yönetiminin son günlerinde, yüksek teknolojiyle
donatılmış füze savunma sistemlerinin planlarının hala yoğun bir şekilde
tartışıldığı bir dönemde dosyalanmıştı. Fakat Eastlund'un mavi gökyüzü vizyonu
klasik Star Wars reçetelerinden daha ileri giderek patentli iyonosferik ısıtıcı
için daha alışılmadık kullanım yöntemleri önerdi. Patent "odaklama aygıtı
olarak görev yapacak bir veya birden çok partikül öbeği oluşturup atmosferin üst
tabakalarındaki rüzgar düzeniyle oynayarak hava değişikliği yapmanın mümkün
olduğunu" belirtiyordu.
Sonuç olarak, suni olarak ısıtılmış olan "geniş miktardaki güneş ışığını
rahatlıkla dünyanın seçilmiş bölümlerine" odaklamak mümkün olabilecekti.
Kuşkusuz HAARP yetkilileri Eastlund'un patentleri veya planlarıyla ilgili olan
herhangi bir bağlantıyı yalanladılar. Fakat bazı anahtar detaylar bunun aksini
gösteriyordu. Eastlund'un patentinin sahibi, APTI, HAARP projesini yönetmeye
devam ediyordu. 1994 yazında, ARCO, APTI'yi savunma şirketi olarak bilinen
E-Systems'e sattı. E-Systems'in sahibi şu anda, dünyanın en büyük savunma
şirketlerinden ve SCUD-busting Patriot füzelerinin yapımcısı Raytheon'dır. İşte
tüm bu gelişmeler HAARP tesislerinde basit bir atmosfer biliminden daha fazlasının
olduğunu gösteriyordu.
Bunların da ötesinde, APTI/Eastlund'un patenti Alaska'yı yüksek-frekanslı
iyonosferik ısıtıcı için ideal bölge olarak gösteriyordu çünkü 'bu icat için
istenilen yüksekliğe uzanan manyetik alan çizgileri dünyayı Alaska'da
kesiyordu.' APTI ayrıca Alaska'yı projeyi güçlendirmek için bol bol yetecek
kadar enerji kaynağına yakın olduğu için ideal bir yer olarak görüyordu.
Kuzey Kutup Bölgesindeki doğalgaz rezervlerinin geniş bölümü ARCO tarafından
satın alınmıştı.
Eastlund ayrıca resmi ordu hattını da yalanlıyordu. Ulusal Halk Radyosuna gizli
ordunun 1980'lerin sonunda ortaya atılan bu çalışmasını geliştirmeyi
planladığını söyledi. Ve Microwave News'un Mayıs/Haziran 1994 sayısında
Eastlund (kendi patentlerinin gerçekleşmesi için) "HAARP projesinin açıkça
ilk adım olarak göründüğünü" söylüyordu.
Eastlund'un patenti gerçekten de "örnek olarak gösterilen
referanslar"da konu ile ilgili yapılan komploların tam ortasına düştü.
Eastlund tarafından belgelenen iki kaynak, komplo tarihi günlüklerinin devi
Nikola Tesla'nın kısa biyografisini anlatan, 1915 ve 1940 yıllarında New York
Times'ta yayınlanan makalelerdi. Zeki bir mucit ve Edison'un çağdaşı olan
Tesla, hayatı boyunca yüzlerce patent geliştirmişti. Elbette temel bilim hiçbir
zaman Tesla'nın makalelerini kabul etmedi ve onun daha sonraki bildirileri
(dünyayı iki ayrı parçaya ayıracak bir teknoloji geliştireceğine yemin etti)
onu tarihi bir noktada yer almaya itti. Radyo programlarında veya internet
tartışmalarında, hükümetin depremlere neden olmak veya hava şartlarını
değiştirmek gibi sözde deneyler yaptığı ve bunları yaparken de, gizli tutulan
"Tesla Teknolojisini" referans alıp, uygulamış olma ihtimali
tartışılıyordu.
Eastlund'un iyonosferik ısıtıcısı için Tesla kuşkusuz büyük bir ilham
kaynağıydı. 22 Eylül 1940 tarihli ilk New York Times makalesi, o zamanlar 84
yaşında olan Tesla'nın, Amerikan hükümetine, uçak motorlarının
250 mil uzaklıkta
eritilebileceğini ve böylece ülkenin çevresine görünmez Çin Seddi benzeri bir
duvar örülebileceğini belirttiğini yazıyordu. Bu şekilde Tesla "telegüc"ünün
sırrını açıklayacaktı. Tesla'dan alıntı yapan Times hikayeye şöyle devam
ediyordu:
'Mr. Tesla bu yeni tip gücün yüz milyon cm² çapında bir ışın üzerinde
işleyebilecek, 2 milyon dolardan fazla maliyeti olmayacak özel bir komplekste
oluşturulabileceğini ve bunu inşa etmenin de ancak 3 ay gibi bir vakit
alacağını söyledi.'
8 Aralık 1915 yılında yayınlanan ikinci New York Times hikayesi Tesla'nın en
meşhur patentlerinden birini açıklıyordu ki; bu elektrik enerjisini herhangi
bir uzaklığa yansıtıp, onu hem savaşta hem barışta sayısız amaçlar için
kullanabilecek bir vericiydi.
Tesla'nın fikirleriyle Eastlund'un icadı arasındaki benzerlik dikkat çekiciydi.
Ayrıca Tesla ve HAARP Teknolojisi'nin birbirine bu kadar benzemesi de oldukça
şaşırtıcıydı. Görünüşe bakılırsa APTI ve Pentagon, Eastlund'un ve buna paralel
olarak da Tesla'nın fikirlerini oldukça ciddiye alıyorlardı. Nitekim Eastlund da buna katılıyor gibi görünüyordu. Bir gazeteciye şöyle
söylüyordu: 'HAARP benimkisi gibi bir planı uygulamak için mükemmel bir ilk
adım. Hükümet bunun böyle olmadığını söyleyecektir. Fakat eğer bir şey ördek
gibi vakvaklıyorsa ve ördeğe benziyorsa, onun bir ördek olduğu büyük bir
olasılıktır'
1976 Çin depremi
Gelin şimdi de jeofiziksel manipülasyonlar sahasında nelerin yapıldığına ve
halen de yapılmakta olduğuna bir göz atalım. Çoğu insan elbette insanların bu tür şeyler yapabildiklerine ya da yapmak
isteyeceklerine hiç inanmayabilir. Dolayısıyla bir deprem olduğunda çok az
kişinin aklına şöyle bir soru gelir. "Bu doğal bir deprem miydi yoksa
yapay mıydı?" Açıkça söylemek gerekirse Gölcük depreminden sonra ben bu
soruyu soranlardandım. Türk basınının en saygın isimleri farklı üsluplarla bu
soruyu sormaktan kendilerini alamadılar. Taha Kıvanç, Can Ataklı ve Sedat
Sertoğlu şüphelerini köşelerine aktaran önemli isimlerdi.
Aslında içinde bulunduğumuz zamanda, yer değişiklikleri açısından her geçen gün
aktivite seviyesinde yaşanan artıştan, hangisinin gerçek hangisinin suni
olduğunu bilmek de giderek zorlaşıyor.
Nicola Tesla'nın '1935'deki Kontrollü Deprem'i, Tesla'ya göre
"telejeodinamikçilerin bir eseriydi". Tesla "Yerin içinden hemen
hemen hiç enerji kaybetmeden geçebilen ritmik titreşimlere neden olabilir ve bu
mekanik etkileri karada uzun mesafelere taşıyarak, çeşitli eşsiz etkiler
üretebilirdi" diyordu. Senator Claiborne Pell tarafından yönetilen senato
alt komite oturumunda şöyle söyleniyordu: "Şu anda bir anlaşmaya
ihtiyacımız var... Dünyanın askeri liderleri fırtınaları yönetip, iklimleri
değiştirmeden ve düşmanlarına karşı depremler oluşturmadan önce..."
Senator Pell, böyle bir teknolojinin varlığı konusunda bilgi sahibi olmadığı
için 1975 yılında düşmanlar için deprem oluşturma kelimelerini telaffuz
etmemişti. Ayrıca, 10 Aralık 1976 yılında Birleşmiş Milletler Genel
Toplantısında "Askeri veya Diğer Çevresel Değişim Tekniklerinin Düşmana
Yönelik Kullanımının Yasaklanması Anlaşması"nı onayladığı rapor edilmişti.
Eğer deprem oluşturma kabiliyeti dahil olmak üzere çevresel değişiklik
yapabilecek teknoloji olmasaydı, böyle bir rapor yayınlanmak acaba mümkün olabilir
miydi?
Gölcük depremi gibi
5 Haziran 1977 tarihli New York Times'da, 28 Temmuz 1976 yılında Çin,
Tangshan'da yaşanan ve 650.000'in üzerinde kişinin ölümüyle sonuçlanan depremle
ilgili bir yazı yeraldı. 3.42'deki ilk sarsıntıdan hemen önce, gökyüzü, gündüz
gibi aydınlanmıştı. Tıpkı Gölcük'te olduğu gibi. Temelde beyaz ve kırmızı olan
çok renkli ışıkları
200 mil
uzaklıktan görmek mümkündü. Birçok ağacın yaprakları yandı ve gelişmekte olan
sebzeler sanki bir ateş topu tarafından adeta kavrulmuştu. Bazı araştırmacılar
bu elektriksel etkilerin elektromanyetik plazma ve top şeklindeki aydınlatmayla
bağlantılı olduğuna ve garip parıltıların da Tesla tipi teknoloji ve/veya HAARP
benzeri vericilerden kaynaklandığına inanıyordu. Bu renkli ışığın parıltısı
Tesla'nın 1935 yılında belirttiği "her çeşit emsalsiz etki"den biri
miydi? Yoksa bu deprem, hiçbir şüphe duymayacak Çin halkı üzerinde uygulanan
bir sistem testi miydi? Cevap kesinlikle doğal bir deprem gibi görünmediği
şeklindeydi.
Ocak 1978'de Dr. Andrija Puharich'ın, "Global Manyetik Savaş" ve
Layman'in 1976 ve 1977 yılında "Dünya Gezegenine Yönelik Alışılmadık Yapay
Etkiler" başlıklı detaylı bir araştırma raporu yayınladı. Dr. Puharich
raporunda şunları söylüyordu: "1976 yılındaki büyük depremlerin yanında
bir tanesi vardır ki özel bir dikkat gösterilmelidir. 28 Temmuz 1976 Tangshan,
Çin depremi".
Specula dergisinin Ocak 1978 baskısı, "Tesla Etkisi" adı verilen, bir
çok bilim adamını inanılmaz bir şekilde etkileyen makale yayınladı. Makaleye
göre, belirli frekansların elektromanyetik sinyalleri dünyanın kendisinde
sürekli dalgalar oluşturmak için dünyadan gönderilebilirdi. Bu "sürekli
dalgada şu an dünyanın yüzeyinden beslendiğinden çok daha fazla enerji
bulunmaktadır."
Çatışma ölçeği teknikleriyle, dev sürekli dalgalar, çok büyük enerjiye sahip
hedefli ışınlar üretmek için birleştirilebilir ve bu da uzak mesafede
hedeflenen bir yerde depreme sebebiyet vermek için kullanılabilirdi.
Yukarıdaki paragrafı birkaç kez okumak faydalı olacaktır. Bu Tesla ile büyük
ölçüde ilgili olan şeylerden biridir çünkü bir kez kontrol dışına çıktıktan
sonra kolaylıkla dünyanın parçalar halinde titreşmesine sebep olması mümkündür.
Bu teknik 1976'daki Tangshan, Çin depreminde kullanılmış mıydı?
Dr. Peter Beter, Rusların 1977 yılında Filipinlerin çevresindeki denizlerin
derinliklerindeki çukurlara fizyon-füzyon-fizyon süper bombaları
yerleştirdiğini belirtmişti. Dr Beter, Filipinler'in dev Pasifik Tektonik
Tabakası'nda "anahtarkara" pozisyonunda olduğuna inanıyordu. İddiaya
göre Rusya zaten daha önceden Pasifik Okyanusunun diğer bölgelerine depreme
yolaçabilecek güçlü denizaltı silahları yerleştirmişti.
Dr. Beter kasıtlı olarak yapılan şeyin, gerilimin yüksek seviyelere
ulaşabileceği Filipinler hariç, Pasifik tabakasındaki gerilimi azaltmak için
olduğuna inanıyordu. Sonra, belirli bir noktada, Filipinlerin etrafındaki
bombalar patlatılacaktı. Bunun inanılmaz depremlere ve gelgit dalgalarına
yolaçması ve Amerika'nın Batı Kıyı'sında bir felaket yaratması bekleniyordu.
Filipinlerde alevlenen volkanlar bu bölgenin gerilimli olduğunun bir
işaretiydi. Okuyucular depremlerin ve volkanların birbirleriyle bağlantılı
olduklarını unutmamalıdırlar. Bazen biri diğerini harekete geçirirken, bazı
durumlarda bunun aksi gerçekleşir. Depremler, lavların yukarı çıkmasına imkan
verecek şekilde dünyanın derinliklerinde delikler açabilir. Diğer durumda ise
volkanik hareketlenmeyi başlatan gerilim, depremlere neden olur.
Washington Post'un 30 Ocak 1981 baskısında, 1979 yılında dünyada 56 önemli
deprem olduğu ve 1980 yılında yıllık rakamın 71'e yükseldiği yazılmıştı.
Tesadüfi bir şekilde, 1980 yılında hem Rusya hem de Birleşik Amerika'daki ELF vericilerinde
bir artış olmuştu.
Albay Thomas Bearden itiraf ediyor
1981 yılında nükleer mühendis ve Amerika'daki önde gelen Tesla araştırmacısı
Albay Thomas Bearden, Amerikan Psikotronik Derneği'nde bir konferans verdi.
Konuşmasının bir bölümünde aynı zamanda 1978 Specula dergisinde de tartışılan
Tesla vericileri tarafından üretilen kalıcı dalgalardan bahsetti. Albay Aslında
HAARP'ın nasıl çalıştığını anlatıyordu: "Yaptığınız şey frekansı
değiştirmektir. Eğer frekansı bir yönde değiştirirseniz, enerjiyi dünyanın
diğer bölümünde hedeflediğiniz yerin ilerisindeki atmosfere boşaltırsınız.
Havayı iyonize etmeye başladıkça, hava akış seyirini, jet gidişlerini vb.
şeyleri değiştirebilirsiniz. Bu mükemmel bir hava makinasıdır. Eğer ani bir
şekilde boşaltırsanız, bunun gibi küçük iyonizasyon elde etmezsiniz. Bu kez
kıvılcımlar ve ateş topları (plasma) dünyanın yüzeyine boşalacaktır. Bu aletle
ileri geri oynayarak, dünya çapında dev hava değişikliklerine
yolaçabilirsiniz."
Mr. Bearden bunu neredeyse eğlenceli bir hava oyuncağı gibi tanıtıyordu. Fakat
bu aynı zamanda 28 Temmuz 1976 Tangshan, Çin'i de hatırlatıyordu. Kuşkusuz 17
Ağustos Gölcük depremini de...
1 Ekim 1998, Perşembe tarihli Hürriyet Gazetesi'nin 'Kıyamete Kadar Yetecek
Enerji' başlıklı haberi konunun bir başka yönüne işaret ediyor olabilir miydi?:
"27 Ağustos gecesi dünya enerji bombardımanına uğradı. Eğer bu radyasyon
depolanabilseydi, dünya kendisine milyarlarca yıl yetecek enerjiye sahip
olacaktı.
Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi'nin düzenlediği basın toplantısında konuşan
bilimadamlarına göre Büyük Okyanus'ta bulunan Havaii Adası'nın üzerindeki
iyonosfer tabakası gamma ve X ışınlarının bombardımanı altında kaldı. 5 dakika
süren kozmik yağmur sırasında dış atmosfer tabakasında gece kısa bir süre için
gündüze dönüştü.
Dünyanın 60 ile
80 km
üzerinde bulunan iyonosfer tabakası bu enerjiyi yuttuğu için bu kozmik
bombardımanın dünyaya herhangi bir zararı dokunmadı. Sadece elektronik
donanımlarının zarar görmemesi için uydulardan ikisini geçici olarak durdurmak
gerekti. California Üniversitesi'nden Kevin Hurley, iyonosfere boşalan gücün
gelecek 300 yıl içinde güneşin dünyaya sağlayacağı enerjiye eşdeğer olduğunu
söyledi. Hurley, 'Bu enerjiyi depolayabilseydik, kainatın sonuna ve daha sonrasına kadar
her kenti, her köyü, her ampulü aydınlatacak enerjiye kavuşurduk' dedi."
Soru şu: Acaba depremlerle birlikte açığa çıkan ve ateş topu olarak ifade
edilen dev enerji yoğunluğu da HAARP tarafından depolanıyor olabilir mi? Acaba
kimler için? Bu arada Rus bilimadamları ABD'yi yaptığı araştırmalar konusunda
uyarmayı da ihmal etmiyordu. 28 Ocak 2000 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde Nerdun
Hacıoğlu imzasıyla yeralan haberde şöyle deniyordu:
"Amerikan fizik laboratuarlarında deney aşamasına gelen 'evrenin yaratılış
modeli' deneyi Rus bilim adamlarını 'kıyameti kopartacaklar' endişesine sevk
etti.
Rus bilim adamları, deneylerin bir 'karadelik' oluşturabileceğini belirterek,
'Evrenin yaratılışını laboratuarda görelim derken, dünyayı yok etmeye kadar
giden zincirleme reaksiyon başlatılabilir' uyarısında bulundular. Rus fizikçiler, 'Tarihte hep böyle olmadı mı? Atom bombası icadı da
fizikçilerin masum bir fikrinden doğmadı mı?' diyerek bu fikrin sonuçlarının da
masum olmayacağını vurguladılar. Rus fizikçiler, kıyamet teorilerini şöyle
açıkladılar:
"ABD laboratuarlarında, daha doğrusu yer altında bulunan 5 kilometrelik
'parçacık hızlandırıcısında' altın iyonlarından iki güçlü akım oluşturulmak
isteniyor. Bu iyon akımları tıpkı bir rayda giden iki tren gibi yol ortasında çarpıştırılmak
isteniyor. Teoriye göre, çarpma noktasında 15 milyar yıl önce evrenin
yaratıldığı andaki ortamı sağlamak ve evrenin 'büyük patlama' sonucu doğduğu
kanıtlanmak isteniyor. "Ancak fizikten anlamayan biri bile tehlikenin farkına varabilir. Çarpışma
noktasındaki ısı milyarlık derecelere vararak yalnız Güneş'te değil, hiçbir
yıldızda bulunmayan bir ısı ortaya çıkaracak. Vakum ortamında çıkan ısı
Güneş'ten 10 bin kat daha yüksek olacak. Bu da Brookhaven merkezli bir
karadelik yaratabilir. Bir anda ne olduğunu anlamadan yok oluruz."
Gerisini size bırakıyorum.
[publicize twitter] [publicize facebook] [category
teknoloji]
[tags HAARP DOSYASI, AYDOĞAN VATANDAŞ, HAARP, KIYAMET
TEKNOLOJiSi]