“Soru Çalanlar” Üzerinden
“Sulh Ceza Hakimi” Yaratmak İsteyenler…
Atilla KART, Konya Millet Vekili
15
Haziran 2012 tarihinde yaptığımız
basın toplantısında; “AKP İktidarlarında
Özel Yetkili Mahkemeler bitmez !!!” başlığıyla hazırlamış olduğumuz
metinde;
AKP döneminde artık yargıçlık
sınavlarında bile “soru servis
edilerek-sorular çalınarak” yargıçlık sınavlarının yapıldığını dile
getirmiş; bu yönetim anlayışından “adalet
ve toplumsal barışın” çıkamayacağını; haksız uygulamalar sonucunda
sınavları “hakkıyla ve emeğiyle”
kazanmış olan Yargıç-Savcı adaylarının da mağduriyet yaşadıklarını dile
getirmiş ve bu süreci sorgulamıştık.
Hükümet eliyle yaratılan bu
adaletsizliğe karşı, Cumhurbaşkanlığı Makamının, Devlet Denetleme Kurulunu ivedi olarak harekete geçirmesi gereğini
ifade etmiştik.
Bu açıklama ve değerlendirmelerin
devamında; 03 Temmuz 2012 tarihinde
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına, Adalet Bakanlığına ve ÖSYM Başkanlığına
yaptığımız başvurularda ise;
06 Mayıs 2012 tarihinde yapılan
Avukatlıktan Yargıçlığa Geçiş Sınavlarında, usulsüzlük ve ayrımcılık yapıldığını ve soruların bir bölüm adaya
önceden servis edildiği gerekçesiyle, somut delillerle suç duyurusunda
bulunmuştuk.
İleri sürülen iddiaların ciddiyeti ve
ortaya çıkan somut bulgular üzerine;
ÖSYM Başkanlığı 28.08.2012 tarihli ve 13
sayfalık raporu esas alarak; sınav sorularının sınavdan önce bir kısım adaya
ulaştırıldığı, sınavın ölçme ve seçme niteliğini kaybetmiş olduğu, sınavın
gizlilik ve güvenlik içinde gerçekleşmediği gerekçesiyle; 06 Mayıs 2012 tarihli “Adli Yargı-Avukat-1” sınav sonuçlarının iptaliyle, yerine eş değer
sınav yapılmasının uygun olacağı yönünde işlem tesis etmiştir.
ÖSYM yapmış olduğu incelemede;
usulsüzlük anlamında “skandal verilere”
ulaşmıştır. Skandal boyutlarına ulaşan bu maddi bulguları yok edemeyen ÖSYM,
sonuç bölümünde ise; “somut bir delil
yok, bu sebeple faile ulaşamıyorum, ancak sınav güvenliği kalmadığı için sınavı
iptal ediyorum…” diyerek; bir taraftan maddi olayın üstünü örtemez hale
geldiğini itiraf etmiş; bir taraftan da kendi kurumunu ve personelini koruma
telaşına düşmüştür.
Adalet Bakanlığı ve Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı bu arada ne yapmıştır?
Bu konuları kararlılıkla dile
getirdiğimizde, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin; “…. Kart’ın bu tür iddiaları dile getirmesinden ötürü işi gücü bırakıp
ona cevap verecek mecalimiz yoktur…” diyerek; bir taraftan kendi
sorumluluğunun ve suçluluğunun üstünü örtme telaşına girmiş, bir taraftan da
kendince bir kibir içerisinde, sorumsuz
ve gayri ciddi tavrını sürdürmüştür.
Yaratılan “kaos ortamı” sebebiyle, Sayın
Sadullah Ergin acaba “vicdani bir
değerlendirme” yapma erdemini ve sorumluluğunu gösterebilecek midir? İhtimal vermiyorum….
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise,
05.03.2013 tarih-2012/85109-213/15958
sayılı kararıyla;
ÖSYM Başkanlığının yukarıda sözü edilen
28.08.2012 tarihli inceleme raporuna atıfta bulunarak; 100’den fazla adayın usulsüzlük yoluyla sınavı kazandıklarını,
ancak Adalet Bakanlığı görevlileri ile ÖSYM bürokratlarının bu kişilere
soruları servis ettiğine dair delil elde edilemediğini; şüphelilerin tümü
yönünden 06 Mayıs 2012 tarihli sınav ile 13 Ekim 2012 tarihli sınav sonuçlarına
göre bariz farklılıklar var ise de, şüphelilerin sınavlara hazırlanma
sürecindeki özel ve ailevi nedenlerin bu sonuçlarda etkili olabileceği
gerekçesiyle; tüm şüpheliler yönünden “kovuşturmaya
yer olmadığına” karar vermiştir.
17-25 Aralık 2013 tarihinde ortaya çıkan
“yolsuzluk operasyonu” sonrasında ise, tablo ve dengeler bir kez daha değişmiştir.
Kartlar yeniden karılmış ve yeni bir dönem başlamıştır.
Takipsizlik kararıyla üstü örtülen dosya
yeniden canlandırılmış, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/20429 soruşturma
sayılı dosyasıyla soruşturma evrakı yenilenmiştir.
Dosyanın yenilenmesi, maddi gerçeğin
ortaya çıkartılması Bizim de
amaçladığımız bir durumdu.
Bu sebeple, dosyanın yenilenmesi
üzerine, daha önce görev ve yetkilerini kötüye kullanarak takipsizlik kararını
verilmesini sağlayan dönemin Başsavcısı
İbrahim Ethem Kuriş, ilgili savcılar Ömer Faruk Tezel ve Şadan Sakınan
hakkında, 2802 sayılı yasa uyarınca gereğinin yapılması için başvuruda
bulunduk.
Ancak,
gelinen aşamada da; maddi gerçeğin
ortaya çıkartılması, tüm fail ve sorumluların tespiti yerine; ayırımcı bir anlayışla ve husumet duygularıyla soruşturmanın
sürdürüldüğünü ve yönlendirildiğini görüyoruz. Şöyle ki;
ÖSYM
Başkanlığı ve HSYK’nın tespitlerine göre; kendilerine soru servis edilen ya da soru çalarak Yargıç Adayı konumuna
gelen ve halen Yargıç-Savcı olarak görev yapan 73 Kişi vardır. Bu kişilerin isimleri savcılık dosyasına ulaşmış
durumdadır. Bu kişiler yönünden “meslekten
ihraç” prosedürünün başlatılacağı anlaşılmaktadır. Bu kişiler yönünden,
yasal unsurlarıyla eylem “sübut”
bulduğu takdirde, elbette yasal gereği yapılmalıdır. Bunda tereddüt etmemek
gerekir.
Ancak bu isimlerin arasında, AKP İl ve İlçe örgütlerine mensup olan
isimlerin bulunmadığı, bu isimlerin özenle ayıklandığı görülmektedir. Bir
başka ifadeyle, bu aşamada da kanunsuzluk,
ayırımcılık ve görevi kötüye kullanma durumu devam etmektedir.
3 Temmuz 2012 tarihli suç duyurusu
dilekçemizde somut olarak ortaya konulduğu gibi; suç ilişkileri içinde sınavı
kazananlar arasında, AKP’nin Belediye
Meclis üyeleriyle, İl ve İlçe yöneticileri de vardır. Bu şekilde suç
ilişkileri sonucunda soru çalarak-soru servis edilerek sınavı kazandığı belli olan
en az 50 Kişi, 73 Kişilik listenin
dışında bırakılmıştır.
Tipik bir AKP klasiği yaşanmaktadır.
Yine görev suistimali yoluyla
soruşturmaya müdahale edilmektedir.
Maddi
gerçeğe ulaşmak yerine; intikam
duygularıyla ve ayırımcı bir anlayışla soruşturma
mercilerini araç olarak kullanan bir zihniyet yargıya müdahale etmektedir.
Süreç
ve bulgular göz önüne alındığında; soruların
servis edilmesi yoluyla, halen Yargıç ve Savcı olarak görev yapan kişilerin
sayısının en az 125 Kişi civarında
olduğu kanısındayız. Esasen, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yukarıda sözü
edilen takipsizlik kararında ve ÖSYM’nin bulgularında da, usulsüzlük yoluyla Yargıç ve Savcı konumuna gelen kişi sayısının 100’ün
üzerinde olduğu sabittir.
Hal
böyle olduğuna göre; bu kişiler neden
korunmaktadır?
Çünkü; bu kişiler, Başbakanın “bizim arkadaşlarımız” dediği yargıçlar ve savcılardır. Bunlara
artık “Sulh Ceza Hakimi sıfatıyla”
ve acil olarak ihtiyaç vardır!!! El
koymalarda, gözaltı, arama kararlarında, tutuklamalarda, itirazlarda bu savcılar-yargıçlar;
üstlerine düşen görevi yapacaklardır….
Soruşturmayı sürdüren Savcılık
Makamına, HSYK’ya ve Adalet
Bakanlığına
bir kez daha sesleniyoruz;
n
Sınav soruları ÖSYM bünyesinde her Kim-Kimler
tarafından servis
edilmiş ise, ayrım yapmadan bu durumu
tespit edin ve bu kişiler yönünden “soruşturma
izni” prosedürünü başlatın.
n
Keza, servis
edilen soruları alarak-çalarak
Yargıç ve Savcı olan her Kim
Kimler varsa; ayrımcılık yapmadan, AKP ile mevcut olan İl-İlçe Yöneticiliği,
üyelik ya da Belediye Meclisi üyeliği ilişkisine bakmaksızın, tüm fail ve sorumlular yönünden yasal
süreci başlatın.
n
Adalet Bakanlığı olarak, soruşturmalara müdahale etmekten artık vazgeçin.
n
Açıklaması
yapılan bu tablo, tarafımızdan “genel
unsurlarıyla” tespit
edilmiş durumdadır. Ancak,
isimlendirmeyi yapmak-illiyeti kurmak, Bizim görev ve yetki alanımızda olmadığı
için, isimlendirme yapmak yerine; Anayasal Kurumları, son 10 yıldaki haksız ve keyfi uygulamalardan ders alarak, (HSYK ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı başta
olmak üzere) görevlerini “doğru ve
tarafsız” bir şekilde yapmaya davet ediyoruz.
AKP’ye de; “yeni ve Özel Yetkili Mahkemeler” yaratarak, “adaleti ve toplumsal barışı” tesis edemeyeceğini bir kez daha
hatırlatarak; Türkiye’nin Hukuk Sistemini talan
etmekten vaz geçmeye davet ediyor ve uyarıyoruz.
(Atilla
Kart, CHP Konya Milletvekili, 10 Temmuz
2014 // Basın Toplantısı Metni; “Konuşmaya esas metin”)