10 Temmuz 2014 Perşembe

“Soru Çalanlar” Üzerinden “Sulh Ceza Hakimi” Yaratmak İsteyenler… Atilla KART, Konya Millet Vekili

“Soru Çalanlar” Üzerinden
“Sulh Ceza Hakimi” Yaratmak İsteyenler…
Atilla KART, Konya Millet Vekili
15 Haziran 2012 tarihinde yaptığımız basın toplantısında; “AKP İktidarlarında Özel Yetkili Mahkemeler bitmez !!!” başlığıyla hazırlamış olduğumuz metinde;
AKP döneminde artık yargıçlık sınavlarında bile “soru servis edilerek-sorular çalınarak” yargıçlık sınavlarının yapıldığını dile getirmiş; bu yönetim anlayışından “adalet ve toplumsal barışın” çıkamayacağını; haksız uygulamalar sonucunda sınavları “hakkıyla ve emeğiyle” kazanmış olan Yargıç-Savcı adaylarının da mağduriyet yaşadıklarını dile getirmiş ve bu süreci sorgulamıştık.
Hükümet eliyle yaratılan bu adaletsizliğe karşı, Cumhurbaşkanlığı Makamının, Devlet Denetleme Kurulunu ivedi olarak harekete geçirmesi gereğini ifade etmiştik.
Bu açıklama ve değerlendirmelerin devamında; 03 Temmuz 2012 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına, Adalet Bakanlığına ve ÖSYM Başkanlığına yaptığımız başvurularda ise;
06 Mayıs 2012 tarihinde yapılan Avukatlıktan Yargıçlığa Geçiş Sınavlarında, usulsüzlük ve ayrımcılık yapıldığını ve soruların bir bölüm adaya önceden servis edildiği gerekçesiyle, somut delillerle suç duyurusunda bulunmuştuk.
İleri sürülen iddiaların ciddiyeti ve
ortaya çıkan somut bulgular üzerine;
ÖSYM Başkanlığı 28.08.2012 tarihli ve 13 sayfalık raporu esas alarak; sınav sorularının sınavdan önce bir kısım adaya ulaştırıldığı, sınavın ölçme ve seçme niteliğini kaybetmiş olduğu, sınavın gizlilik ve güvenlik içinde gerçekleşmediği gerekçesiyle;  06 Mayıs 2012 tarihli “Adli Yargı-Avukat-1” sınav sonuçlarının iptaliyle, yerine eş değer sınav yapılmasının uygun olacağı yönünde işlem tesis etmiştir.
ÖSYM yapmış olduğu incelemede; usulsüzlük anlamında “skandal verilere” ulaşmıştır. Skandal boyutlarına ulaşan bu maddi bulguları yok edemeyen ÖSYM, sonuç bölümünde ise; “somut bir delil yok, bu sebeple faile ulaşamıyorum, ancak sınav güvenliği kalmadığı için sınavı iptal ediyorum…” diyerek; bir taraftan maddi olayın üstünü örtemez hale geldiğini itiraf etmiş; bir taraftan da kendi kurumunu ve personelini koruma telaşına düşmüştür.
Adalet Bakanlığı ve Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı bu arada ne yapmıştır?
Bu konuları kararlılıkla dile getirdiğimizde, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin; “…. Kart’ın bu tür iddiaları dile getirmesinden ötürü işi gücü bırakıp ona cevap verecek mecalimiz yoktur…” diyerek; bir taraftan kendi sorumluluğunun ve suçluluğunun üstünü örtme telaşına girmiş, bir taraftan da kendince bir kibir içerisinde, sorumsuz ve gayri ciddi tavrını sürdürmüştür.
Yaratılan “kaos ortamı” sebebiyle, Sayın Sadullah Ergin acaba “vicdani bir değerlendirme” yapma erdemini ve sorumluluğunu gösterebilecek midir? İhtimal vermiyorum….
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise,
05.03.2013 tarih-2012/85109-213/15958 sayılı kararıyla;
ÖSYM Başkanlığının yukarıda sözü edilen 28.08.2012 tarihli inceleme raporuna atıfta bulunarak; 100’den fazla adayın usulsüzlük yoluyla sınavı kazandıklarını, ancak Adalet Bakanlığı görevlileri ile ÖSYM bürokratlarının bu kişilere soruları servis ettiğine dair delil elde edilemediğini; şüphelilerin tümü yönünden 06 Mayıs 2012 tarihli sınav ile 13 Ekim 2012 tarihli sınav sonuçlarına göre bariz farklılıklar var ise de, şüphelilerin sınavlara hazırlanma sürecindeki özel ve ailevi nedenlerin bu sonuçlarda etkili olabileceği gerekçesiyle; tüm şüpheliler yönünden “kovuşturmaya yer olmadığına” karar vermiştir.
17-25 Aralık 2013 tarihinde ortaya çıkan “yolsuzluk operasyonu”  sonrasında ise,  tablo ve dengeler bir kez daha değişmiştir.
Kartlar yeniden karılmış ve yeni bir dönem başlamıştır.
Takipsizlik kararıyla üstü örtülen dosya yeniden canlandırılmış, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/20429 soruşturma sayılı dosyasıyla soruşturma evrakı yenilenmiştir.
Dosyanın yenilenmesi, maddi gerçeğin ortaya çıkartılması Bizim de amaçladığımız bir durumdu.
Bu sebeple, dosyanın yenilenmesi üzerine, daha önce görev ve yetkilerini kötüye kullanarak takipsizlik kararını verilmesini sağlayan dönemin Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş, ilgili savcılar Ömer Faruk Tezel ve Şadan Sakınan hakkında, 2802 sayılı yasa uyarınca gereğinin yapılması için başvuruda bulunduk.
Ancak, gelinen aşamada da; maddi gerçeğin ortaya çıkartılması, tüm fail ve sorumluların tespiti yerine; ayırımcı bir anlayışla ve husumet duygularıyla soruşturmanın sürdürüldüğünü ve yönlendirildiğini görüyoruz. Şöyle ki;
ÖSYM Başkanlığı ve HSYK’nın tespitlerine göre; kendilerine soru servis edilen ya da soru çalarak Yargıç Adayı konumuna gelen ve halen Yargıç-Savcı olarak görev yapan 73 Kişi vardır. Bu kişilerin isimleri savcılık dosyasına ulaşmış durumdadır. Bu kişiler yönünden “meslekten ihraç” prosedürünün başlatılacağı anlaşılmaktadır. Bu kişiler yönünden, yasal unsurlarıyla eylem “sübut” bulduğu takdirde, elbette yasal gereği yapılmalıdır. Bunda tereddüt etmemek gerekir.
Ancak bu isimlerin arasında, AKP İl ve İlçe örgütlerine mensup olan isimlerin bulunmadığı, bu isimlerin özenle ayıklandığı görülmektedir. Bir başka ifadeyle, bu aşamada da kanunsuzluk, ayırımcılık ve görevi kötüye kullanma durumu devam etmektedir.
3 Temmuz 2012 tarihli suç duyurusu dilekçemizde somut olarak ortaya konulduğu gibi; suç ilişkileri içinde sınavı kazananlar arasında, AKP’nin Belediye Meclis üyeleriyle, İl ve İlçe yöneticileri de vardır. Bu şekilde suç ilişkileri sonucunda soru çalarak-soru servis edilerek sınavı kazandığı belli olan en az 50 Kişi, 73 Kişilik listenin dışında bırakılmıştır.
Tipik bir AKP klasiği yaşanmaktadır.
Yine görev suistimali yoluyla soruşturmaya müdahale edilmektedir.
Maddi gerçeğe ulaşmak yerine; intikam duygularıyla ve ayırımcı bir anlayışla soruşturma mercilerini araç olarak kullanan bir zihniyet yargıya müdahale etmektedir.
Süreç ve bulgular göz önüne alındığında; soruların servis edilmesi yoluyla, halen Yargıç ve Savcı olarak görev yapan kişilerin sayısının en az 125 Kişi civarında olduğu kanısındayız. Esasen, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yukarıda sözü edilen takipsizlik kararında ve ÖSYM’nin bulgularında da, usulsüzlük yoluyla Yargıç ve Savcı konumuna gelen kişi sayısının 100’ün üzerinde olduğu sabittir.
Hal böyle olduğuna göre; bu kişiler neden korunmaktadır?
Çünkü; bu kişiler, Başbakanın “bizim arkadaşlarımız” dediği yargıçlar ve savcılardır. Bunlara artık “Sulh Ceza Hakimi sıfatıyla” ve acil olarak ihtiyaç vardır!!!  El koymalarda, gözaltı, arama kararlarında, tutuklamalarda, itirazlarda bu savcılar-yargıçlar; üstlerine düşen görevi yapacaklardır….
Soruşturmayı sürdüren Savcılık
Makamına,   HSYK’ya ve Adalet Bakanlığına
bir kez daha  sesleniyoruz;
n                  Sınav soruları ÖSYM bünyesinde her Kim-Kimler tarafından servis
edilmiş ise, ayrım yapmadan bu durumu tespit edin ve bu kişiler yönünden “soruşturma izni” prosedürünü başlatın.
n                  Keza, servis edilen soruları alarak-çalarak Yargıç ve Savcı olan her Kim
Kimler varsa; ayrımcılık yapmadan,  AKP ile mevcut olan İl-İlçe Yöneticiliği, üyelik ya da Belediye Meclisi üyeliği ilişkisine bakmaksızın, tüm fail ve sorumlular yönünden yasal süreci başlatın.
n                  Adalet Bakanlığı olarak, soruşturmalara müdahale etmekten artık vazgeçin.
n                  Açıklaması yapılan bu tablo, tarafımızdan “genel unsurlarıyla” tespit
edilmiş durumdadır. Ancak, isimlendirmeyi yapmak-illiyeti kurmak, Bizim görev ve yetki alanımızda olmadığı için, isimlendirme yapmak yerine; Anayasal Kurumları, son 10 yıldaki haksız ve keyfi uygulamalardan ders alarak,  (HSYK ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı başta olmak üzere) görevlerini “doğru ve tarafsız” bir şekilde yapmaya davet ediyoruz.
AKP’ye de; “yeni ve Özel Yetkili Mahkemeler” yaratarak, “adaleti ve toplumsal barışı” tesis edemeyeceğini bir kez daha hatırlatarak; Türkiye’nin Hukuk Sistemini talan etmekten vaz geçmeye davet ediyor ve uyarıyoruz.
(Atilla Kart, CHP Konya Milletvekili, 10 Temmuz  2014 // Basın Toplantısı Metni; “Konuşmaya esas metin”)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder