Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Soru:
1) Neden son zamanlarda TEK VATAN ya da TEK TÜRKİYE kavramı öne çıkıyor?
Cevap:
1) Son yıllarda yapılan seçimlerde ortaya çıkan bir slogan olarak TEK VATAN
ya da TEK TÜRKİYE kavramı kamu oyunda öne çıkmaya başladı .Bugünün siyasetinin
önde gelenleri konuşmalarını yaparken , ellerini havaya kaldırarak
sırasıyla parmaklarını sayarken, tek
vatan ,tek devlet ,tek millet ve tek bayrak diye bir sıralamayı halkın
gözü önünde yeni bir slogan haline
getirmektedirler . Ne var ki , uygulamada
iş tamamen farklı bir çizgide
tek lidere doğru gitmekte ve
halk bu kavramlar ile
uğraşırken , tek lider çıkmazına Türk
siyaseti saplanıp kalmaktadır . Çağdaş
demokrasilerde olmadığı gibi bir tek lider
hegemonyası öne çıkartılırken ,
arkasından tek parti rejimi gündeme gelmekte
Türkiye cumhuriyeti devletin kuruluş döneminde olduğu gibi yeniden bir
tek partili yapıya doğru sürüklenmekte
ve bunun sonucunda da anayasaya
göre ulus devlet olması gereken Türk devleti , parti devleti görünümü kazanmaktadır .Bu durumda , ülkenin birliği
ve bütünlüğü doğrultusunda
geliştirilen tek vatan ya da tek
devlet yaklaşımlarının yerini tek parti ve
tek lider olgusu almaktadır . Böylesine farklı bir durumun ortaya çıkması da
Türkiye’de rejim tartışmalarına yol
açmakta ve tek lider oluşumu
yüzünden demokrasi yerine
diktatörlük sorunu etkinlik kazanmaktadır . Kuruluş modeli
olarak tek devlet ve vatan üzerine yapılandırılmış olan Türkiye
Cumhuriyetinin, tek parti ve tek lider
çıkmazına sürüklenmesi tümüyle
ters bir sonuç ortaya çıkarmıştır . Çağdaş cumhuriyet rejimi altında
gelişmiş bir demokrasi arayışı içinde bulunan
halk kitlelerinin , aranılanın tersi
bir otoriter tablo ile karşı
karşıya kalması ülkemizde demokratik gelecek açısından karamsar bir ortam
yaratmıştır .
Soru:
2) Tek vatan arayışı , Tek Türkiye
olgusu ile birlikte nasıl açıklanabilir ?
Cevap:
2) Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu gereği üniter bir devlet statüsüne sahip
bulunmaktadır . Batı dillerinde yer almış bir Latin kavramı olan üniterlik
sözlük anlamı olarak teklik ya da
tekillik olarak anlaşılmaktadır . Üniter devlet denildiği zaman Türklerin ülkesinde tek bir devlet olduğu ve
bu devletin ülke sınırları içerisinde bir başka devlete izin
verilemeyeceği ifade edilmeye
çalışılmaktadır. Türklerin durumu diğer
milletler ile karşılaştırıldığı zaman
ayrı bir durum göstermektedir . çünkü çok geniş bir coğrafyaya yayılmış
bulunan bir Türk dünyası tarihsel bir gerçeklik olarak vardır ama
Misakı Milli sınırları içerisinde
Türklerin tek bir vatanı vardır o da Türkiye’dir . Türk devletinin
kuruluşu Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla gerçekleştirilmiştir .
Devletin kurucu başkanı Atatürk ,Meclisi açış konuşmasında Pan- Türkizm ya da
Pan-İslamizim yapılmayacağını , yeni devletin ilan edilen ulusal sınırları
içerisinde ülkede barış düzenini tesis edeceğini , böylece bir barış ve
güvenlik devleti olarak tarih sahnesine çıkan
Türkiye Cumhuriyetinin aynı zamanda dünyada barışı kurmak üzere sınırların ötesine giden her türlü
emperyalist politikadan
vazgeçeceğini , Osmanlı İmparatorluğu
döneminde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyetinin sınırlarının ötesinde hiçbir
biçimde siyasal macera aramayacağını,
uluslararası kamuoyuna bir kesin
bir söz olarak açıklamıştır . Bu doğrultuda , yirminci yüzyılı bir barış düzeni
içerisinde geride bırakan Türk devleti , içinde bulunduğu merkezi coğrafyanın
geleceğine yönelik yeni emperyalist projeler yüzünden hem tek vatanı hem de tek devletini kaybetmek
riski ile karşı karşıya gelmiştir . Kuzey ve Orta Asya’da yer alan Türk dünyasında milyonlarca Türk asıllı
insan yaşamaktadır ama Türk devleti ulusal sınırları ile bağlı
kalarak hiçbir biçimde irredantist bir
politikaya yönelmemiştir . Vatanın bağımsızlığı için verilen ulusal
kurtuluş savaşı sonrasında Türk ulusu
milli sınırları ile yetinerek ayakta
kalmıştır .
Soru:
3) Neden içinde bulunulan geçiş döneminde
TEK VATAN sorunu öne çıkmıştır?
Cevap:
3) Birinci dünya savaşı ile imparatorluklar parçalandığı için ulus devletler
tarih sahnesine çıkmıştır. Bu nedenle yirminci yüzyıl bir ulus devletler çağı olmuştur . Savaş
sonrasında gündeme gelen iki kutuplu dünyada aynı zamanda bir soğuk savaş
düzeni ortaya çıkarken, savaş sonrasının
ulus devletleri böylesine hassas bir dengede varlıklarını koruyabilmişlerdir .
Ne var ki , sosyalist sistemin dağılması üzerine gündeme gelen tek merkezli
kutuplaşma bütün dünyaya küresel
sermayenin başında bulunduğu bir yeni emperyalizmi dayatınca , ulus devletler küresel sermayenin temsilcisi olan tekelci
şirketler aracılığı ile tasfiye edilmeye başlanmıştır . Böylesine bir süreç
sonunda bütün ulus devletlerin sahip
olduğu ulusal ve üniter yapılar aşınmaya başlamış ve zamanla çöküş ile dağılma olguları kaçınılmaz bir
biçimde öne çıkmıştır . Ulus devletlerin bağımsızlığı ile ulusal vatanlarına
sahip olma şansını yakalayan dünya ulusları yeni dönemde uluslararası tekelci
şirketlerin hegemonyası doğrultusunda büyük bir saldırı rüzgarına muhatap olurlarken , aynı zamanda vatanlarını da kaybetme riski ile karşılaşmışlardır . Sınırsız
sermaye ile hareket eden küresel şirketler dünyanın her yerini satın alarak ele
geçirirken , ulus devletlerin milli sınırları içerisindeki vatanlarına da el
koyma aşamasına gelmişlerdir . Bu yüzden küreselleşmeye açık davranan ulus
devletler çeyrek asırlık bir zaman
dilimi sonrasında vatanlarını kaybetme durumu ile karşı karşıya kalmışlardır . Bu nedenle ,
küresel emperyalizme karşı ulusların yeni bir anti-emperyalist savaş vererek vatanlarını kurtarma aşamasına gelinmiştir .
Türk siyasetinde tek vatan ve tek devlet sloganlarının yükselmesinin arkasında
böylesine bir konjonktürel
bir durum vardır . Siyaset
kadroları da bu doğrultuda seçimlere girerken ya da halk oylamaları sırasında
ulusal bağımsızlığı yansıtan tek vatan ve tek devlet kavramlarını dile
getirerek , küresel güçlerin emperyal müdahalelerine karşı halkın ulusal
tepkilerini destekleyerek haklılık
kazandırmak istemişlerdir .
Soru:
4) Tek vatan konusu her yönü ile tartışılırken, neden tek devlet konusu da
gündeme gelmiştir?
Cevap:
4) Teorik olarak vatan ve devlet
kavramları birbirinden ayrı olmasına
rağmen uygulamada ikisi bir bütün teşkil ettiği için , tek vatan ile birlikte
tek devlet konusu da tartışma alanına
gelmiştir . Vatan ile devlet kavramları
ayrı bilim dallarının inceleme konusu olmasına rağmen , uygulamadaki
birliktelikleri tek vatan ile beraber tek devlet arzusunu da tartışma alanına getirmiştir . Vatan konusu
coğrafya ve jeopolitik bilimlerinin inceleme
alanında olmasına rağmen , devlet sorunu da hukuk
ve siyasal bilimin sınırları içerisinde ele alınmaktadır . Ne var ki ,
devletsiz vatanın olamayacağı gibi vatansız devlet de olamaz . Bu durumun bir
istisnası olarak çağımızın sorunu olan Filistin meselesi İsrail meselesinin bir
yansıması olarak öne çıkmıştır . İsrail iki bin yıl önce Romalıların Yahudileri kovması yüzünden
kaybettikleri devletlerini , yirminci
yüzyılda tekrar aynı topraklar üzerinde kurmaya kalkışınca Filistin’lilerin
vatanını işgal ederek onların gerçek bir devlete sahip olma hakkını ortadan kaldırmışlardır
. Bu yüzden Filistinliler devletlerini kurmalarına rağmen vatanlarını
ellerinden kaçırdıkları için tam anlamıyla bir devlet düzenine kavuşmakta zorlanmaktadırlar . Genel Kamu
Hukuku bilim dalının getirdiği açıklamalar doğrultusunda, her devletin ülke ya da vatan ,nüfus ya da toplum ile
birlikte egemenlik olmak üzere üç tane esaslı unsuru vardır . Bu doğrultuda
,devletler ülkelerini milli sınırlar ile çevirerek kendi yurttaşlarına bir
vatan kazandırırken , dünyanın herhangi bir bölgesinde ya da kara parçasında
kendi kendini yönetme gücünü kazanmış olan
topluluklar da egemenliklerinin
sınırını, sahip oldukları siyasal gücün etkisi ile belirledikleri aşamada devletlerini
kurdukları anda aynı zamanda kendi
vatanlarını da kazanmış olmaktadırlar . Yirminci yüzyılın ulus devletleri bu
doğrultuda dünya haritası üzerinde kendi
vatanlarını elde ettikleri için , bugünün
küresel emperyalizm çağında
kendilerini savunurken aynı
zamanda vatan savunmasını da birlikte yapmak zorunda kalmaktadırlar .
Soru:
5) Tek vatan olgusu, Türkiye’nin özel koşullarında ne ifade etmektedir?
Cevap:5)
Tek vatan Türkiye Cumhuriyeti açısından
ulusal kurtuluş savaşı ile ilan edilmiş ve Lozan Antlaşması ile
kazanılmış olan Misakı Milli sınırları içinde kalan toprak parçasının bütününü
ifade etmektedir . Yirminci yüzyılın soğuk savaş ortamının durağanlığında pek
de fazla önemsenmeyen bu konu , ABD dışişleri bakanının merkezi coğrafyada 22
devletin sınırlarının değişeceğini söylemesi ile birlikte fazlasıyla önem kazanmıştır
. Bu nedenle ,ulus devletler milli sınırlarını korumaya öncelik vererek ,
sınırlar içinde yer alan vatan savunmasına yeniden girmek zorunda kalmışlardır
. Türk devleti de emperyalizmin bölge
devletlerini parçalaması gerçeği
karşısında , tek vatan ile birlikte tek devlet kavramını birlikte savunmak zorunda kalmıştır . Yıkılan bir
imparatorluğun merkezi alanlarını milli
sınırlar içerisinde birleştiren Kuvayı Milliye hareketi, bu yüzden bir asır
sonra yeniden güncellik kazanmakta
, devlet ve vatan ile birlikte
tek millet ve tek bayrak da savunma
alanına girmiştir . Türkiye sahip olduğu coğrafi koşullar nedeniyle üç
kıta ortasında bir merkezi alanı kendisi için vatan haline getiren Misakı Milli
sınırlarını kabül ederek tarih sahnesine çıkmıştır . Trakya gibi Avrupa
parçası olan bir kara alanı ile ,
Anadolu gibi bir Asya yarımadası tamamen jeopolitik koşulların zorlaması
yüzünden aynı milli sınırların
içinde yer almıştır . Üç büyük yarımada
üzerine kurulu bulunan Osmanlı İmparatorluğu tarih sahnesinden çekilince Balkanlar’da geride kalan Trakya toprakları Küçük Asya denilen Anadolu yarımadası ile
birlikte düşünülerek merkezi bir devlet
konumunda Türkiye Cumhuriyetinin haritası belirlenmiştir . Rusya Federasyonu
gibi bir dev ülkenin merkezi alanı işgal
etmesinin önlenmesi doğrultusunda
güneyde güçlü bir tampon devlet gerektiği için Türkiye bugünkü sınırlarına sahip
olabilmiştir .
Soru:
6) Türkiye’nin Misakı Milli sınırları
ile belirlenmiş olan topraklarının tek
vatan olarak belirlenmesi , nasıl mümkün olabilmiştir .
Cevap:
6) Bu sorunun cevabı tek kelime ile Kemalizm’dir. Kurucu önderin ortaya koymuş
olduğu devlet modeli , Kemalizm olarak açıklandığı için Kemalist yapılanma
bugün de devam etmektedir . Kemalizm ,bir devlet modeli olarak jeopolitik
koşulların dikkate alınması ile oluşturulmuş bir sistemdir . Bir imparatorluk
düzeninden ulus devlet yapılanmasına gidilirken , Kemalizm bir eklektik sistem
ve bir tarihsel zorunluluğun yansıması
olarak güncellik kazanmıştır . Kemalizm
,Türkiye cumhuriyetinin anayasal ilkeleri olarak kabül edilen altı ana ilkenin
birleşmesi ile uygulama alanına
girmiştir . Altı ilke olarak
milliyetçilik,cumhuriyetçilik,laiklik,devletçilik,halkçılık ve devrimcilik
ilkeleri bütünsel çerçevede savunulmuştur . Bu altı ilkenin ilk üçü Fransız
devriminden diğer üçü ise Sovyet
devriminden gelen ilkeler olarak ele alınmış ve Türkiye potası içinde
birleştirilerek üç dünya arasında
merkezi bir devlet modeli kurulmuştur . Batı dünyası ile birlikte Sovyet ve İslam dünyaları aynı dönemde birlikte var olurken, Kemalist model doğrultusunda üç dünyanın dışında yeni bir merkezi yapı olarak Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur . Fransız ve Sovyet devrimlerinin
getirdiklerinden yararlanırken , üç ayrı dünyanın kesiştiği noktada ve dünyanın
jeopolitik merkezinde hiçbir başka modele benzemeyen siyasal yapılanma Atatürk’ün kurucu önderliğinde
gerçekleştirilmiştir . Üç kıta ile birlikte üç yarımadanın da birleştiği
merkezi bölgenin özelliklerine göre gerçekçi bir yapılanmaya gidilirken, Kemalist model de güçlü bir ulusal,üniter ve
merkezi devlet oluşumu başarılabilmiştir . Bu topraklar üzerinde Kemalist modeli ile var olan Türkiye
cumhuriyeti gene aynı model sayesinde ayakta kalarak yirminci yüzyılda yoluna
devam edebilmiştir .
Soru:7)
Son seçimler ve referandumlarda ortaya
çıkan üç Türkiye haritası , tek vatan ve tek devlet ilkeleri ile Türkiye’nin geleceği açısından nasıl
değerlendirilebilir ?
Cevap:
7) Türkiye’de yapılan genel seçimler ve referandumlar sonucunda üçe bölünmüş
Türkiye haritasının çıkmasının nedeni , Türkiye’yi son dönemlerde yöneten
iktidarların devletin kuruluş modelini
ihmal ederek ülkeyi yönetmeye kalkmalarıdır .Var olan jeopolitik koşulların
zorunlu sonucu olan kuruluş modelinin ,
batı emperyalizminin merkezi coğrafya için hazırladığı siyasal projelere alet
olarak ihmal edilmesinin sonucunda , seçimlerde sürekli olarak üçe bölünmüş
Türkiye haritası çıkmaktadır . Meclis başkanı çıkıp laiklik kaldırılmalıdır dediği bir
ortamda ülkede var olan farklı din anlayışlarının mensuplarının
harekete geçtiği ve Trakya ile
Anadolu’nun batı kesimlerine yönelerek , orta Anadolu’da giderek öne çıkmaya
başlayan İslam devleti yapılanmasına sırtlarını döndükleri göze çarpmaktadır .
Bizans ve Osmanlı döneminden kalma Gayrimüslimler
,Ermeniler,Yahudiler ,Rumlar ve
ateistler Osmanlı yıkılırken bu ülkeyi nasıl terk ettilerse ,benzeri bir yurt
dışına gitme hareketine bugün de yönelmektedirler . Son yıllarda ülke
değiştiren , yurt dışında gayrimenkul alan ve
yatırım yapan Türk vatandaşlarının sayıları giderek artmaktadır . Üçe
bölünmüş Türkiye haritasında doğu
Anadolu’da başka bir ulus devlet oluşumu öne çıkarken , ülkenin Arabistan gibi
bir İslam devletine dönüşümü sürecinde de gayrimüslimlerin tepki göstererek iç
ya da dış göçlere katıldıkları
,sandıklar açılınca ortaya çıkan seçim sonuçları ile daha anlaşılır bir duruma
gelmiştir . Seçimlerin getirdiği üçe bölünmüş
Türkiye haritasında devleti kuran
parti batı Anadolunun sahil zenginleri partisine dönüşmüştür . Orta Anadolunun Türkçü partisi
ise bu bölgede İslam kimliğinin öne çıkması
ile batı Anadolu’ya doğru bir taban
kayması yaşamıştır . Bir anlamda Doğu Anadolu’da gündeme getirilen bir başka ulus devlete taban kazandırma girişimleri
sonucunda milliyetçi parti batı Anadolu
partisi konumuna gelmiştir .Doğu bölgesinde
ise etnik ayrılıkçı yeni bir
ulusçu parti ortaya çıkmıştır .
Atatürk , kurucu önder olarak Türkiye’nin jeopolitik koşullarını iyi
bildiği için , bir milli devlet kurarken içe dönük milliyetçiliğin toplumu
bölmemesi için aynı zamanda halkçılık ilkesini de kabul ederek ve Halkevlerini bu doğrultuda kurarak
halkçılık anlayışı çizgisinde toplumu bütünleştirmeye öncelik vererek,
doğu Anadolu topraklarında devletin ulusal kimliği dışında bir başka ulus
devletin kuruluşunu önlemeye çalışmıştır .
Aynı zamanda Osmanlı döneminde
ülkenin batı kıyılarında yer alan ve ekonomi ile ticareti yönlendiren
lövanten unsurlar ile Yahudi, Ermeni
,Rumlar ve Süryanilerden oluşan gayrimüslim unsurlardan oluşan
İslam dışı toplumları da dikkate
alarak laik devlet yapılanması ile
Fransız devrimi doğrultusunda bir batı tipi devlet modelini, Küçük Asya
toprakları üzerinde gerçekleştirmeye çalışmıştır . Atatürk cumhuriyetinin temel ilkeleri olan altı ana ilkeyi iç ve dış jeopolitik koşulları dikkate alarak
belirlerken , Türkiye Cumhuriyetinin kurucu irade ve model doğrultusunda yüz
yıl ayakta kalmasını sağlamıştır . Şimdi dünya yeni bir yapılanma dönemine
girerken emperyal projeler Türkiye’nin kuruluş modelini devre dışı bıraktığı için yeniden
Doğu Anadolu’da başka ulus devlet
oluşumları gündeme getirilmekte , meclis
başkanı laikliğe karşı çıkarken ,
gayrimüslim toplum kesimleri de yeniden
batı Anadolu topraklarında İyonya ,Marmara ya da Trakya Cumhuriyetleri
kurma girişimlerine yönelmektedirler. Ayrıca İstanbul’un yeniden Vatikan destekli yeni Bizans ya da Konstantinapolis’e
dönüştürülmesi girişimleri de , batı emperyalizminin ana hedeflerinden birisi olarak öne
çıkmaktadır . Türk halkı seçim sonucunda ortaya çıkan üç Türkiye haritasının bu
doğrultuda bölünme ve dağılma sinyalleri
verdiğini görmektedir. Yüz yıl önce de
bu koşullar varken, merkezde büyük bir ulus devlet kuran Kemalizm bu nedenle yeniden güncellik kazanmıştır. Artık Türkiye yeniden Kemalist modele dönmek
zorundadır. Kemalizm ile dünya sahnesine çıkan ve yirminci yüzyılı geride bırakan Türkiye
Cumhuriyeti, yirmi birinci yüzyılda yoluna devam edebilmek için yeniden
Kemalizm’e dönerek ilelebet payidar
olabilecektir .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder