KIBRIS KONUSU: ADJURNED SİNE DİE
Prof. Dr. ATA ATUN
Araştırmacı - Yazar
Ben yıllar önce, 2008 yılında kısa adı ile “Kıbrıs Plânları
ve Anlaşmaları” adlı 2 ciltlik bir kitap yayınlamıştım. Esinlenme konum da
Annan Plânı idi. Müzakereler katılmış, hiç bıkmadan ve usanmadan geçmişte neler
yapıldığını ve Kıbrıs sorununu çözmek için hangi yılda kim tarafından nasıl bir
planın tarafların önüne konduğunu araştırmış, sonra da sonuçları ile birlikte
kitaplaştırmıştım. Yakında fırsatım olursa bu serinin 3. cildini hazırlamaya
niyetliyim. Ki, Crans Montana’da sürdürülmekte olan Beşli Kıbrıs Konferansının
gidişatı bundan sonra Kıbrıs konusunun farklı bir mecraya gireceğini işaret
etmekte.
*
Gerçekte Kıbrıs sorunu Rumların iddia ettiği gibi 1974
yılında, bizim iddia ettiğimiz gibi de 21 Aralık 1963 gecesi Rumların Türklere
saldırı ile başlamış değil. Adanın fethinin başladığı 1570 yılı ve fethin
tamamlandığı 1571 Ağustos’undan sonra Lüzinyan, Ceneviz ve Venedik dönemlerinde
hiçbir hakları bulunmayan “Köle” statüsündeki adanın eski Bizans vatandaşları,
Osmanlı Devleti hükümranlığı döneminde, Osmanlı Devletinin hoş görülü yönetimi
sayesinde üzerlerinden kölelik baskısı kalkınca, Ortodoks olmaları ve Yunanca
konuşmaları nedeni ile kendilerinin Helen ırkından olduklarını varsaymışlar ve
özgür kişiler olarak hayatlarını idame ettirmeye başlamışlar… Adanın Osmanlı
Devleti tarafından fethinden bir müddet sonra da kendi seçtikleri bir temsilci
heyeti, uzun bir yolculuktan sonra payitahtın bulunduğu İstanbul’a gitmiş ve
yürekleri ağızlarında, adaya Sadrazam tarafından atanan, daha doğrusu en yüksek
teklifi veren kişiye lütfedilen günümüz tanımlaması ile “Vali”lik makamındaki
kişi ile ilgili şikâyetlerini ve birtakım diğer isteklerini dile getirmek için
dönemin Sadrazamı ile görüşme talebinde bulunmuşlar.
*
İşte Kıbrıs konusunun kırılma noktası tam da burası olmuş.
Bazı tarihçilere göre 1660 yılında Osmanlı Devleti’nin 21. Padişahı II. Ahmet,
bazı tarihçilere göre de 1754 yılında Osmanlı Devleti’nin 24. Padişahı I.
Mahmut tarafından yayınlanan bir fermanla, Başpiskopos, Osmanlı Valisinden
sonra adanın ikinci politik ve nüfuzlu kişisi olma hakkını kazanmış ve bu
tarihten itibaren de Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu, Rumların hem
siyasi, hem milli, hem de ruhani lideri olarak "Ulusal Lider"
anlamına gelen "Etnarh” unvanını almış.
*
Adada Osmanlı Devleti’ne karşı başkaldırılar bu tarihten
sonra hep Etnarh’ın başının altından çıkmış, kilise, tüm başkaldırıların
planlama merkezi olmuş. 1821’deki adada darbe yapma ve adayı Yunanistan’a
bağlama isyanı, 1832 Kalogeris isyanı, 1921 Enosis Plebisiti (tek taraflı
referandum) ,1931 Enosis isyanı, 1950 Enosis Plesibiti, 1955 EOKA’nın Kuruluşu,
1963 Noel katliamı ve Türklere saldırı, 1964 Erenköy’e saldırı, 1967
Geçitkale’ye saldırı, 1974 adaya Yunanistan’a bağlamak için darbe yapılmasının
kökeninde Rum Ortodoks Kilisesi ve hep adanın Yunanistan’a bağlanma isteği
yatmakta.
*
Kıbrıs sorunu gerçekte, 1821 yılında Yunanistan’da
gerçekleşen Mora isyanı ile eş tarihli olarak başlamış 2 asırlık, bir konu.
Halen daha da çözülebilmiş değil. BM’nin Kıbrıs konusunu “Çözümsüz” ilan etmesi
gerekiyor ama “Yiğitliğe leke sürülmesin, BM’nin şanı ayaklar altına alınmasın”
diye böyle bir kararı çıkaramıyorlar. Çıkarabilmiş olsalar Kıbrıs konusunda daha eski olan “Batı Sahara”
konusunda çıkarırlardı ve örnek de olurdu.
*
Gelelim başlıkta kullandığımız Latince kelimelere; “Adjurned
sine die” diplomasi dilinde kullanılan bir tanım ve “Bundan sonraki toplantı
çıkmaz ayın son Çarşamba’sında…” anlamını taşımakta. Diplomasiye aslında tam
bir kelime oyunu veya kelimeleri istendiği tarafa çekebilme sanatı ise BM’nin
Kıbrıs Sorununu “Adjurned sine die” tanımlaması ile
kapatması gerekmekte Crans Montana’daki bu son Beşli Konferans’tan sonra.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder