MANİSA'DA ASKERLERİMİZ "YANDAŞ ŞİRKET TARAFINDAN YAPILAN" YEMEKLERDEN ZEHİRLENİYOR
Türker Ertürk
E. Amiral, Araştırmacı - Yazar
E. Amiral, Araştırmacı - Yazar
Manisa’da askerlerimiz
yemeklerden zehirleniyor. Medyada gördüğümüz fotoğraflar ve gelişmeler üzücü
adeta; “Bunlar mı bizi koruyacak!” dedirten türden ve Türk Silahlı Kuvvetleri
için itibar kaybı!
Manisa’da askerlerin yemeklerden zehirlenmesi bir değil, iki değil tam dört defa oldu! Ayrıca başka yerlerden de yemek zehirlenmesi haberleri geliyor! En sonunda yandaş yemek şirketinin sözleşmesini iptal etmek zorunda kaldılar. Ama bu konuda Meclis Araştırma Komisyonu’nun kurulması AKP ve MHP oyları ile engellendi. Yani iktidar; araştırılmasın, bu olayların üstü kapansın istiyor.
Manisa’da askerlerin yemeklerden zehirlenmesi bir değil, iki değil tam dört defa oldu! Ayrıca başka yerlerden de yemek zehirlenmesi haberleri geliyor! En sonunda yandaş yemek şirketinin sözleşmesini iptal etmek zorunda kaldılar. Ama bu konuda Meclis Araştırma Komisyonu’nun kurulması AKP ve MHP oyları ile engellendi. Yani iktidar; araştırılmasın, bu olayların üstü kapansın istiyor.
Özelleştirme Sihirli
Bir Formüldür
Askeri birliklerde yemek
pişirme işlerinin özelleştirilmesi AKP ile 2003’de başladı. Neymiş
efendim; “Asker yemek pişirmezmiş”. Yalan! Asker yemek de pişirir,
temizlik de yapar ve üretim de! İşte MİLGEM (Milli Gemi) ve Heybeliada
sınıfı korvetler! Askerin yaptığı böyle bir projenin dünyada bir örneği yok.
Eğer askerleri yemek pişirme
gibi hizmet görevlerinden alıp onları muharip görevlere vererek tasarruf yapmak
istiyorsan çözüm çok basit; Yemek pişirmek görevlerine sivil memur kadroları
açarsın, onlar yapar bu işi ama asker gibi! Ama bu “Siyasal İslamcı”siyasi
kadroların eline okyanus ötesinden reçete vermişler; “Özelleştirme sihirli
bir formüldür” diye. Her alanda sonuç ortada!
Özelleştirirsek Gelenek
Kaybolur
2008-2010 tarihleri arasında
Deniz Harp Okulu Komutanıydım. Yaklaşık 800 dönüm üzerine bulunan Deniz
Harp Okulu Yerleşkesinde üç farklı yerde yemek pişiriliyordu (Öğrenci,
Asker, İşçi) ve memnuniyet en üst düzeydeydi. Bizi de zorluyorlardı
özelleştirme için!
Direniyordum ama nereye
kadar! Baskı karşısında şöyle bir çözüm buldum; Öğrenci yemek işlerini
özelleştirmeyelim. Çünkü burası 1773’de kurulmuş tarihi bir okul ve kurum.
Tarihi içinde oluşmuş gelenekleri var. Yemek yeme şekli, başlangıcında ve
sonunda yapılan ritüeller ve dualar hatta yemeklerin çeşitleri ve lezzetleri
bile bu geleneğin parçası. Kuru fasulyenin, dalyan köftenin, talaş böreğinin,
kadın budu köftenin, barbunya pilakinin, vezir parmağının, samsa tatlısının Deniz
Harp Okulu’na has bir lezzeti var. Özelleştirirsek nesiller ve sınıflar boyunca
süregelen bu geleneğimiz de kaybolur! Büyük kurumlar basit gibi gözüken bu
gelenekleriyle de yaşarlar!
Asıl Amaçları Kâr
Sağlamaktı
Kabul ettirmiştim! Ama asker
ve işçi yemeğimiz özelleştirilmişti. Yemek şirketleri ihale ile yemek pişirme
işini alıyorlardı. İhaleyi kazanabilmek için bildiğiniz gibi fiyat
kırıyorlardı. Sonunda yemek şirketinin asıl amacı kar sağlamaktı. Ama biz
pişirdiğimiz taktirde asıl amaç daha lezzetli, daha besleyici yemek çıkarmak ve
azami insan sağlığı koşullarını sağlamaktı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde
yemek numuneleri her gün 11:30’da komutana çıkarılır ve lezzetine baktırılır,
direktifi alınır, buzdolabına kaldırılır, 48 saat saklanır ve sonunda imha
edilir. Bir zehirlenme vakası olduğunda ilk iş komutan tarafından tadılmış bu
numunelere bakmaktır.
Amaç Beni Yok Etmekti!
Manisa’da üst üste tam dört
defa gıda zehirlenmesi vakası meydana geldi. Bu normal değil. Bu muhtemelen Gülen
Cemaati’nin saldırısı, araştırılması lazım. Amacı ise birlik komutanına yönelik
itibarsızlaştırma yanında kaos yaratmak, Türkiye’de her şeyin çığırından
çıkmasını sağlamak, örgütsel güç ve dış destek nedeniyle durumsal üstünlük elde
etmek, “Bizimkiler gitti, artık TSK bu işi yapamıyor” dedirtmektir!
Nereden mi çıkardık! Gıda
zehirlenmesi saldırısı; Gülen Cemaati’nin eski bir yöntemidir. 2010’da
benim komutanlığım sırasında, Deniz Harp Okulu’na yaptılar! Hem de Deniz
Kuvvetleri Komutanı’nın Deniz Harp Okulu’na denetlemeye geldiği gün. Amaç
beni itibarsızlaştırmak ve yok etmekti. Çünkü cemaate direnç
gösteriyorduk. Yaklaşık 500 öğrenci etkilendi! Denetlemeye gelenler de! Hatta
ben de; ama komutandım, ayakta kalmam lazımdı! Allah korudu, yaşamını
kaybedenler bile olabilirdi!
Cemaatin Delil Üretim
Merkezleri
Deniz Harp Okulu’nun
yemekhanesi laboratuvar gibiydi! Burada, saldırı olmaksızın gıda
zehirlenmesi olamazdı! İnsan sağlığı ve temizlik standartları açısından, belki
de Türkiye’nin yüzde 5’lik en üst diliminde yer alıyordu!
Aklınıza geliyordur mutlaka; “Bir
Müslüman böyle bir saldırı yapar mı?” diye. Emin olun “Siyasal
İslamcı” ise yapar, hem de daha da fazlasını bile! 15 Temmuz’da, halkın
üzerine nasıl ateş açtıklarını gördünüz. Ergenekon ve Balyoz gibi
kumpas operasyonları sırasında cemaatin, “Delil Üretim Merkezlerinde” imal
ettiği delillerle, masum askerlere ve aydınlara ayarlanmış mahkemelerde nasıl
tuzaklar kurduğunu gördünüz ve tanıklık yaptınız.
Önemli Olan Cihada
Katılıp Katılmadığındır!
Bakınız; dindar veya Müslüman demiyoruz, “Siyasal
İslamcı” diyoruz. Yani İslam’ı siyasi hedef ve amaçları için
enstrüman haline getiren ve kirleten insan, grup, cemaat veya bir partidir bu!
“Siyasal İslamcı” için
etik değerlerin, insan hak ve özgürlüklerinin, adaletin, evrensel ilkelerin,
yurttaşlığın, dürüstlüğün hatta ibadetini harfiyen yerine getiren Müslümanolmanın
bile beş paralık değeri yoktur! Önemli olan; canınla ve malınla cihada katılıp
katılmadığındır! Günümüzde bu cihat; cemaat liderinin, tarikat şeyhinin, imamın
veya“Siyasal İslamcı” parti liderinin gösterdiği hedeflere, canınla ve
malınla yürüyüp yürümediğindir.
Yapılması Gereken
Nedir?
Bugün, ülkemizi yöneten iktidar da Gülen
Cemaati de “Siyasal İslamcı” ideolojiye,“Yeni Osmanlıcı” hayale
ve mezhepsel bakış açısına sahiptir. Dün beraberdiler, adaleti yok ettiler
ve ülkemizi felakete sürüklüyorlardı; bugün kavga ediyorlar, yine adalet yok ve
ülkemizi felakete sürüklemeye devam ediyorlar.
Yapılması gereken; Atatürkçüsü,
çağdaşı, yurtseveri, entelektüeli, sıradan insanı, dindarı ve alt kimliği Kürt olanı
ile birleşmek, bu sürece dur demektir. Halen ülkemizi yöneten iktidar iradesi
ile esenliğe çıkabilmek ve gün yüzü görebilmek imkansızdır!
Yarın (22 Haziran 2017),
Maçka Parkında “Adalet Nöbetinde” olacağım.
Türker Ertürk
E. Amiral, Araştırmacı - Yazar
E. Amiral, Araştırmacı - Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder