ULUSAL
VE ULUSLARARASI TERÖRİZMİN GELECEĞİ
Jeopolitikçi ve Stratejist
ntarakci@gmail.com
Giriş
Bugün ülkemizde en az
15 yaşında olanlar hem ulusal hem de uluslararası terörün ne olduğunu iyi
bilirler. Terör, tarifi ve her kesimden insana ne zaman acı vereceği belli
olmayan bir olgudur.
Yeni Dünya Düzeni veya
küresel ekonomik sistem toplumsal dayanışmayı zayıflatırken, bireysel rekabeti
üst düzeye çıkardı. Gelir dağılımı had safhada bozuldu. Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve işsizlik tüm dünya
toplumlarında büyük sarsıntılar yarattı. Avrupa’nın insan odaklı sosyal devlet
anlayışı yıkıldı. Ortak toplumsal değerlerle bütünleşen insana has; özgürlük,
acıma, sevgi, dayanışma, paylaşma, direnme, mücadele ruhu gibi özellikler büyük
ölçüde kayboldu. Çalışanlar için çoğu yerde gizli bir angarya var. İşini kaybetme
korkusu, bir kişinin birkaç kişinin işini yapmasını ve çalışma saatlerinin
uzamasını kabul edilebilir hale getirdi. Bütün dünyada işçi sendikaları
işlevlerini kaybetti. Çünkü devletler de
buna zorlandı. Uluslararası sermaye, ucuz işgücü pazarları ile satın alma gücü
yüksek pazarlar arasında mekik dokuyor.
New York’ta telefonla verilen pizza siparişinin Yeni Delhi’den,
İstanbul’da verilenin ise Erzurum’dan alındığı dijital çağda insan hayatta
kalmak için her şeye katlanmak zorunda bırakılıyor. Amerika ve Avrupa
devletleri bu sosyolojik travmayı nasıl düzelteceklerini tartışıyorlar. Yani,
artık kapitalizm tartışılıyor. Bu ekonomik düzensizliğin uluslararası
terörizmin esas nedenlerinden biri olduğunu ileri sürenler de var. Sistem,
politik ve toplumsal liderliği de tasfiye etmiş durumda. Terör neticede temel
olarak insan faktörüne dayanmaktadır. İnançsal, finansal, ideolojik faktörlerle
aldatılmış, zorlanmış, ikna edilmiş insanlar bireysel veya organize bir terör
örgütüne dönüşebiliyorlar. Terörün tarifi olmadığı için teröre bulaşanlar
bunları kullanan veya bunlardan çıkar sağlayan siyasi aktörlerce terörist,
özgürlük savaşçısı, milis veya yerel muhafızlar olarak
adlandırılabilmektedir. Sonuçta dünyamız
küresel bir tehdit altına girmiştir. Bu tehdidin daha ziyade neden ABD ve Batı
coğrafyalarında faaliyet gösterdiğini iyi analiz etmek gerekir. Terörün en büyük etkisi ülkelerin ve halklarının
yaşam kalitesini ve gelecek planlarını olumsuz yönde etkilemesidir. Türkiye 100
milyar dolara yakın kaynağını terörle mücadeleye harcamıştır.[1] Bu parayla Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)
tamamlanabilirdi. Bugün Türkiye’nin karşısında sadece ulusal çapta mücadele
edilen PKK terör örgütü değil aynı amaca hizmet eden onun türevleri ve diğer
uluslararası çapta faaliyet gösteren terör örgütleri de bulunmaktadır. ABD’ye
ve AB’ye ilave olarak NATO, BM’ler AGİT gibi kurumsal ve hukuki alt yapıya
sahip örgütlerin de pasif durumda kalması, dünyamızı jeopolitik bir durgunluğa
(resesyona) sokmuştur. Bu nedenle paralı askerler, terör örgütleri, asker
benzeri kuvvetler öne çıkmıştır.
Terör Örgütleri Neden ve Nasıl Ortaya Çıkar?
Bireysel veya organize
bir terör örgütünün ortaya çıkmasında birçok sebep vardır. Ancak terörün esas
kaynağının insan olduğu dikkate alındığında olayın kökenine sosyolojik,
kültürel, ideolojik ve ekonomik faktörler yönünden yaklaşmak gerekir.
Ulusal Çaptaki Terör Faaliyetlerinin Nedenleri
Ülkeler, kuruluşlarından itibaren kendi anayasaları
çerçevesinde halklarının refah ve mutluluğu ve ülkelerinin bekası için süratle
kalkınmaya çalışırlar. Rejimlerinin
tipine göre bu faaliyetler halklar arasında farklılıklar yaratabilir. Bu
bağlamda ulusal çaptaki terör faaliyetlerinin oluşumu temelde iki nedenle
ortaya çıkar.
·
Ülke içinde
yönetimsel, gelir dağılımı bozukluğu, inanç, etnik köken ve kimlik tabanlı
baskıya maruz kalan bir kesimin mevcudiyeti (Bask ve Ira Modeli) veya
· Ülke içindeki bir grubun dış güçlerin politika ve stratejilerine göre kullanılmak üzere finansal, idari, lojistik yönden desteklenmesi ve sözde bir ideoloji etrafında yönlendirilmesi (PKK, IŞİD, Taliban)
· Ülke içindeki bir grubun dış güçlerin politika ve stratejilerine göre kullanılmak üzere finansal, idari, lojistik yönden desteklenmesi ve sözde bir ideoloji etrafında yönlendirilmesi (PKK, IŞİD, Taliban)
Uluslararası Terörün Kaynak ve Nedenleri
·
Birincisi, başta
uyuşturucu ve silah kaçaklığı olmak üzere tamamen finansal rekabete ve genelde
iç hesaplaşmalara dayalı mafya tipi terör faaliyetleridir. Ancak bu
çatışmalarda tamamen masum insanlar ve ülkelerin alt yapıları da zarar
görebilmektedir.
·
İkincisi, bir ülke
içinde veya çevresinde siyasi otonom kazanmak için teröre başvurulması ve bu
faaliyetin ortak çıkarlar paralelinde dış güçlerce desteklenmesidir
·
Sonuncusu ve sürekli
olan terör faaliyetleri ise intikam amaçlı ideolojik ve inanç temelli (cihat)
terör faaliyetleridir. Bu faaliyetleri de
-
Bireysel
nedenler; Küresel güçlerin yaptığı
kitlesel saldırılarda ailesini ve yakınlarını kaybedenlerin başlattığı terör
-
Milliyetçi nedenler;
ülkesini ekonomik olarak sömüren veya siyasi varlığını reddeden küresel güçleri
engellemek için başlatılan terör (Filistin Kurtuluş Örgütü)
-
İdeolojik ve dinsel
nedenler; küresel sistemin modern sömürü
şeklinde ortaya çıkan siyasi, finansal gücünü ve İslam düşmanlığını engellemeye
yönelik terör ( El Kaide, Taliban, IŞİD,
HAMAS)
Terör Örgütlerinin Temel Yapısı
Hangi tip terör örgütü olursa olsun genelde bunların
temel özellikleri değişmez. Bunları şöyle sıralamak mümkündür;
·
Hepsinin kutsal,
dokunulamaz ve seçilmiş bir lideri olması gerekir
·
Hepsinin kendilerine
uygun bir düşman veya hedef bulmaları gerekir
·
Hepsinin mutlaka mali
kaynak bulmaları veya almaları gerekir
·
Hepsinin kabul edilen
düşmanla mücadele için ideolojik bir slogan veya sembole sahip olması gerekir
·
Hepsinin paralı veya
inanç bağlamında aldatılmış/ kandırılmış veya aşırı derecede ikna edilmiş insan
kaynağı bulmaları gerekir
Bu temel özelliklerin hepsi bir bütündür. Bir veya
ikisinin eksikliği terör örgütünün yapısını sarsar ve ömrünü kısaltır. Tabii ki en önemli ikisi ve olmazsa olmazı
mali ve insan kaynağıdır. Mücadele de bu iki unsur öncelikle ele alınır.
Nükleer
Kimyasal ve Biyolojik Terör
Dünyada, 2001 İkiz
Kuleler saldırısı dışında büyük çapta organize bir terör faaliyeti olmadı.
Günümüzde canlı bomba, kalabalık yerlere bireysel silahlı saldırı ve araçla
bombalama şeklinde yapılan terör faaliyetleri ile sıkça karşılaşıyoruz. Harp
içinde veya büyük şehirlerde yeraltı treni gibi kapalı mekânlarda yasak
olmasına rağmen kimyasal silahlıların da kullanıldığını gördük. Terör örgütleri
ile mücadele de kararlılık gösterilemezse veya küresel sistemde insan odaklı
iyileşmeler yapılamazsa en tehlikeli silah olan biyolojik silahların da
kullanılması olasılığı uzak değildir.
Nükleer güvenlik konusu,
uluslararası bir güvenlik sorunu olarak ilk defa Obama tarafından 2009’da
Prag’da dile getirildi. Bu yönlendirici konuşmada Başkan Obama şöyle konuştu: Teröristlerin asla bir nükleer silaha sahip
olmayacağından emin olmalıyız. Bu küresel güvenliğe en acil ve mutlak tehdittir.
Nükleer silahlı bir terörist kitlesel bir tahribe yol açabilir. [2]
UAEK başkanına göre greyfurt büyüklüğündeki bir plütonyum nükleer bir silaha
dönüştürülebilir. Ama daha olası bir
tehlike Kirli Bombadır. Klasik atma
ve patlayıcı silahlar kullanılarak küçük miktarlardaki nükleer materyaller ile
radyasyon yayılabilir. Buna Kirli Bomba adı verilmektedir. Bu miktarlar,
üniversitelerden, hastanelerden ve güvenliği düşük diğer tesislerden elde
edilebilir. Kirli Bombalar büyük bir şehri paniğe sevk etmek için
yeterlidir. Ayrıca bu bombaların
psikolojik, ekonomik ve siyasi etkileri çok daha büyük olacaktır. CIA Başkanı John Bernan Şubat ayında CBS
News’a yaptığı açıklamada IŞİD’in daha önce kimyasal silahlar kullandığını ve
aşırıcıların, nükleer silah yapımının imkânları dâhilinde olduğu
düşünülmektedir demiştir. UAEK verilerine göre 1990’ların ortalarından yani
Sovyetler Birliğinin dağılmasından itibaren bugüne kadar yetkisiz kişilerin
eline geçme veya çalıntı nükleer materyal kapsamında yaklaşık 2800 illegal
trafik tespit edilmiştir. Benzer bir olay da geçen sene Irak’ta meydana
gelmiştir. IŞİD’den kaynaklanan nükleer terör riskinin iki yıl öncesine göre
daha yüksek olduğu açıklanmıştır.
Terörle Mücadelede Nükleer Bomba Kullanılabilir mi?
Nükleer güvenlik
zirvesinden bahsedilirken, 1945’den sonra yeniden bir nükleer bomba
kullanılması konusu da tartışılmaya başlandı. Amerikan Başkan adayı Trump bir
konuşmasında Avrupa’da ve Ortadoğu’da nükleer silah kullanılabileceğini dile
getirirken[3],
Rusya Devlet Başkanı Putin IŞİD’le mücadelede umarım nükleer silahlara ihtiyaç
olmaz diye konuştu. [4] 2013
yılında İsrail’in topla Şam’a atılan bir taktik nükleer bomba[5]
kullandığı iddia edildi.[6] Ancak
konu hakkında hiç haber yapılmadı ve Suriye sessiz kaldı. Veterans Today’in
Suriye gezisinde, Rus nükleer araştırmacılarının olay mahalline giderek
inceleme yaptığını ve bunun bir nükleer saldırı olduğunu doğruladığını öğrendi.
Bu olay IŞİD’le mücadele zor durumda kalındığı takdirde ABD ve Rusya’nın ortak
kararıyla taktik nükleer bomba kullanılmasının mümkün olduğunu göstermektedir.
Zor durumda kalmanın kıstaslarına gelince, IŞİD’in normal veya Kirli nükleer
bomba yapması, bunu ve
kimyasal/biyolojik silahları kullanması halinde taktik nükleer bombanın
kullanılması mümkündür. Ülkemizin PKK ve IŞİD’le mücadele ederken bu olasılığı
da dikkate alması, sınır illerinde NBC [7]
tedbirlerin alınması ve eğitimlerinin yapılması son derece önemlidir.
Terörün Soğuk Savaş Sonrası Ortaya Çıkması
Tesadüf mü?
Soğuk Savaş dönemi
kapalı ve açık ekonomilerin belirli coğrafi alanları sıkı bir kontrol altında
tuttuğu bir dönemdi. Her iki bloğun en büyük amacı, üçüncü dünya ülkeleri
olarak adlandırılan bağlantısız ülkeler üzerinde nüfuz kazanmaktı. Bu bağlamda
bloklar bu ülkeler üzerinde vekâlet savaşları yürütüyorlardı. Örneğin Angola’da
Sovyetler ve ABD farklı yerel güçlere destek veriyorlardı. Bazen Vietnam
örneğinde olduğu gibi ABD ile Sovyetlerin desteklediği yerel güçler de karşı
karşıya gelebiliyordu. Ancak temelde dünya çapında bir terörü ortaya çıkaracak
siyasi, ekonomik bir dengesizlik yoktu.
Soğuk Savaş bitip Küresel ekonomik sisteme geçildiğinde bütün dengeler
yavaş yavaş değişmeye başladı. Bu dengesizliğe ilk reaksiyon ABD’nin 1998’de
Kenya ve Tanzanya’daki elçiliklerine yapılan saldırı ile başladı. 2001’de İkiz
Kuleler saldırısıyla zirve yaptı. Ve
giderek yayılarak, çeşitlenerek devam ediyor.
Küresel
ekonomik sistemin beyni Finans Kapital Sistem, çok uluslu petrol ve askeri endüstri
gelirlerini bankalar ve sigorta şirketleri vasıtasıyla kontrol ve yönlendiren
dünya çapında etkili bir sistemdir. İsviçre Federal
Teknoloji Enstitüsü, 2011 yılında küresel ekonomi üzerinde orantısız bir
şekilde aşırı güç sahibi olan 43 bin uluslararası şirketin analizini yaptı.[8]
1318 şirketin her birisinin ağ içindeki iki ya da daha fazla, ortalama olarak
20 şirketle doğrudan bağlantısı olduğu anlaşıldı. Ayrıca bu şirketler, küresel
işletme gelirlerinin yüzde 20’sini ellerinde tutsa da, hisse senetleri
aracılığıyla küresel gelirin yüzde 60’ına sahip. Sonuçta, Super-Entity (Süper Birim) adını
koydukları ve birbirleriyle çok daha sıkı bağları olan 147 şirket tespit
edildi. Bu 147 şirket, küresel ağdaki gelirin yüzde 40’ını elinde tutuyor.
Bunların çoğu finansal kurumlar. İlk 20’de;
Barclays Bank, JP Morgan Chase, The
Goldman Sachs, Deutsche Bank, Merrill Lynch, Bank of New York Mellon Corp. gibi
şirketler var. Sonuçta dünyanın devletler tarafından değil, çok az sayıdaki
şirketlerden oluşan bir Süper Birim/Güç tarafından yönetildiği düşüncesinin
komplo teorisi olmadığı anlaşıldı.
Süper Birim tüm mali piyasalardaki işlemlerin % 95’ini denetleyen 14 büyük
firmadan (aile) oluşmaktadır. Bu 14
aileyi de içeren 50 büyük yapılanmanın toplam varlıkları ise 50 trilyon doları
geçmektedir. Bu yapılanma 2500 şirket ve 500 milyon çalışana ulaşıyor ve 100
trilyon dolar varlığı kontrol ediyor. Süper sınıfın üyelerinden Blackstone
Grubunun CEO’su Stephen Scwarzman; dünyada hemen her sanayi dalında veya
sektörde 20-30 insan gelişmeleri belirliyor demektedir. Sermaye çok küçük
bile olsa kardan hiçbir zaman imtina etmez. Yeteri kadar kar sermayeyi gayet
pervasız hale getirir. Yüzde 10 kar garantisi, onun herhangi bir yere girmesini
sağlayacaktır. Yüzde 20’nin garantisi açgözlüleşmesine, yüzde 50
küstahlaşmasına yol açacak, yüzde 100 onu tüm insanlık kurallarını çiğnemeye
hazır hale getirecek, kar garantisi yüzde 300’e çıktığındaysa, artık vicdanını
rahatsız edebilecek hiçbir suç kalmayacağı gibi, ölüm de dâhil hiçbir tehlike
gözünü korkutmaya yetmeyecektir. [9]
Böylesine tekel konumundaki bir sömürü çarkına girmiş ülkeler nasıl daha
insancıl ve sosyal devlet odaklı projeler üretebilecek ve insanı teröre iten
sosyal ve ekonomik şartları nasıl iyileştirebilecek? Özetle küresel ekonomik
sistem ve onun dünya ülkelerindeki türev ve uzantıları karlarından
vazgeçmedikleri sürece, terörün esas tabanını oluşturan insan kaynağını
durdurmak mümkün olamayacaktır. Adil paylaşım, saygınlık, maddi ve manevi
tatmin, kaybetmeye tahammül edilemeyecek bir yaşam standardına sahip olamayan
insan ve toplulukların terörün pençesine düşmemesi için fazla bir neden
kalmamaktadır.
Terörle Mücadele de Nasıl Bir Çözüm
Küresel ekonomik sistemle bütünleşmiş bir
ülkede, bireyleri teröre kaptırmamak için yapılabilecek çok şey vardır.
Öncelikle aile yapısını ekonomik olarak güçlendirirken çocukları küresel
sistemin dijital etki alanlarından koruyucu tedbirlerin alınması gerekir. Bunu
yaparken yasaklardan ziyade, özgür
düşüncenin öne çıkması, bireyin kendi kararlarını kendi verecek bir eğitimle donatılması
gerekir. Bu bağlamda akıl ve bilime dayalı bir eğitim ve geleneksel toplum
değerlerinin korunması önemlidir.
Kimlik edinme ihtiyacı
insanın doğuştan zayıf bir varlık olmasına bağlı bir zorunluluktur. Hiçbir
birey toplumsal bir çevre içinde olmadan gelişemez. Toplumdaki aidiyet ve kimlik duygusunun
değişebilir olduğu unutulmamalıdır. Kimlik duygusu, yeniliğe ve değişmeye açık bir süreklilik
yaşantısıdır. İngiltere’de doğup büyüyen bir Pakistanlı teröre karışabiliyor.
Alt kimliğinin etkisinden kurtulamayabiliyor. Bir topluluğun üyelerinin büyük
ölçüde görüş birliği içinde olduğu ve onları ortak bir paydada buluşturan
kültürel ve sosyal ve psikolojik mensubiyet duygusu olmadan toplumsal birlik ve
dayanışma sağlanamaz. Bu nedenle kültürel ve ulusal kimliğimiz nedir? Sorusu
gündemden hiçbir zaman düşmeyen hayati ve politik bir sorudur. İnsan evladı
belirli bir dine mensup olmadan da yani din kardeşlerinin oluşturduğu müminler
topluluğuna katılmadan da manevi ihtiyaçlarını karşılayabilir ve bu anlamda özgün
bir inanç kimliği oluşturabilir. [10]
Sonuç
·
Dinler kimlik kurucu asli öğe oldukça, dünya barışından ve
evrensel bir kimlikten söz etmek boş bir hayal gibi görünmektedir.
·
Fanatizmin, etnik terörün ve ideolojik savaşların kimlik
siyasetleri üzerinden yapıldığı düşünülürse, kimliğin birleştirici,
kaynaştırıcı özelliği kadar ayrıştırıcı, kışkırtıcı, dışlayıcı yani kısacası
“ölümcül” olabileceği de akılda tutulmalıdır.
·
Küresel ölçekte “insanlık ailesine” mensubiyet, tüm alt
kimliklerin üstünde tutulabilirse ancak o zaman evrensel bir kimlikten söz
edebiliriz. Küreselleşme” olgusunun bir anlamda bunu sağlayabileceği ileri
sürülse de bu görüş, ciddi bir ideolojik saptırma olduğundan aldatıcıdır.
·
Şirketler hükümetlerinin izni olmadan her türlü silah ve
cephaneyi, malzemeyi kar amacıyla pervasızca satıyorlar. Bunun mutlaka
durdurulması ve kontrol altına alınması lazım.
·
Küreselleşme, daha doğru bir tanımla küreselleşmiş finans
kapitalin “Küreselleştirme” eğilimi, kapitalist ülkeler ittifakının tüm dünyayı
bir “Pazar” haline getirmesine ve finans kapitalin karlarını maksimize etme
amacına matuf olduğu için dünya barışını sağlaması yapısı gereği mümkün
değildir.
·
Silah üretici şirketleri hükümetlerinin izni ve haberi
olmadan bazen sadece haber vererek terör örgütlerine veya bunların aracı ve
taşeron şirketlerine her türlü silah ve askeri malzemeyi satmaktadırlar. Bunun
mutlaka BM Atom Enerjisi Kurumu’na benzer bir kurumsal mekanizmayla kontrol
altına alınması gerekir.
·
Enerji kaynaklarına sahip olmak, refahı, sosyal
barışı ve demokrasiyi garanti etmemektedir. Rusya dâhil, kaynaklar sadece Batı
teknolojisi ile işletilebiliyor. Üretim sonrası depolama, ulaştırma, pazarlama da çoğunlukla kaynaklara sahip
ülkelerin olanakları dışındadır. Buradan çıkarılacak sonuç, enerji güvenliği,
siyasi istikrar ve terörden arınmış bir dünya için tüm bu ülkelerin 1920’lerden
beri olduğu gibi hegemonyan ülkelerle tek taraflı klasik bir sömürgecilik ilişkisi
yerine, bu ülkelerin halklarına harcanmak üzere daha adil paylaşım anlaşmaları
yapılmasıdır.
·
Terör ortamının iyileştirilmesi, Finans Kapital
Sistemin yüksek kar paylarını, güvenli ve sürdürülebilir daha az kar paylarına
tercih etmesi ile mümkün olabilir. Yukarıda ortaya konan veriler ışığında bu
pek mümkün görülmemektedir. O zaman her ülkenin bir şekilde yeniden ekonomik
anlamda bağımsızlık savaşı vererek Küresel Sistemden çıkmaya çalışmasından
başka çare görülmemektedir. Bu sağlanabilirse her ülke ekonomik ve siyasi
ilişkilerini Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi ikili ilişkiler üzerinden
yürütecektir. En azından kendi bütçesine daha fazla gelir sağlama olanağı
bulabilecektir. Ancak bunu yapmak ve Finans Kapital Sistemin zincirinden
kurtulmak çok zordur. Çünkü küresel sistemin sağladığı on binlerce ürünü
kullanmaya alışmış bir toplumu, bu ürünlerin büyük bir kısmını kısıtlamaya ve
onları yeniden sadece ülke içindeki kaynaklara razı etmeye ikna etmek herkesin
başarabileceği şey değildir. O nedenle güçlü liderlere ihtiyaç var.
[1] http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2010/04/21/4144/terorle-mucadelenin-ekonomik-maliyeti-veya-300-milyar-dolar-safsatasi
[2] Bonnie Jenkins, The 2016 Nuclear Security Summit: A Point of Transition March 11 2016
[3]
http://www.independent.co.uk/news/world/americas/us-elections/donald-trump-refuses-to-rule-out-using-nuclear-weapons-in-attack-on-europe-a6961101.html
[4] Putin:
Umarım IŞİD’e karşı nükleer silah kullanmaya gerek kalmaz 9.12.2015
http://tr.sputniknews.com/rusya/20151209/1019556613/putin-isid-nukleer-silah.html#ixzz44kpMOvPZ
[5]
Şiddeti ve radyoaktif etkisi sınırlı nükleer bombalara taktik nükleer bomba adı
veriliyor.
[6] Önemli iddia: İsrail, 2013'te Şam'da taktik nükleer bomba kullandı. http://haber.sol.org.tr/dunya/onemli-iddia-israil-2013te-samda-taktik-nukleer-bomba-kullandi-131228
[7]
Nüclear, Biological, Chemical
[8]
Bu çalışmanın raporu New Scientist adlı derginin 24 Ekim 2011 tarihli 2835
numaralı sayısında yayınlanmıştır.
[9]
Karl Marks Kapital Cilt1 s. 760
[10]
Prof. Mehmet Cengiz Güleç İzmir Sinerji Grubu Konferansı 15 Mart 2017