PÎRÎ REİS NEDEN
ÖLDÜRÜLDÜ?
Tayfun
Timoçin'in kaleminden...
Bugüne kadar Pîrî Reis’in
yazdıkları ve çizdikleri ile ilgili çok yazı kaleme alındı. Bu yazı, onun
eserleriyle değil, idam edilişiyle ilgilidir ve asla bir tarihçilik iddiası
taşımaz. Zira bir kuruntuyla değil, denizcilik tarihine meraklı amatör bir
denizcinin oradan buradan derlediklerini paylaşma hevesiyle kaleme alınmıştır.
Denizcilik tarihimize dönüp baktığımızda, büyük Türk denizcileri dediğimiz kaç
kişi sayabiliriz? Mesela bir İngiliz arkadaşımızla oturup sohbet ederken, “Hadi
bana tarihteki ünlü Türk denizcilerini say” dese, kaç isim sayacağız? Çaka Bey,
Umur Bey, Barbaros Hayrettin(ki aslında tek başına değildir Hızır Reis, ağabeyi
Oruç Reis’i, asıl kızıl sakallı olan ve Avrupalılarca Barbaros olarak anılan
ilk denizciyi unutuyoruz nedense), Pîrî Reis, Turgut Reis, Uluç Ali Reis, Seydi
Ali Reis… Pek çok denizcimizin büyük hizmetleri ve başarıları oldu elbette ama
kendi adıma diyebilirim ki, listeyi bundan öteye taşımak, fazla zorlama olacak
sanki.
Şurada hemen bir parantez açalım: Bu isimlerin büyük çoğunluğu, denizde askerî
zaferler elde etmiş kişilerdir. Denizcilik ilmine katkıda bulunmuş –ne yazık
ki- tek isim Pîrî Reis’tir. Haritaları ve kitabı ile Pîrî Reis, denizcilik
ilmine katkıda, hem de önemli katkıda bulunmuştur. (Ahmet Rasim Barkınay gibi
önemli isimleri, nispeten modern oldukları için bu listenin dışında tutuyorum.)
Pîrî Reis’ten başka bilimsel çalışma yapmış bir denizcimizin olmadığını ben
söylemiyorum, Kâtip Çelebi söylüyor, ki kendisi de Tuhfetü’l Kibâr Fî
Esfâri’l Bihâradlı muhteşem eseriyle denizciliğimize katkıda bulunmuş, en
azından çok önemli kayıt düşmüştür ama denizci değildir. Şöyle diyor Kâtip
Çelebi eserinde, Pîrî Reis’imizin Kitab-ı Bahriye adlı eseri için: “Mezbûr Pîrî
Reis Bahriyye nâm kitabı yazup Akdeniz ahvâlini beyân eylemişdir. İslâmiyânın
bu fende andan gayrı kitâbı olmamağla ekser deryada gezenler âna mürâcaat
ederler.”
Seydi Ali Reis’in de denizcilik ilmiyle ilgili kitapları vardır ama o değerli
eserlerde (bildiğim kadarıyla günümüz diline de çevrilmediler henüz) denizcilik
açısından yeni bir şey mi, bilemiyoruz. Evet, Mirat-ı Kâinat,
Hulâsat-al Haya, Kitab Al-Muhit Fî İlm’al Eflâk Va’l Abhur adlı
eserler bilimsel nitelik taşımakta ama Pîrî Reis’in yapıtlarıyla kolay kolay
boy ölçüşebilecek cinsten olmadıkları söylenebilir. Öyle olsaydı, Kâtip Çelebi
de o şekilde dile getirirdi.
Görünen o ki, denizcilik tarihimizde(modern dönem hariç) askerî başarı dışında
önemli katkı sağlamış tek kişidir Pîrî Reis. Ve o da idam edilerek hayatını
kaybetmiştir. Hem de idam fermanını veren, Türk tarihinin bilim, sanat, kültür,
siyaset, diplomasi adına zirveyi yaşadığı dönemin padişahı, Kanunî Sultan
Süleyman Han, yabancıların deyişiyle Muhteşem Süleyman’dır.
Peki ama Muhteşem Kanunî, neden Pîrî Reis gibi önemli ve başka bir muhteşem
adamı idam ettirsin? Hem de sunduğu eserlerinden son derece memnunken. Gelin bu
yazıda bunu inceleyelim.
PARGALI’YLA BAŞLAYAN MACERA
Öncelikle bir özeleştiri yapayım. Tarihçi değilim. Ama keşke olsaymışım. Sadece
bir amatör denizciyim. Fakat, denizcilik tarihine meraklı bir amatör
denizciyim. Herkes okur, belki ben birkaç tane fazladan kitap alıp okumaktayım,
belki denizcilikle doğrudan ilintili olmayan kaynaklardan yararlanmayı da
seviyorum falan. Ama her türlü eleştiri ve katkıya açığım. Gerçi bu yazıyı, bir
yorum yaparak değil(belki birazcık), kaynaklardan alıntılarla kaleme almaktayım
ama yine de benim ulaşamadığım, bilmediğim bir kaynağı bilen, gören varsa,
dinlemeye, okumaya çok hevesli olduğumu belirtmek isterim. Neyse, lafı uzattım.
Demem o ki, hatalarım varsa affedilmesini ama bana da, yazının sonunda yer
alacak e-posta adresimden bildirilmesini rica ederim. Amacım, tarihimizin biz
denizcileri de ilgilendiren bir noktasına mercek tutup, bildiklerimi
paylaşmaktan başka bir şey değildir.
Efendim, gelelim konumuza… Pîrî Reis nerede idam edildi? Mısır’da. O sırada
görevi neydi? Hint Kaptanlığı. Suçu neydi? Birlikte okuyup görelim. Ama önce,
Pîrî Reis’in Mısır’da ne işi vardı, buna bir bakalım.
İstanbul'un
alınmasıyla "imparatorluk" vasfı artık evrenselleşen Osmanlı'yı, yani
üç kıtaya yayılan, binlerce kilometrekarelik alana, milyonlarca nüfusa,
ticarete, sınırlara, mala mülke sahip koca bir imparatorluğu yönetmek de kolay
değil, sahip olduklarını korumak da. Bu kadar geniş toprakları elde tutabilmek,
daha fazlasına sahip olabilmek, sahip olunan kaynak ve beldelerin güvenliğini
sağlamak için, karada olduğu kadar, hatta belki çok daha fazla, denizde de
güçlü olmak gerekiyor. Bereket ki, Sultan Süleyman’ın dönemine, Barbaros
Hayrettin gibi (asıl adı Hızır Reis’tir) “muhteşem” bir denizci yetişiyor.
Barbaros’tan ve onun önderliğindeki Cezayir ekolünün deryaların yönetimine
gelmesinden sonradır ki Osmanlı, denizde gerçekten “güçlü” hale geliyor. Tabii,
imparatorluğun elinin altında üç kıta olunca, ufuk giderek uzaklaşıyor ve
denizlerde farklı üslerle farklı donanmalar bulundurma zorunluluğu ortaya
çıkıyor.
İşte, okumayanlarımızın da artık televizyon dizisinden tanıdığı Pargalı
İbrahim, yani Veziriazam Makbul İbrahim Paşa, 1524’te Mısır’daki işleri(isyan
vs.) hale yola koymak için deniz yoluyla piramitler ülkesine yola çıkıyor. Bu
seyahatte İbrahim Paşa’ya Pîrî Reis eşlik ediyor. Ona eserlerini, çalışmalarını
gösteriyor. İbrahim Paşa bundan çok hoşlanıyor ve o günden sonra Pîrî Reis ile
arası çok iyi oluyor.
Makbul İbrahim Paşa’nın, her makbul kişinin olduğu gibi, bolca muhalifi var.
Makbullüğü, padişahın kız kardeşiyle evlendirilmiş olmasından ve şehzadeliği
döneminden beri Sultan Süleyman ile dostluklarından kaynaklanıyor. Hatice
Sultan ile düğünleri, bu Mısır seferinden hemen önce gerçekleşiyor. Düğünden
sonra da adı, Makbul Damat İbrahim Paşa olarak anılmaya başlıyor.
SÜVEYŞ KAPTANLIĞI VE BÖLGEDEKİ
TEHLİKELER
İbrahim Paşa, Mısır’a gelince, bölgedeki düzeni temin için birçok şey yapıyor.
Bunlardan biri de, 1525’te Süveyş Kaptanlığı’nı oluşturmak. Merkezi Süveyş olan
bir donanma komutanlığı kuruluyor açıkçası. Bu donanmanın adı da Bahr-i Ahmer
Filosu. İlk Süveyş Kaptanı, Selman Reis. Fakat devlet sınırları genişledikçe ve
Osmanlı’nın kontrol altına alması gereken bölgenin sınırları doğuya kaydıkça,
1525’ten 20 yıl kadar sonra bu Süveyş Kaptanlığı ismi, Hint Kaptanlığı,
donanmanın adı da Hint Donanması olarak değişiyor.
Peki bölgedeki tehlike ne? Neden burası kontrol altına alınmak isteniyor?
Durumu anlamak için biraz geriye gidelim şimdi. Avrupa’nın doğu ile olan
ticareti, ki Avrupa’nın varlığını koruyabilmesi için çok önemli, doğudan
Müslümanların gemileri ile Akdeniz’in doğudaki limanlarına gelen malların,
Venedik ve Ceneviz gemileri ile Avrupa limanlarına taşınması yöntemiyle
sürüyor. Osmanlı’nın bu yolları kontrol altına alması sonucu, Avrupa, ana
ticaret damarının Müslümanların elinde olmasından, tabii olarak rahatsızlık
duyuyor. Bu rahatsızlık, İstanbul’un fethiyle doruğa çıkıyor. Tam da bu
sıralarda, Vasco da Gama adlı Portekizli denizci, Ümit Burnu’ndan dolaşıp
doğuya ulaşmıyor mu! İşte o zaman Portekiz anlıyor ki, elinde büyük bir güç
var. Ama o da doğudaki Osmanlı etkisini zayıflatmak zorunda ki, bu deniz yolunu
kullanabilsin. Ayrıca, Avrupa genelinde baskı da yapıyor ve ticaretin, kendi
eline geçmesini istiyor. (İşin özü: Her şey para!)
İşte bu tarihten sonra Portekiz, Kızıldeniz, Basra Körfezi, Hint Okyanusu
bölgesinde gemiler inşa ediyor, yerleşkeleri ele geçiriyor, kaleler yapıyor.
Kısaca, varlık gösteriyor. (Çünkü karşısında hiç başka deniz gücü yok!) Eh,
elbette bu da doğuya ulaşan köprüleri elinde tutan Osmanlı’yı üzüyor ve
kızdırıyor. Osmanlı İmparatorluğu, hem ticareti Katolik Portekiz’den kurtarmak,
hem de İslâm’ın koruyucusu olarak Mekke-Medine kutsal yollarının güvenliğini
sağlamak için bu bölgeye önem veriyor.
İkinci bir tehlike de, bölgede sık sık isyan eden Arap şeyhler! Çok ilginçtir
ki, kendileri de Müslüman olan bu isyancı Arap şeyhlerinin en büyük derdi,
Portekiz’in himayesine girmek. İyi de neden böyle bir dinsel ihanet söz konusu
acaba? E dedik ya, her şey para. Arap şeyhi Portekiz’in himayesine girecek ve
kendi kasasının, Portekiz sayesinde dolmasını sağlayacak! Dertleri bu. Haliyle,
Portekiz’in ajan provokatörleri de bu durumu gayet güzel kullanıyor, Osmanlı’ya
karşı önlerine geleni kışkırtıyorlar. Şeyh efendiler de kışkırıp duruyorlar!
TEZ DONANMA HAZIRLANA!
İşte böylesi bir dönemde, Basra Körfezi’nin girişi olan Hürmüz Boğazı ve
Boğaz’a adını veren, küçük ama çok değerli Hürmüz Adası, 1515’te
Portekizlilerin eline geçiyor. Ada hemen takviye ediliyor, kale güçlendiriliyor
vs. Adada bolca Müslüman da yaşıyor ama idare Portekiz’de.
Kanunî Sultan Süleyman, 1530’da, duruma pek tahammül edemeyerek, Mısır Valisi
Hadım Süleyman Paşa’ya, kuvvetli bir donanma oluşturması için emir veriyor.
Hadım Süleyman Paşa, 1537-38’de, bizzat Hint Kaptanı olarak gemilerin başına
geçiyor ve pek de başarılı olamayan birkaç girişimle bölgeyi Portekiz’den
arındırmaya çalışıyor. Hile yolu ile ve Sultan Süleyman’ın büyük tepkisini
çekerek Aden’i 1538’de ele geçiriyor. Süveyş-Aden ve Hindistan trafiği bu
şekilde devam ediyor.
Bu sıralarda Osmanlı, Basra Körfezi’ni pek umursamıyor görünüyor. Fakat
1546’da, Ayas Paşa’nın kumandasıyla Basra ele geçiriliyor. Fakat Basra
Körfezi’ni kontrol altında tutmak için kuvvetli bir donanma yok. Evet birkaç
gemi var ama bu, Hürmüz Boğazı’ndaki Hürmüz Adası’nı 1515’ten beri elinde tutan
Portekizlileri derdest etmek için yeterli değil. Derhal birşeyler yapmak
gerekiyor. Ama tersane kurup gemiler inşa etmeye vakit yok. Bölgedeki en güçlü
donanma Süveyş’te.
İşte 1547’de Hint Kaptanlığı’na, kitabı, haritaları ile nam salmış, ünlü
denizci Pîrî Reis getiriliyor. Tam da bu sırada, Aden’de yeni bir isyan patlak
veriyor. Âli bin Süleyman el Tavlakî adlı bir Arap şeyhi, Osmanlı’ya karşı
ayaklanıyor ve amacı, elbette Portekiz’in himayesine girmek!
PÎRÎ REİS’İN İŞİ ÇOK ZOR
Taze Hint Kaptanı Pîrî Reis, derhal gidip Aden’i bu isyankâr şeyhten 1548’de
geri alıyor. Bu başarı, Dîvan-ı Hûmâyun’da sevinçle karşılanıyor ve Pîrî Reis,
yıllık tahsisatı 100.000 akçeye çıkartılarak ödüllendiriliyor.
Bu başarının ardından Kanunî Sultan Süleyman Han, güvenini iyiden iyiye
kazanmış, kitabını okuduğu, haritalarını kullandığı Pîrî Reis’e, başını sürekli
derde sokan İranlılara karşı elini güçlendirmeyi de hesaplayarak bir emir
veriyor: “Git Hürmüz’ü al!” Tabii bu o kadar da basit bir şey değil.
Portekizliler denizcilikte çok güçlü. Takviye edilmiş Hürmüz Kalesi daha da
güçlü. Portekiz’in bir dolu gemisi, topu ve yıllardır orada bulunan binlerce
askeri var. Tabii Sultan Süleyman’ın emri de ona göre. Diyor ki:
“(Mealen tabii) Önce Süveyş’teki donanmayı, Portekizlilere fark ettirmeden
Basra’ya götür. Basra’daki 15.000 Osmanlı askerini, oradaki gemilerle birlikte
donanmana kat ve ani bir baskınla Hürmüz’ü fethet. Eğer bir aksaklık çıkarsa
uğraşma, hemen Basra’ya geri dön!”
Emir iyi güzel de, bir kere böyle bir seferin hazırlığı, cirit atan Portekizli
casuslar sayesinde nasıl gizli kalacak?
Ardından, Süveyş’ten Basra’ya 3.300 deniz mili yol var. Bu sefer, her tarafta
bolca bulunan Portekiz gemileri varken nasıl olur da onlara görünmeden sessiz
sedasız halledilir?
Pîrî Reis’in işi gerçekten zor. Ama emir emirdir, yapılacak. 1552’de Pîrî Reis,
donanmasıyla birlikte Süveyş’ten yola çıkıyor. Yolda Aden, Şihr ve Zufar
limanlarına uğruyor. Buradan da, bazı kaynaklarda oğlu olduğu söylenen Mehmet
Bey kumandasındaki beş kadırgayı, gözcülük etmeleri için önden gönderiyor. Bu
Mehmet Bey, yolda karşılaştıkları bir Portekiz fustasını ele geçirmeye
çalışıyor. Gemiler birbirine çarpıyor ama fusta, güçlü rüzgârın etkisiyle
kaçmayı başarıyor! Mehmet Bey çıldırıyor tabii. Arabistan kıyılarına doğru
dümen tutuyor ve Maskat civarında, içinde Maskat kale kumandanının karısının da
bulunduğu bir Portekiz gemisini zapt ediyor. Maskat, 1506’dan bu yana
Portekizlilerin. Bu şehrin açıklarında Pîrî Reis ve oğlu Mehmet buluşuyorlar.
Kaçan Portekiz fustasının ve ele geçen Portekiz gemisinin verdiği ruh durumuyla
Pîrî Reis, Kanunî’nin kendisine verdiği emri unutuyor(kimseye fark edilmeden
Basra’ya ulaşmak) ve Maskat’ı yağmalıyor.
ÜST ÜSTE HATALAR
Bu yetmezmiş gibi, Maskat yağmasından üç gün sonra Hürmüz’e geliyor ve burada
karaya asker çıkartıyor. Kanunî’nin emrini hatırlayalım: “Fark edilmeden
Basra’ya git, askerleri al, Hürmüz’e öyle git!” ama bunun tam tersi oluyor ve
Pîrî Reis, Hürmüz’ü muhasara ediyor. Hürmüz Şeyhi(Müslüman Arap),
ailesiyle birlikte Portekiz kalesine sığınıyor, adanın zenginleri, hemen
yakındaki Kişm(Keşim) Adası’na kaçıyor. Tabii Mehmet Bey’in kaçırdığı fusta
çoktan Hürmüz’e gelmiş ve Portekizliler hazırlıklı! Kalede, 6 aylık bir
kuşatmaya direnecek kadar bol erzak var. Pîrî Reis’in 28 gemisi ve 850 askeri
var. Fakat başka bir hata oluyor ve limanı ablukaya almayıp açık bırakıyor. Bu
kanalı kullanan Portekizliler de takviye almaya, başka yerlere haber yollamaya
devam ediyorlar.
Kuşatma 20 gün sürüyor. Durmadan top atışı ve saldırı. Ağır kayıplar… Fakat
Pîrî Reis, Portekizlilerden daha fazla zarar görüyor ve kuşatmayı kaldırıp
Basra’ya doğru yola çıkıyor ama hemen gitmiyor. Hemen batıdaki Keşim Adası’na uğruyor,
birkaç gün burada kalıp çoğu Müslüman ada halkının hazinelerini yağmalatıyor ve
bolca esir alıyor. Pîrî Reis’in gemileri tıka basa altınla doluyor ve ancak
ondan sonra Basra’ya hareket ediyor. Tabii, kuşatma sırasında yardım talebi
eline ulaşan Portekiz Genel Valisi, Hindistan’daki ana birliklerinden bolca
gemi ve askeri de bu sırada Hürmüz’e sevk ediyor. Pîrî Reis Basra’ya doğru
giderken, güçlü bir Portekiz donanması da Hürmüz’e doğru geliyor. Yani Pîrî
Reis Basra Körfezi’nin içinde ama bakalım dışarı nasıl çıkacak?
Basra Valisi Kubad Paşa. Kanunî’nin Pîrî Reis’e verdiği emri biliyor. Sadece
emri bilse iyi. Pîrî Reis’in yolda gelirken Maskat’ı, Hürmüz ve Keşim adalarını
yağmaladığını, yapmaması gerektiği halde bu hataları ısrarla tekrarladığını da
biliyor ve daha Pîrî Reis Basra’ya ulaşmadan, İstanbul’a, payitahta durumu bir
mektupla bildiriyor. Kim bilir, belki biraz da abartmıştır durumu.
SEN GÖRÜRSÜN GÜNÜNÜ!
Pîrî Reis Basra’ya gelince Kubad Paşa tarafından sıcak karşılanacağını
zannediyor ama hiç de öyle olmuyor. Kubad Paşa ateş püskürüyor: “Portekizlilerin
dikkatini çekmeden donanmayı Basra’ya getirmen gerekirken sen bunun tam tersini
yaptın. Bakalım padişah durumu öğrendiğinde ne diyecek?”
Pîrî Reis bu sözler karşısında hatasını anlıyor ve donup kalıyor. Derhal
İstanbul’a gitmek, padişaha olan biteni bizzat izah etmek istiyor. Ama o da
biliyor ki Portekiz donanması Hürmüz Boğazı’nı tutmuş çoktan. Bu nedenle 1553
Şubat’ında, ki o mevsimde denizlerde pek dolaşan olmaz normalde, bütün
donanmayı Hürmüz Boğazı’ndan geçiremeyeceğini bildiği için, filonun en hızlı üç
gemisiyle yola çıkıyor. Tabii İstanbul’a gitmesi için önce Süveyş’e gitmesi
gerek. Tıka basa altın ve değerli ganimetle dolu üç gemi hızla yola çıkıyor.
Ama biri, sert hava nedeniyle kayalara bindirip batıyor. Pîrî Reis, arkada
kalıp batan gemisi ve personeli için geri dönüyor, alabildikleri bütün ganimeti
ve askerleri kalan iki gemiye taksim ederek Süveyş’e doğru yola devam ediyor.
Artık ilahî bir yardım mı, denizcilik başarısı mı bilinmez, o iki gemi, karaya
çok yakın seyrederek ve gecenin karanlığından yararlanarak koca Portekiz
donanmasına görünmeden Boğaz’dan çıkıp Süveyş’e ulaşıyor.
Ulaşıyor ulaşmasına ama bu sırada Kubad Paşa, İstanbul’a yeni bir mektupla Pîrî
Reis’in üç gemiyle Basra’dan ayrıldığını, donanmanın kalanını Basra’da
bıraktığını bildiriyor. Haber İstanbul’da ve elbette Kanunî’de büyük kızgınlık
yaratıyor. Durumdan haberdar olan Mısır Beylerbeyi Dakginzade Mehmed Paşa,
Kahire’ye gelen Pîrî Reis’i derhal tutukluyor. Bu sırada Kanunî’nin fermanı da
Kahire’ye ulaşıyor ve 80 yaşını geçmiş Pîrî Reis, 1554’te Kahire’de başı
vurularak idam yani “siyâseten” katlediliyor. (Siyâset, Arapçca bir hukuk
terimi olarak, “idam” demek.)
BAZI ASILSIZ RİVAYETLER VE GERÇEK
Gelelim rivayetlere. Bir rivayete göre Pîrî Reis, Hürmüz kuşatmasını, kalenin
Portekizli kumandanından yüklü miktarda rüşvet aldığı için kaldırıyor. Oysa bu
gerçeği yansıtmıyor. Çünkü Pîrî Reis’in 28 gemisinde, 20 günlük kuşatma sonunda
mühimmat bitiyor!
Bir başka rivayet ise, Kubad Paşa’nın, Pîrî Reis’in bu yağmalamalardan elde
ettiği büyük ganimetten pay istediği, alamayınca da onu İstanbul’a şikâyet
ettiği yönünde. Fakat bu da gerçeği yansıtmaz çünkü Kubad Paşa İstanbul’a ilk
mektubunu, henüz Pîrî Reis Basra’ya ulaşmadan önce yazmıştı.
Kanunî’ye bu fermanı yazdıran, ne yazık ki “emre itaatsizlik” ve Müslümanların
mallarının da yağmalanması olmuştu.
Diyeceksiniz ki, Kanunî Sultan Süleyman, 80 yaşını geçmiş böyle değerli bir
bilim ve deniz adamını idam ettirmese olmaz mıydı? Yıl 1554. 1553’ün Ekim
ayında, yani Pîrî Reis’in idamından henüz birkaç ay önce, 60 yaşındaki Sultan
Süleyman, aslında çok sevdiği biricik oğlu, tahtın en güçlü varisi Şehzade
Mustafa’yı gözleri önünde boğdurtmuştu. Bundan birkaç ay sonra ise, yani Pîrî
Reis’in idamı sıralarında, “ileride tehlike yaratır” diye Mustafa’nın 14
yaşındaki oğlu Mehmed de Bursa’da boğdurulmuştu. Süleyman Han, bu olanlardan
son derece üzgün ve sinirli. Yani ruhsal anlamda oldukça gergin. Zaten mizacı
gereği emre itaatsizliği kaldıramayan, kendi askerlerini, düşman tarlalarına
girip yağmaladıkları için idam ettiren, içindeki adalet duygusu, kendi kanından
evladına dahi teklemeyen biri.
MUHTEŞEM ASIR AMA…
Şunu da söyleyelim ki Pîrî Reis’i çok tutan ve seven Makbul Damat İbrahim
Paşa(Pargalı), 1536’da idam edilmiş, adı Maktul İbrahim Paşa olarak anılmaya
başlamıştı. Yani Pîrî Reis’i koruyacak kimse de kalmamıştı. Pîrî Reis ile
ilgisi yok ama medyatik olduğu için merak edenler olabilir: Hürrem Sultan da
Pîrî Reis’ten 4 yıl sonra hayatını kaybedecektir.(Kanunî ise Pîrî Reis’ten
sonra 12 yıl daha yaşayacaktır. Yani bu dünya Sultan Süleyman’a da kalmadı
gitti.) Pîrî Reis’in daha anlatacak, yazacak, çizecek çok şeyi vardı belki de.
İşte böyle sevgili dostlar. Benim konuya ilişkin okuyup öğrendiklerim, elbette
özetleyerek yazdığım haliyle bu. Özet diyorum çünkü Pîrî Reis’in seferi
sırasında birkaç Portekiz gemisi karşılaşması, birkaç atraksiyon daha var ama
konunun genel akışını değiştirmediği için bunları almadım buraya, ki zaten yazı
da hayli uzun oldu. Ama söylemeden geçmeyelim: Evet muhteşem bir asırdı
Kanunî’ninki. Lakin lekesiz olduğunu herhalde kimse söylemez vesselam.
İLETİŞİM İÇİN: tayfuntimocin@hotmail.com
İLETİŞİM İÇİN: tayfuntimocin@hotmail.com
***
KAYNAKÇA:
- Pîrî
Reis’in Hürmüz Seferi ve İdamı Hakkındaki Türk ve Portekiz Tarihçilerinin
Düşünceleri, Ertuğrul ÖNALP, Ankara Üniversitesi, 2010, Cilt 29, sayı 47.
- Hint
Kaptanlığı ve Pîrî Reis, Cengiz ORHONLU, Belleten, TTK, Cilt XXXIV, Sayı
133–136, Ankara 1970
- Anadolu
Türklerinin Deniz Tarihi, Öğretmen Kd.Yzb.Hayati TEZEL, Cilt 1, İstanbul 1973
- Pîrî
Reis’in Hayatı ve Eserleri, Prof.Dr.A.AFETİNAN, TTK, Ankara 2008
- Tuhfetü’l
Kibâr Fî Esfâri’l Bihâr, Kâtip Çelebi, Denizcilik Müsteşarlığı Yay. Ankara
2008, Haz.: İdris BOSTAN
- Kitab-ı
Bahriyye, Pîrî Reis, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. 1988, Cilt 1
- Salih
Özbaran, Al-Atrak Al-Osmaniyyun Ve’l Burtukalliyun Fi’l-Halici’l-Arabi, Haz.:
Doç.Dr. Mehdi İLHAN, OTAM Sayı:6, Ankara 1995
- Osmanlı
Tarihi, J.W.ZINKEISEN, Cilt 2–3, Yeditepe Yay. İstanbul 2011
- Büyük
Osmanlı Tarihi, Ord. Prof.Dr.İ.Hakkı UZUNÇARŞILI, TTK, C:II
- Osmanlı
Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ord.Prof.Dr.İ.Hakkı UZUNÇARŞILI, TTK,
Ankara 1988
- Salih
Özbaran, Ottoman Expansion Towards The Indian Ocean In the 16thCentury,
İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2009
- The Conquest of the Oceans, Brian LAVERY, Dorling Kindserly Ltd. London 2013. (Sonradan yazıya yapılan bir ilavenin ek kaynağıdır.)
- The Conquest of the Oceans, Brian LAVERY, Dorling Kindserly Ltd. London 2013. (Sonradan yazıya yapılan bir ilavenin ek kaynağıdır.)
***
PÎRÎ REİS’İN KALEMİNDEN HÜRMÜZ ADASI
Bakınız Pîrî Reis, 1525’te, yani idamından 29 yıl önce
Kanunî Sultan Süleyman’a sunduğu Kitab-ı Bahriye adlı eserinde, bir anlamda
ölümüne yol açan ve 1515’te Portekizlilerin eline geçen Hürmüz Adası’nı nasıl
anlatıyor:
“Şimdi sen Bahreyn’in durumunu dinledin, beri gel Hürmüz’ün de
durumun gör.
Bilesin ki, Hürmüz bir ada olarak anılır ve oraya nice
tüccarlar gelir gider.
Ey dost, o adanın bütün çevresinin uzunluğunu otuz beş mil
hesap etmişler.
Oraya hayret verici, tuzdan bir dağ vardır; ki, bu Allah’ın
emrine şaşılmaz.
Bu tuzdan dolayı, orada yaz ve güz mevsiminde bile herhangi
bir şey bitmez.
Adanın her tarafı kuruluktur, içmeğe de hiç suyu yoktur.
Gemiler, kendi sularını dışarıdan getirirler; bazıları da
şehirde su satarlar.
Ey dost, gündüzlerin sıcaklığından, orada alışverişler hep
geceleri yapılır.
Adanın İran’a, kıyıdaki Bender limanına gemi ile yol
uzunluğu on iki mildir.
Çünkü bir burundan diğer buruna bakılır ve dikkatli
bakılırsa, adam bile görülür.
Ey dost, ancak şimdi Portekizliler oraya geldi ve o burunda
bir kale yaptı.
Orada bekler ve geçen gemilerden haraç alır; Sen şimdi o
ülkenin durumunu bildin mi?
Portekizliler onlara hep üstün geldi; oraların hanlarına
kendi tüccarları doldu.
Sonbahar ve yaz mevsiminde, sürekli Portekizliler olmazsa
alışveriş de olmaz.”
***
SÜVEYŞ/HİNT KAPTANLARI
1525 Selman Reis
1527 Bayramoğlu Mustafa
1538 Hadım Süleyman Paşa(Mısır Valisi)
.. Solak
Ferhad Bey
1547 Pîrî Reis
1554 Murad Reis
1554 Seydi Ali Reis
..
Kurdoğlu Hızır Reis
1581 Piyale Paşa(Ağa)
***
(İlk hali Yelken Dünyası Aralık 2012 sayısında yayımlanmıştır. Sonradan bazı düzenlemeler ve ilaveler yapılmıştır.)
***
(İlk hali Yelken Dünyası Aralık 2012 sayısında yayımlanmıştır. Sonradan bazı düzenlemeler ve ilaveler yapılmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder