14 Ağustos 2018 Salı

Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (2018) BAŞKANLIK KABİNESİ "Yalçın KOÇAK" 18. Dönem Sakarya Milletvekili -Oryantalizm dünyalıları idare edebilmek için Siyah demiş, Beyaz demiş, Hindu demiş, Sih demiş, Sarı Benizli demiş, Kızılderili demiş, Tutsi demiş, Sisi? demiş; illaki ikilik çıkarıp zayıflatıp; zafiyetten istifade etmek için!..

BAŞKANLIK KABİNESİ
Yalçın KOÇAK
18. Dönem Sakarya Milletvekili
İdeolojilerden yani İzm’lerden beslenenler nemaları için canhıraş bir şekilde mücadele ederler. Nema bitecek, mama gidecek diye..
Oryantalizm dünyalıları idare edebilmek için Siyah demiş, Beyaz demiş, Hindu demiş, Sih demiş, Sarı Benizli demiş, Kızılderili demiş, Tutsi demiş, Sisi? demiş; illaki ikilik çıkarıp zayıflatıp; zafiyetten istifade etmek için metot geliştirmiş. Referandumlar, seçimler ideal ayrışma hatları çizerler. Profesyonel particiler bu hataları keskinleştirir, ötekileştirir ve yandaşlarıyla karşı taraf arasına görünmeyen fikri duvarlar örerler.
Siyasete tefrika girdiyse bir daha iflah olmaz.
Bir mankurtlaşma başlatılmış, siz de oyunun bir parçası olmuşsunuz demektir. Tevhid teklik bizim, ikilik ve teslis onların referans sistemlerini oluşturur.
Bizim 1920’de kurduğumuz meclisin adı B.M.M. (Büyük Millet Meclisi) idi yani önünde Türkiye adı yoktu, peki neredeydi bu Türkiye neresiydi, nereden söküldü de getirildi Anadolu’nun (yani Küçük Asya’nın) üzerine monte edildi, giydirildi.
İtalya ile Slovenya’nın körfezini düşünün.
Türkiye’nin T’sini oraya koyun.  Zagrep, Belgrat ve Bükreş hattının sonunda E’mizi görürsünüz evet bütün Balkan ve Rumeli’nin üzerinde TÜRKİYE yazardı? Aşağı yukarı Kıta Avrupa’sının üçte biri…
Kayıp değerlerimizi, Ederlerimizi illaki bilelim.
Oryantalizm bizlere (Bizden adam olmaz, gelsinler bizi idare etsinler) algı yöntemini uyguladı. Robinson Cruzo ve Cuma sendromu.
İş yapmak üzerine değil, yapıyormuş gibi görünmek (Taoizm) üzerine bir model bıraktı.
Ne kadar çok bürokrasi, o kadar az demokrasi.
Çok Bakanlık, çok başlılık ve birinden birinde engelleme fırsatını kullanabilmek için  kendilerine açık kapı bıraktılar. Kuvvetler arasındaki görünmeyen mürailer.
Yetki ve Sorumluluk yasalarını çıkartmayarak, kendi adamlarını perde gerisinde, hep korumada tuttular.
Etkili namussuzlar.
Toprak ve Mülkiyet hukukunda İngiliz’in kendi kullandığı Veraset Kanunlarına bir bakın, birde bizim parçalayan, küçülten modelimize...
İşte tarımı bitiren en önemli kanunlardan birisi..
Ya Gelir Vergisi Kanunu. 1935’de Fransa’dan almışız “Avara Kasnaklı” sanayici küçük sanayicidir. Vergiyi ve Elektrik parasını alt gruplar öder mantığıyla, halâ mer-î ve de cari; çelişki devam ediyor.
“BÜYÜME’nin önündeki en büyük engel.
Mantık hala aynı Benzinin 5/4’ü vergidir ama 2000 cc’den Büyük arabaya binmek adeta özendirilmez. Cezalandırılır. Meğerse bizim kanun Fransız’ın sömürgelerine yaptığı ve uyguladığı kanunmuş. Ticaret ve Büyütülecekler kontrol altında? Bilmem anlatabildim mi? Dünün Tüsiad’çıları, bu gününde Müsiad’çıları.
DIŞ POLİTİKAMIZ Defansif yapılanmadan Ofansif aktivasyona geçmeli.
Ayak uyduramayanlar temizlenmeli. Hariciye, Batı hayranı, Batı suratlı ve Batılı kafalardan kurtarılmalıdır. Kompleksli ve zayıf karakterliler diplomasiye alınmamalıdır.
İnsan ekmeğini yediği kapıya hizmet etmeli.
Devletle yıllarca iş yapmamış, üretmemiş binlerce kişi vardır, tasfiye edilmelidir.
1964 yılında İsmet İnönü’nün Ali Naili Erdem beye şöyle bir söylemi vardır. “Devletin Bekası ve Devamı için Dış Politikada İktidar ne biliyorsa, Muhalefette bunu bilmelidir.”
İktidar ve Muhalefet arasında köprüler atılmamalı, kapılar daima açık tutulmalı. Büyümek için sebep çok, bahanemiz yoktur.
Mali ve Ekonomik sistemimizin ve de Döviz, Faiz, Borsa sarmalının yanlışlığını defalarca yazdık.
Buyrun; Ekonomik bir buhran çıkarmak için birileri darboğaz çıkarmaya çalışıyor. Ekonomimizin dış müdahalelerden ancak Artırılmış güvenlik metotlarıyla kurtarılması mümkündür.
Borca dayalı para arzından, Üretimsiz ekonomiden, Bereketsiz tohum ve tarımdan, büyütmeyen vergi sisteminden, Enflasyonu yok sayan muhasebeyi umumiyeden, İsraftan, Haramdan sarfı nazar edelim.
İstanbul Üniversitesini kuran hocalardan Prof. Fritz Newmark’ı dinleyelim. Boğaziçi’ne sığınanlar kitabında bakın Türklere Türkçe olarak ne diyor. “Bütçeyi ve Ekonomiyi zinhar maliyecilere bırakmayınız; Onlar, denk bütçe öğretisiyle yetiştirilirler, Devlet bütçesi denk olmaz; Afat olur, Kıtlık olur, açık verir ve bu açığı eşikte bekleyenler borçla kapatır. Borcu, borçla ödeme sarmalına girdiniz mi zaten geç kalınmış demektir.”
Hülasa; Başkanlık kabinesinin sayın üyeleri sosyolojik olarak (İnovasyon) farklı bakış yeni alfabe ve okumalar geliştirmeliyiz. Dünya’ya örnek bir ekonomik modeli uygulamaya koymalı ve sömürülen ülkelere önderlik etmeliyiz.
Halkı ve İş âlemini rahatlatacak VERGİ düzenlemeleri yapmalıyız.
Şelale Vergi sistemi hem ticareti Ak’laştırır kayıt dışını kapatır hem de iki vergi sistemi ile Gelir Vergisi %10 her masraf gider yazılır, KDV %2 malın her hareketinde alınır. Bu modelde gelirimizin daha da bereketlenerek arttığının simülasyonları dileyen meraklılarına gönderilir.
SANAYİNİN gelişmesi için Harp sanayimize çalışanların iflas ettirilmemesi, desteklenmesi gerekmektedir. Savunma ve Sanayi Bakanlığı bu anlayışla Milli ve Yerli hassasiyeti yüksek arkadaşlarımızdan yenilenmelidir.
Şu memlekette uzay kapsülü dâhil yapılmayacak iş yoktur.
Bütün bu yanlış öğretilerin sorumlusu YÖK’tür. Onun artık kanıksanmış, sistemden beslenen hocalarıdır. Türkiye yarın bu hocalarını çaplamak mecburiyetinde kalacaktır. ENQA ve Lizbon sözleşmesi ve de 5463 sayılı kanun gereği; Bologna kriterlerini hemen başlatalım. İhanetten, cehaletten ve miskinlikten kurtulalım.
YENİ YAPILANMA İLE YÖK belasından galiba kurtulduk!..
Kalite Kurulumuz Üniversitelerimizi, Teknoparklarımızı ve Hocalarımızın başarı puanlarını, performanslarını Zaptu, Rapt altına almalı. İcadı, patenti, buluşu olmayana bilim adamı unvanı verilmemelidir.
Hızlı bir kalkınma için, İlim ve Teknoloji üretmeliyiz.
Faizsiz bir ekonomik sistem ile üretimden değer alan alınteri para modeline geçmeliyiz. Dolar denilen melaneti tasarruf aracı olmaktan çıkarmalı, yeni ve güvenilir bir enstrüman üretmeliyiz.
Müstahsili koruyun, Mükellefi yaşatın, Müteşebbisi destekleyin.
Biz bunu da aşacağız.
Sabır ve Azimle…

11 Ağustos 2018 Cumartesi

BÜYÜK UTANÇ VE OSMANLI'NIN YÜZ KARASI "SEVR, YENİDEN..." 10 Ağustos 1920 -10 Ağustos 2018 (KURAMSAL AKTARIM & METİN AYDOĞAN) -İstanbul’da askeri bir yönetim oluşturulmuş, Meclis dağıtılmış, Hükümet her söyleneni yerine getiren bir kukla durumuna getirilmişti.


BÜYÜK UTANÇ VE OSMANLI'NIN YÜZ KARASI
SEVR, YENİDEN... 
(10 Ağustos 1920 -10 Ağustos 2018)
KURAMSAL AKTARIM & METİN AYDOĞAN
Birinci Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkan Devletler, 10 Ağustos 1920’de Paris’in banliyölerinden porselen fabrikasıyla ünlü Sévres’de, bir araya geldiler.
Osmanlı Devleti’ne, kendi varlığına son veren bir barış anlaşması imzalatılacak ve toprakları nüfuz bölgelerine ayrılarak paylaşacaklardı.
Hindistan ve Çin’e ulaşan ana ulaşım yolu üzerindeki Mezopotamya, Filistin ve Suriye ele geçirilecek, kapitülasyonlar (yabancılara verilen ayrıcalıklar) genişletilecek ve Boğazlar denetim altına alınacaktı.
Osmanlı İmparatorluğu savaşın en değerli ganimetiydi.
Stratejik konumu dışında; el değmemiş petrol yataklarına, bakır, gümüş, demir başta olmak üzere bilinen hemen tüm değerli madenlere ve “hidroteknik mühendislerinin yardımıyla muazzam ölçüde ürün verebilecek, olağanüstü verimli tarım arazilerine”1 sahipti.
Amerikalı tarihçi Prof. Paul C.Helmreich, Paris’ten Sevr’e (From Paris to Sévres) adlı yapıtında, Sevr Antlaşması için, “19.yüzyıl sömürgeciliğini izleyen, mükemmel bir emperyalist çözüm” der ve o günlerdeki Türkiye için şu değerlendirmeyi yapar:
“Herkesin Türkiye’de bir çıkarı vardı; olmayanlar da icat ediyordu.
Bir anlamda, çıkar çatışmalarının da ötesine geçilmiş, yıllara yayılan ‘uyutma antlaşmaları süreci’, yerini açık olarak yürütülen ‘nefret’ tutumuna bırakmıştı.
‘Barbar bir ulus’ olan Türkleri, Avrupa’dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı.
Lloyd George, sezgi gücünü yitirmiş; Türklerin İstanbul’dan çıkarılmasında diretiyordu.
Türkiye topraklarında, neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar için birer ülke planlanıyordu.
Büyük güçler, kamp ateşinin çevresinde, aç gözlerle fırsat kollayan kurtlar gibiydi.
Çünkü; Türkiye, doğası gereği zengin ve emperyalizm oburdu”.2
Galip devletler, Osmanlı topraklarını savaştan hemen sonra işgal etmiş, eylemsel olarak aralarında paylaşmışlardı.
İstanbul’da askeri bir yönetim oluşturulmuş, Meclis dağıtılmış, Hükümet her söyleneni yerine getiren bir kukla durumuna getirilmişti.
Toprak paylaşımının biçim ve miktarı, savaş içinde gizli-açık 9 uluslararası antlaşmayla önceden belirlenmişti.3
Yemen’den Balkanlar’a, Kafkasya’dan Ege adalarına dek büyük bir coğrafyada sınırlar yeniden çizilmişti.
Rusya’nın devrim nedeniyle paylaşım dışı kalması üzerine, San Remo’da gözden geçirilen yeni düzenleme, şimdi Sévres’de uluslararası bir antlaşmaya dönüştürülecek ve uygulanacaktı..
Sevr Anlaşması’nda; Kars, Erzurum dahil, ülkenin Doğusu tümüyle Bağımsız Ermeni Cumhuriyeti adıyla Ermenilere veriliyor (88-94.Madde), Fırat Nehri’nin doğusundaki topraklar Özerk Kürt Ülkesi yapılıyordu. (62-64. Madde)
Suriye’den sonra İskenderun, Adana, Mersin ve Çukurova’yı içine alan Fransız nüfuz bölgesi, Sivas’ın Kuzeyi’ne dek uzanıyordu (Ek Protokol).
Antalya merkez olmak üzere, Bursa’dan Kayseri’ye çekilen, Afyonkarahisar’dan geçen hattın Güneyi’nde kalan tüm Güneybatı Anadolu ve Onikiada, İtalyan nüfuz bölgesi oluyordu (Ek Protokol).
Yunanistan; İzmir’le birlikte Batı Anadolu’yu, Edirne ve Gelibolu dahil, tüm Trakya’yı ve Ege adalarını alıyordu (84-87.Madde).
İstanbul, Marmara Denizi ve Çanakkale, Türk askerinden arındırılıyor, İtilaf Devletleri’nin denetimine veriliyordu.4
Türklere, ‘ekonomik değeri ve gelişme olasılığı bulunmayan’5 topraklar olarak kabul ettikleri, Orta Anadolu’da 120 bin kilometrekarelik bir bölgeyi bırakıyordu.
Ordu dağıtılıyor, yerine 50-700 kişiyle sınırlandırılan ve subay kadrosu içinde 1500 yabancı denetmenin görev yapacağı bir jandarma örgütü kuruluyordu.
Askerlik yükümlülüğü kaldırılarak, ordunun silah donanımı İtilaf Devletleri’ne devrediliyor; silah üretim ve dışalımı yasaklanıyor; deniz birliklerindeki gemi sayısı, 6 torpido ve 7 hücumbot ile sınırlanıyordu.6
Ekonomik, siyasi ve hukuki ayrıcalıklardan oluşan kapitülasyonlar, sınırları genişletilerek yeniden düzenleniyor,Garanti Sistemi adıyla yeni ayrıcalıklar getiriliyordu (261.Madde).
Demiryolları, limanlar, su yolları, gümrükler ve ormanlarla özel ve devlet okulları, uluslararası komisyonların denetimi altına alınıyordu. (Madde 328 -360).7
Devlet bütçesi; İngiltere, Fransa ve İtalya’dan oluşan bir kurul tarafından düzenlenecekti.
Kurula katılan Türk temsilcinin oy hakkı bulunmayacak, yalnızca danışma niteliğinde görüş bildirecekti.
Türk Hükümeti, kurulun onaylamadığı herhangi bir mali düzenlemede bulunamayacak, Gümrükler Genel Müdürü, bu kurul tarafından atanacak ya da görevden alınacaktı.
Türk Devleti’nin para politikası, Osmanlı Bankası ve Düyunu Umumiye İdaresi ile birlikte çalışacak bir Mali Komisyon tarafından belirlenecekti.
Komisyon, devletin gelirleri ile önce işgal güçlerinin giderlerini ve savaş tazminatı ödeyecek, sonra geri dönen azınlıkların giderlerini karşılayacak, kalanını Türk halkının gereksinimleri için kullanacaktı (Madde 231-266).8
Büyük devletlere tanınmış olan kapitülasyon ayrıcalıklarından, Yunanistan ve kurulacak olan Ermenistan yurttaşları da yararlanacak, herhangi bir ticari kısıtlamaya bağlı olmadan ülkenin her yerinde çalışabileceklerdi.
Yabancı kargo ve posta kuruluşları yeniden açılacaktı.
Konsolosluk Mahkemeleri, gelişkin yetkilerle yeniden kurulacak, Türk Mahkemeleri yabancıları yargılayamayacaktı.9
Sevr; azınlıklar, dinsel özgürlükler ve demokratik haklar konusunda, özellikle Rum ve Ermeniler’e, Türkler’in yararlanamayacağı geniş haklar getiriyordu.
Savaş nedeniyle yerlerinden ayrılan azınlıklar, hiçbir koşula bağlı olmaksızın geri dönebilecekler ve komisyona bildirdikleri maddi zararları, Türk maliyesinden alabileceklerdi.
Azınlıklar; okul, kimsesizler yurdu, hastane, kilise, havra gibi toplumsal ve dinsel kuruluş açmada, mülk edinmede tümüyle özgür olacaklar, hiçbir denetime bağlı kalmayacaklardı.10
Anadolu’daki Türk egemenliğini kesin biçimde sona erdiren Sevr, onu imzalayanlar için “sonsuz bir utanç belgesiydi”.11
En küçük ayrıntıya dek yüzlerce maddeyle belirlenen parçalama girişimi, birkaç sözcükle özetlenirse, ortaya çıkan somut gerçek şuydu:
“Osmanlı Padişahı ve bütün İslamların Halifesi olan Sultan Mehmet Vahdettin”12, dedelerininSelçuklulardan devralarak büyük bir imparatorluğun ana yurdu yaptığı Anadolu’yu, hiç direnmeden, üstelik direnenlere karşı direnerek elden çıkarıyordu.
İşin acı yanı, “mahvolmak istemeyen ve anavatanını her türlü fedakarlığa katlanarak savunmaya karar veren Türk milletine, tutsaklık ve utanç zincirini takmak için, büyük devletler ve Yunanlılarla birlikte saldırıyor, bu saldırıda silah dahil, her şeyi kullanıyordu”.13
Yabancılar, bugün Türkiye’de Türk yurttaşlarının ödediği; kira geliri, hazine bonosu ve devlet tahvili faiz geliri, serbest meslek kazancı, banka faiz geliri, ücret kazancı ve repo geliri gibi kazançlarda vergi ödemiyor.
1838 Türk-İngiliz Serbest Anlaşması’nda (Baltalamaya Anlaşması) bile, Türk tüccarlar yüzde 12 vergi öderken, yabancılar yüzde 5 vergi ödüyordu.
Sevr’deki “Mali Komisyon”, savaş tazminatları ve borç ödemelerine öncelik vermişti.
Bugün dış borç ödemelerine kaynak ayırmak için, Kemal Derviş’in çıkarttığı Merkez Bankası Yasasıkullanılıyor ve “faiz dışı fazla” peşinde koşuluyor.
Dış borç bulmak için Hazine altınları rehin veriliyor, devlet işletmeleri Varlık Fonu adını verilerek borç garantisi olarak kullanıyor.
Sevr’de, Demiryolları, limanlar, su yolları, gümrükler ve ormanlarla özel ve devlet okulları, uluslararası komisyonların denetimi altına alınıyordu.
Bugün, bunların büyük bölümü devlet yönetiminden çıkmıştır.
Limanlar satılmış, akarsular HES’lerle doldurulmuş durumdadır.
Sevr’de, azınlıklar; okul, kimsesizler yurdu, hastane, kilise, havra gibi toplumsal ve dinsel kuruluş açmada, mülk edinmede denetim dışına çıkarılmışlardı.
Sevr’in bu maddeleri, bugün hükümet, uygulaması haline gelmiştir.
Patrikhane ve azınlık kuruluşları, eski mülklerine kavuşmuş, çalışmalarını denetimsiz biçimde sürdürmektedir.
Sevr’de, yabancılar kendi nüfuz alanlarında, maden arama ve işletmede serbesttiler.
Şimdi Türkiye’nin büyük bölümünde, kiralamalar ya da satın almalarla arama ve işletme haklarına sahipler.
Duyunu Umumiye’nin reji idaresinden alınıp devlet tekeli haline getirilen tütün üretim ve işletmeciliği, bugün yeniden yabancı sigara şirketlerinin tekeline verilmiştir.
Pancarın yerini, yabancı kaynaklı mısır ve yapay tatlandırıcılar almıştır.
Tütün ve pancarın ekim alanları sınırlandırılmıştır.
Milli bankaların yerini, büyük oranda uluslararası bankalar almıştır.
Sevr’de, Anadolu Avrupa devletlerinin nüfuz bölgelerine ayrılmıştı, şimdi Türkiye’nin tümü yabancıların açık pazarı durumunda.
Sevr’de, ordu tasfiye edilmişti.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra çıkarılan kararnamelerle; ordu polis gücüne dönüştürüldü, okulları kapatıldı, hastaneleri ve mahkemeleri elinden alındı.
DİPNOTLAR
1 “Woodrew Wilson, Dünya Savaşı, Versailles Barışı” R.S.Becker, sf.96; ak.A.M. Şamsutdinov, “Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923” Doğan Kitap, İstanbul-1999, sf.39
2 "Sevr Entrikaları” P. C.Helmreich, Sabah Kit., İstanbul-1996, sf.22
3 Ana Britannica, 27.Cilt, Ana Yay. A.Ş. İstanbul-1994, sf.361
4 “Mustafa Kemal” B.Méchin, Bilgi Kit., Ankara-1997, sf.192
5 a.g.e. sf.192
6 “Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923” A.M. Şamsutdinov, Doğan Kitap, İstanbul-1999, sf.241
7 “Kurt ve Pars” Benoit Méchin, Kum Saati Yay., İst.-2001, sf.156-157
8 "Mustafa Kemal” B.Méchin, Bilgi Kit., Ankara-1997, sf.195-196
9 “Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923” A.M. Şamsutdinov, Doğan Kitap, İstanbul-1999, sf.242
10 Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, sf.10403
11 “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri-IV” Kaynak Yay., 3.Bas., 2001, sf.64
12 a.g.e. sf.65
13 a.g.e. sf.65

http://kuramsalaktarim.blogspot.com/2018/08/sevr-yeniden-10-agustos-1920-10-agustos.html?m=1

ADD "GENEL MERKEZ" YÖNETİM KURULU
KİMSE BÜYÜK ATATÜRK'Ü VE TÜRK KURTULUŞ TARİHİNİ UNUTTURAMAYACAKTIR!..
Büyük Atatürk tarafından kurulan Türk Tarih Kurumu'nun şimdiki Başkanı medyaya yansıyan açıklamasında "Okul kitaplarında Sevr'i antlaşma değil belge olarak alınması " yönünde girişimde bulunacaklarını İfade ederek, "Çünkü çocuklarımızın ve kamuoyunun kafası karışıyor "demiştir.
Kafası karışık ve kafa karıştırmaya çalışarak, gündemi değiştirme çabasında olanlara bir kez daha SEVR Antlaşmasının 98. yıldönümünde diyoruz ki:
1. Sevr, Padişah Vahdettin'in bizzat görevlendirdiği Reşat Halis, Rıza Tevfik ve Hadi Paşa'larca 10 Ağustos 1920 de imzalanmış bir ANTLAŞMA' dır.
2. Sevr, Türk Milleti'nin idam fermanıdır. Sevr'i hafifletme çabaları asla kabul edilmeyecektir. Bu çabalar traji komik ve basit bir girişimden öteye geçemeyecektir.
3. Sevr'i "Antlaşma değil", " Belge" olarak sunmak Türk Kurtuluş Tarihini açıkça çarptırmaktır, tarihimize ihanettir...
4. Sevr imzalanmadı savsatasıyla Osmanlı Yönetimi aklanmaya Mustafa Kemal ATATÜRK ve mücadelesi de küçümsenmeye çalışılmaktadır. Türk Milleti bu zavallı oyunun farkındadır.
5. Sevr, bir kefen olarak Türk Milletine giydirilmeye çalışılmıştır. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK liderliğinde Türk Milleti bu kefeni parçalayıp, tarihin çöplüğüne atmıştır. Unutulmamalıdır ki ADD olarak tarihin tekerrür etmesine asla izin vermeyeceğiz. Çünkü bizler Mustafa Kemal'in manevi askerleriyiz.
6. Lozan'la Milli Kurtuluş Savaşımızı taçlandırdık. Ulusal Onurumuzu, geleceğimizi ve vatanımızı güvence altına aldık. Lozan'a laf edenler Sevr'i "antlaşma değil" "belge" olarak sunanlar, unutmasınlar ki Atatürk’ün eşsiz liderliğini ve milletimizin kahramanlığını hiç kimse, hiçbir güç, hiçbir koşulda unutturamayacaktır.
Aziz Milletimize diyoruz ki;
Sevr'i imzalayanları aklamaya çalışanları, Lozan'a laf edenleri ve ülkemizi kuruluş felsefesinden uzaklaştıranları Tarih, Cumhuriyet ve ATATÜRK adına yakın takipteyiz. Fırsat vermeyeceğiz.
ADD Genel Merkez Yönetim Kurulu